POLONYA'DAN KÜRDİSTAN'A

.

AYŞE HÜR

Bir arkadaş "Aslanlı-avcılı" aforizmamın  altına şöyle yazmış:

"Nedense herkes Kürtleri Kürtlüklerine sıkıştırma çabasında. Sebeb ne olabilir?"

Kendi adıma sebebimi şöyle açıklayayım:

Türkiye Kürtleri Cumhuriyet tarihi boyunca hep Türkiyelileşme projesine yatırım yapmışlar. (Bu tezimi Diyarbakır'da HDP'nin düzenlediği bir konferansta örneklerle anlatmıştım. Belki bir ara burada da tekrarlarım o örnekleri.)

Sorun şu ki, Türk tarafı (siyasisiyle, elitiyle, halkıyla) bunu anlamamış ya da anlamazlıktan gelmiş. Onca tecrübeye rağmen hala da Türkiye Kürtlerinin esas projesi Türkiyelileşmek. Olabilir.

Nihayetinde ben milliyetsiz bir sosyalistim. (İkincinin hakkını veremesem de...) Kürt meselesi ile ilgim Leninci tez olan halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ile ilgili. Bu hakkı Türkiyelileşme yönünde kullanan HDP'ye saygı duyuyorum ama Kürtlerin kendi devletlerini kurmalarının daha doğru olacağını düşünüyorum, nedenlerini sosyal medyada defalarca anlattım. Burada sadece bir örnek vererek anlatacağım. Elbette yeterli olmayacak ama bir fikir verebilir sanıyorum.

Marx'ın 1864'te Birinci Enternasyonal'i açış konuşmasındaki şu sözlerini dikkatinize sunmak istiyorum:

“Polonya’nın parçalanıp paylaşılması üç büyük despotik askeri gücü (Prusya, Avusturya ve Rusya) birbirine bağlayan harçtır. Yalnızca Polonya’nın yeniden doğuşu bu bağları koparıp, Avrupa halklarının toplumsal kurtuluşunun önündeki en büyük engeli ortadan kaldırabilir. Avrupa İşçi Partisi Polonya’nın kurtuluşunun belirleyici bir önem taşıdığı kanısındadır; Enternasyonal İşçi Derneği’nin ilk programı da Polonya’nın yeniden birleşmesini işçi sınıfının bir siyasal hedefi olarak tanımlar.

Peki, Polonya’nın kaderine işçilerin partisinin böyle özel bir ilgiyle yaklaşmasının nedenleri nedir?… Her şeyden önce, kendisini ezenlere karşı bitmez tükenmez ve kahramanca bir kavgayla kendi kaderini tayin etme ve ulusal özerklik elde etme konusunda tarihsel haklılığını kazanmış bulunan bu baskı altındaki halka olan sempati gelmektedir, kuşkusuz. Enternasyonal işçi partisinin Polonya ulusunun kurulması için can atıyor olmasında en ufak bir çelişki yoktur.

Tam tersine; ancak Polonya bağımsızlığını tekrar kazandıktan ve özgür bir halk olarak kendi kendini yönetebilmeye başladıktan sonra; ancak bundan sonra kendi iç gelişmesi tekrar başlayabilir ve böylece Avrupa’nın toplumsal dönüşümüne bağımsız bir güç olarak katılabilir.”

Evet diyalektik düşünce bize tarihin tekerrür etmediğini söyler ama bazen çok benzer durumlarla karşılaşabiliriz. Yukarıda cümlelerdeki Polonya/Polonyalılar kelimelerini çıkarıp yerine Kürdistan/Kürtleri koysanız; Prusya, Avusturya, Rusya terimlerini çıkarıp yerine Türkiye, İran, Irak, Suriye terimlerini koysanız ve okusanız yadırgar mısınız?

Evet, ben bir sosyalist olarak ezilen halkların kurtuluşunda kendi ulus-devletlerini kurmalarının çözüm değil yeni sorunların nedeni olacağını düşünen biriydim ama her zaman yine Leninci analojiyle "boşanma hakkını" sonuna kadar desteklemiştim. Elbette bu analojinin ezilen halkların payına düşen kısmı olan "evliliği sürdürmeye çalışmak" görevini hatırlatmayı da ihmal etmeden...

Ancak tarihsel tecrübeye daha çok vakıf oldukça, Marx'ı yansılayarak söylersem epeydir "ancak Kürdistan bağımsızlığını tekrar kazandıktan ve Kürtler özgür bir halk olarak kendi kendini yönetebilmeye başladıktan sonra; ancak bundan sonra kendi iç gelişmesi tekrar başlayabilir ve böylece Ortadoğu'nun toplumsal dönüşümüne bağımsız bir güç olarak katılabilir," düşüncesine geldim.

Elbette yanılıyor olabilirim ama yanılgımın Kürtlere veya diğer halklara olumsuz bir etkisi olmayacak kadar minumum olacağının rahatlığıyla yanılma hakkımı kullanmaya cesaret ediyorum.

Kurdistan Haberleri

Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz
Associated Press: Irak'taki “azınlıklar” nüfus sayımından endişeli
İHD Batman: Gözaltına alınanlara ‘Ölürüm Türkiyem’ dinletildi
Harpagon'un Askeri Dehası ve Stratejik Vizyonu: Bir Yunan Milliyetçiliği Eleştirisi