K24 haber bültenine konuk olan PDK-S Merkezi Komite Üyesi Hasan Remzi, MSD ile Halkın İradesi Partisi arasında imzalanan anlaşma, Rusya’nın Suriye’deki rolü ve Rojava’daki Kürt diyaloğuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
“Rusya, Suriye krizinin çıkmasından bu yana rejimi destekliyor” diyen Hasan Remzi, “Rusya, Suriye Kürdistanı’nın tüm bölgelerini ve kaynaklarını rejimin kontrolüne geçirmek için çabalıyor. Ayrıca ABD ile İran’a karşı kendisinin ve rejimin stratejik konumunu güçlendirmek istiyor” ifadelerini kullandı.
Hasan remzi, Suriye krizinin iki büyük devletin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde anlaşması ve siyasi temelde çözülebileceğini vurguladı.
Suriye’de terör örgütü IŞİD’in yenilgisinden sonra siyasi çözüme yönelik adımlar atıldığını belirten PDK-S’li Hasan Remzi, ABD, Rusya ve BM’nin tüm bileşenlerin temsiliyetine dayalı bir çözüm geliştirme çabasında olduğunu belirtti.
MSD ve Kadri Cemil liderliğindeki Halkın İradesi Partisi’nin Moskova’da imzaladığı anlaşmayı eleştiren Hasan Remzi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kadri Cemil, Rusya ve rejimin siyasetine yakın bir şahsiyettir. Rusya, anlaşmaya öncülük ederek Fırat’ın doğusunda ABD’ye karşı konumunu güçlendirmek istemektedir. Bu adımın, özellikle ABD’nin Kürt diyaloğunu desteklediği ve Kürtlerin diğer bileşenlerle müzakerelere başlamaya hazırlandığı bir dönemde atılması dikkat çekicidir. Rusya bu hamleyle, ülkenin tümünde rejimin konumunu güçlendirmek ve Cenevre’deki görüşmelere baskı uygulamayı amaçlıyor.”
PDK-S’li Remzi, “MSD ile Halkın İradesi Partisi arasında imzalanan anlaşmanın Kürt diyaloğuna etkisi olur mu?” şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:
“MSD, yalnız Kürtlerden oluşmuyor, bölgedeki birçok bileşenin temsilcilerinden oluşan bir meclis. Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) arasında başlayan diyalog, Kürtler arası diyalogdur ve biz bununla Suriye Kürtlerinin rejime ve muhalefete karşı ortak bir siyasi bakışa sahip olmasını istiyoruz. Bundan dolayı söz konusu anlaşmanın Kürt diyaloğuna bir etkisinin olacağını düşünmüyoruz.”