BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA, 1916 KÜRD TEHCİRİYLE ANADOLU’YA SAVRULAN BAZI AİLELER VE TANINMIŞ KİŞİLER
6-) Ozan MEHMET RUHİ SU, Van’dan Adana’ya…
(BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN ORTADA BIRAKTIĞI ÇOCUKLARDAN MEHMET RUHİ KİMDİ?..)
Asıl adı Mehmet Ruhi olan büyük ozan Ruhi Su, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Van’ın Rus işgaline girdiği sıralarda, ortada kalan çocuklardan biridir. Savaşın ortasında ailesini kaybettiğinde dört-beş yaşlarındadır. Anne ve babasını hatırlamadığını söylüyor. Van’dan göç eden kafileler içinde Adana’ya kadar sürüklenir. Mehmet Ruhi, 6-10 yaş arasında, Adana’da, kendisi gibi oraya göçertilen yoksul bir ailenin yanında evlatlık olarak büyür. Onları, amcası ve yengesi olarak bilir. Nüfusta, baba adı Abdullah, anne adı Hure (Hûrî) olarak görünmektedir. Ruhi Su, bu süreci şöyle anlatıyor:
“… Altı yaşına geldiğimde Adana, İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edildi. Bütün Adana halkı gibi Toroslara kaçtık. Kaç-kaç yılları boyunca, hep çalışıp, verilen işleri yaptığım halde, yengemin hoşnutsuzluğu hiç bitmiyordu. Bir gün elime bir testi verip, bize su getir dediler. Suyu arayıp buldum. Ne kadar zaman içinde su bulduğumu hatırlamıyorum. Suyu getirdiğimde, bir de baktım ki amca ve yenge de dâhil, kafile yok olmuş. Bir testi suyla dağ başında kaldım. Geceleri incir ağaçlarının üzerinde uyuyarak, meyve yiyerek, kaç gün kaç gece kaldığımı hatırlamıyorum. Bir yandan da amcamın ve yengemin içinde bulunduğu kafileyi arıyorum. Sonunda onları buldum. Amcam, beni görür görmez sarılıp ağlamaya başladı. Belli ki çok üzgün. Yengemde tıs yok. İşte o zaman, kasıtlı olarak terk edildiğimi anladım, belli etmemeye çalıştım. Beni gören konu komşu ise çok sevindi. O zaman anladım ki, onlar gerçek amca ve yengem değiller...” (ruhisu.org.tr)
Yengesi olarak bildiği analığı onu iyi davranmayınca, 10 yaşından sonra Adana Yetimler Yurdu’na (Darul Eytam) verilmiş, daha sonra Adana’da öğretmen okuluna kaydolmuştur.
Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan 1915 Ermeni Tehciri dolaysıyla Ruhi Su’nun Ermeni olabileceği tahmin edilmiştir. Oysa 1915-1918 yılları arasında, diğer bölgelerde büyük bir Ermeni Tehciri olmasına karşın; Van merkezde Ermeni göçünden ziyade, Müslüman-Kürd göçü vardı. Çünkü o sırada Van, Rus işgali altındaydı, İttihatçılar oraya fazla egemen olamıyorlardı ve Van’ı bir Ermeni vali yönetiyordu.
1985 yılında ölen Ruhi Su, ölmeden kısa bir süre önce, yaptığı söyleşide, “Birinci Dünya Savaşı’nın ortada bıraktığı çocuklardan biriyim.” der. 1984 yılında, Milliyet-Sanat Dergisi adına Zeynep Oral’la yaptığı söyleşide, gazetecinin deyişiyle, “söz konusu çocukluğu olunca dilsiz kesiliyor” deniyor ve şöyle dediği belirtiliyor:
“Demin anlattıklarımı kimselere anlatmadım. Öksüz olduğumu çok kimseye söylemedim. Toplumumuzda hâlâ aşiret anlayışı var: İlk iş; ‘Kimlerdensiniz?’ derler. Kendini yetiştirmiş olmanın önemi hâlâ anlaşılamadı.” (Zeynep Oral, Milliyet-Sanat, 2 Ocak 1984)
Ruhi Su’nun Ermeni olduğu şeklinde yaygın bir kanaat ve ezber vardır. Ancak Ruhi Su’nun Ermeni olduğuna dair hiçbir bilgiye, belgeye ulaşamadık. Ölümünden sonra oğlu Ilgın Su, bir röportajda, “Babamın bu güne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması, Ermeni olma ihtimalini yükseltiyor.” diyor. Ruhi Su, ısrarla etnik kimliğinin önemli olmadığını belirtirken pek çok kimse, o sırada Ermeni Tehciri vardı, kimliğini söylemek istemeyen Ruhi Su’nun Ermeni olma ihtimali yüksektir şeklinde düşünmüştür. Ruhi Su’nun Ermeni olabileceği algısı üzerinden hareket eden ve oturduğu yerden herkesin yedi sülalesini bilen Yalçın Küçük, “Ruhi Su Ermeni’dir.” diye fetva verince bu algı yaygınlaşmış, nerdeyse mutlak bir gerçeklik hâlini almıştır!
1916 Kürd Tehciri araştırmasını yaparken konuyla ilgili olduğu için durumu öğrenmek istedim. Sorduğum herkes, “Ruhi Su Ermeni’dir.” dedi. Ama hiç kimse bunu nereden öğrendiğini söyleyemedi, bir belge gösteremedi. Tüm araştırmalarımıza karşın, Ruhi Su’nun etnik kimliğiyle ilgili olarak somut bir belgeye ulaşamadık.
Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki 1915 Ermeni Tehciri’ni herkes, 1916 Kürd Tehciri’ni çok az kimse bilmektedir. Bu yüzden, o sıralarda, ortada kalan tüm çocukların Ermeni olabileceği düşünülmektedir. Oysa araştırmalardan ve yaşlıların anlatımlarından, aynı dönemde çok sayıda Kürd çocuğunun da ortada kaldığını biliyoruz. O dönemle ilgili olarak, Kürdler arasında, “Dê weledê xwe davêtin (Anneler evlatlarını atıyordu)” söylemi çok yaygındır. Halide Edib Adıvar’ın anılarında, böyle bazı Kürd çocuklarının ilginç hikâyeleri var. (Önümüzdeki günlerde, Halide Edib’in anılarından yararlanarak, bunların bazılarını, yine bir dizi hâlinde vermeye çalışacağız.)
Van’da, kimsesiz bir çocuk olarak ortada kalan Mehmet Ruhi’nin Ermeni olabileceği genel bir kabuldür. Ancak Türk olduğunu, Kürd olduğunu iddia edenler de var. Adı bile bilinmeyen babasının, oraya giden bir Türk memur olduğunu söyleyenler bile var.
Bilgi ve belgeler, 1916 yılında, Erzurum ve Bitlis’te yoğunlaşacak olan Kürd Tehciri’nin, 1915 Nisan ayında Van’dan başladığını gösteriyor. Kayıtlardan, bu dönemde, tamamına yakınının Kürd olduğu, 40 bin civarında Müslüman kişinin Van ve çevresinden göç ettirildiğini anlıyoruz. Yaşar Kemal’in ailesi de bunlardandır. Yaşar Kemal’in annesinin bu konudaki aktarımlarını, Yaşar Kemal, yazılarında, kitaplarında genişçe anlatıyor. Ruhi Su’nun Van’dan göç etmesi de tam bu döneme denk gelmektedir.
Van, 1915 Nisan ayından 1918 Nisan ayına kadar Rus işgalinde olduğuna ve Van’ı bir Ermeni vali yönettiğine göre, 1915-1916 yıllarında, kimsesiz bir çocuk olarak ortada kalan ve Müslüman kafileleriyle beraber Adana’ya kadar sürüklenen Mehmet Ruhi’nin (Ruhi Su), Hıristiyan yani Ermeni olma ihtimalini azaltıyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında, İttihat-Terakki’nin bir politikası olarak, Ermeniler, Musul-Suriye bölgesine; Kürdler, Adana’ya, İç Anadolu’ya doğru sürüldüler. Verilere bakıldığında, Ruhi Su’nun Müslüman olma, Kürd olma ihtimali; Hıristiyan olma, Ermeni olma ihtimalinden çok daha yüksektir.
Ruhi Su’nun nüfusta babası Abdullah, annesi Hure (Hûrî) olarak görünüyor. Bunun gerçek olma ihtimali zayıf. Adana’ya ilk geldiği sırada, muhacir ve yoksul olan bir karı-kocanın yanına verildiği biliniyor. O sırada, Adana ve çevresi, Van Gölü çevresinden sürgün edilen Kürdlerle doluydu. Bu aile, büyük ihtimalle Kürd’tür. Beş-altı yaşlarında bir çocuk hangi dili konuşuyordu, yanına verildiği aile hangi dili konuşuyordu? Türkçe mi, Ermenice mi, Kürdçe mi, başka bir dil mi? Bu konuda kimse bir şey bilmiyor veya biliyor söylemiyor. Ama Ruhi Su’nun o davudi sesiyle ve Türkçe diliyle türküler söylediğini hepimiz biliyoruz.
Mehmet Ruhi Su (1912-1985), tahmin veya iddia edildiği gibi Ermeni olabilir; Türk, Kürd veya başka bir halktan da olabilir, kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bildiğimiz kadarıyla, bu güne kadar, bu konuda hiç kimse somut bir belge veremedi. Kendisi tanınan biri hâline geldiği hâlde, özellikle etnik kimliğiyle ilgili bir şey söylememiştir. Bu önemli de değildir ancak hem bu konuda hem diğer pek çok konuda, hep Kürdlerin var olmadığı tezleriyle yapılan değerlendirmeler, gerçeklerden uzak kalmakta, yanlış yargılar yaratmaktadır. Bu küçük olay da bunlardan biridir...
Büyük Ozan Ruhi Su’nun anısına saygıyla…
BU YAZI DİZİSİNİ BİTİRİRKEN
Bu yazı dizisinde, “BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA, 1916 KÜRD TEHCİRİYLE ANADOLU’YA SAVRULAN BAZI AİLE VE TANINMIŞ KİŞİLER” başlığı altında, aşağıdaki üç aile ve üç kişiyi anlatmaya çalıştım.
1-) HALICI AİLESİ, Bingöl’den Konya’ya
2-) ARVASİ AİLESİ, Van’dan İstanbul’a
3-) YÜKSEL AİLESİ, Bitlis’ten Konya’ya
4-) Yazar YAŞAR KEMAL, Van’dan Adana’ya
5-) Film Yönetmeni ATIF YILMAZ, Elâzığ Palu’dan Mersin’e
6-) Hozan MEHMET RUHİ SU, Van’dan Adana’ya
Bu yazılardaki bilgileri, ilgili kişilerin anlatımlarından, anılarından ve kitaplarından, genel olarak mevcut belgelerden, araştırarak yazdım. Bir kısmı iki yıl önce yayımlanan “1916 KÜRD TEHCİRİ” adlı araştırma kitabımda da yer almıştı. Bir kısmını, kitabın yayımlanmasından sonra gelen geri bildirimlerle öğrendim. Bilgilerin bir kısmı, bildiğimiz yanlış ezberleri bozacak şekildedir. Ancak yanlış bir şey yazmamaya özen gösterdim.
Mezopotamya’nın kadim bir halkı olmasına karşın günümüzde uluslararası bir statüye sahip olmayan Kürdler (özellikle Kuzey Kürdleri) neden bu hâlde diye düşününce, tarihe bakma gereği duyuluyor. Kürdler ne zaman kaybetti sorusuna verilecek, çok farklı cevaplar vardır. Ancak çok eski ve derin tarihe girmeden, basitçe şöyle söyleyebilirim: Kürdler, esas olarak, on beş yıllık 1923-1938 Erken Cumhuriyet Dönemi’nden önce, on beş yıllık 1908-1923 Geç Osmanlı Dönemi’nde kaybettiler.
Son yıllarda bazı yakın tarih araştırmaları yaptım ve bu çalışmalar üç kitap hâlinde İsmail Beşikçi Vakfı’nda yayımlandı.
“1984’ten Önceki 25 Yılda Kürdlerin Silahsız Mücadelesi- 2015 ve 2020”
“1918-1923, Mondros’tan Lozan’a Kürdler- 2017”
“Birinci Dünya Savaşı Yıllarında 1916 Kürd Tehciri- 2019”
Kürdlerin, genel olarak kendilerini tanımadıklarını, yanlış tanıdıklarını biliyorum. Kendini tanımayan, tarihini bilmeyen halkların, uluslaşmaları da mümkün olmuyor. Yani “tarih bilinci” olmayınca “ulus bilinci” olmuyor.
Bir kısım sürgün Kürdlerinin başına gelenleri anlattığım bu yazı dizisinden, umarım yararlanmışsınızdır. Selam, sevgi ve saygıyla…
NOT: Bugün 24 Ekim, değerli Kürd aydını, dava arkadaşım, yakın dostum, İhsan Aksoy’un 4. ölüm yıldönümü. Özlemle, saygıyla anıyorum…
TIKLAYINIZ:HALICI AİLESİ, Bingöl’den Konya’ya - 1-
TIKLAYINIZ: YÜKSEL AİLESİ, Bitlis’ten Konya’ya -2-
TIKLAYINIZ: ARVASİ AİLESİ, Van’dan İstanbul’a - 3-
TIKLAYINIZ: Yazar YAŞAR KEMAL, Van’dan Adana’ya -4-
TIKLAYINIZ: Film Yönetmeni ATIF YILMAZ, Elâzığ Palu’dan Mersin’e -5-
Ruhi Su Ailesi
Ruhi Su