Otokratik devlet geleneği ve Kürt aşiretlerinde erken Demokrasi

Ali Kemal Yıldırım

Demokrasi; tüm halkın doğrudan veya tipik olarak seçilmiş uygun üyeler vasıtası ile, yönetime katıldığı idari modelidir. Bu bakımdan çoğu zaman halkın kendi kendisini yönettiği veya halkın güç sahibi olduğu yönetim şekli olarak da özetlenir. Günümüzde halkın katılımı ile yönetimin belirlendiği en yaygın metod seçimdir. Seçim vasıtası ile halk sadece kimi seçeceğini değil, aynı zamanda neyi değiştirmek istediğini de ortaya koyar. Bu vasıtayla, halkın rızalığını almak veya daha ötesi vatandaşların görüşünün  yönetime yansımasını sağlamak amaçlanır.

Kuşkusuz demokratik bakımdan en ideal olan halkın direk katılımının sağlandığı modeldir. Ancak ufak topluluklar için geçerli olan bu modelin, pratikte büyük nüfus söz konusu olduğunda, pratik olarak uygulanması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle halkın temsilciler vasıtası ile yönetime katılımını temel alan model, günümüzde esas olarak geçerli olandır. Daha ideal olarak demokrasi, sadece temsili değil, katılımcı model olarak görülmektedir.

Elbette demokrasi sadece temsilcileri seçmek değildir; aynı zamanda, yönetenlerin pozisyonlarından kaynaklı ayrıcalıklarınına bir sınır koyarak, bunların yetkilerini sınırlamaktır da. Günümüzde bir devlet de demokrasinin olmazsa olmaz temel gereklerinden biri; yürütme, yargı ve yasamayı kapsayan güçler ayrımına sahip olmaktır. Yürütme yetkisine sahip hükümet, bu görevi, meclisin yetkisi dahilinde kararlaştırılan yasalarla yürütmek zorundadır. Yürütme ve hatta yasamanın görevlerini en genelde evrensel ve yerelde ise ülkeanayasasına uygun olup olmadığı konusunda kontrol yetkisi yargıya aittir. Bu nedenle yargı adil karar vermek için bağımsız olmak zorundadır. Demokrasi hesap verebilirliktir. Günümüzde demokrasi söz konusu olunca, sadece temsili değil,; katılımcılk da önemlidir.  Ayrıca bir dördüncü güç olarak basını görüyoruz. Basın alaniyet, bilgilendirme ve toplumsal kontrol bakımından bir havalandırma görevi görür. Hür basın, bir ülkede hürriyetin olup olmamasının göstergelerinden biridir.Kısacası bugün sadece seçimle iktidara gelmek, yani halk oyuyla iktidara gelmek demokrasi için yeterli değildir; demokrasi için çağdaş hukuka dayanan güçler ayrımına ve basın özgürlüğüne de sahip olmak gerekiyor. Halk oyu kendi başına evrensel hukukun yerini alamaz.

Günümüz modern toplumunda, devlet ve benzeri siyasal statülerin uygulamaları gereken demokrasi ile ilgili genel geçer çerçeveyi özetledikten sonra, tarih boyunca demokrasinin evrimi hususunda da bir kaç söz edip; kısaca da olsa, aşiretlere ve onların yönetilme biçimlerine değinebiliriz.

Batıda yaygın olan kanıya göre, bugünkü demokrasinin kökleri antik Yunanistan’a dayanmaktadır. Demokrasinin kurumsal düzeyde uygulanmasında antik Yunan geleneği çok önemli olmakla birlikte, demokrasi tarihini burayla başlatmak hem tamamen doğru görünmemekte ve hem de demokrasinin icadının Avrupalılar’a ait olduğu savı Avrupa merkezli üstünlük teorisine malzeme olarak kullanıldığından sorgulanmayı gerektirmektedir.Demokratik uygulamaların daha eskiye gittiği ile ilgili, ortada bir dizi veri bulunmaktadır. Bu konuda, yakın zamanda yayınlanan David Stasavage ait‘’Demokrasinin Gerilemesi ve Yükselmesi Antik Dönemden Bugüne Bir Global Tarih’’[1] adlı eser önemli bilgiler sunmaktadır.

Stasavage’in yer verdiği İddiaya göre, Yunanistan’da bulunan ve kaybolan demokrasi, Magna Carta ve İtalyan şehir cumhuriyetleri ile birlikte uzunca bir zaman sonra tekrar ortaya çıkacak; bu süreç, rekabet eden tarafların katıldığı genel halk oyuna dayanan seçimi temel alan politik sistemin kurulması ile doruğa ulaşacaktır. Avrupalılar’ın işgal ettiği bazı ülkelerde,hiyerarşik politik sistemler  yanında, o zamanlar Avrupa’da bulunmayan bazı demokrasi örneklerine de rastlanacaktır. Bunlardan biri,Kanada’nın Ontario ve civarında bulunan Huron adlı topluluktur. Fransız Cizvit misyonerleri, burada, kadınların da katıldığı merkezi ve yerel konseylerden oluşan bir politik sistem ile karşılaşacaklardır. Yine 1519 yılında Meksika’da Tlaxcala’ya giren Hernén Cortez; Venedik, Genova ve Pisa benzeri bir hükümete şahit olur. Oysa onun ülkesi İspanya’da tek kişilik hükümdardan oluşan siyasal sistem hüküm sürmektedir.  [2] Yazar şu soruyu sorar:

Demokrasinin temel bir bileşeni olarak rızalığı arıyorsak, o zaman demokrasinin kendisinin, kaçınılmaz olmaktan uzak olsa bile, insanlar arasında doğal olarak oluştuğunu söyleyebiliriz. O zaman soru, demokratik uygulamaların ne zaman ve neden hayatta kalıp geliştiği ve  Aristoteles’i insanların okumadığı yerlerde dahi bunun neden var olduğudur.[3]

Erken demokrasinin bir çok ülkede bulunmasından hareket edenStasavage,genel oy hakkına dayanan modern demokrasinin Avrupa ve ABD’da gelişmesini; ‘’İronik olarak Avrupa’nın geri kalmışlığı modern demokrasinin gelişimine zemin hazırladı‘’ [4]diyerek açıklar.Yazarın ortaya koyduğu görüşlerin yardımına baş vurarak konuyu biraz derinleştirmekte yarar var:

Erken demokraside, bugünkü demokrasiden farklı olmakla birlikte, yukarıda belirttiğimiz üzere, rızalık temel unsurdur. Yakın zamana kadar yaşıyan bazı İlkel olarak görülen Afrika’lı kabilelerde, kabile şefinin yetkileri, birlikte kollektif olarak çalışmak zorunda oldukları meclis ve konseylerin varlığı ile sınırlandırılır. Devlet bürokrasisinden yoksun olan bu sistem besbelli ki bir erken demokrasi örneğidir. Bazılarında yöneticilerin konseyce seçildiği, diğerlerinde ise kalıtsal olarak intikal eden bir durum geçerlidir. Erken demokrasiler geniş ve elit katılımı ile sınırlandırılmış olmakla da farklılığa sahiplerdir. Modern demokrasilerde genel oy hakkına sahip halkın seçtiği temsilcilerin düzenli katılımına rağmen, halkın yönetime katılımı,  genellikle belli aralıklarla yapılan seçimlere sınırlıdır. İkinci bir sorun olarak demokrasinin günlük işleri yürüten devlet bürokrasisi ile bir arada var olma zorunluluğudur. Bürokrasinin demokrasiden önce ortaya çıktığı yerlerde, bürokrasi demokrasiyi sınrlandıran bir rol oynar.  Erken demokrasi pratiği binlerce yıl gibi bir geçmişe sahip iken, modern demokrasi hayli yeni sayılır.

Hükümdar veye yöneticinin, halkının işbirliği ve rızalığı olmadan yönetemiyeceğinin farkında olması sayesinde erken demokrasi gelişir. Gerek demokratik ve gerekse otoriter olsun, bütün yöneticiler, halkının desteğini almayı arzularlar. Ancak yönetimin aldığı kararlarda, mahiyetinde bulunanları hiçe sayması doğal olarak halkın rızalığında zaafiyet yaratır. Ufak topluluklara dayanan erken demokrasilerde rızalık zimni değil, daha aKtiftir. Bu durum genellikle bir direk demokrasi örneği sayılır. Zamanla topluluğun büyümesi ile temsilciler vasıtası ile karar ve yönetim süreçlerine katılım tercih edilen yol haline gelir. Demokrasinin gelişiminde bir faktör olarak, topluluğun büyük olduğu hallerde, yöneticinin kendi başına halkının ne ürettiği hakkında yeterli  bilgiye sahip olmaması faktörünü görüyoruz. Yeterli vergiyi toplaması için yönetici gücü başkaları ile paylaşmak zorundadır. Demokrasi sadece yöneticinin halkına ne kadar ihtiyacı olduğu ile değil, aynı zamanda halkında yöneticiye ne kadar ihtiyacı olduğu ile belirlenen bir sürecin ürünü olarak gelişir. Savaş ve daha fazla gelire ihtiyaç duyulan durumlarda yöneticinin halka ihtiyacı artacaktır. Aynı şekilde otlaklar v.b nedenlerle farklı bir kabile, beylik ve hatta devlet mensubu göçebeler arasında çıkabilecek çatışmada yöneticinin yardımına baş vurulması halinde yöneticinin otoriteside güçlenir. Zaman içinde değişik faktörlerin etkisi ile kimi topluluklarda erken demokrasi kaybolur iken, kimilerinde devam etti.

Demokrasi, örneğin bir meclis vasıtası ile, çok kişi tarafından yönetilmekle ilişkilendirilirken; bir kaç kişinin yönetimi oligarşi olarakadlandırılır. Bu ikincisinde yönetimin aracı tipik olarak konseylerdir. Erken demokrasiler sadece demokrasi değil, bir çok yerde de oligarşi ile karışık bir karekter taşımaktadırlar. Örneğin Huron’da merkezi konsey toplantılarına sadece kabile şefleri katılır iken; yerel konseylerde, bu tek tek kabile şefleri, değişik katagorilerde halktan kişilerle birlikte kabileyi yönetmek mecburiyetini duyacaktır. Bu yapının merkezdeki görünümü kısmen oligarşik iken, yerelde daha demokratik bir yapıya sahiptir.

Irak-Suriye sınırında kurulmuş bulunan Mari kırallığı da karma anayasası ile benzer bir karektere sahiptir. Aristotle’de oligarşi ve demokrasiden oluşan karma yönetimli şehirlerden bahseder.David Stasavage Mezopotamya’da Gılgamış destanında da izlerine rastlanan Mari kırallığı ile ilgili bilgi verir. Irak ve Suriye sınırında bulunan Mari devleti,  Akad devletin yıkılmasından sonra bağımsızlığına kavuşur. Kırallık M.Ö 1761 yılında Babil kıralı Hammurabi’nin bölgeyi işgali ile son bulur. Yönetim biçimi kırallık olmak ile birlikte, kıralın ülkesini vergiler hakkında bölgelerle pazarlık yaparak yönetmesi ile demokrasinin varlığını görüyoruz. Burada bir şehir konseyi, vergilerden sorumludur. Konsey; bazı durumlarda, şehirdeki halkı topluyarak, vergi olarak onların merkezi hükümete ne kadar katkı sunmak istediklerini sorar. Bölgeyi işgal eden Ahameniş kıralı II Darius döneminde konsey geleneği şehirlerde toplananlar anlamında ‘’meclis’’ ismi ile, kırsal kesimlerde ise ‘’yaşlılar meclisi’’ adıyla sürdürülür. [5]

Japonya’da 1185-1333 tarihleri arasında Kamakura döneminde keşişler kollektif olarak yönetir ve kararlarda çoğunluk prensibini esas alırlardı. [6] Hindistan’ın, Çin’e göre, daha az merkezi bürokratik devlet mirası bulunmaktadır. M.Ö 6. Yüzyılda Budha’nın klanında seçim geleneğinin olması Hindistan’ın demokratik yönde gelişimine etkide bulunan bir faktör sayılacaktır. [7]Hindistan’da Budha’nın Shakya isimli aşiretinde yaşlı ve gençlerin katılımı ile toplantılar yapılır; burada vergi konuları da ele alınmış olunabilmesi dışında klan raja isimli kendi şefini de seçerdi. Thomas Rhys Davids tarafından bulunan metinlerde, köylerin kendi yöneticilerini seçtikleri ile ilgili bilgilere de rastlanır.Himalya’nın eteklerindeki antik Hint cumhuriyetinin Uttar Pradesh ve Bihar isimli bölgelerindevidãthadenilen toplantılara kadınlarda katılırdı. Hipotezler arasında, Rig veda’da bulunan yazılı kanıtlara dayanan bu tür toplantıların, Hint-Aryan halkına ait ‘’en erken halkmeclisleri’’ olduğu yer alır. Hindistan’ın erken tarihi üzerine yazan en önde gelen tarihçilerden Romila Thapar, vidãthadenilen toplantıların aslında hediye vermek için  birer ritüel ortamı olduğunu ve kadınların politikaya katılımına anlamlı izin vermediğini belirtir.[8]Görülebileceği gibi erkeklerin politikaya katılımının bulunmadığı hususunda bir itiraz bulunmamaktır.

Tek bir otokratın kendi başına yönetimi mümkün olmadığından dolayı, aristokrasinin yardımına baş vurulacaktır ki, bu yönetim bürokrasisinin de temelini oluşturacaktır. Bu aristokrasi içinde hükümdarın akraba çevresinin de değişik topluluklarda değişik derecede role sahip olduğunu belirtmeye gerek yok. Kişilerin etkin olarak yönetici, giderek hükümdar olmasını doğuran sebepler üzerinde çok söz edilebilir. Bu konuda ekonomik sistemin asıl neden olduğu da ileri sürülebilir, sürüldü de. Ancak bütün bu ekonomik sistemlerin insan iradesinden bağımsız işlediğini iddia etmek de zordur. İnsanların tabiatında yarışmak, daha etkili, daha üstün olmak vardır. Bu yarışmacı zihniyetin bütün insanlarda bulunmadığını kabul etsek dahi, birlikte yaşam ve savunma için daha güçlü ve yetenek sahibi olan kişilere duyulan ihtiyacı red edemeyiz. Bu ihtiyaç duyulan insan veya insanların yaklaşımı ve ihtiyaca cevabı birbirinden farklı olacaktır. Bu kadar farklılık dahi farklılaşma ve bir çok durumda diğerleri üzerinde hegomonya kurmak  için yeterlidir.

Bürokrasi halkın tümü veya bir kesiminin seçtiğimeclis ve konseylerden farklı olacaktır, zira direk hükümdarın kontrol ve yönlendirmesi altında bulunmaktadır. Bürokrasinin yeterli bir güce ulaşması ile hükümdarın; vergi toplama, informasyon, zorunlu askerlik ve benzeri konularda halka bağımlılığı da elindeki kuvvetin gücüne bağlı olarak azalacak ve hükümdar, politik hakları tanıma gibi bir mecburiyet duymuyacaktır. Kuşkusuz bütün bu uygulamalarda bürokratik yapının merkezinde olan askeri güçlere büyük bir rol düşecektir. Bir şiddet aracı olan askeri kuruma sahip olmakla şiddetin hükümranlığı da bir veya sınırlı elde toplanacaktır. Bu aşamadan sonra şiddet ve zorbalık genelde meşru ve gayri meşru olarak ikiye ayrılacaktır. Direk olarak üretimde yer almayan bürokrasinin varlığı üreticiler tarafından daha fazla üretim yapılmasını zorunlu kılar. Bunun için tekniği geliştirmek gerekmektedir. Fazla üretimin depolanması yazıyı ve dolayısı ile katipleri gerekli kılacaktır. Böylece bürokrasi, katipler sınıfının katılımı ile daha da kabaracaktır.

Bürokratik devlet mekanizması, kurulan coğrafik bölgenin özelliklerine göre de farklılık gösterecektir. Başta güney Irak olmak üzere Mezotamya’nın çok yeri verimli tarıma elverişli idi. Ayrıca teknikteki gelişmeler ve planlama ile daha yoğun tarım yapmakda mümkün hale geldi. Böylesi bölgelerde oluşan devletler bürokrasisi ile daha güçlü olur iken, bu durum dağlık bölgelerde farklı olacaktır. O nedenle iki değişik bölgede yöneticilerin hem halka olan ihtiyacı ve hem de halk ile değişik olacaktır.

Avrupa söz konusu olduğunda, klasik Yunan meclisleri dışında, Germen kabilelerinin toplanmalarını ve ortaçağ şehir devletlerindeki konseyleri görüyoruz. Bu durum dünyanın bazı başka yerleri ile parellellikler gösterir iken, başka bir farklılığın bulunduğuna işaret etmek gerekiyor: Avrupa’da erken demokrasi uzun zaman güçsüz olan otokratik ve bürokratik yönetimler tarafından tümden tasviye edilemiyacektir. 1086 yılında Çin’de bulunan Song hanedanlığı 1300’li yılların İngiltere ve Fransa’sından on kere daha fazla gelir elde etmektedir; 850 yıllarında Abbasi imparatorluğunun topladığı gelir de işaret ettiğimiz dönemin Avrupa devletlerinin on katıdır.[9] Bu durumun en önemli bir kaç nedeni olabilir: güçlü bürokrasinin varlığı sayesinde uygulanan etkin vergi sistemi, nüfus oranları,  toprak kalitesi ile iklime dayalı verimlilik ve gerekse daha gelişkin tekniklerin kullanılması ile yapılan etkin tarım üretimi. Bu ve başka nedenler devlet bürokrasisinin güçlü olup olmamasını da etkileyen faktörler arasında görünüyor.

Avrupa bürokrasisinin güçlenmesinde dış tehditlerin önemli rol oynadığı anlaşılıyor. 1285 ile 1314 yılları arası Fransa’yı yöneten Adil Fiıp’in  (Philip) oluşturduğu merkezi bürokrasi, sadece birkaç düzüne insandan oluşmakta ve o düzenli bir orduya sahip bulunmamaktadır. Bu durum değişik lokal guruplar ile pazarlık yapmayı ve gerek yönetim ve gerekse vergilendirmede onların rızalığını almayı zorunlu kılar.[10] O tarihlerde Avrupa bilim ve teknikte dünyanın diğer gelişmiş olan bölgeleri olan Çin ve Ortadoğu’nun hayli gerisindedir.

Çin ve Ortadoğu’da daha gelişkin olan bilim, egemenlik sahibi olan otokrasi ve bürokrasiyi daha güçlü kılacaktır.Çin’de, M.Ö iki bin yılında Shang hanedanlığı döneminde yönetim otokratik bir karekter kazanır. Burada kral,katı kurallarla belirlenen kalıtsal yoldan seçilir; meclis ve konseylerin varlığına ilişkin bir atıfa rastlanmamaktadır. Shang kıralı on binlerce askeri hareket ettirebilmektedir.Çin’de özel olarak verimli geniş alanların varlığı merkezi bürokrasinin güçlenmesine katkı sunar iken, batı Avrupa’da böylesi alanların dağınık olması,çevreye serpilmiş çok sayıda prensliklerin oluşumuna neden olur. Çin’de erken bürokratik oluşum, sonraki yıllardaki siyasal yapıları da belirler. Bu konuda, örnek olarak M.Ö 1042-772 yıllarına varlık gösteren Batı Zhou hanedanlığı en fazlagöze çarpman örnektir. Batı Avrupa’da Roma imparatorluğunun yıklılması sonrası hükümdarlar askeri görevlerin karşılığı olarak, bu hizmetlerde bulunanlara toprak verdi. Bu durum zamanla otonomiyi güçlendirecektir.[11] Burada Çaldıran savaşı döneminde Osmanlı İmparatorluğu ile bazı Kürt mirlikleri arasında anlaşmayı hatırlamamak mümkün değildir. Kürt Mirler’i savaşa katkı sunmaları karşılığı belli bir otonomiye sahip olacaklardır, Ancak Caroline Finkel‘in verdiği bilgiye göre toprak mülkiyeti Sultan’a aittir ve miras yolu ile devredilemezdi.[12]

İslam öncesi Arabistan’da, bir erken demokrasi örneği olarak, rızaya dayalı şuralara dayanan bir yönetim modeli bulunmaktadır. Göçebe topluluklarda, yönetici, devlet türü bir organizasyona sahip değildir ve halk memnun olmadığından kolayca yer değiştirme gibi bir alternatife sahiptir. Arabistan düzenli ordu ve bürokrasiden yoksundur.  Bu nedenle ilk dört halife bir çeşit uzlaşmadan oluşan seçim yolu ile iş başına gelirler. Kuran iki yerde yöneticinin  shuravasıtasıyla yönetmesini salık verir.Nüfusun fazla olup, başta bugünkü Irak olmak üzere yoğun tarımın yaşandığı Sasaniler’e ait bölgelerin işgali ile birlikte bu durum değişecektir, zira Irak’da Sawad denilen Sasaniler’e ait bölgede vergi toplama işleri ile yükümlü halihazırda  güçlü merkezi bir bürokrasi bulunmaktadır. Bu bölgeleri işgal eden Araplar, bürokrasinin kendisini de, sahip olduğu miras ile birlikte devr aırlar. Arabistan’da küçük topluluklara ait yüz yüze görüşmelerle yürütülen yönetimin yerini; işgal edilen binlerce kilometrelik uzak alanların idaresinin zaruri kıldığı, bürokrasinin yönetimde etkili olduğu, otokratik devlet alacaktır.Emeviler ve Abbasiler devrinde gördüğümüz üzere, babadan oğula miras yolu ile geçen bir sistemegeçilmesi de tesadüf sayılmamalıdır. Arap İşgali; Sasaniler’in henüz merkeziyetçiliğe geçmedikleri ve federal bölgelerin çokça olduğu bir yüz yıl önce gerçekleşmiş olsaydı, durum belki farklı olacaktı. Ancak politik temsilin bölgede yaşayan bir mirası kalmamıştır. Yoksulluğa değil, zenginliğe rağbet gösterilmesi insanlar açısından anlaşılır bir durumdur.

OSMANLI MONARŞİSİ VE ERKEN CUMHURİYET

Anadolu’da bulunan farklı etnisitelerden yöneticilerin yönetimindeki beyliklerin ele geçirilmesi ile başlıyan hızlı işgal ve ilhak politikasının sonucunda,Osmanlı; Arap islam devletine benzer şekilde, bölgenin bürokratik devlet geleneğini miras olarakalır. İşgal ve ilhak politikasında Arap göçebe kabilelerin rolünü, bu kez, Türk ve Moğol ve de din politikası ile motive edilen diğer etnik guruplar alacaktır. Osmanlı devletinde bürokratik devlet mekanizmasının ilk hakimiyet kurabildiği yöreler merkeze yakın denetimin kolay olduğu bölgeler iken, bu süreç;kademeli olarak, kontrolü zor olan doğuda Kürt ve Ermeniler ile meskun dağlık bölgelere de yayılacaktır. Ekonomik açıdan pek önemli olmayan dağlık bölgelerin aşiret alanları, aslında devletin başta pek de ilgi alanı içinde değildir. Ancak Safaviler ile olan çatışmada bu tür alanlar daha fazla ilgi kazanır. Anadolu, Kürdistan ile Suriye hattında daha adil bir düzen özlemi için kurtarıcı Mehdi kültü olarak gördükleri Şah İsmail’e yönelen kesimlere karşı devlet ikili bir politika yürütür: Bu alanda bulunan karşıt düşüncede olan taraflara karşı sert önlemlere baş vurulup, katliamlarla onların siyasal temsilcileri olan aşiret birlikleri dağıtılır iken; destek vermeyi kabul eden mirliklere bazı imtiyazlar tanınır. Ancak toprakların mülküyet hakkının sultanda olduğu bu eşitsiz işbirliği fazla sürmez ve Sultan Süleyman’ın BitlisRojkan emirliğine saldırısı ileverilen sçz ihlal edilir. Kuşkusuz, diğer beyliklerin rızalığına ve mülkiyet hakkına dayanan bir birlik sağlanmış olsaydı, bu mirasın bugünlere pozitif yansıması olacak; farklılıkların kabülü temelinde birlikte yaşama konusunda bugünkü sorunlar yaşanmıyacaktı.

1691’den başlıyarak 1870 yıla kadar devam eden konar-göçer menşeeli aşiretlerin yerleşik hayata zorlanarak iskân edilmesinde, esas olarak, merkezi hükümetin daha fazla gelir elde etme politikasının sonucu olarak ihtiyaç duyulur. Gelirleri, öncelikle işgal ettiği bölgelerden edindiği ganimetlere dayanan Osmanlı’nın, Viyana önlerinde durdurulması sonrası devasa ordu ve bürokrasiyi beslemek için imparatorluk içe dönmek ihtiyacı duyacak ve baskı ile kontrolündeki bölgeler halkından daha fazla gelir etmek istiyecektir. Gelirin bir kısmının aşiret yapısı içinde, aşiret yönetimine gittiği durumlarda, bu payın da merkezi yönetime ait olması gerektiğini düşünen Osmanlı; doğal olarak, aşiret organizasyonlarını hedef alacaktır. Osmanlı tarafından yürütülen bu politikanın eşit vatandaş yaratma ile hiç bir ilişkisi bulunmamakta; temelde yerel güçleri zayıflatarak merkezi güçlendirmek dışında bir amacı bulunmamaktadır. Yerelin güçlü olmaması sadece ekonomik gelirlere el konulması bakımından değil, ilerde pazarlık yapacak bir siyasal rakip haline gelmeyi önlemek için de gereklidir. Sermayenin çevrede kalmayıp, bürokrasinin geçimi için merkeze taşındığı durumlardasadece o bölgenin etkin olan aşiret mirleri değil, aynı zamanda halk da, sonuçtan doğrudan etkilenecektir.Kürt bölgesi ile ilgili ekonomik verilere bakıldığı zaman, bu durum açıkçagözlerönüneçıkmaktadır. Örneğin II Mahmud’unuyguladığıreformlaröncesiDiyarbakırenmürefehkentlerdenbiriiken; sonrası, merkezileşmeninbölgeüzerindekitersetkilerinedeniyle, hızlıbiryoksullaşmabaşgösterir.

Purusyahariç, Avrupa’dademokrasiningelişiminebaktığımızda, merkezdegüçlüolmayanbirbürokrasiyanındaçevredebirçokprensliğinvarlığınıgörüyoruz. Bu durum, hükümdarıprenslervelokalguruplarileuzlaşmayazorlar. Uzlaşma; yetkivehattagelirlerinpaylaşımındarızalık, yanionayalmakAvrupademokrasisiningelişimindeönemlifaktörlerdir. BahsettiğimizüzereOsmanlı’dagelişmetamamenfarklıyöndebirçizgiizler. Demokrasiningerektirdiğiyetkivegelirlerintoplanmasındarızalıkvehattauzlaşma;yerinebaskıveşiddeteşliğindeaşiretlereyönelikoperasyonlarvezorlagöçettirmesiyasetiizlenir. KızılbaşveyaReyaHaktaraftarıaykırıinançlardanolantoplulukveaşiretlerintasviyesinigiderekzamanla, bupolitikanındoğalsonucuolarakSünnüKürtbeyliklerinindağıtılmasıizliyecektir.

Devletin yeni teknolojilerinkullanılmasıveyayılmasınıengellemesininörneğiniOtokratikOsmanlıdevletindegörüyoruz. Bu konudaenbilinenörnekmatbaaanınkullanımınaOsmanlı’dageçolarakbaşlanmışolmasıdır. Bu durumunkuşkusuzbilgiüzerindedevletinhakimiyetpolitikasıileilişkisi var; zirabilgiaynızamandadevletbürokrasisiiçinbiregemenlikaracıolarakda görülmektedir. Bu örnekOsmanlı’daaydınlanmanınyaşanmamasınınnedeninida açıklar. Benzerbirilişkimerkezileçevredekidiğerhalklararasında da yaşanır. Sömürgecilerinteknolojikolarakçevreninilerlemesivehattagerikalmasıiçinpolitikalargeliştirdiklerivegenelkuralolarakbualanda da hakimiyetinikorumakistedikleribilinenbirgerçektir.

Bürokratikdevletinmerkezipolitikalarıveotokratikyönetimkarşısındaenbüyükengellerdenbiribugünbizim Alevi olarakadlandırdığımızHakYolumensubuaşiretlerolagelmiştir. Bu nedenle 1837-39 yılında Malatya Akçadağ’daÇerkezkökenliHafızPaşaönderliğinde Alevi Kürtlereyönelikkatliamgerçekleştirilir. Bunu 1896-98 yıllarındaAkçadağKürecik’ebağlıDümüklüköyündegerçekleşenbirkatliamizler. [13] Bu bölgeninkuzeyindeKoçgiriKürtler’ineyönelikoperasyonlarıAlirızaÇelik ‘’BelgelerleKoçgıri, KürtAşiretlerininTedlibiTerbiyesiIslahı 1830-1862’’adlıkitabındagenişbirşekildeişler. Örneğin, kitaptayerverilenbelgelerinbirinde, Anadolu Ordusu’ndaMirliva (Tuğgeneral) Hasan Tahsin’in 11 Kasım 1856 tarihli (III) Zara’dan Anadolu Ordusukomutanınasunulanraporunda, KoçgiriKazasımüdürüDiyabAğaveKoçgirililerekarşıyürütülenaskeriharekattayaşananlarıkonuedinilirek 300 kişidenfazlainsanınöldürüldüğü, evlerinyakılarakkimiyerleşimbirimlerininyıkılaraktamamenoturulamaz hale geldiğibilgisiverilir. Dersimbubakımdanfarklıdeğildir.

Bu ‘bitmemişhesap’’ Mustafa Kemal’inkendisigibibirOsmanlıordusukomutanıolanNurettinPaşaveonlarınemrindekiTopal Osman idaresindeki Laz alayıncayerinegetirilerekbölgedeneredeisetümKürtköyleriyağmalanıpyakılıpyıkılacaktır. DevletinvalisiTepeyranbukonudagenişçebilgiverecektir. Bu yeni dönemde, vahşetvefarklılıklarışeytanlaştırma;artanmilliyetçidalganınetkisiyle,eskiyineredeisearatacakdüzeylereçıkar.

Osmanlımonarşikyönetimiile M. Kemal önderliğindekurulancumhuriyetarasındabirçok ana parametrebakımındanbirkorelasyonolduğunugörüyoruz. Yeni yönetimde; devletindini, direkolarakdevletebağımlıbirkurumolanDiyanetişleribakanlığıncayönlendirilenHanefisünnülüktür. Din vevicdanhürrüyetiyanındadüşünceözgürlüğününesamesidahiokunmamaktadır. GeçmişinİçdüşmanıErmeniveRumlar’ınınyerini, farklılıklarıvehaktalepleriile, birbütünolarakKürtleralmııştır. 1938 Dersimkatliamınadekayaklanmasüsüverilmişbahanelerinarkasınagizlenilerek on binlerceKürtöldürülmüştür; yüzbinlercesisürgünedilmiştir.Kürtleriledahaöncekipratiklerindeolduğugibiuzlaşmaarayışınagirmeyenrejim, her yönüileotokratikaskerirejimözelliğigöstermektedir. Bu rejimde M. Kemal tekadamdır; her şeyonundudaklarıarasın da çıkacaksözebağlıdır. Osmanlı’nın son dönemlerindegelişençokpartilik son bulmuş, memleket 21 temmuz 1946 yılınakadargerek M. Kemal vegerekse milli şefİnönüdönemindetek parti ileyönetilmiştir. Bu dönemdeadaletkurumubizzatbudöneminkurucukadrolarınıhaksızsuçlamalarilehedefalacakşekildetamamen emir vekomutaileyönetilmiştir. Çokpartilidönem, seçimdışındademokrasiiçingerekliolandeğişimi; devletbürokrasisinin, özellikle de ordunun, direnişinedeniylesağlıyamamışvegelinenaşamadatekrarasılgelenekselkarekteristiğineyönelerekotokrasiyiyenidendiriltmiştir.


 

Osmanlıdanberisürdürülegelenkatliamlarınhepsinde,neredeiseortak,başlıcabirkaçnedengörüyoruz:Önceklikledevletzatenyeterinceyoksulolsanköylülerden hem dahafazlavergive hem de dahayaygınaskerlikhizmetibeklemektedir. KürtAlevilersadeceitiatetmekzorundadeğil, aynızamanda da örgütlüveotoritesahibiolmamalıdır. Onlarınkendisine ait aşiret, buaşiretibiraradatutanhiyerarşiveinançörgüsüuluslaşmapotansiyelinedeniyledevletiçinrisklidir. Otoriteyeteslimolmak da yeterligörünmeyipbütünbufarklılıklarıntasviyesi, yaniasimilasyonungerçekleşmesigerekmektedir. Bu nedenlesadeceErmenive Rum olmakdeğil, Kürtolmak her kesinbirbirinebenzediğiulusuoluşturmanınönündebirsorundur. Osmanlı’nınbiraraötekilerveMirlikleritasviyeiçinuzlaştığıKürtağırlıklıNakşibendilik, farklılığısorungörenmentalitenedeniyledevlettentasviyeedilecektir. Bu kesimlerdenbirkesimibudurumatepkigöstererekaktifolarakKürtmuhalefetiiçindeyeralırlar. Tek ırkveinançtanoluşanmonolitikbir millet yaratmaanlayışınınbirparçasıolarakhayatageçirilenbutasviye, Kürtler’inbirbütünolaraksiyasetveekonomidetasviyesininbirparçasınıolarakyürütüldüğünden,Kürtmilliyetçiduygularınkabarmasınanedenolur.

OsmanlıDevletiveonunsahipolduğudiniideolojideerkendemokrasiye ait örneklereyahiçrastlanmıyor, ya da varsa da bu fark edilemiyecekdereceönemsizdir. Bu durumdamuhalefetebakmakbugelenektendemokrasiaçısındanolumluörnekleralınıpalınamıyacağınıirdelemekgerekmektedir. Bu konudabilgimizdahilindeikiörneküzerindedurulacaktır.


ROJKİ (ROZKİ) AŞİRETİ

BitlisveçevresindemeskunRojkiaşiretiileilgilibilgilere Mir ŞerefhanBitlisi’ninŞerefnameKürtTarihiadlıeserinderastlıyoruz. Aşiretlersözkonusuolduğundabütünaşiretmensuplarıileyöneticilerininkökenininuyuşmasıgibibirzorunlulukyoktur. Nihayetindesiyasalvesosyalyapıolanaşiretlerde; devletlergibi,kimin hakim hale geldiğinebağlıolarak,değişikkökenlerdenliderleresahipolabilmişlerdir. ŞerefhanBitlishükümdarlarınınsülalesinin; ‘’BitlishükümdarlarınınsoyuKisralaradayanıyor. Halkarasında da Enuşirvan’ınçocuklarındanolduklarıylaünsalmışlar’’[14]diyeaçıklar. Enuşirvan;Sasanikralıolanbabası I.Kubadyerine, 531 yılındatahtageçen I. Hüsrev’indiğeradıdır. [15]Gerekortadönem İran tarihikitabıKarnameg (Kär-nämag) vegerekseFirdevsi’ninŞahname’si (Shäh-näme) SasaniŞahlar’ınınsülalesiniSasanoğluArdashirilebaşlatırlar. ArdashiryineaynıbölgemerkezliAhamenişsülalesindengelenprensPapak’ıntorunudur. [16]’BitlishükümdarlarıRüstemsoyluveŞirvanhükümdarlarıileamcaçocuklarıdır’’[17]Rüstem İrani halklarınvePersmitolojisininefsanevîkahramanıdır.Karakoyunlu Kara yusufileBitlis Emiri Mir Şemsettinarasındasağlanandostluksonrasaıyazılanberat da kendisindenMir Şemsettin’den’Acemlerinmirler miri Emir ŞemsettinEbulMeali’’[18]diyebahsedilir.Karşılaştığıköprüdeeşeğinisürerekkendisineyolvermeyenköylüye, olaysonrası, Emir Şemsettin;  ‘’EybilgisizKürt’’[19]diyehitabeder.

 

Bitlis’inKurdikiaşiretlerindenalınmışolmasınınbelirtilmesi, hükümdarların Fars kökenliolmasınındoğrulayacakbaşkabirveriolarakgörünse de, bu durum mutaberbiraileyebağlanmaisteğininbirsonucu dayaygınlaşmışolabilir.Fars kökenliolmakgibibir durum sözkonusuolsa bile,buhalkınçoğunluğununfarklıbirmensubiyetesahipolmamasıanlamınagelmez. BölgeninmeskunhalkınınbüyükorandaKürtolmasınedeniyle,faklıetnikkökendenyöneticiler de bölgeyezamanlaadapteolacak,çoğunlukiçerisindeeriyercektir.KaldıkiMedlilersonrası, Sasaniler’in son dönemlerinedek İranihalklararasındabüyükbirayrımyoktur.KarmaşıkvednamiktarihibirsürecinsonundaimparatorluğunbatıbölgelerindekalanİranilerKürt; doğudakalanlariseFars olarakkabulgörecektir. Bu ayrışmada, kırallıkileözdeş hale gelmişresmidevletdinayetindenyanaolupolmamanınturnusolgörevigördğüanlaşılıyor.Şedadi, Büveyoğulları, Mervani, Revandigib Kürtdevletlerininortadankaldırılmasısonrası, Sultan SancardönemindekendisinebağımlıbirKürdistaneyaletikurulmuştur. Anlaşılanbubölgedegörevyürütenveatananyöneticilerfarklıkökendengelseler bile, zamanlakendileriniKürtolarakgöreceklerdir. BüyükSelçuklulartarafındanKürtdevletlerininsonlandırılmısıileKürtler’evurulanbüyükdarbeninsonucundabugelişmeyibirtür ‘’gönül alma’’ olarakokumakgerekiyor.

Bu önbilgisonrasıkonumuzileilgiliolanmeseleyegeçebiliriz.Mir Şerefhan, dedesiŞerefhanyönetimininvekilliğiniyapan, aşiretinaksakallısıPirtaflıSeydi Ali Ağa’nınliderliğiniyaptığı ‘’Han Meclisi’’ndenbahseder. [20]Bu meclis, kuşkusuzbirseçimileoluşmamaklabirlikte, toplumunrızalığınasahip,genellikleyaşlılardanoluşanakiladamlardanoluşmasınedeniile,erkendemokrasiningerektirdiğitemsiletmeyeteneğinesahiptir Rozkı (Rojki) aşiretindenerkendemokrasiörneğininbulunduğunuyineşusözlerdede anlıyoruz:

Sözünkısası ilk önceTap’tatoplanıporanınarazisinikendiaralarındaparçaparçapaylaştıklarındagönülbirliği, davranışbirliğiiçindebaşlarınabirhükümdarseçmişlervevilayetinyönetiminiellerinegeçirmeyebaşlamışlar. O çağdaBitlisveHezohükümdarlarıGürcüstanhükümdarlarındantavitadındabirşahsınbulunduğuveRozkilerinBitlisveHezoillerinikendisindenkurtardıklarıaktarılagelmektedir. Bir söylentiyegöre de Bitlis’IKurdikiaşiretinden, Hezo’yu de Gürcüler’denalmışlardır. BazılarınındediğinegöreiseBitlis’IZukaysiaşiretindensökmüşlerdir. Sorumluluksöyliyeneaittir.[21]

YukarıdaRojkiler’inkendiliderleriniseçeriken, aşireteyöneticiseçimikonusunda ne türbirmetodunuygulandığınıbilmiyoruz; ancak, enazından Mirolarakbelirlenenkişinin, kendiaşiretininilerigelenlerininrızalığınıalmışolmalıdır. Kadıntemsiliyetikonusundaherhangibirimadabulunulmaması, geleceği de etkileyecekolanbukısmierkendemokrasigeleneğininsadeceerkeklerlesınırlıolduğunugöstermektedir. Şerefhanöldürüldüktensonraaşireti,ŞerefhanoğluŞemsttin’IAkdamarkalesindengetirerekBitlishükümetinintahtınaatarvekendisineitiatederler. Aşirethalkınınyöneticideısraretmesimenfaatiniondagörmesindedir. İçhuzurusağlamakvedışakarşıtopluluğunçıkarlarınıkorumakiçinyönetilenler de yöneticiyeihtiyaçduymuşlardır.

BitlisBeyiŞeref HanhükümdartarafındanIstanbul’açağrılır. O tehlikeyisezdiğindenolmalı ki,gitmez. BunuSafaviyanlılığınayorumlayanOsmanlı,1532 yılındaDiyarbakırBeylerbeyi Fil YakupPaşakomutasındaOsmanlıordusununBitlisüzerinegönderir. Şeref Han Tebriz’debulunanSafaviŞahıŞahTahmasp’ındergahınasığınır.[22]Bu rızalıkgeleneğininKürtaşiretlerindesönmesiveyayaşasada son derecezayıflamasıbölgedevletlerininişgalpolitikalarınınvedolayısıileiçdinamikleremüdahaleedilmesininbüyükpayınınolduğunutahminedebiliyoruz. Bağımlıdurumagelmişolanbeylikiçinbirinciderecedeönemliolanhalkınıdeğil, merkezitemsiletmektir. Bunuyapmayanveyayapamayan bey görevdenalınmaklakalmaz, sürgün, hapisveşakiilanedilerekölümle de cezalandırılabilir.Erkendemokrasigerekvergitoplanmasındavegerekseyönetimderızalığıgerektirir. Bundabürokrasiyerinehalkıniçindengelenakiladamlarındirekkatılımıönemlibirroloynar. İkibüyükdevletarasınasıkışmışolanbeyliğinrızalığadayananerkendemokrasiyidevamettirememesinişuifadelerdegörüyoruz:

 

Gazi Sultan SüleymanHan dönemindevakıfköyvearazileriileeskicizye(haraç)kuralıgereğidört bin gayriMüslimkişininnüfusvergisiveharaçlarıdışında her kişiyetmişakçatutarındaharaçödüyordu. Bu vergiyıllıkolarakbirmilyonbeşyüzotuzüç bin üçyüzyirmidört bin Osmanlıakçasıbir miskal somgümüş(yaklaşık 48 gr.) değeerindedir ki her kesbunuödemekzorundadır. [23]

 

Emir ŞerefveBitlisliMüslümanvegayrimüslümhalkın mal, gelir, sürüvemeralarındantopladığıbeştebir (1/5) vergiyiveeklediğihediyelerleşahavedevleterkanınasunarakdağıtmıştır. Bu işibaşarabilmekiçinacımasıztahsildarlaratadı. Bu işi o kadarsıkı tutu ki üçgüniçindebüyükmeblağda mal vegelirbiriktirdiler. Mir ŞerefAhlat’taşahanebirziyafetsofrasıkurduvekralcatürendüzenledi. Öylebiryankılandı ki yeryüzününsakinlerinin de ötesindegökteoturanlarınkulaklarınıçınlattı. [24]

 

 

Işgalveilhakpolitikalarınıngerekekonomiüzerindevegerekseyerelpolitikacılarüzerindeoluşturduğubasınçkonusundayukarıdakianlatımiyibirörnekoluşturur. ÇevredekiOtokratikgelenek,BitlisBeyliğini de etkilemiştir. M. Kemal veİnönüyönetimindekierken Cumhuriyetörneğinderastladığımız ‘’acımasıztahsildarlar’’ otokratikeğilimleribesleyenbürokratikaygıtınenönemliaraçlarındandır. Bu gelişmeaşiretlerdebulunanerkendemokrasininnasılsonaerdirildiğikonusundayeterinceöğreticidir. Ancakbu durum yeni birşeydeğildir:

 

KOÇGIRİ AŞİRETLER FEDERASYONU VE ‘’CIVAT’’ GELENEĞİ ÖRNEĞİ

 

Bir köylü toplumu olan Koçgıri’de, 1960’lı yılların sonlarına dek, kitlenin büyük bir çoğunluğu kendi toprağına sahip bağımsız köylülerden oluşmaktaydı. Buna karşılık, birkaç köyde bey veya Mire ait toprağı işleyen bağımlı köylülerde bulunmakta idi. Topraksız köylü Bey veya ağaya bağımlı iken, bey de toprağını işleyebilmesi için köylüye muhtaçtır. Toprağın bege ait olması nedeniyle, köylünün uyuşmazlık halinde tek alternatifi, başka bir köye ya da şehire taşınmak idi.  Göç etme alternatifinin olduğu durumlarda mülküyet sahibi daha fazla uyuşma yolları aramak zorundadır. Bey olarak sayılabilecek bir kaç ailenindaha önceleri bürokrasi sayılabilecek olan  katipleri vardı. Geçmişte Osmanlılar döneminde, Koçgiri’ye resmi statü verildiğinde, yönetici; merkezi hükümet adına vergi toplamak ve orduya asker de temin etmek zorunda idi. Devleti temsil ettiğinde, görevini yerine getirmek için katipler dışında, zorlayıcı bir araç olarak merkez tarafından kabullenilen silahlı güçlere de sahip olmak gerekmektedir. Bazı Kürt beylerinin yanında resmi staüye sahip aşiret birliklerinin olduğunu biliyoruz.

Kimi durumlarda, yerel yönetici beyler ile, merkezi hükümet arasında anlaşmazlık da çıkabilir ve tarihte sıkça görüldüğü gibi bu bir çatışmaya da dönüşebilir. Merkezi iktidar açısından çatışma meşru bir güce karşı yapılan bir ayaklanma iken, yerel güç için bu bir hak mücadelesidir. Yerel yönetici, bölgede gücünü koruyabilmek ve etkili olmak için toplumun rızalığını almak mecburiyetinde hisseder kendisini. Bunu yapmadığında iktidarının da fazla uzun ömürlü olamıyacağını bilir. Köylü vergi vermemeyi, askerden muaf olmayı, başka bölgelerde sürülerinin otlatılmasına müdahele edilmemesini v.s ister; anarşiyi önlemek ve iç düzeni sağlamak ve de örneğin Türk köylülerinden gelen mera ihlali ve saldırılardan korunmak için Beye ve hatta aşirete ve işleyişte rolü olan seyid’e ihtiyaç duyulur. Beylere ait olmayan köylerde, kimi zaman toprağının büyüklüğünden bağımsız akil adamlar doğal süreçler sonucunda ortaya çıkar. Bunlarda çok zaman bey olarak nitelenir. Ayrıca değişik büyüklükte toprak sahibi olmaktan kaynaklı bir çok bey bulunmaktadır. En büyük bey devlet katında kabul görendir. Resmi düzeyde toplumu devlet katında temsil eden bu bey toplumun bu ileri gelen adamları, irili ufaklı beyler tarafından saygıyı hak etmelidir normal koşullarda. Devlet desteğini alan bey,devlet ile toplumu memnun etme arasında ikilemde kaldığı zaman rızalığa ve saygıya daha az önem verir, zira devletin çıkarları ile köylünün çıkarları her halükarda çatışır. Kimi durumlarda bey toplumuna karşı daha şefkatlidir veya çıkarı nedeniyle merkezi iktidarla çatışmaya girebilir.

Toprağı az köylüler başka bir köydeki bir ailenin toprağını ortaklık esasına göre ekebilirdi. Bu tür bir statüde her iki tarafın bağımlılığı daha azdır. Başta ‘’Baba Mansur Pir Ocağı’’ mensubu olupta kendi toprağını işleyen ‘’seyit’’ aileleri bazı köylere dağılmış olarak yaşardı. Osmanlılar döneminde esas olarak Hiristiyan Rum ve Ermeni toplulukların elinde bulunan kaza merkezli ticaret, bunların bir devlet politikası ile tasviyesi ile, Hanefi mezhebinden çoğu göçmen ‘’Türk’’ toplulukların eline geçti.

AlirızaÇelik'in’BelgelerleKoçgıri, KürtAşiretlerininTedlibiTerbiyesiIslahı 1830-1862’’" adlikitabındaortayakoyduğuDiyabAğaönderliğindekiAşiretLiderleriMeclisi, Kürtaşiretlerindedemokrasininolupolmadığınıanlamakaçısındanönemlidir.Anlaşıldığıkadarıile belli büyüklükteaşiretliderlerininkatılımıileçeşitlikonulardaortaktutumunbelirleneceğitoplantılardüzenlenir. Liderlerdenoluşanmeclis,otokrasidebulunantekkişininemriileişleyenbiryapıdanfarklıolarak,katıhiyerarşikolmayanbirilişkininvarlığınıgösterir. Bu aşiretliderlerininönceliksırasıitibarıileaynıolduğuanlamınagelmez. Kimindahaöndeolacağınıbelirleyenbirçokfaktörbulunmaktadır: Aşiretliderininmahiyetindebulunannüfusveaskerigüç, toprak, liderin hem kendiaşiretininve hem de diğeraşiretlerietkileyebilmekveonlarınrızalığını alma yeteneği. Rızalıkaşiretliderininsadecekendiçıkarınıdüşündüğüdurumlardayagerçekleşmezya da kabul gorse dahifazlasürmez. Bu tektekliderlerinkenditoplumlarınınortakgörüşünü, rızalıktemelinde, yansıttığınıdüşünürsekmeclisinvardığıkarar o topluma ait olur. Meclisişleyişiiçindeformelolarak oy hakkıbulunmamaklabirlikte, ortakkararlarınçoğunluğunmeylettiğidoğrultudaçıktığıanlaşılmaktadır. Muhalefet, temsilcininkendigörüşünüdilegetirmesibiçimindeyürütülsedahi,aşiretkurallarıgereğiçoğunluğuneğilimineriayetedilir; protestovebağlarınkoparıldığıdurumlarfazlaolmasagerektir.

Aşiretliderlerininkatılımıilegerçekleşentoplantılarınvarlığını Vet. Dr. Nuri Dersimi’nin Kangal ilçesininYellicenahiyesindeCanbegan, Kurmeşanvediğeraşiretlerinkatılımıilegerçekleşentoplantıyayervermesinde[25]görüyoruz. BenzerbiçimdeDersimveKoçgiriaşiretliderlerininkatılımıile de birçoktoplantıyapılırveAnkara hükümetinebildirilmeküzereortakkararlaralınır. Bizzatyöreye ait olanhalkındesteğiverızalığına, dolayısıylayerelintemsiliyethakkınasahipaşiretliderlerininoluşturduğumeclisleredayalıkararlarınhukukiolarakdahademokratikolduğunusöyliyebilmekiçinçokçanedenbulunmaktadır: Merkezindayattığıvergipolitikaları, askerlik, itaat, kimidurumlardazorlaçalışmakhiçkimseninçıkarınaolmadığındankabulgörmez. Çokuzakbirbölgedentamamenyabancıbiritarafındanatananveyörehalkıtarafındananlaşılmayanbirdilikonuşan, şiddetgölgesindeitiatvaazedenbiryönetimanlayışınasıldemokratikolabilir? Böylebirişleyişindemokratikolduğunusöylemekiçinbütünbirdemokrasitarihinivebukonudakurallarmanzumesini alt üstetmekgerekmektedir. Bu da Cumhuriyet iledemokrasiyisankiaynışeylerimişgibikarıştırarakhalkınzihnindeoluşturulanyanlışalgıvasıtasıylagerçekleştirilecektir.

Erken demokrasiaçısındanönemedeğerişleyişörneğini,Cemler’degörüyoruz. İrani (Aryan) inançlarındevamıniteliğindeolanEhl’IHakinancınınPirler’indenbirkaçıkadındır. Bu pirler hem genellikleKürtkökenliolmaklabirlikte;değişiketnikguruplaramensupolupbunlardan her biriotonom, federal vehattabağımsızocaklarasahipolabilmiştir. Ehl’IHaklar’da on ikifırkanınvarlığındanbahsedilir ki,bunların her biriailetemelliocaklarolarakklasiktarikatlardanayrışır.  Zerdüştlük’deiyiilekötüarasındaseçimyapmahakkıbireyeaittir; onunkaderibirbaşkagüçtarafındanbelirllenmemiştir. Dolayısıiledemokrasinin minimum şartıolarakinsanıniradesiilekararverebilmesinikabullenmekle Aryan inançlarkapıyı da demokrasiyekapatmamışlardır.

Ehl’IHakinancınınenbatıdakitaraftarlarındanbiriolanKoçgiriKürtler’iarasında‘Cem’inadı‘’CıvatGırêdayîn’’, yani ‘’toplantı Yapmak’’dır. Pir’in ( Seyid/ dede) katılımı ile gerçekleşen bu toplantılarda köydeki husumetler ele alınır. Öncelikle kişinin kendi kendisini suçlarını itiraf ederek yargılaması amaçlanır. Kız kaçırma v.b namusu ilgilendiren suçlarda kişi yargılanır. Kimi durumlarda dedenin, birazda toplumun teşviki ile, suçlululuğunu itiraf etmiş kişiyi kızgın bir maşa ile dağlayarak aşırı sayılabilecek cezalandırma örneklerine rastlanmıştır.. Kararlarda toplumun eğilimlerinin göz önüne alındığı ‘’dara çekme’’denilen bu tür mahkemelerde en ağır ceza birisini düşkün ilan ederek toplumdan dışlamaktır. Bu tür toplantılarda suçlu düşkün edilip dışarlanmamak için genellikle cezasını itiraf eder. Bu metodun suçu önlemekte epey etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ancak merkezi yönetim bu tür bir uygulamadan haz etmemiş, zira bu tür bir ‘’adaleti’’ kendi misyonuna rakip olarak algılamıştır. Hükümranlık hakkı gibi ‘’adalet’’ de devletin kontolünde olmalıdır. ‘’Cıvat Toplantıları’’nda ölüm ile ilgili bir ceza verildiği hakkında bugüne dek bize ulaşan bir emare yoktur. Bu tür cezaları aşiret içinde birey veya aileler birbirine karşı seyrekte olsa uygulamışlardır. Senede bir sefer uğradığı yerde Pir’in görevi barışı tesis etmektir. Bu durum onun iyi şeyler ile anılması sonucunu verir.

Demokrasi açısından burada önemli olan bu tür toplantıların köy halkından tüm erkekler ve yaşlı kadınların katılımı ile gerçekleşiyor olmasıdır. Toplantıda uzlaşının çıkması için rızalık gerekmektedir. Bu nedenle şimdilerde de cem evlerinde bir çok zaman göstermelik olarak ‘’rızalık’’temel şiar olarak yükseltilir. Civatlarda halk kendi sorunlarında bir seyirci değil, aktördür. Kadın temsiliyeti sınırlı olmakla birlikte yaşlıların katılımı sayesinde sınırlı kadın  temsiliyetinden de bahs edebiliriz.

Üretimdeki aktif yeri nedeni ile kadının, il ve ilçe gibi yerleşim birimlerinden farklı olarak, belli bir yeri vardır. Koçgiri köylerinden Yazı Fidê(Yaylacık) gibi,Yazı Fatê (Doğançal) ve Yazi Hacê (Beğendik) köylerinin adları kadın isimlerinden oluşur. Yakın köylüm ‘’Sırrın Sırrı’’ kitabının yazarı Dursun Avcı; konu ile ilgili verdği bilgide, kendi köyü Yazı Fidêyanında bitişikteki diğer kadın isimli köyünkurucularının;saz çalan, cıvatlarda erkan yürüten Derviş Ali’nin kızları olduğu bilgisini sözlü olarak bana verdi. Koçgiri veya diğer Rêya Haq coğrafyasında genelleştirilecek bir durum olmamakla birlikte, böylesi örneklerin olması, kadın temsiliyetine, bazı durumlarda, üst düzeyde de yer verildiğini gösterir. Hintliler’in kutsal kitabı Rig veda’da yer alan  Hint-Aryan halkına ait ‘’en erken halk meclisleri’’ olarak değerlendirilen vidãthageleneğinin, başka bir Hint-Aryan halkının bir kesimini oluşturan Ehl’i Hak (Rêya Heq), ‘Hak Yolu’ Alevi Kürtler arasında ‘’Cıvat’’, yani Türkçesi ile ‘toplantı’geleneği ile sürdürülmüş olması belki de tesadüf değidir. Gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet döneminde devam eden  otokratik devlet geleneğinin bu gelenekten rahatsız olması da sebepsiz değildir. Bürokratik devlet yapısının anti demokratik geleneğinin tam hakimiyeti için, ‘’sorun çözücü’’  olsa da, özerk birimlere gerek yoktur; bunların temsil ettiği demokratik uygulamalar devletin otoritesi için bir risk olarak görülmüştür: Aslında mesele bu yönü ile demokrasi ve diktatörlük çatışmasıdır. Demokrasi hakimiyet yerine rızalığı esas alan uzlaşmayı ön şart olarak görür. Devlet bu tür bir ihtiyaca gerek duymamıştır. Onun hakimiyet hakkı mutlak ve paylaşılmaz, dahada ötesi tartışılmazdır.

Cıvatlar’da (Cemler) aşiret liderlerinin yargılandığı pek vaki olmamakla birlikte, pir/dede aşiret liderine nasihatlarda bulunabilir; onu doğru tutum almaya ikna edebilir; hatta bazen istisnai hallerde, konjenktüre bağlı olarak, onunla ‘’çatışma’’ içerisine de girebilir. Aslında bu yönü ile bu kurum aşiretin birliği ve aşiret liderinin rızalığı gözeterek otoritesini sürdürmesinde de önemli bir işlev görür. Pir ve Beg Mithra’cı geleneğin iki unsuru olarak ayrı ayrı ruhani ve zahiri dünyayı temsil ederler. Misyonu itibari ile, krala denk düşen beg karşısında Pir, bilgisi ile dengeyi sağlamalıdır; beg ise, Pir karşısında sekulerizmin, yani dinin bütün bir sosyal hayatı belirlemediği bir toplumsal düzenin varlığının garantisi işlevini görmelidir. Aşiret toplumunda bu iki kurum, birbirlerini bütünleyen ve tamamlıyan yapısı ile, aşiretin devlet ve diğer aşiretler karşısında da ‘’bağımsızlığını’’ sağlarlardı. Kuşkusuz hayatın ve politikanın kendisi bu dünyaya aittir ve bu nedenle beg gündelik işlerle daha aktif uğraşmak zorundadır: Bu durum aşiretin hayatında begi daha önemli konuma yükseltir.

SONUÇ

Türkler göçebe kabileler olarak İran’a girer ve ordusunda yer aldıkları Abbasiler tarafından sürdürülen merkezi bürokratik mirası alırlar. Bu geleneğin Sasaniler’den kalma olduğuna değinmiştik. Çin’in işgali ile birlikte,Cengiz Han’ın da bu yol ile seçildiği Moğollar’ın kendisine aitkurultay geleneği, Çin bürokrasisine bağımlılık nedeniyle,Kubilay Han döneminde terk edilecektir.[26]Bizansız’ın sınırlı bir alana kapanmış ve Rum Selçuklu devletinin yıkım sürecine girmiş olması ile ortaya çıkan Anadolu beylikleri döneminde, merkezin zayıflamış olması nedeniyle uzlaşma için elverişli bir imkan doğmuştur. Gerek bu ve gerekse daha sonraki dönemlerde, başta muhalif inançlarca temsil edilen toplumsal ve farklı etnik kesimlerle bir konsensüs arayışına girilmemiştir. Safavi-Osmanlı savaşlarının gölgesinde zirve yapanotoriterizm, Yavuz önderliğinde başta Kızılbaş olarak nitelendirilen kesimlere yönelik önemli katliamlarla sonuçlanmıştır. Yavuz dönemi ile başlıyan muhalif inançlı Kürt mirliklerinin (örneğin Çemişgezek) ve aşiretlerin dağıtılması sonrası,  tasviye sırasıdiğer Kürt Mirliklerine gelecek ve bu tutum II. Mahmud döneminde zirve yapacaktır.İçeride değişik toplumsal ve siyasal kesimlerlediyalog ve kalıcı bir bir uzlaşma sağlanmaması bugünlere kötü bir miras bırakmıştır. Bugünlerin kötü mirası geçmişin kötü pratiğinden güç almaktadır. Görülebileceği gibi Osmanlı ve onun mirasını devr alan mevcut devlet; gerek sahip oldukları gelenek ve gerekse merkezde güçlü bir bürokrasiye sahip olmaları nedeni ile,  gelirlerin toplanması ve de daha kalıcı bir meşruiyet için çevrenin de yönetime katılımını sağlıyacak bir uzlaşmaya ihtiyaç duymamıştır.

Demokrasinin; bürokrasinin, yani devletin güçlü olmadığı yerlerde gelişmiş olması, aslında ne yapılması gerektiğini de gösterir: Demokrasi için devletin zorbalık aracı olmaktan çıkarılarak şiddet aracı olan yönünün zayıflaması gerekmektedir. Devletin şiddet aracı olmaktan çıkarılarak hizmet aracına dçnüştürülmesi bütün toplumsal kesimleri memnun edecek, onların rızalığına dayanacak çözümlerle mümkündür. Bu tür bir çözüm sosyal olarak gelişimin yanında, bilim ve teknolojik kalkınmanın da önünü açar. Bazı düşünürler; kendi döneminde Çin’de yaşamış olması halinde Galile’nin, bilim adamı olmak yerine, bürokrat olmayı terch edeceğini iddia ederler. Bunun böyle olup olmuyacağı elbette tartışılabilir. Günümüzde siyaset destekli iş adamı olmanın dışında, bilim adamlığının ölçüsünün de siyaset ile kurulan iyi ilişkilerle ölçülmesi bu iddiayı doğrulamaktadır. Böylesi bir iddiyı doğrulayacak tutumlara mualifler içerisinde, bu arada Kürt muhalefeti içinde de rastlanmaktadır. Öyle ki, motive etmek içinbir çok insana doktor v.b gibi ünvanlar verilebilmiştir. Bu örnek de muhalefet olmanın kendi başına otokratik bürokratik anlayıştan kurtulmak için yeterli olmadığına bir örnektir.

Türkiye gibi merkezi bürokratik yapının ve otokratik eğişlimlerin güçlü olduğu ülkelerde, etnik ve inanç merkezli çoğulcul ulusal ve de sosyal geleneklerin varlığı aslında demokratik gelişim için de elverişli bir potansiyel oluşturur. Bu tarihsel potansiyelin bilince çıkarılıp değerlendirilmesi halinde herkese yük olan bürokratik yapıyı zayıflatarak, hizmeti esas alsan demokrasiyi de güçlendirmek mümkündür. Seçim gibi yaygın olarak uygulanan bir mekanizmaya sahip olmamasına rağmen, rızalığı esas alan yapısı ile, başta muhalif inançlılar olmak üzereKürt aşiretleri geleneğini anlamak bu konuda temsiliyet ve çoğulculuğa sağlıyacağı katkı ile herkes için epey yararlı olacaktır.Bunun için, tarihteki dost- düşmanayrımını yeniden yorumlamak ve muhalif kesimlere tarihte hak ettiği değeri vermek, onları değişim için yararlı bir kaynak olarak görmek gerekmektedir.

 

[2]Age; s.3-4

[3] Age; s.4

[4]Age; s.4

[5]Age; s.34-35

[6]Age; s.265

[7]Age; s186

[8]Age; s. 36-37

[9]David Stasavage, The Decline and Rise of Democracy a Global History from Antıquıty to Today, Princeton University Press; s. 11

[10]Age; s.12-13

[11]Age; s. 13-14

[12]Caroline Finkel, Osman’s Dream, John Murray 2005; s. 106

 

[13]Ümüt Kardaş, Alevilik (5)- 18-19. yüzyılkatliamlarzinciri, artgerçek. Com, 25.10.2021

 

[15]https://islamansiklopedisi.org.tr/enusirvan

[16] Prof. R.N. Fryne, The Pıolitical History of İran Under the Sasanians, The Cambridge History of İran 3(1), The Cambridge University Press; s. 116-117

[17] Mir ŞerefhanBidlisi, ŞerefnameKürtTarihi, Sitavyayınları 2. Baskı; s. 419

[18]Age; s.430

[19]Age; 435

[20]Age; s.478

[21]Age; s.414

[22]Age; s.470-471

[23]Age; s. 411

[24]Age; s.472

[25]Dr. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz yayınları 2004; s.137

[26]David Stasavage, The Decline and Rise of Democracy a Global History from Antıquıty to Today, Princeton University Press; s.158-159