Bir gün sonra yani 25 Eylül 2017 günü yapılacak olan Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu kararı dört aya yakın bir zamandır dünya siyasetinin bir numaralı gündem maddesi olarak her yönü ile tartışıldı, konuşuldu, değerlendirildi. Destekleyenler, karşı çıkanlar, sömürgeci devletler, bölge devletleri, dünyanın egemen devletleri, küresel güçler, Kürdler, Araplar, Farslar, egemen ulus milliyetçileri ve sosyalistleri, ezilen ulus milliyetçileri ve sosyalistleri, Kemalistler, Baasistler, Mollalar, liberaller, sağcılar, solcular, radikal dinciler, darebeci sivil ve asker generaller, ulu solcular, eski ve yeni generaller... Kısaca hemen her kes bir biçimde rengini, tavrını, tutumunu yazarak veya konuşarak ortaya koydu ve yerini belli etti.
Bu tartışmalardan anlaşılıyor ki referandumun yapılması ve sonucunun uygulanması ile kimlerin neler kaybedeceğinin hesabı yapıldığı gibi kimlerin neler kazanacağının hesabının yapıldığı da kesindir. Yani referandum öncesinin son günü bunun kar ve zarar hesabını her kes yapmıştır. Ve gelinen noktada Kürdler bir gün sonra yani 25 Eylül 2017 günü güney Kürdistan'da kendi kaderlerini hatta Ortadoğu bölgesinde giderek dünyada yaşayan elli milyon dolayında ki bütün Kürdlerin kaderini belirleyecek bir referandumda oy kullanarak milli iradelerini ortaya koyacaklardır. Bu referandum için Kürd karşıtlarının görüş ve düşüncelerinin önemi olmakla birlikte esas önemli olan Kürdlerin kendi aralarında ki milli iradelerinin tecellisidir.
Kürd milletinin milli bir devlete sahip olması ve bu nedenle bir referandum yapılmasına şu veya bu gerekçe ile karşı çıkan ve siyasi tavırlarını ortaya koyan Kürd siyasal örgütleri ve siyasi şahsiyetlerinin var olduğu da bir gerçek. Ve gerek bağımsız devlet karşıtları gerekse referandum karşıtları en açık biçimde bu düşünce ve tutumlarını da ortaya koydular. Açık olarak eleştirilerini en acımasız biçimde yazdılar, çizdiler, yayınladılar, konuştular. Bu eleştirilerin yapılması ve karşıt görüşlerin açık ve net olarak dile getirilmesi Ortadoğu'da köklü devlet geleneğine sahip devletler de bile mümkün olmamasına rağmen Kürdistan'da bunun yapılabilmesi ise var olan sade bir demokrasinin açık bir güzelliğidir. Siyaseten bu referandumu desteklemek veya karşı durmak hatta bağımsız devleti istemek veya ret etmek gayet normaldir. Bunun yadırganacak bir yanı yoktur. Sonuçta yapılan siyasettir konulan ise siyasi tavırdır. Ancak eğer sorun 100 yılda bir bağımsız milli bir devlet kurmanın olumlu şartlarının Kürdlerin kapısına dayanması noktası ise bunun çok iyi hesaplanması ve ona göre tavır konulması gerekir. Çünkü sorun eğer Kürdlerin milli bir devlete sahip olmaları ise siyasi tutumdan önce Kürdlerin milli duygularını oylamaları öne çıkarılmalıdır. Kapıya kadar gelen bu fırsatın bir daha ötelenmesi ile nelerin yaşanacağını ve Kürdleri hangi cehennemi vahşetin beklediğini sanıyorum son yüz yılda sömürge dahi sayılamayacak, sömürge altı bir statüde yaşadıkları ile yine en iyi Kürdler bilirler. Kürdler, eğer son yüz yılda yaşadıkları vahşeti bir daha yaşamak istemiyorlarsa bunun yolunun Kürdlerin milli bir devlete sahip olmalarından geçtiğini düşünerek bu referandumda elli milyon Kürdün kaderini belirlemek için oy kullanarak "evet" demeyi öne çıkarmalıdırlar. Ve Kürdler devletsizliğin; milletin millet olma özelliklerinin yok edildiği, kendisine yabancılaştırıldığı ve millet olma hafızasının boşaltılarak geleceğinin karartılması demek olduğunu göz önüne alarak "evet" oyu kullanmayı öne çıkarmalıdırlar.
Sömürgeci devletler açısından Kürdlerin, Kürdistan'ın hangi parçasında oldukları, renklerinin veya düşüncelerinin, inançlarının veya mezheplerinin ne olduğunun hiçbir önemi olmadığı için bütün Kürdler Türk Arap ve Fars sömürgecileri için birdir, teröristtir ve ortak düşmandır. Bu tutuma karşı Kürdler ise sadece bir günlüğüne sömürgeciler ve onların işbirlikçileri arasında bir fark gözetmeden ortak düşman görüp milli bir gün ilan ederek bu referandumda "evet" oyu kullanmalıdırlar.
Gelinen noktada yapılacak referandum sonucunun en hayırlı sonuç olmasını dilerim.