Dolandırıcı olduğu belirtilen Cüneyt Pala’yı öldürmekten 12.5 yıl hapis cezası verilen ve yargılama sürecinde 12 yaşındaki kızını kaybeden şarkıcı Dilek Demir, zor günler geçiriyor. Çocuğunun intiharıyla sarsılan Demir, özellikle tüm kadınların desteğini bekliyor.
‘Fotoğraf Sanatçısı Sarkis Margosyan’ olarak tanıdıkları Cüneyt Pala’nın tehdit, şantaj ve cinsel saldırı girişimine maruz kalan Demir, şimdi Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde af haberleriyle umutlanmak istiyor.
Hem kızını kaybetmenin acısıyla hem de kandırılmış ve haksızlığa uğramış olma duygusuyla baş etmeye çalışan Dilek Demir, cezaevinden yazdığı mektupla Evrensel’in sorularını yanıtladı:
Cüneyt Pala ile tanışmanla başlayan ve şu anda cezaevinde olmanla sonuçlanan süreçte yaşadıklarını biraz anlatır mısın?
Cüneyt Pala’nın adını bile olay sonrası polislerden öğrendim. Instagram üzerinden sahte hesabı ile bana ulaşıp Burberry markasının yüzü olmamı teklif ettiği zaman, markanın yüzlerini inceledim. Hayatım boyunca hep farklı bir yüzümün olduğu söylenirdi, Sarkis de aynı şeyi söyleyince bana normal geldi. “Olağanüstü güzel bir yüzün var” deseydi inanmazdım, ama “Farklı” deyince inandım. Çevremdeki herkes de inandı. Sonrasında çeşitli markalara ait kaşe ve imzalı evraklar da sunduğunda tamamen inandım. Karşınızdaki insan kendi inandığı takdirde sizi inandırması daha kolay oluyor. Psikopat, şizofrenik bir insanla muhatap olduğumu nereden bilebilirdim ki?
Ayrıca bu teklif geldiğinde nasıl bir ruh halinde olduğumu hiç anlatmadım, size anlatmak isterim… Genç, yakışıklı bir avukatla yeni evlenmiştim. Daha önce bir evlilik yaptığım için sürekli eşimden ve ailesinden dul yaftasıyla; bir de eşimden fiziksel ve psikolojik, ailesinden ciddi psikolojik şiddet gördüm. Vasıfsız, çirkin ve dul bir kadın olduğumu hissettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Öz saygım ve olumlu benlik algım yerle bir olmuştu. Tam da o süreçte Sarkis ile tanışmam, yapılan teklif çok iyi gelmişti. Normalde inanmayacağım bir şeye inandım yani. Eşim ve ailesi ömrümce affetmeyeceğim insanlardır. Sonra da Cüneyt Pala, hiç tanımadığı bir kadının hayatını bitiren bir insan, asla affetmeyeceğim. Bu teklifi aldığımda eşim, “Seninle bir gelecek göremediğim için kararına karışmıyorum” dedi. Bu söz beni paramparça etti ve Cüneyt Pala’nın canice planlarının malzemesi ve mağduru oldum. Bu insan beni hâlihazırdaki hayatımdan soğuttu, hayal alemine sürükledi. Modellik konusunda da çok hevesli olmadığım için müzisyen yönümden yürüdü; en iyi müzisyenlerle çalışabileceğimi ve dünyaca ünlü bir sanatçı olabileceğimi söyledi. İkna kabiliyeti o kadar yüksekti ki ona inanmamak mümkün değildi. Sorduğun her soruya makul bir açıklaması vardı. Beni ikna etmek için son derece ciddi emek harcadı, böylelikle yaşadığım gerçek dünyadan beni kopardı.
Ağabeyin Fırat İlim, bir röportajda, bu olayın ‘basit bir cinayet ve dolandırma işi olmadığını’ söylüyor… Sen nasıl değerlendiriyorsun, tüm bu yaşadıklarını ve mahkeme sürecini?
Evet bu kesinlikle saf bir dolandırıcılık olayı değil. Bir kadının hayatını mahvetmeye yönelik aylar süren hummalı bir çalışmanın eseriydi. Bu süreçte ailem de inandığı için destek oldular, onlardan gizli saklı bir şey yapmadım. Tecavüz girişiminden şantaja kadar, maddi çökertmeden manevi yıkıma kadar hepsini yaşadım; fakat ataerkil bir ülkede erkek daima haklıyken tüm bu yaşadıklarımın, cezaevinde yaşadığım korkunç yıkımın bile mahkeme nazarında bir karşılığı olmadı. Sizi yaradanın adaletini gördüğünüz zaman insanlardan adalet beklememeyi öğreniyorsunuz. Duruşma sonrası kapı arkasında kararı beklerken heyetin kendi arasında “Meşhur olmak için neler yapmışlar” sözünü duyduğumda erkek mantığı ile yargılandığımı anladım. Aylarca travmatize edilmiş olmam, sahip olduğum her şeyi kaybetmiş olmam, olay esnasında darbedilmiş olmam da hiç önemli olmadı… Hatta sırf ambulans çağırmış olmam bile öldürmek kastında olmadığımın deliliyken kasten öldürmekten ceza aldım. Üstelik alt sınırdan bile verilmedi cezam. Tabii bu cezada suç ortağım Gülşah’ın üstün zekalı ve ahlaklı avukatlarının daima beni suçlamış olmasının da katkısı büyük. Kadın kadına saldırıyorken erkekten ne beklenir ki? Bu yüzden Gülşah hakkında çok konuşmak istemiyorum.
Mahkemeden gördüğüm adaletsizliğin üzerine istinaf ve Yargıtay’dan adalet beklemiyorum. Üç aydır söz edilen affı bekliyorum. Belki öyle serbest kalabilirim, o zaman makus talihimin döndüğüne inanabilirim, belki.
Mahkemede 12 buçuk yıl hapis cezası aldın ve cezaevindeyken kızını kaybettin. Bunca şeye rağmen ayakta kalmaya çabalıyorsun. Bunu başarabilmek için neler yapıyorsun, cezaevinde nasıl bir yaşamın var?
Hayatımın en acı olayını cezaevinde yaşıyorum, en sevdiğim insanı kaybettim. O varken buradan çıkabilmek için kendimi paraladım. Ondan sonra çıkmayı çok dert etmiyorum. Ölmeyi çok düşündüm, hiç korkum yok. Fakat babam açık görüşlerde onlara bu acıyı yaşatmamam için bana defalarca ağlayarak yalvarınca kıyamadım onlara. Öyle bir yerdeyim ki her yanım çığlık çığlığa, beni hayata ancak ailem ve müzik bağlayabilir artık. Ve bundan sonra bütün şarkılarım küçük meleğim içindir, ona çok şeyler yazıyorum. Onu çok özlüyorum. Başka hiçbir bebeğe süt vermeyeceğim, hiçbir bebeği karnımda taşımayacak, ağladığı zaman göğsüme bastırmayacağım. Onunla beraber benim anneliğim de öldü. Onu görmeden de severim ben. Rüyalarımda onu kokluyor, öpüyor, ona sarılıyorum. Bazen de şiirler şarkılar yazıyorum ona. Burada kitap okuyorum, hiç düşürmedim elimden kitapları. Bir şeyler yazıyorum, kütüphanede çalışıyorum gönüllü olarak. Zaman hızla geçiyor ama delip de geçiyor işte. İki ayda 12 kilo verdim. Onun sevdiği hiçbir şeyi (ekmek dahil) yiyemiyorum. Biliyorum, bir ömür böyle geçecek.
Kadınlara bir çağrın, söylemek istediğin herhangi bir şey var mı?
Kadına desteklerini esirgemeyen sanatçı dostum Rojin Ülker’e, Avukat Eren Keskin ve Avukat Jiyan’a, 15 yıllık dostum Avukat Şule Yıldırım’a ve elbette size (Evrensel), gönlü benimle olan tüm kadınlara teşekkür ederim. Bir de Ekin Su’m var. Can yoldaşım oldu bu süreçte, sadece avukatım değil Su, kardeşim, canım, dostum… Bunlar çok değerli benim için. Avukatım Ahmet Avşar ise beni burada bir gün bile yalnız bırakmadı. Buradan kurtulmam için, ceza almamam için çok emek harcadı. Bana her konuda inandı, asla erkek mantığı ile yaklaşmadı bana; ön yargılı davranmadı, beni yaftalamadı. Bu insanlar olmasa ne yapardım bilmiyorum. Bu acılar katlanılmaz olurdu; şimdi buradan çıkmak, aileme ve dostlarıma sarılmak, şarkılar yapmak, babamla karşılıklı rakı içmek istiyorum. Elbette ki tüm kadınlardan destek bekliyorum, tüm insanlardan… Çünkü mağduriyetim ortada, uğradığım haksızlıkların sonu gelmiyor. Bana uzatılacak her ele ihtiyacım var. Hep birlikte uzanıp beni bu balçıktan, bu bataklıktan kurtarın, ne olur!