Rawîn Stêrk yazdı: Yenî Çözüm Süreci mi? Hadi ordan kim inanır!

.

Rawîn Stêrk/Rudaw

Şu sıralar demeyim de bir süredir kime bu cümle kurulsa, işte peşindeki duyuluyor. Hiç kimsenin Kürt sorununda (doğrusu bir Türk sorunu olsa da) yeni bir çözüm sürecine ihtimal verdiği, vereceği yok. Tıpkı 18 yıl önce kimsenin bugüne ihtimal vermediği gibi. Tıpkı kimsenin Alaattinin Sihirli Lambası’nın içindeki cinin varlığına ihtimal vermediği gibi…

Bir önceki sezonunda 8 bölümlük “Bir Başkadır Benim Memleketim” şarkısı fonunda iki tarafın özel çabasıyla duvara toslayan çözüm süreci yeni sezonunda Yeşilçam’ın eski yüzleriyle ve “abooooow” dedirtecek senaryosuyla set aşamasına geldi nihayet.

Gerek oyuncu seçimleri, gerek senaryo ekibinin daraltılması ve gerekse de bir önceki sezonu aratmayacak öngörüde, yeni çözüm sürecinin ilk çekim startı eylül ayı başında Pervin Buldan ile Mithat Sincar’ın Edirne’de Selahattin Demirtaş ile yaptıkları görüşme zamanlarına denk geliyor aşağı yukarı.

Söz uzamamışken Ayten Alpman tarafından ilk kez pop tarzında okunan “Memleketim” şarkısının Fikret Şeneş tarafından uyarlandığını ve Mirelle Mathieu’nün Fransızca olan L’aveugle isimli şarkısından alındığını ve aslının da ‘Klezmer’ tarzı söylenen ‘Rabbi Elimekh’ adlı Yahudi gelenekseli olduğunu hatırlatmakta yarar var. Zira öyle böyle “Bir Başkadır Benim Memleketim” değil bizimkisi. Örneğin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 19 Kasım 2020’de, “Ama siz de Demirtaş’ın o tiyatrosunda Yasin Börü’nün de resmini assaydınız ben de o kadar külhanlık etmezdim” diyor neredeyse bir yıl önce sahnelenmiş bir Demirtaş öyküsü uyarlaması hakkında. Hemen birkaç dakika önce bütün manşetler “Flaş Flaş Flaş” patlıyor, “Bülent Arınç dedi ki Demirtaş ne işin var orada hemen çık dışarı, papucu yarım Demirtaş…’ renkli neon ışıkları altında.

 “Arkadaşlar, pek kıymetli solcular, değerli halklar, kardeş halklar lütfen az bi renkleşin bakın şaşırmayın. Yetmez ama evetçiler, abiler ablalar bakın tam şu an size ihtiyaç var. Evet yeni bir çözüm süreci yetmez ama evet deyin” diyesi geliyor insanın. Sözün kısası evet Demirtaş pek yakındır serbest kalıyor.

Bu yazıda geçenler senaryo ekibinde yer alan tüm tarafların içre kaynaklarından teyit edildikten sonra, kişisel sezgi, öngörü ve mesleki çıkarsama ile yan yana konduktan sonra beliren bir fotoğrafı tarif eder.

İster inanırsınız ister inanmazsınız ama evet “Yeni Çözüm Süreci” yakında Netflixte. Elbette ismi yeni çözüm süreci olmamakla birlikte, elbette bir önceki denemede olduğu gibi kamuoyunun ayan beyanında değil ve elbette ki aynı aktörlerin doğrudanlığı ile değil. Erdoğan’ın bir haftalık bir aralıktaki ilgili ilgisiz tüm konuşmalarında “Reform”dan bahsetmesi ve başlığa da ekonomi ve adaleti alması, mutfakta pişenin kokusundan ibaret olmasa gerek. Evet yine teyitli bilgiye dayalı, lafı uzatmasız bir not olarak Öcalan’ın ev hapsine alınacak kadar evirilen bir “süreç”ten bahsediyoruz.

Ama tabi bu “hadi bee” dedirtecek bir evre değil. Önceki süreçte zaten İmralı Adasında Öcalan’ın kalacağı iki oda bir salonluk bir ev hazırlanmıştı. Hazırı varken masrafa girmenin de olayı abartmanın da bir anlamı olmazdı. Yani Öcalan yine İmralı’da ama kısmen esnetilmiş bir gözetim altında tutulacak. Belki belli zamanlarda siyasi görüşmelere, ara sıra gazeteci ziyaretine, birtakım heyetlere açık olacak ama bu bir ziyaretgaha dönecek değil. Hasılı, demokratikler toprağı Amara’dan cüzdanlara doldurmaktan azıcık kurtulmuş olacaklar.

Osman Kavala’nın iddianamesinin HSK tarafından istendiği ortaya çıktığında, o giderken Demirtaş dosyasının geldiğini anlamış olduk. Aynı hafta Erdoğan’nın reform retoriği herkesin gündemine girmişti.

Yeni Süreç’te, tokatlanmaktan, “Bana Mazlumu getirin”e’ dönen HDP bu kadar herkesin evinde öcü haline getirilmişken elbette onlar çok da dikkate alınacak değildi. Ancak kasım ayı başında devlet adına HDP ile yapılan görüşmede demokrasi ve hukuk adına bazı adımların atılacağı bildirilmiş ve vitrine oynayıp karşı bir refleks göstermemeleri usturuplu bir nezaketle istenmiş ve gerektiği yerlerde devreye girmeleri, gerektiğinde biraz daha hassasiyet göstermeleri ricası iletilmişti. Sürecin bizzat en tepede onaylandığını, bu kez alttan üste değil, daha çok üstten alta bir yöntemin devreye alındığı da paylaşılan bir diğer noktaydı.

Ankara kulislerinin bir süredir dikkat çekici kımıltılarla kıpırdadığını fark eden hassas burunlu bazı gazetecilerin meseleyi merak etmesine de “lütfen acele etmeyin” dendiğini söylersek yafta yemeyiz inşallah. Etkisiz siyasetçilerin eski defterleri karıştırması ve ne garipse o dönemki hataların altını çizmesi de hayra alamet idi tabi.

Onların deyimi ile “Sayın Başkan” ile yapılan birkaç görüşmede ise, bir önceki süreçte, alttakilerin yer yer nasıl saçmaladığı, dolayısıyla bu kez daha etkili ve daha spesifik karşılıklara tekabül eden adımların atılması konusunda “fikriyat birliği”ne varıldığı, teyitçi kaynağın boynuna, sevabıyla selamıyla.

Elbette ayrıntıları, atılan bir önceki adımların verdiği sonuca bakılarak netleşecek yeni süreç sadece Kürtleri ilgilendiren meselelerde yapılacak değişikliklerden ibaret olmayacak. Hukuk’un adaleti tesis edecek temel argüman olmaktan çıktığının toplumun her kesimince malum olduğu, adalet bakanının bile “kıyamet kopmasın” serzenişi bahsi geçen ihtiyacı tüm kesimler adına tesis etmenin işaretiydi. Yapılacak yargısal bazı değişikliklerle, dahası kararname bile gerektirecek yer bırakmayan bir iki talimatla alınacak sonuçlar her kesimi ilgilendireceği için Demirtaş’ın çıkması kadar önemli bir mesele toplumun gözüne batmayacaktır. “Türkiye bir adalet devletidir, bakın çıktı işte” denmesi bile herkesi uyutmaya yetmez mi?

Sadece Demirtaş değil tabi birçok çevreden çok sayıda tanınmış, siyasetçisi, yazarı, gazetecisi vs. de beton duvarların içinden çıkmış olacak. Tabi söz konusu sürecin somut olarak Kürtleri ilgilendiren kısmında ise gelişmeler peş peşe belli periyotlarla gelmeyecek. Newroz civarı günlere kadar toplumun diğer kesimlerinin acıyan yerlerine merhemleri sürüldükten sonra hazır herkes sızmışken, “Sayın Başkan”nın dağlara selamı herkesi güzel uykusundan uyandırabilir. Yani bir dönemin sona ermesi gibi. Yani PKK’nin Türkiye sınırları dışına çekilmesi gibi.

Yeni sürecin ruhuna uygun olarak atılacak her “sansasyonel” adım tam da herkesin onaylayacağı bir eşikte atılacak. Örneğin bunu yaptıracak tek kişinin Öcalan olması, elbette ki devletin yeniden sadece onunla aralıklara süreci planlayacağı konusunda emareler veriyor. HDP ise hazır bu kadar ağzı burnu dağıtılmışken ve herkesin sadece acıdığı bir hale getirilmişken, süreçten nemalanması, “siyasi güç devşirmesi” endişesi yersiz kılıyor. Bu da yine herkesin yararına bir gelişme. Hem Öcalan ve PKK’nin, hem devletin. Zira 2023 seçimlerine giderken Erdoğan’a verilen destek oranının ne kadar eridiğini görmek için son 30 anketin ortalamasına bakmak yeterli.

Öte yandan Kürtlerin aynı partide toplanan önemli kütlesini de minik minik bölerek ve hatta mümkünse ana gövdeden bir parçayı kopacak şekilde konfora eriştirerek örneğin HDP’den ayrılan bir ekibin kuracağı bir partiyi göreceğimiz günler uzak mı sanıyorsuz… Baydemir’in uzunca bir süredir kafasını yorduğu, bunun için birbirinden uzak mesafelere yaptığı sortilerle de nabız yokladığını biliyoruz nicedir. Demirtaş ile yapılan görüşmede ise Buldan ve Sincar’ın hangi konuları müzakere ettiği, Demirtaş’ı hangi konuda bilgilendirip, elçilik yaptığı meseleyi de muhataplarına aktardığı çokça kişinin malumu.

ABD’nin önümüzdeki yönetiminin Avrupa’da giderek sertleşen yönetimleri yumuşatacağı, kendisinin askeri ve antropolojik teritoryasında yer alan ülkelerdeki delileri de bir şekilde devre dışı bırakacağı varsayımı, birçok ülke tarafından da şimdiden bir hazırlığa girmeye neden oluyor. Herkes dünyanın patronunun yeni makyajına uygun pozisyonlara bükülme ve dönüşme mecburiyetinde buldu kendini. Buralarda her sabah “Ver mehteriiiiii” demenin artık biraz sıkacağını anlamak için illa ki devlet başkanı olmak gerekmiyor.

Corona salgınının öyle beklendiği gibi yeni normal olarak devam etmeyeceği, tam tersine herkesin ensesinde pişen bozaya döndüğünü ve bunun ekonomilere etkisini de hazır küresel otoriteler tarif ederken, Türkiye gibi zaten pandemiye dibi bulmuş halde yakalanması, kurtuluş reçetesinin evet tam da Erdoğan’ın dediği gibi “herkes açısında acı olacağını” söylüyor. Öte taraftan demakrasi eşittir ekonomik refah söyleminin öyle yağmur duasına çıkarak boşa çıkarılacak bir gerçeğe tekabül olmadığını geç de olsa anlayan Türkiye yönetimi, evela hangi kapıdan girerek demokrasiyi, dolayısıyla ekonomiyi düze çıkaracaktı ki… ah şu Kürtler. Tam kahkahayı patlatacakken aklıma Kürtlüğüm geliyor. Yine biz kahrolasılar ah yine biz halka halka halkların kardeşi kart kurtlar bizi. Bakın ya da bakmayın siz onların, “Eşbaşkanlık Mor Çizgimizdir” dediğine asıl mor çizgimiz Kürtlüğümüz bizim.

Saadete gelecek olursak; evet sistem kendisini güvenli bir limana çekebilmek için elini soktuğu tüm meselelerde başını büyük dertlere sokmuşken, üzerine de pandeminin şamarını yemişken, bir de üstüne Biden gelmişken, Ortadoğu’da “one minute” olmanın yenidenliğinin dayanılmaz lezzeti Kürtleri şipşirin kılıyor.

Bütün bunlar olurken elbette her şey klavyenin başında olurken ki gibi güllük gülistanlık olacak değildi. Örneğin Erdoğan’ın hayatın bir cilvesi gibi ortak olmak zorunda kaldığı Bahçeli ve MHP faktörü hem herkesin kafasında türlü sorulara yol açabilir. Öte yandan Alaattinin Sihirli Lambası gibi bazı noktalardan süreci tahriş edici cinlerin çıkma ihtimali de yok değil. Ancak gerekse başlayacak yapısal dönüşümün doğrudan ve sadece Kürtleri ve hatta Öcalan ile PKK’yi ilgilendirmekle sınırlı olmayacağı, hem Kürtler dışındakilerin de tamamının gün yüzü göreceği bir takım değişiklik ve dönüşümlerin de kapsama alanında olması ve hem de tek merkezli aktörlerle tek rotada iteklenmeyecek olması, söz konusu sürecin bir başlama ve bitiş tarihinin de olmayacağına işaret ediyor.

Elbette ki bir önceki müzakere sürecinde olduğu gibi oraya buraya heyetler gidip gelmeyecek. Ama elli yıl önce ölmüş olmalarına rağmen hala ekranlarda yaşayan herkonulogların yerini yeni yüzler alacak.

Sözün özü, “Reis” gemiyi 2023’e öyle veya böyle götürmek istiyor. Götürürken de oradan yeni ufuklara sürebilmesi için kızılcık şerbeti içireceği birçok boğazı susturup birçok tahammülsüz gürültüye de tahammül sınırlarını genişletmek zorunda. Hesapların iktidarın “gidişine” bu kadar odaklandığı bir ortamda, barışı, demokrasiyi, din kardeşliğini yeniden sulamanın getireceği hasılat o gemiyi en uzak ufka taşıyacak tek kapı. Belki de yelkenler fora, motorlar artık o maviliklere sürülecek deyip, hakikaten yaramıza merhem sürüldüğünü bir daha görmeyebiliriz. Ama herkesin dayak yemekten bitkin düştüğü kendi karanlığında, minik pencerelerden birazcık ışık süzmüş olacak. Sonrasında yine bir başka sonbaharda yeniden yumruklar sıkılaşana kadar, büyük işler başarmış olarak sandık sandık oy vereceğiz.

Sürece doğrudan “Çözüm Süreci” denemeyeceğinin bir gerekçesi aslında bunun bir çözülme süreci olmasıdır. Zira her şey bu kadar beton bir sertliğe dönmüşken, yargı, medya, ve ne yana dönerseniz dönün her şeyin asık bir surata döndüğü bir ortamda çözülmesi gereken tek sorun Kürtlerin uğradığı haksızlık ve hukuksuzluklar değil. Dönüp baktığınızda Türkiye’de yolunda olan tek şey, hiçbir şeyin yolunda olmayışıdır. Sorun o ki kimse mutlu değil. İşte bu yüzden bu kez bir Kürt sorunu çözüm süreci değil, evet diğer tüm sorunların da kaynağı olan Türk sorunlarını da çözmeyi kapsayacak gelişmeler. Başarıya ulaşacak mı, tabi ki de bu kadar sertleştirdikten sonra yumuşatmak zorunda kalan ve bu yola başvuran iktidardan toplum yararına, ezilenler, yok sayılanlar, kesip doğrananlar hayrına ne çıkacağını çıkacağını zaman gösterecektir. Ama yine de 2023'e giderken ve hazır MHP ile de köprüler görünmezde atılmışken şu şipşirin Kürtleri, “Kürt Kardeşlerimizi” hatırlamanın vakti gelmiştir. Şimdi yeniden aynı klişeyi duymaya hazırız, “benim de çok Kürt kökenli arkadaşım var.”

Kurdistan Haberleri

Van’da binlerce yıllık obsidyen atölyeleri
Diyarbakır Barosu, ‘Ermeni Soykırımı’ davasından beraat etti
Arif Qurbani; Bölgedeki savaşın gölgesinde Kürdistan seçimleri: Siyasi kriz ve gelecek belirsizliği
Ortadoğu'daki savaşlar ve Tukidides Tuzağı - Faik Bulut *
Başbakan Barzani, Erbil'de Uluslararası Sanayi ve İnşaat Fuarı’nı açtı