Oya Baydar: Ahmet Türk’e yumruktan Encü’ye tokada, oradan 6’lı Masa’ya

.

Oya Baydar

Kürtler çantada keklik değil. Gerçek demokrasi, barış, özgürlük yanlısı olanlar,  Emek ve Özgürlük İttifakı’nda buluşanlar, demokratik, laik, özgür bir Türkiye’nin ancak faşizan zihniyetten kurtulmakla mümkün olacağını bilenler… Hiçbirimiz 6’lı Masa’nın çantasında keklik değiliz. Bağrımıza taş basa basa taşa döndük, artık yeter!

2010 yılının Nisan ayıydı. Muş’ta görülmekte olan bir dava güvenlik nedeniyle Samsun’a aktarılmıştı. Ahmet Türk, kapatılmış DTP’nin genel başkanı olarak davayı izlemek için Samsun’a gelmişti. Adliye kapısında birikmiş güruh PKK aleyhine sloganlar atıyor, tehditler savuruyordu. Aralarından biri Ahmet Türk’e yumruk attı, Türk’ün burnu, iki dişi kırıldı, hastaneye kaldırıldı.

O günlerde Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olmuş Yılmaz Özdil bu olay üzerine, “Yumruğunu adaletin tokmağı yerine koyup Ahmet Türk’ün burnuna indiren kişi bu ülkede pek çok insanın duygularına tercüman oldu” diye yazmıştı.

Yıl 2022. 2023’e beş var. CHP’den seçilmiş Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan bir polisin HDP İstanbul Eş Başkanı Encü’yü tokatlamasının ardından attığı tweet’te: “Adam az bile yapmış” diye yazıyor. Bir paylaşıma verdiği cevapta da “Tokadı yiyen o gavat HDP’li il başkanı…” diye hakaretten geri durmuyor.

Faşizan zihniyette devamlılık esastır

Devlette devamlılık esastır, diye sıkçana tekrarlanan bir söz vardır. Bence bu söz, kurumların ve stratejik hattın devamından çok devlete hakim olan egemen zihniyetin devamlılığı anlamına gelir. Ulus- devlet inşasına girişildiği İttihat Terakki döneminden bu yana Türk Devleti’nin taşıyıcı sütunu, kibarca “milliyetçilik” denen, eşyayı adıyla çağırmayı göz alırsak “etnik temelli faşizan ideoloji” olarak adlandırmamız gereken zihniyettir. Bu sütunun sallandığı, çatlama emareleri gösterdiği her durumda  devlet refleksi devreye girmiş, sütunu dik tutmak için insan haklarına aykırı da olsa, hukuk dışı da olsa, kana, ölüme, yıkıma da mâl olsa, her çareye başvurulmuştur.

Zaman zaman iç ve dış etkenlerin zorlamasıyla geri çekilmek zorunda kalan bu hat, gücünü bir yandan devletin şiddet tekelinden öte yandan kitleleri etkileme kabiliyetinden alır. Halkı etkilemenin, devletin ve iktidarın yanında tutmanın en kolay yolu düşman ve korku yaratmaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’in kuruluşuna giden süreçte, çok dinli, çok etnikli, çok milletli bir imparatorluktan Müslüman Türk kimliğine dayalı homojen bir ulus-devlet yaratılmaya çalışılırken egemen Türk unsurunun zihniyet haritasına toprak kaybı, bölünme ve ayrılıkçılık fobisi (Sevr sendromu) kazınmıştır. Müslüman Türk olmayana ve biat etmeyene karşı kuşku hatta zaman zaman düşmanlık bu psikolojiye dayanır. Cumhuriyet’ten bu yana, gelmiş geçmiş bütün iktidarların kendi beka’ları için körükledikleri bu kuşku güvenlikçi siyasetlerin temelinde yatar ve kitlelerin bilinçlerine kazınmıştır. Kuşkunun başlıca nesnesi ise Kürtlerdir.

İşte bu zihniyet yüzündendir ki, dün anlı şanlı bir yazar Ahmet Türk’e atılan yumruğu “adaletin tokmağı” olarak görür; bugün bir belediye başkanı Encü’yü tokatlayan polisin “az bile yaptığını” söyler. Aslında Türk sorunu olan Kürt sorununun bütün çabalara, çözüm süreçlerine, barış arayışlarına rağmen çözülememiş olması, hatta son zamanlarda daha da çetrefilli bir hâle gelmesi bu kurucu zihniyetin/ideolojinin” sürüp gitmesinin sonucudur.

Encü’ye tokat atan polis memuru (O Encü ki, Türk Hava Kuvvetleri’nin bombaladığı Roboski’de ailesinden 27 kişiyi kaybetmişti), hem günümüzde iktidarın alabildiğine körüklediği o zihniyetin pençesindedir hem de zihniyetin taşıyıcısı devlete dayanmaktadır.

Gelelim 6’lı Masa’ya…

Yumruk, tokat derken 6’lı Masa’ya nasıl mı geldim? Fıkradaki gibi, “Hiç aklımdan çıkmıyor ki!”

Aklımdan çıkmıyor, çünkü özellikle son günlerde seçimleri Erdoğan’a teslim etmek istercesine hata üstüne hata yapıyorlar. Cumhurbaşkanı adayı meselesinde, seçmende güvensizlik yaratan  anlaşmazlığı kendi içlerinde çözmekten aciz görünüyorlar. İmamoğlu’nun mahkûmiyet kararı sonrasında yaşanan, baş aktörü Akşener, yardımcı oyuncu İmamoğlu olan Saraçhane şovu, sanıldığı ve gösterilmek istendiği gibi birlik ve beraberliği güçlendireceğine aralarındaki çatlağı ve kriz yönetme beceriksizliklerini daha da görünür kılıyor.

Sen de kafayı oraya takmışsın, diyebilirsiniz. Ama özellikle İYİ Parti’nin “seçilecek aday” vb. gibi itirazlarının, her fırsatta Ankara Belediye Başkanı’nın, o olmazsa ehven-i şer hesabıyla Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını gündeme getirmesinin temelinde yukarda anlatmaya çalıştığım zihniyetin siyaset üzerindeki gölgesi var.

Seçimlerin kazanılması için HDP seçmenine, Kürt oylarına mutlaka ihtiyaç olduğunu 2 kere 2’nin 4 ettiğini bilen her aklı başında insan görüyor, söylüyor. Bu rejimin sona ermesini gerçekten isteyen her kesimden, her siyasetten insan feryat ediyor. Buna karşılık 6’lı Masa partileri HDP’yi yok sayma tavırlarını -CHP ve DEVA’nın ara sıra Demirtaş’ın adını anması dışında- sürdürüyorlar. Bu tavırları, milliyetçi seçmenden çekinmeleri olarak yorumlanıyor. Oysa asıl mesele seçmenler değil, asıl mesele kendilerinin de aynı etnik ayrımcı, Kürt fobili zihniyetin tortularını içlerinde taşımaları. Özellikle de Türkçü-Ülkücü MHP geleneğinden gelen İYİ Parti…

Belki takıntılıyım, kuşkucuyum ama bu parti tarafından köpürtülen aday tartışmasında aynı zihniyetin derin izleri olduğunu düşünüyorum.

Kürtler de bizler de çantada keklik değiliz

Yumruktan tokattan hakarete, siyaset yollarının tıkanmasından partilerinin kapatılmasına, dışlanmaktan yok sayılmaya, her türlü baskı ve engele rağmen Kürt siyasî hareketi hâlâ büyük bir sağduyu ile bütün muhalefeti bu rejime karşı ortak mücadeleye çağırıyor. HDP yönetiminin, Selahattin Demirtaş’ın kendilerini iktidar adayı olarak görenlere ve kamuoyuna sağduyulu çağrılarını herkes duyuyor. Ne var ki uyarılar, çağrılar muhataplarını etkilemiyor. Kürtleri kaybetmenin seçimleri kaybetmek, seçimleri kaybetmenin Türkiye’yi kaybetmek olduğu 6’lı Masa ortaklarınca anlaşılmıyor.

Bölgeyi ve Kürt seçmenin psikolojisini iyi bilenler HDP tabanının partilerine, siyasetçilerine, bölge insanına yönelen saldırılara, hukuksuzluğa, yok saymaya karşı giderek daha tepkisel olduğunu, umutsuzluğun yaygınlaştığını, yürek soğumasının derinleştiğini bildiriyorlar. Onlardan bağırlarına taş basmaları isteniyor, tamam, ama nereye kadar? Bütün siyasî yapılar gibi HDP’nin de kendi tabanının sesini, haklı uyarı ve taleplerini dinlemek zorunda olduğu düşünülürse barış ve uzlaşma zemininden büsbütün uzaklaşılması tehlikesi var.

6’lı Masa bu tabloyu ve tehdidi ya görmüyor, ya da kof bir kendine güvenle umursamıyor. Böylece de tek adam iktidarını sandıkta devirecek bir imkân belirmişken, kadim Türk milliyetçiliği ve Kürt fobisi ülkeyi bir kez daha rehin alıyor.

Kürtler çantada keklik değil. Gerçek demokrasi, barış, özgürlük yanlısı olanlar,  Emek ve Özgürlük İttifakı’nda buluşanlar, demokratik, laik, özgür bir Türkiye’nin ancak faşizan zihniyetten kurtulmakla mümkün olacağını bilenler… Hiçbirimiz 6’lı Masa’nın çantasında keklik değiliz. Bağrımıza taş basa basa taşa döndük, artık yeter!

Bu seçimler kaybedilecek olursa ülkeyi bekleyen karanlığın sorumlusu  kişisel ikbal kaygılarından kurtulamayıp adaylık kavgası yapanlar, parti çıkarlarını ülkenin çıkarlarından üstün görüp oy hesabıyla ya da cesaretsizlikle ve asıl kendi içlerindeki o zihniyete yenilip Kürt hareketini, solu, emek hareketini gündemin dışında tutmaya çalışanlar olacak. Olan da hepimize, ülkemize olacak.

Bir vicdan notu: 28 Şubat tutuklusu 85 yaşındaki Alzheimer hastası general Vural Avar hapishanede yaşamını yitirdi. Askerî vesayetin, darbeciliğin her zaman karşısında durmuş ve her defasında mağduru olmuş biri olarak vicdanım ne bu ölümü ne de bu yaşta insanların hapishanelerde tutulmasını kabul ediyor. Muhalefet bu konuyu üzüntülerini belirterek, hesap soracağız falan diyerek geçiştiremez. Hapishanelerdeki istisnasız bütün hasta mahkûmların tahliyesini, 65 yaş üstü bütün mahkûm ve tutukluların serbest bırakılmasını acil talep olarak yükseltmekle; bununla da yetinmeyip iktidara geldiğinde atacağı ilk adımın bu olacağını taahhüt etmekle yükümlüdür. Mafya babalarının özel aflarla, özel infaz yasalarıyla serbest bırakıldığı, adaletin, hukukun yok edildiği bu düzende hiç değilse vicdanlarınızın sesini dinleyin.

Kaynak: T24

https://t24.com.tr/yazarlar/oya-baydar/ahmet-turk-e-yumruktan-encu-ye-tokada-oradan-6-li-masa-ya,37930

Siyaset Haberleri

Semavi: Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle ittifak kuracak
TUSAŞ saldırısı: Güler ve Yerlikaya PKK'ya işaret etti
Yenidoğan skandalı Anadolu'ya sıçradı: Birçok ilden "şüpheli bebek ölümü" ihbarı yağıyor
Türkiye’nin en büyük mülteci mezarlığı: Defin sayısı artıyor
Dersim yalnızca Dersim’dir