Fehim Taştekin
Irak Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti açıkça Türkiye’yi sorumlu tutup kınadı. Ulusal Güvenlik Konseyi şunları kararlaştırdı: Türkiye kınanacak; resmi özür talep edilecek; Türk askeri güçlerinin çekilmesi istenecek; Türk Büyükelçisi bakanlığa çağrılıp kararlar iletilecek; Ankara’daki Irak maslahatgüzarı Bağdat'a çağrılacak; yeni elçi gönderilmeyecek; komutanlık durum raporu hazırlayacak ve sınır güvenliği için önlem alacak; Türkiye BM’ye şikâyet edilecek.
Ekmale, Sile, Rise, Nizdure, Şiwidin, Şilan, Barzanik, Mamisa, Keşan, Pirbal, Efilhe, Şemkurk, Şeranş (Asuri), Şeranş (Müslüman), Mergeşiş, Dereşiş, Kasrok, Deşte Teh, Dehlik, Metiva, Nurdina, Sitvilan, Busil, Bandur, Surya, Banik, Haftenin, Guruye, Kiranşe, Alişke, Levan, Bahnune…
Nereden çıktı bunlar, niye sıraladın ki diyeceksiniz. Köy isimleri; boşaltılmış, insansız bırakılmış.
Hiwa Khoshnaw’ın yardımlarıyla bu kadarını tespit ettim. “Terörle mücadele” ile başlayan söylemlerin hiçleştirdiği köyler. Hepsi Zaho’ya bağlı. Kiminde Kürtler, kiminde Süryani-Asuriler yaşıyor(du). Şiddetsiz çekip gitmediler. Kim terk eder kendiliğinden?
Perah’ta (Perex, Parakh) 20 Temmuz’da 9 kişinin öldüğü, 23 kişinin de yaralandığı saldırıdan sonra Dışişleri, Türk ordusunun sivillere zinhar zarar vermeyeceğine dair bir açıklama yaptı. Katiyet arz eden. Mutat reddiye. Nice örnekleri var; Roboski 1994, Roboski 2011…
Türk Dışişleri, Irak hükümeti, devlet kurumları ve siyasi aktörlerine yekûnen “PKK’nin etkisinde hareket etmeyin” diyerek üst perdeden çarptı. “Siz ne zaman devlet oldunuz ki” dercesine.
Bölgede bu konuyu çalışan Toplum Barış Ekipleri üyesi Kamran Osman'a göre Türk askerleri üç ay önce Perah’a girerek köyün tahliye edilmesini istedi. Ama halk reddetti. Perahlılar biraz da Bradost halkını andırıyor. İşbirliğine yanaşmıyor. Perah turistik bir yer. Su başında, serin, meyve bahçeleri olan. Biraz ötede Saddam Hüseyin’in ferahlamak için geldiği yer olduğundan kendi ismiyle anılan bir yer daha var. Irak’ın yakıcı sıcağından kaçanlar buralara akıyor.
Perah’ta siviller ölünce İran, ABD, hatta İsrail’i tezgâhın başına geçirenler oldu. İktidarcısı, muhalifi bayılıyor komplo düzene.
Perah Türkiye sınırına 6.5 km mesafede, çevresiyle birlikte 2015’ten beri şiddetin tanığı. Ölümler aslında şaşırtıcı değil. Sadece tek seferde bu kadar kayıp verilince, fecaat kameralara da yakalanınca, bir de kurbanlar Bağdat ve Kerbela gibi kentlerden olunca yankı uyandırdı. Kızılca kıyamet koptu; Kürtler, Süryaniler, köylüler ölünce de kopması gereken. Toplum Barış Ekipleri’nin raporlarına göre 2015’ten beri ölen sivil sayısı 138. Yıllar içinde Suriye sınırları boyunca uzanan bölgelerde boşalan köy sayısı 600’ün üzerinde.
Bu tabloya rağmen siviller zarar görmez, öyle mi?
Türkiye 2019'da Pençe ile Hakurk’da, 2020’de Pençe-Kaplan ile Haftanin’de, 2021’de Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım ile Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde askeri harekâtlar yürüttü. Nisan 2022’den beri de Pençe-Kilit ile Metina, Zap ve Avaşin-Basyan’da kontrol ağını büyütmeye çalışıyor. Yeni karakol, yeni üs, yeni askeri nokta sivil yaşam alanlarının daralması demek. Yerel halk için bunun güvenlikle ilgisi yok.
Perah’ın da bulunduğu alanda 17 üs, karakol, kontrol ya da gözetleme noktası kuruldu. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bulundukları yerler şöyle: Mala Rade, Kato Sile, Göhe Molla Yahya, Kohe Raş, Mamta, Sare Gazine, Şeş Dare, Şakuli, Kavre Revasa, Molla Davatiya, Ciara Gawrik, Hamtir, Kohe Muçilya, Şiva Meze, Keniya Hiyari, Beranş ve Kalgure.
Niye sıralıyorsun ki? Sadece rakam tabloyu vermiyor da ondan.
Türkiye’nin sınırları boyunca “güvenli hat” efsanesi tüm gediklerine rağmen akıllarında zangırdıyor, temel strateji bunun için çalışıyor. Bu kadar kontrol noktası; karada asker, köşe bucak MİT, havada SİHA. Hareketin başarısı için insansızlaştırmak lazım, değil mi?
Eskiden diskur “teröre yardım ve yataklık eden yerel unsurlar” diye başlardı. Tepelerine çökmek, köylerini yakmak için. Sınırın üstünde 3 bin köy yakılıp, yıkılıp boşaltılmadı mı? Şimdi bunlar tarih mi oldu? İslamcı-milliyetçi çeşninin iktidarında hikâyeyi yazanlar işin içine tarih, hamaset, kayıp topraklar mefkuresini de katıyor. Demiş ki Ayhan Oğan adlı zat; “Suriye’nin geleceğinde Esad ailesinden daha fazla söz hakkımız var. Güvenlik endişeleri dikkate alınmaz ve üstelikte provoke edilirse, Türkiye Halep’ten Musul’a yeni bir güvenlik hattı oluşturur.”
Cumhurbaşkanlığı Danışmanı imiş. Saha ile söylem uyumlu. Buna bakan Iraklılar “PKK bahanesiyle işgali büyütüyorlar” dediğinde haksız mı?
Perah’ta katliamı kim yaptı? Eğer Ankara iddiasından emin olsaydı manşetler “Bebek katilleri” diye bağırmaz mıydı?
Başbakan Mustafa el Kazımi istihbarattan geliyor. Kimin eli nerede biliyor. Ankara ile ilişkilere önem veren, ülkeyi İran’ın etkisinden çıkarmayı da önemseyen biri. Irak devletinden teknik soruşturma gibi profesyonel işler beklemeyebilirsiniz. Tepkileri de İran’ın gölgesine bağlayabilirsiniz. “Türkiye karşıtlığı işte” deyip üzerinize kondurmayabilirsiniz. Dersiniz demesini de bu kolaya kaçmak olur. Türkiye’nin KDP ve Sünni blokla birlikte iktidarda görmek istediği Şii lider Mukteda el Sadr’ın ilk fermanı çeken lider olmasına ne dersiniz? Hükümeti Türkiye’nin dostlarıyla kurmak isteyince İran’ın üzerini çizdiği Sadr. Türkiye’ye yaptırımlarla yanıt verilmesi gerektiğini açıklayan Şii lider. Ya da Ankara ile yakın koordinasyonu olan KDP’nin kontenjanından Irak Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Fuad Hüseyin’in sorumlunun Türkiye olduğunu söyleyen çıkışlarına ne dersiniz? Veyahut Sünni kontenjandan Meclis Başkanlığı koltuğunda oturan Muhammed el Halbusi’nin sözlerine: “Irak, Iraklıların kanlarıyla faturayı ödediği dış çatışmalar için açık bir arena olmamalıdır.”
Niye bu laflar diye afallamayın. Bilmeyenler için olayın seyrine dair bir iki hatırlatma yapayım:
Kazımi derhal Perah’a inceleme heyeti gönderdi. Fuad Hüseyin başkanlığında asker ve sivillerden oluşan. Olay yerinde top mermisi numunelerini alıp Bağdat’a döndüler. Cumartesi günü özel oturumda Meclis’e sunulan bulgulara göre Perah’a 155 mm’lik 4 adet top mermisi atıldı. Hüseyin “İlk mermiden yarım saat sonra diğer üç mermi ateşlenmiş. Kullanılan topun çeşidi ve seri numarası elimizde” dedi.
Bir Iraklı kaynak, MEE’ye bulgulardan hareketle T-155 Panter’in kullanıldığına işaret etmiş. Epey cüsseli bir obüs, Türk yapımı. Iraklılar sınırın Türkiye tarafından ateşlendiğini düşünüyor. Kürt kaynaklar ise Perah civarındaki üslere işaret ediyor. Bu üslerden bazıları doğrudan Perah’ı dikizliyor.
Irak Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti açıkça Türkiye’yi sorumlu tutup kınadı. Ulusal Güvenlik Konseyi şunları kararlaştırdı: Türkiye kınanacak; resmi özür talep edilecek; Türk askeri güçlerinin çekilmesi istenecek; Türk Büyükelçisi bakanlığa çağrılıp kararlar iletilecek; Ankara’daki Irak maslahatgüzarı Bağdat’a çağrılacak; yeni elçi gönderilmeyecek; komutanlık durum raporu hazırlayacak ve sınır güvenliği için önlem alacak; Türkiye BM’ye şikâyet edilecek.
Yarın BM Güvenlik Konseyi bunun için toplanıyor.
Askeri harekâtların sonuçları ilan edildiği gibi değil. Yanı sıra Türkiye üsleri, diplomatik varlığı, siyasi ve ticari ilişkileri ile Irak’ta nazik bir konuma itildi. Tabii güçlü ülke, gerekirse Musul ve Kerkük’e kadar iner! Şam’ın Emeviye Camii’nde Cuma, Musul’un Nuri Camii’nde Teravih!
Kürt sorununu siyaseten çözmeyip PKK’yi sınırın altına ihraç etmek Türkiye’yi onlarca kilometre derinliklerde operasyonel hale getirdi. Artık MİT de aksiyoner. F-16’ların vurduğu Mahrur Kampı sınırın 218 kilometre altında, Şengal 160 km.
SİHA’larla hem Suriye hem Irak tarafında suikast politikaları icra ediliyor. Kuşkusuz bununla gurur da duyuyorlar.
Lakin bu siyasetin sivil yerleşim alanlarına yansıyan boyutlarının Irak siyasetinin gündemine gelemeyeceği, buna kimsenin cüret edemeyeceği, bunun uluslararası alana taşınamayacağı varsayımı çöküyor. Türkiye’nin komşularla ilişkileri duvara tosluyor. Güya mevsimde normalleşme var.
Komplo teorileriyle geçiştirilemeyecek saha gerçeklikleri Türkiye’nin ‘dokunulmazlık’ alanının etrafındaki demir perdeyi yırtıyor.
Sınır ötesi harekât deyince iktidarın arkasında saf tutan muhalefetin de yeni bir değerlendirmeye ihtiyacı var.