PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik İle dobra dobra bir Söyleşi
Birinci Bölüm
Rûpela Nû: Güney Kürdistan bağımsızlık Referandumu gündemde. PAK olarak Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını ve referandumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerek PAK, gerekse Kuzey Kürdistan’daki partiler olarak bu konuda ne tür bir çalışmanız var?
Mustafa Özçelik: Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesud Barzani’nin çağrısıyla önce Kürdistan Parlamentosu’ndaki partilerin büyük çoğunluğu toplandı. Ardından da parlamento dışındaki partiler. Ve Goran Hareketi ile Komela İslami Partisi dışındaki tüm partilerin mutabakatıyla 25 Eylül 2017 günü Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapılması kararı alındı. Bu, dünyadaki tüm Kürtler açısından tarihi bir karardır.
Kürdistan tarihinde ilk kez halkın özgür iradesiyle kendi geleceğini belirleme hakkı kullanılacak.
Referandum, halkımızın geleceğine dair kararını deklere edeceği meşru, demokratik, insani, barışçıl bir yoldur.
Bu kadar soykırıma, haksızlığa, adaletsizliğe, çifte standarda maruz kalmış bir milletin, bütün bu yaşadıklarına rağmen, hala referanduma yönelme nezaketini göstermesi, tüm dünya devletleri ve kamuoyunca saygıyla karşılanması gereken bir tutumdur.
Sykes-Picot ile ve 100 yıldır izlenen çifte standarda dayalı siyasetler ile, Kürdistan halkının parçalanmışlığına göz yuman devletlerin, artık halkımıza açılan bu özgürlük kapısını desteklemeleri, en basit deyimiyle bir insanlık görevidir.
Bu yaklaşımla, tüm dünya devletlerini Güney Kürdistan halkının barışçıl irade beyanını ifade eden bu referanduma ve referandum sunucuna saygı göstermeye çağırıyoruz.
Açıktır ki, Güney Kürdistan’daki siyasi, ekonomik, sosyal, idari sorunlar göz ardı edilemez. Bu sorunların çözümü için elbette ki özgün bir program oluşturulması lazım. Ama bütün bu sorunları gerekçe göstererek referanduma karşı çıkmak, aslında Bağdat Yönetiminin halkımızın geleceğini bir kez daha ipotek altına almaya çalışan mevcut siyasetine çanak tutmak ve Kürdistan’ın özgür geleceğine vurulmak istenen yeni prangalara göz yummaktır.
Bağdat Hükümeti’nin Güney Kürdistan halkına uyguladığı abluka ve tüm kazanımları boğmaya dönük siyaseti, sonuçta, Kürdistan halkına bağımsızlık dışında başka bir yol bırakmamıştır.
Bugün gerçekte ‘’Irak’’ diye bir devlet kalmamıştır. Kağıt üstünde kalmış bir devleti Kürdistan halkına dayatmaya kimsenin hakkı yoktur.
Çek ve Slovak örneğinde olduğu gibi, Kürdistan ve Irak’ın görüşmeler yoluyla, barışçıl bir şekilde iki komşu devlet gibi ayrılmaları bugün en makul çözümdür.
Kerkük ve 140. Madde kapsamındaki bölgelerin bağımsızlık referandumuna katılacak olması da, bu referandumun tarihsel öneme sahip başka bir yönünü ifade etmektedir. Güney Kürdistan bir bütün olarak geleceğini belirleyecektir.
Güney Kürdistan halkı tüm sorun ve eksikliklerine rağmen, siyasi, idari, ekonomik, askeri, diplomatik açıdan bir devlet gibi kendisini yönetme imkan ve gücüne sahiptir. Dünyada hiçbir millet devletleşmeden, devlet olmanın gerek ve kurumsallaşmasını gerçekleştirmemiştir. Güney Kürdistan Yönetimi de bağımsızlık ilanı ile birlikte, devletleşme sürecinde yeni bir aşamaya geçecektir.
Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu için tüm Kürdistan parçalarında ve yurt dışında kampanyalar organize etmek amacıyla Referandumu Destekleme Platformları oluşturulmalıdır. Kuzey Kürdistanlı partiler olarak bu konuda şu anda görüşmelerimiz devam etmektedir. Siyasi partiler, STK’lar ve etkili şahsiyetlerin katılımıyla, geniş ve verimli bir kampanyayı organize etmenin yol ve yöntemlerini kendi içimizde de tartışıyoruz. Kısa bir zaman dilimi içinde bu konudaki gelişmeler kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Bağımsızlık referandumundan sonra, en kısa zaman dilimi içinde, Bağdat ile barışçıl yol ve yöntemler ile anlaşma sağlanmalı ve geciktirilmeden bağımsızlık ilan edilmelidir.
Rûpela Nû: PAK’ın 7 Mayıs 2017 günü Diyarbakır’da gerçekleştirmiş olduğu ‘’Genel Kongre Hazırlık Çalıştayı’’nı soralım. Uzun bir sessizlikten sonra, katılım düzeyi ve coşkusu itibariyle epey dikkat çekti. Neydi bu Çalıştay’ın anlam ve önemi?
Mustafa Özçelik: ’’Genel Kongre Hazırlık Çalıştayı‘’mız aslında bir Genel Kongre niteliği taşımaktaydı. Partiler Kanunu’na göre, yasal partiler genel kongrelerini Ankara’da yapmak zorundadırlar. Biz de PAK olarak aslında bu zorunluluğun yanlışlığını ve anti demokratikliğini öne çıkarmak için, gerçek Kongremiz niteliğinde olan Genel Kongre Hazırlık Çalıştayı’nı Diyarbakır’da yaptıktan sonra, bu Çalıştay’da alınan tüm kararları, Ankara’da yapacağımız zorunlu Yasal Kongre’de onaylatmayı kararlaştırdık. Çalıştay olarak ifade ettiğimiz şey, aslında Genel Kongre niteliğinde bir Çalıştay’dır.
Çalıştay son iki yıldır süren savaş ve OHAL’in yol açtığı siyasal kırgınlık ve suskunluktan sonra, PAK’ın yeniden dirilişinin de mesajı oldu. Kitlesel katılım ve coşkusuyla umutlarımızı daha da güçlendirdi. Bu Çalıştay’la PAK, Kürdistani niteliği ve mesajlarıyla yeni bir kültürün temsilcisi olduğunu bir kez daha gösterdi. Kürdistan’ın dört parçasından hemen hemen tüm siyasi partiler katılım ya da mesajlarıyla Çalıştay’ı sahiplendiler. Bu da PAK’ın dört parça Kürdistan siyasetindeki yerinin de önemli bir göstergesiydi. Kuzey Kürdistan’dan halkımızın, siyasetçi, aydın, sanatçıların katılım düzeyi bizleri sevindirdi.
PAK Çalıştayı, iki buçuk yıllık çalışmalarıyla PAK’ın Kuzey Kürdistan siyasetinin en temel aktörlerinden biri olduğunun da somut bir göstergesiydi.
PAK 2017 Yılı içinde gerçekleştireceği Yasal Kongresiyle hem Çalıştay’ın kararlarını yasallaştıracak, hem de yeni yol haritasını oluşturacaktır.
Rûpela Nû: PAK kuruluşundan bugüne, sürekli olarak ‘’Program ve siyasi perspektifleri aynı ya da birbirine yakın olanların tek partide birleşmeleri gerektiğini’’ söylüyor. Ama görebildiğimiz kadarıyla ne kuruluş sürecinde ne de bugün PAK bu doğrultuda hatırı sayılır bir gelişme kaydedemedi. Yani fazla kimse PAK’ın bu çağrısına icabet etmedi. Ve buna rağmen siz Çalıştay konuşmanızda yine ısrarla bu konuya dikkat çektiniz. Peki bu söylem, deyim yerindeyse, ‘’olmayacak duaya amin’’ demek değil midir? Niye bu konuda ısrarcısınız?
Mustafa Özçelik: Doğru fikirlerin yaşam bulması ve kitleselleşmesi genellikle zaman ister. Bazen de suyun kaynama derecesinde buharlaşmaya başlaması gibi, bazı fikir ve projeler için de gerekli ve yeterli koşulların bir araya gelmesi gerekir. Biz bugün Kuzey Kürdistan siyasetinde çığır açacak, demokratik bir alternatif ve yaklaşımla var olan tek sesli siyasetin çehresini değiştirecek bir ihtiyaç ve politik perspektiften söz ediyoruz.
Hiçbir kişisel, grupsal, partisel, tradisyonel çıkar, hesap ve kaygı bu ihtiyaç ve politik hedefe engel oluşturmamalıdır. Bırakalım politik yararı, vicdani açıdan bile bakarsanız, aslında birbirinin aynısı ya da benzeri bu kadar bölük pörçük parti ve grubun varlığı, hepimizin ortak problemidir. İlgili hiç kimse bu ‘ortak soruna’ ikna edici, sağlıklı bir çözüm getiremiyor.
PAK, bu dağınıklığın halkımızın ihtiyaçları itibariyle aynı zamanda bir israf da olduğunu söylüyor.
Biz sabırlı, istikrarlı, samimi ve programlı çalışmalarımızla bu ‘’birleşememe hastalığı’’nı yeneceğiz; buna gerçekten inanıyorum.
Birleşme projeleri konusunda elbette ki tarihi kendimizden başlatmıyoruz. Bu yolda bugüne kadar birçok iyi niyetli girişim yapıldı. Bunların büyük çoğunluğu başarıya ulaşmadı.
Başarısız birleşme girişimleri, bu fikrin ve projenin yanlışlığının göstergesi değildir. Özellikle bugün Kuzey Kürdistan’da güçlü bir birleşme yaşamsal önem taşımaktadır. Bu nedenle de birleşmeler yolunda geçmişte yaşanan başarısız tecrübeler, bizleri yıldırmamalıdır. Tam tersine kamçılamalı ve çıkaracağımız dersler ile bu sorunun üstesinden gelebilmeliyiz.
Elbette ki ‘’elmalar ile armutların birleşmesi’’nden bahs etmiyoruz. Onlarca elma çeşidinin ortak ‘’elma’’ adıyla bir elma bahçesinde birleşmesinden söz ediyoruz.
Evet, PAK henüz kuruluş aşamasında özellikle kendi içinde bu yeni kültür ve siyasete karşı bir ‘’iç direnç’’le karşılaştı. Eski gelenek alışkanlıkları üzerinde siyasette ifadesini bulan bu direnç, PAK’ın daha geniş kesimleri kucaklayarak kurulmasını engelleyen önemli bir faktör oldu. Bu ‘’iç direnci’’ bahane ederek, tüm söylem, program ve siyasetimize rağmen ‘’siz bir gelenek partisisiniz’’ diyenler de oldu ve bu yaklaşım da PAK’ın gerçek amacına ulaşmasını engelleyen olumsuz bir faktör oldu.
Yaşanan bu olumsuzlukların yanında, elbette ki iki buçuk yıllık çalışmalarımız neticesinde PAK’ın yeni kültürünün birçok yerde yaşam bulmaya ve kitleselleşmeye başladığını da büyük bir heyecan ve umutla görebilmekteyiz.
PAK Avrupa’nın bazı ülkelerinde bu ruh ve anlayış ile umut olmaya, kitleselleşmeye başlamıştır. Diğer birçok Avrupa ülkesinde de bu yönde ciddi gelişmeler yaşanmaktadır.
Avrupa’da yaşam bulan bu PAK kültürünün, aynı boyutta Kuzey Kürdistan’da da gerçekliğe dönüştüğünü söyleyemem elbet. PAK’ın özgürlükçü, demokrat Kürdistani en geniş potansiyelin partisi olduğunu kabul etmek istemeyen ‘’iç direnç’’ neredeyse yok derekesine inmişse de, bu durum pratikte, Avrupa’da olduğu gibi, farklı geleneklerden gelen kadroların PAK’ı sahiplenmelerine henüz dönüşmemiştir.
Elbette ki bütün bu gerçekliğe rağmen, PAK içselleştirdiği bu yeni kültürü artık yavaş yavaş kadrosal bazda da renkli ve kitlesel bir partiyle bütünleştirmeye doğru yol almaktadır. Avrupa’da yaşam bulan PAK kültürü, ülkede de mutlaka ürünlerini verecektir.
Biz yalnızca kadrosal bazda değil; aynı ya da birbirine yakın düşünen parti, örgüt ve grupların birleşmesi yönünde atılacak her adım için gerekli fedakarlığa da varız diyoruz. PAK’ı PAK yapan en temel ve doğru argümanlardan biri de bu duruşudur.
Önümüzdeki yakın süreç, özgürlükçü, demokrat, Kürdistani tüm kadro, parti ve grupların birleşmesini daha bir yaşamsal ihtiyaç olarak dayatacak, PAK’ın bu siyaseti toplum ve siyasetçiler nezdinde daha bir karşılığını bulacaktır. Bu bir zorunlu ihtiyaçtır ve bundan kaçış yoktur.
Ama en önemlisi de yeni neslin, toplumun en geniş kesimlerinin, bugünün ihtiyaçlarını tanımlayan yeni bir program, kültür ve ruhi şekillenmeye dayalı, özgürlükçü, demokrat Kürdistani bir partiyi sahiplenmesidir. PAK’ın esas hedefi de bunu sağlamaktır.
Rûpela Nû: HDP, DBP dışındaki tüm diğer partilere, PAK da dahil, ‘’beyaz saçlı erkekler partisi’’ eleştirisi yapılıyor. Ne diyorsunuz bu eleştiriye?
Mustafa Özçelik: Evet, bu eleştiri şimdilik haklı ve yerinde gibi görünüyor. Kürdistani partiler olarak tanımlanan partilerde ne yazık ki, gençler, kadınlar yok denecek kadar azdır. Her ne kadar elimizde kesin bir veri olmasa da yaş ortalaması bir hayli yüksektir; 50’nin üzerindedir diyebiliriz. Elbette ki tecrübeli kadroların varlığı mücadelenin selameti açısından bir şanstır. Ama açıktır ki gençlerin dinamizminden yoksun bir ulusal hareket gelişemez, kendisini yenileyemez, kitleselleşemez. Kadınların, gençlerin söz, yetki ve karar sahibi olmadığı bir hareketin başarı şansı yoktur.
Üniversitelerde, topumun farklı yaşam alanlarında, PAK ile aynı ve benzer anlayışa sahip olan binlerce gencin olduğunu görüyor, biliyoruz. PAK’ın yeni siyaset kültürüne, sergilediği duruşa ve izlediği ulusal demokratik çizgiye ilgi duyan geniş bir gençlik ve kadın potansiyelinin olduğunu biliyoruz. Kürdistan’daki sessiz çoğunluk içinde PAK gönüllerde bir kıpırdanma yaratmıştır. Ama bu ilgiyi örgütleyecek yeterli araç, gereç ne yazık ki henüz oluşturulamamıştır.
Kuzey Kürdistan’da son 30 yıllık tek renkli, tek sesli siyasetin ve yaşanan derin travmaların, oluşan toplumsal hipnotizmanın ve farklı siyasal kesimlere karşı oluşan güvensizliğin iç içe geçtiği bir atmosferi soluyoruz. Doğru düşünceler ve siyasal tespitler tek başına gençliğe ulaşmak için yeterli değildir. Teknoloji, bilim ve sosyal medyanın, neredeyse insan yaşamında ana aktörler olarak öne çıktığı bir süreçte, siyasal partilerin, kadroların da bu gerçekliğe uygun bir şekilde kendilerini yenilemeleri gerekir. Gençliğin dinamik ruhuna ve öğrenmeye, değişime, yenilikçiliğe olan yatkınlığına hitap edecek, onu kucaklayacak araç, yol ve yöntemlerin de yaratılması, sağlanması gerekir. En başta da gençliğe güven verecek istikrarlı bir duruş lazım. Gençliğin dinamizmini tecrübeli kadroların deneyimleriyle yoğuracak, gençliğe söz, karar ve yetkiyi verecek bir örgüt ve mücadele tarzı öne çıkarılmalıdır.
PAK bugüne kadar gençliğe ve kadın potansiyeline yeterince ulaşamamışsa, PAK’lılar öncelikle kendi aile ve yakın çevrelerine bakarak bunun nedenlerini görebilmelidirler.
PAK öncelikle kendisine en yakın halkadaki gençlik ve kadın potansiyelini örgütleyerek, onlara söz, yetki ve karar hakkını vererek, PAK’ın yeni siyaset ruhu ve kültürüyle onları eğiterek oluşturacağı bir alt yapıyla bu alanda ilk adımı atmalıydı, atmalıdır. PAK kuruluşundan bu yana elbette ki farklı bir noktadadır. Bugün, bir çok teşkilatımıza yeni gençlerin katıldığını ve görev aldıklarını görüyoruz. Bu da bir gelişmenin göstergesidir.
PAK aktif, üretken, kitlelerle bütünleşmeye çalışan bir parti kimliğine büründükçe, hem gençliğe hem de en geniş toplum kesimlerine ulaşma şansını güçlendirecektir.
Elbette ki Kürdistan özgürlük mücadelesini sırtlayacak, geleceğe taşıyacak olan güç, onlarca yıllık tecrübeye sahip kadroları hiçe sayan bir gençlik değil; bu tecrübeyle bütünleşerek geleceği kurmaya çalışan bir gençlik olacaktır. Tarihi kendisinden başlatanlar, dünyayı sadece kendisinden ibaret sananlar, geçmişin emek ve değerinin anlam ve önemini bilemeyenler, rüzgarda savrulan yapraklardan, el yordamıyla yürüyen insandan farksızdırlar .
1970’li Yıllarda Kürdistan özgürlük mücadelesini omuzlayan gençlerin yanında, o dönemde 50’li yaşlarda tecrübeli ağabeyleri, ablaları olsaydı; 1980 askeri darbesinden sonra yaşanan yenilgi, tasfiye ve travmanın boyutları bu denli derin olmayacaktı. Ve Kuzey Kürdistan’ın kaderi belki de çok daha farklı olacaktı. Bu nedenle de bugün binlerce tecrübeli kadronun varlığını bir şans olarak görecek ve bunu gençliğin dinamizmiyle bütünleştirecek vicdanlı, gerçekçi ve üretken bir anlayışa ihtiyaç vardır.
Rûpela Nû: PAK, kuruluşunun ilk yılında aktif, meydanlarda olmaya, kitlelerle bütünleşmeye çalışan bir parti imajı yarattı. Ama daha sonraları PAK’ın bu imajında bir zayıflama başladığı eleştirisi gelmeye başladı. PAK’ın pasifleştiği, ilk yıllardaki imajını yitirmeye başladığı eleştiri ve kanaatlerine katılıyor musunuz?
Mustafa Özçelik: Bu sorunuza kısmen evet, kısmen de hayır cevabını verebilirim. Ama haksızlık da etmemek lazım. Temmuz 2015’ten bu yana süregelen savaş, başarısız darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve yasaklar sadece PAK’ı değil, tüm siyasal partileri ciddi bir şekilde etkilemiştir.
Evet, PAK yeni bir kültürün ifadesi olarak kurulurken, bunu sadece program, söylem ve siyasetiyle değil; duruşu, çalışmaları, aktivite ve eylem tarzıyla da farklılığını hissettirdi.
PAK, Suruç’ta Kobani’den gelen halkımızın yanındaydı. Aşure gününde Alevi kardeşlerimizle, Çarşemba Sor bayramında Ezidi kardeşlerimizleydi. Paskalya’da Ermeni kilisesindeydi. Tüm dini bayramlarda Müslüman Kürdistan halkının yanındaydı. PAK, son 30 yılda DEP, HDP, DBP vb. partiler dışında Newroz’u kitlesel olarak meydanlarda kutlayan partidir. 2015 Newroz’unda Van Kalesi önünde kitlesel bir şekilde PAK meydanda Newrozu kutladı. PAK, meydanlarda protesto ve değişik içerikli eylemleri, salonlarda konferans, seminer ve anma etkinliklerini düzenleyen partidir. PAK, Kürdistan bayrağını ve Kürdistan’da tarih bilincini yeniden halkımızın gündemine getirmede önemli çalışmalar gerçekleştirdi.
PAK’ın kuruluşu, Türkiye İçişleri Bakanlığı’na başvurusu, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın PAK ismi ve programının kanunlara aykırı olduğu gerekçesiyle değiştirilmesi için gönderdiği ihtara verdiği cevabıyla; Kürdistan halkının temsilcisi olarak, bir taraf olarak, bir sivil itaatsizlik mücadelesinin somut bir örneğini oluşturmuştur.
Unutmamak gerekir ki PAK, Kürdistan’ın mevcut halinin gerçek kaynaklarına inen ve bunları kamuya açık bir şekilde sorgulayan partidir. Gerek Sykes - Picot ve gerekse Lozan’ı yaygın ve örgün bir şekilde gündeme alan, konferans ve forumlarla sorgulayan partidir PAK. Üstelik bu etkinliklere Kürdistan’ın dört parçasından katılım olmuş, saygın öğretim görevlileri ve parti yetkilileri konuşmuştur. Olağanüstü Hal’in ilk günlerinde genel bir bekleyiş söz konusuyken PAK, Amed’de, gerek katılımı ve gerekse düzeyi ile en önemli konferanslardan birini düzenlemiş, istisnasız bütün partilerin ilgi gösterdiği Lozan Antlaşmasını masaya yatırmıştır. Bu çerçevede ele alındığında PAK, Kürdistan halkının üzerine atılan ölü toprağını bertaraf etmeye çalışmış, kendi sorununu görmesin diye gözlerine çekilmiş göz bağını sıyırıp almış ve sorunu bütün çıplaklığıyla yeniden gözler önüne sermeye çalışmıştır.
2015 Temmuz’unda çatışmaların tekrar başlamasıyla birlikte PAK, tereddütsüz bir şekilde bu savaşa, çatışmalara karşı çıktı. Türk Devleti’ni, 94 yıldır sürdürdüğü inkar, imha, şiddet ve çözümsüzlük siyasetinden vazgeçmeye çağırdı. Kürdistan’a Kürdistan halkına zarar veren ve özgürlük mücadelesinin önünü kesmek isteyen Türk Devleti’nin bu siyasetine hendek, barikat ve silahlı eylemleriyle uygun zemin yaratan PKK’yi de bu siyasetten vazgeçmeye çağırdı . PAK’ın bu duruşu bugün tüm açıklığıyla yaşam tarafından doğrulanmıştır.
PAK, tüm samimiyetiyle Kuzey Kürdistan’da ulusal demokratik işbirlikleri ve ittifakların örülmesi için elinden geleni yapmaya çalışmıştır, yapmaya devam ediyor.
Ama açıktır ki, PAK olması gereken noktada değildir; aktivite ve eylemlilikler bazında kuruluşunun ilk yılındaki performansında değildir.
Bu gerçekliğin bizden kaynaklanan nedenleri olduğu gibi, bizim dışımızda gelişen savaş, OHAL ve yeni konjonktürün ürünü olan sebepler de vardır.
Parti olarak hiçbir komplekse kapılmadan bunları kendi içimizde tartışıyor, değerlendiriyor ve vardığımız sonuçlar ışığında çözümler geliştirmeye çalışıyoruz.
2015 Temmuz’unda çatışmaların tekrar başlamasının en temel sebeplerinden biri, Türk Devleti’nin Kürtlerin sivil, siyasal, demokratik kazanım ve mücadele alanlarını tahrip etme ve ortadan kaldırma hedefiydi. PKK’nin de yanlış siyasetiyle bu hedefe çanak tutması ne yazık ki, olumsuz ürünlerini vermeye başladı. Savaş ve yarattığı tahribat, siyaseten ciddi bir kırılma ve daralmaya yol açtı. Başarısız darbe girişimi bahane edilerek getirilen OHAL yasakları ise siyasal, demokratik mücadele alanlarını büyük oranda ortadan kaldırdı.
Bütün bu süreç elbette ki siyasal, sivil, demokratik mücadeleyi esas alan PAK’ın faaliyetlerini de derinden etkiledi. Çalışma alanlarını alabildiğine daralttı.
Ama Kürdistan’ın özgürlüğünü programlaştıran bir partinin, elbette ki bu tabloya esir düşmemesi gerekir. Üretken, kararlı, sabırlı ve yenilikçi bir bakış açısı, duruş ve siyaset ile etrafımıza örülen bu çemberi kırmamız gerekir. Her türlü şiddeti reddeden sivil itaatsizlik siyasetiyle, halkımızın başında dolaştırılmak istenen yenilgi ve ulusal siyasetten uzaklaştırma plan ve projelerine karşı aktif , makul yol ve yöntemlerle set çekmemiz gerekir.
PAK, Türk Devleti’nin bizleri, halkımızı esir alma siyasetine elbette ki yenik düşmeyecektir. Ama, bu konuda samimi olarak söylemek gerekirse, kısmen de olsa PAK, Türk Devleti’nin bu siyasetine karşı, yapılması gereken her şeyi yapamamıştır . Bunun kimi anlaşılır sebepleri olsa da kendimizi esas olarak, yapmamız gerekenler üzerinden eleştirmenin, sorgulamanın daha doğru ve dürüstçe bir tutum olacağını düşünüyorum. Bizim açımızdan bir gerekçe oluşturmasa da belirtmek isterim ki, sadece PAK değil, ne yazık ki, diğer Kürt partileri de benzer bir atalet içindedirler.
HDP’nin kendi belediyelerine, milletvekillerine, Eşgenel Başkanlarına ve üyelerine yapılan haksızlık ve saldırılara karşı nasıl bir atalet içinde olduğu göz önünde bulundurulursa, sorunun sadece PAK’ın ya da benzer atalet içinde olan diğer Kürt partilerinin sorunu olmadığı da objektif olarak görülebilecektir.
Ama bu bir kader değildir. PAK bir yandan mevcut partisel varlığını ayakta tutmayı, daha da güçlendirmeyi gündemine alırken, bir yandan da kadrosal bazda yenilenme, gençlerin, kadınların tecrübeli kadrolar ile birlikte partinin ana omurgasını oluşturması için özgün yol, yöntem ve araçlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. PAK Parti Meclisi bir yandan iç bünyesini güçlendirirken, aynı zamanda daha aktif ve kitlelerle bütünleşmeyi hedefleyen bir çalışma programı için de somut adımlar atmaya çalışmaktadır.
Rûpela Nû: PAK Çalıştayı’ndaki konuşmanızda Kürdistani partilerin parlamento ve yerel seçimlere katılım için gerekli olan yasal koşulları yerine getiremediğine, mevcut örgütlenme düzeyleriyle parlamento ve yerel seçimlere katılamayacaklarına dikkat çektiniz. Ve ‘’Kürdistani partiler olarak neden seçimlere katılabilmek için bir yol bulmaya çalışmıyoruz’’ dediniz. Bununla ne demek istediniz? Biraz açıklık getirir misiniz?
Mustafa Özçelik: Evet. Bir trajediye, herkesin yok saymaya çalıştığı bir gerçekliğe parmak basmak istedim. Kürt siyasetçileri ve partileri cephesinde, parlamento seçimlerine farklı bakış açıları söz konusu. Kimileri parlamento seçimlerine katılmayı doğru görmemektedirler. Ben burada bu tartışmaya girmeyeceğim. Parlamento seçimlerine katılsın, katılmasın; tüm Kürt partileri, siyasetçileri belediye seçimlerine katılmayı doğru görmektedirler. Yerel ve parlamento seçimlerine katılmak için Türkiye ve Kürdistan’ın 41 il ve 184 ilçesinde teşkilatlarını kurmuş olmak ve bu teşkilatlarda kongrelerini yapmış olmak şartı var. Yasal partilerden PAK, PSK, HAKPAR, PDKT, PDK BAKUR, ÖSP bu şartları yerine getiremediğinden , belediye seçimlerine katılamayacaklardır. Şimdi sormak lazım, bir siyasal parti olarak, yerel seçimlere katılamıyorsunuz, katılmak için gerekli adımları atmıyorsunuz. Peki bunu halkımıza nasıl açıklayacağız? İşte bu gerçekliğe, bu soruya hep birlikte yanıt bulmak zorundayız. Çalıştay’da da dikkat çekmeye çalıştığım nokta buydu.
Kürdistan’daki yerel yönetimlerde halkımıza doğru, makul, bir seçenek sunmak gibi tarihsel bir görev ile karşı karşıyayız. Kendisini ‘’Türkiye partisi’’ olarak ifade eden HDP’nin belediyelerine atanan kayyumlar elbette ki, Türk Devleti’nin yeri geldiğinde tüm kanunları ayaklar altına alabileceğinin somut bir göstergesidir. Ama halkımızı ‘’tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet’’ diyenler ile ‘’ortak vatan, demokratik cumhuriyet, demokratik ulus’’ diyenler arasındaki mengeneye hapsetmemeliyiz. Ulusal demokratik çözümü esas alan güçlü bir yol açabilmeliyiz. İşte bunun en somut yollarından biri de belediye seçimlerinde göstereceğimiz doğru alternatiftir.
Kürdistani partilerin yerel seçimlere katılabilmeleri için bir araya gelerek ortak bir çözüm geliştirmeleri gerekmektedir. Bunun yolu, formülü de hep birlikte belirlenebilir, belirlenmelidir. Bu ortak bir seçim partisi mi olur, başka bir formül mü bulunur; ama bu soruna ciddi bir çözüm arayışı, hepimizin omuzlarında duran bir görevdir.
Rûpela Nû: Peki bu önerinizi de dikkate alarak, Kuzey Kürdistan’da ulusal işbirliği ve ittifaktan ne anlıyorsunuz, bu mümkün müdür?
Mustafa Özçelik: Kuzey Kürdistan’da ulusal işbirliği ve ittifak meselesi en çok konuşulan ama ne yazık ki en az çaba gösterilen bir meseledir. Bu elbette ki temel bir ihtiyaçtır. Ama bu ihtiyacın prensipleri, muhatapları ve gerçekleşme yol ve yöntemleri konusunda ciddi sorunlar söz konusudur.
Biz ulusal işbirliği ve ittifak derken şu temel prensiplere dayalı bir ittifakı anlıyoruz:
a-Kürtlerin millet ve Kürdistan’ın ülke olarak varlığını tanımak ve esas almak.
b-Kuzey Kürdistan’a siyasal bir statüyü kabul etmek.
c-Kürdistan bayrağını milli bir değer olarak kabul etmek.
d-Kürdistan’ın diğer parçalarındaki tüm kazanımları kendi kazanımı olarak görmek, sahiplenmek ve korumak.
e-Kürdistan’da siyasal, etnik, sosyal, dinsel ve mezhepsel tüm kesimlerin birbirlerinin varlığına, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne saygıyı esas aldıkları bir yönetim ve yaşam tarzını benimsemek.
Evet, bu temel prensipleri benimseyen her kesim ile ulusal işbirliği ve ittifaklara hazırız.
PAK olarak, 2015 Temmuz’unda çatışmaların tekrar başlamasından sonra PAK, PSK, PDK-Bakur ve Azadi Hareketi olarak savaşa karşı bir işbirliği çalışması geliştirdik. Ve bu işbirliği hala devam ediyor.
Ama ne yazık ki, bugüne kadar defalarca öneri götürmemize rağmen, PDKT ve HAKPAR’ı bu işbirliğine katamadık. Bu da Kuzey Kürdistan’daki siyasal gerçekliğin başka bir yönünü göstermektedir.
Kuzey Kürdistan’da PKK dışında var olan partiler bellidir. Bu partilerin güçleri, kitle bağları da ortadadır. Kuzey Kürdistan’da siyaset son 30 yılda ne yazık ki tek renkli bir hale dönüşmüştür. PKK, DBP, HDP dışındaki partiler tüm çabalarına rağmen, fiilen tasfiye olmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Bunun nedenleri elbette ki ayrı bir değerlendirme konusudur. Ama, nedeni ne olursa olsun, realite budur.
Böylesi bir tabloda, bir yanda kitlesel gücüyle PKK; diğer yanda ise, kitle bağlarından yoksun, çoğu tabela partisi bile olamayacak durumdaki partiler.
PKK, yukarıda dile getirdiğimiz ulusal ittifakın 5 temel prensibini, bazen bir siyasal çizgi olarak reddetmekte, bazen de, ‘’taktik’’ gereği reddettiğini söylemektedir.
PKK dışındaki partiler ise, güçsüz realitelerine karşın bu 5 prensibi savunmaktadırlar.
Bu durumda ulusal ittifak, fiiliyatta bu 5 ulusal prensibi benimseyen güçsüz partiler arası bir ilişki olarak gündeme gelmektedir.
PKK ve diğer partiler arasındaki güçler dengesindeki uçurum, toplum nezdinde ‘’alternatif’’ olma güven ve umudunu ne yazık ki zayıflatmaktadır. Bu gerçekliğe, benzer program ve siyasal perspektife sahip parti ve grupların dağınık duruşları, birleşmemekte direnmeleri de eklenince, kitlelerin bu partilere ve alternatif bir güce olan inançları, güvenleri daha bir zayıflamaktadır.
Kuzey Kürdistan’da demokrasi ve özgürlüğün toplumda kök salması ve otoriter eğilimlerin kitlesel güç dengesiyle önünün alınabilmesi için, her şeyden önce, PKK dışında, söylediğine uygun bir davranış sergileyen, özgürlükçü, demokrat, Kürdistani, güçlü bir partiye ihtiyaç vardır. PAK bu yolda atılmış en güçlü adımdır. PKK dışındaki parti ve grupları da toparlayacak, güven verecek böylesi bir parti aynı zamanda ulusal ittifakın da en temel motoru ve güvencesi olacaktır.
Elbette ki böylesi bir güçlü parti oluşturma çalışması, ulusal demokratik bir programa sahip mevcut partilerin kendi aralarında hiçbir işbirliği ve ittifaka yönelmeyecekleri anlamına gelmez. Her iki çalışma birlikte yürütülmelidir.
Savaşa karşı geliştirdiğimiz işbirliği çalışması bu alanda bizlere önemli tecrübeler kazandırdı. Şimdi de Güney Kürdistan bağımsızlık Referandumuna destek amacıyla Kuzey Kürdistan’da geliştirilecek işbirliği ve platformlar, ulusal ittifakın zeminlerini daha da güçlendirecektir. Siyasal partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve etkili şahsiyetlerin içinde yer alması gereken referandumu destekleme platformu, işbirliği ve ittifaklar yolunda önemli bir vesile olabilir. Bunu bir fırsata dönüştürmek de hepimizin önünde duran en temel görev ve sorumluluklardan biridir.
Dile getirdiğimiz 5 prensipte anlaşanlar ulusal demokratik bir ittifak oluşturabilir, buna uygun bir siyaset ve çalışma programını önlerine koyabilirler.
Ama Kuzey Kürdistan’da dile getirdiğimiz bu 5 prensibe dayalı bir ulusal demokratik ittifakın yanısıra, daha az talep ile ama daha geniş kesimleri kapsayıcı işbirlikleri de geliştirilebilir. Yaşamı ‘’ak ile kara’’ arasına sıkıştırmamak lazım. Mesela, şu dört temel talep ile yola koyulduğumuzu düşünelim:
1-Savaşa, çatışmalara derhal son verilsin. Bu yönde Türkiye Devleti ve PKK’ye kararlı bir duruş ile çağrı yapılsın. OHAL sona erdirilsin.
2-Genel bir af ile tüm tutsakların, yurt dışındaki sürgünlerin ve dağlardaki gerillanın evlerine dönüşleri sağlansın. Savaşın mağduriyetlerinin telafisi için bir program belirlensin.
3-Kürtlerin varlığı ve Kürtçe ana dille eğitim hakkı kabul edilsin. Kürtçe resmi dil olarak tanınsın. Bu konularda yasal ve anayasal güvenceler sağlansın.
4-Düşünce, inanç ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm yasal ve anayasal engeller kaldırılsın.
Evet bu dört talebi esas alan bir işbirliği, mücadele kampanyası neden olmasın? Bu 4 talebe, öncelikle Kürdistan toplumunun büyük bir çoğunluğunun evet diyeceğine inanıyorum. Sadece PAK, PSK, HAKPAR, PDK-Bakur, PDKT, ÖSP, Azadi Hareketi değil; HDP’nin de, HÜDAPAR’ın da, CHP ve AKP’nin içindeki Kürtlerin önemli bir kısmının da bu taleplere evet diyeceğine ve ortak bir hakkı elde etme kampanyasına katılacaklarına inanıyorum.
Kürtlerin çoğunluğunun destekleyeceği bu yürüyüşe, Türk toplumundan da küçümsenmeyecek bir desteğin olacağından kuşkum yoktur.
Peki o zaman nedir bizleri bu dört demokratik taleple bir işbirliği çalışmasını örgütlemekten alıkoyan şey?
Bazen sadece büyük ‘’hedefler’’e hapsedilmiş çalışmalar, yapılabilecek ‘’küçük’’ çalışmaların da önünü kesebilmektedir. Bizce bu dört talep için özgün bir mücadele ve kampanya hem hak kazanımında büyük bir rol oynayacak, hem de Kürdistan özgürlük mücadelesinin önünü açabilecek tarihsel bir öneme sahiptir.
İkinci Bölüm
PAK ‘’Ulusal Kongre’’yi nasıl değerlendiriyor?
PAK Bağımsız bir parti mıdır?
PAK 'Saitler Olayına' nasıl bakıyor?
KİP Genel Sekreteri rahmetli Ömer Çetin anıları kimde?