Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ile Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) yaptıkları ortak açıklamada, “Kürdistan isimli partilerin kapatılmasına sessiz kalmayalım” denildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı daha önce Türkiye Kürdistan Partisi (TKP), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve Kürdistan Komünist Partisi hakkında kapatma davası açmıştı. PSK ve PAK kararı dün Diyarbakır’da düzenledikleri basın açıklaması ile kınamıştı.
PSK ile PAK tarafından yapılan ortak açıklamada, “Kürdistan isimli partilerin kapatılmasına sessiz kalmayalım” denilerek şu ifadelere yer verildi:
“Kürt halkının varlığına ve onun ulusal demokratik değer ve kazanımlarına karşı sürdürülen saldırı kampanyaları sonunda gelip Kürdistan isimli partilerin kapatılması noktasına dayandı.
Söz konusu saldırı kampanyasının bir parçası olarak Anayasa Mahkemesi’nde partilerimiz Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ve Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) hakkında kapatma davaları açılmış bulunuyor. Aynı gerekçelerle haklarında kapatılma davası açılan iki parti daha var: Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) ve Kürdistan Komünist Partisi (KKP).”
Kapatma davasına gerekçe olarak partilerin isminde yer alan “Kürdistan” ibaresi ile parti programlarınızdaki Kürt ve Kürdistan meselesine ilişkin sundukları çözüm önerilerilerinin gösterildiği belirtilen açıklamada, şöyle denildi:
“Söz konusu davaların açılması her şeyden önce temel insan haklarından biri olan düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi ve Kürt sorununda geldiği otoriter ve yasakçı noktanın somut bir göstergesidir. Elbette Türkiye’nin Kürt meselesi ve siyasal partilere ilişkin antidemokratik geleneği yeni değildir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluşundan itibaren Kürt halkının varlığını yok saydı, onun yaşadığı ülke olan Kürdistan gerçeğini inkâr etti, Kürt milletinin her türlü ulusal demokratik meşru haklarını zorla bastırdı. Bu amaçla; asimilasyon, toplu göç ettirme, yakıp yıkma, toplu katliamlar, soykırımlar dahil her yönteme başvurdu.
Benzer şekilde devletin hâkim ideolojisine aykırı görüş ve önerilerde bulunduğu için son yarım yüzyılda 30 dolayında siyasi parti kapatıldı. 1990’lı yıllarda Kürt sorununa ilişkin ileri sürdükleri çözüm önerileri nedeniyle onlarca siyasi partinin kapısına kilit vuruldu. Bütün bu uygulamalar nedeniyle Türkiye ‘siyasi partiler mezarlığına’ dönüştü. Siyasi partileri kapatmak çözüm olsaydı, Türkiye’nin o dönemde bütün sorunlarını çözmüş olması gerekirdi.
Şunun altını çizmek isteriz ki bizler Kürt ve Kürdistan gerçekliğini yoktan hayali olarak var etmiş değiliz. Kürt ulusu Ortadoğu’nun en kadim haklarından birisidir. Kürdistan ise Kürtlerin bin yıllardır üzerinde yaşadığı ülkenin adıdır.
Partilerimizin yaptığı şey Kürt ve Kürdistan gerçekliğini adıyla anmak ve bu meselenin barışçıl, siyasal ve eşitlik çözümüne ilişkin çözüm önerilerinde bulunmaktır. Kürt meselesinin adil ve eşitlikçi çözümünün aynı zamanda Türkiye ve bölgede barış ve istikrarın önkoşulu olduğu açıktır.
Öte yandan partilerimiz Kürt ve Kürdistan meselesine ilişkin çözüm önerilerini hayata geçirmek için demokratik, meşru ve barışçıl mücadeleyi esas almışlardır. Partilerimiz her zaman şiddetle aralarına net bir mesafe koymuşlardır. Sorunların çözümünde şiddet ve savaşın çıkmaz yol olduğunu ısrarla öne sürmüşlerdir.
Deneyler gösteriyor ki baskı, şiddet, yasak ve parti kapatmalarla Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmemiştir. Bundan sonra da çözülmesi mümkün değildir.
Çözüm yolunun açılması demokrasinin sınırlarının genişletilmesinden, Türkiye’deki hukuk sisteminin evrensel standartlar seviyesine çıkarılmasından geçer. Çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli yapıya uygun bir anayasa yapmaktan geçer. Giderek Kürt halkının varlığını ve onun ulus olmaktan kaynaklanan haklarını, federal, demokratik bir çözümü anayasal güvenceye almaktan geçer.
Böylece parti kapatmanın siyasi ve hukuksal zemini de ortadan kalkmış olur.
Öte yandan mevcut koşullarda bile parti kapatmak için hiçbir haklı hukuki gerekçe yoktur. Çünkü 2004 yılında Anayasa’nın 90. Maddesinde yapılan değişiklikle ve yine Anayasa Mahkemesi’nin değişik parti kapatma davalarında geliştirdiği içtihatlarla parti kapatılmasının yasal ve hukuki zemini ortadan kaldırılmıştır.
Bütün bu nedenlerle Kürdistan isimli partilerimiz hakkında açılan kapatma davaları hukuki değil, siyasi nitelikte davalardır.
Partilerimiz Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını, bu temelde de iki ulusun eşitliğine dayalı federal bir çözümü savunmaktadır. Partilerimizin Kürt ve Kürdistan meselesindeki çözüm önerileri meşru ve evrensel hukuka uygun taleplerdir. Kürdistan isimli parti kapatmaları girişimi demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere ilişkin evrensel hukuka vurulmuş bir darbedir. Böyle bir adım Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddeti beslemek dışında bir sonuç doğurmaz.
Buna fırsat verilmemelidir.
Bu amaçla; barış, özgürlük, demokrasi, hukuk ve siyasi çözümden yana olan herkesi ve her kurumu bu konuda duyarlı olmaya, parti kapatma girişimlerine karşı çıkmaya ve bizlerle dayanışmaya çağırıyoruz.
Partilerimizin kapatılmasıyla yeni bir hukuki cinayet işlenmesin, diyoruz.
Böylesi bir hukuksuzluğun yaşanmaması için içerde, dışarıda, Avrupa’da yaygın ve geniş bir kampanya başlatıyoruz. Demokrasiden, barıştan ve evrensel hukuktan yana olan siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini, meslek odalarını, onurlu bütün aydın ve şahsiyetleri ziyaret edip ortak bir dayanışma bariyeri kuralım, istiyoruz.”