Kürdistan’ı parçalayan ve her parçasını elinde bulunduran, dört farklı Müslüman düşman devletlerin politik yöntemleri, yönetme ve yürütme kabiliyetleri oldukça benzer ve ortaktır. Kürt halkına dayattıkları zulüm, şiddet ve yok etme politikası konusunda dört ikiz kardeş gibi biri diğerinin fotokopisi gibidirler. Yönetim biçimleri farklı da olsa, monarşi, Kemalist diktatörlük veya teokrasi farketmeksizin, bu faşist devletleri tek ortak paydaları Kürt düşmanlığıdır.
Ne mutlu ki, son 20 yıldır bu Kürt düşmanı devletler de giderek huzur ve istikrar istikametinden hızla uzaklaşmaktadır. Saddam Hüseyin’in ve diktatörlüğünün akibeti bunlara bir iyi bir örnek teşkil etmiştir.
Sıralarını bekleyenlerin durumu bize cam kavanozun içine hapsedilen bir maymun ve yavrusunun hikayesini anımsatmaktadır. Bir deney için kavanoza verilen ısıdan ilk etapta yavrusunu yukarı kaldırıp onu korumak isteyen bir anne maymun. Ancak sıcaklığın derecesi artınca yukarı kaldırdığı yavrusunu kendi ayakları altına alıp, yavrusunun üzerine çıkıp, kendisini yanmaktan kurtarmaya çalışan bir anne maymuna dönüşme anını ve pozisyonunu insana anımsatmaktadır.
Dünya insanları yaşadığı bu gelgitleri günlerde, yeni bir yaş ve yıla girme hazırlığı yaparken İran ve Rusya kendilerine bağımlı “yavru” Esad rejimini bölgedeki güçler ile anlaşarak, başta Türkiye olmak üzere, islamcı cihatçılara satmışlardır. Zoru görünce yıllardır destekledikleri Suriye’den çekilerek onları savaştıkları düşmanlarının ayakları altına atarak ordan çekilmişlerdir.
Geçmişte IŞİD denilen, ani bir hız ile ortaya çıkıp, saldırı ve şiddetle, bölgede tek devleti olmayan mazlum Kürt halkına saldırarak sivil katliamlara “ünlenen” bir güruh İslamcı katil örgütü vardı. Ancak büyük bir savaş ve yıkımdan sonra bu alçaklar ve örgütleri başta Kürt kadınlarının onurlu direnişleri ile karşılaşarak genç Peşmerge ve savaşçılarına yenik düşmekten kurtulamadılar.
Bugün aynı hızla, farklı taktikle hareket eden HTŞ denilen çapul örgütü dünün IŞİD'i olup geçmişinden ders alarak yeni bir atılım ve organize içindedir. Onlara bu zaferi sağlayan, yani Suriye’ye halkına “özgürlüğü” getiren asıl gücün HTŞ değil, İsrail olduğu bilinmelidir. Bunu doğru kavramak önemlidir.
Doğu Perinçek ve diğer TV’lerde boyun gösteren, eli sopalı stratejistler ve işgalci gazetecilerin Esad’a destekleri amaçlıydı. Bu denli Suriye'nin birliğini koruyor ve bunun için “ağlamalarının” arkasındaki asıl gerçek nedenin, Kürd’ün kazanımlarına engel olma çabasıdır.
Son süreçte yapılan çetin pazarlıklar sonucu bu ekibin Esad ile görüşme istem ve hesapları boşa çıkmıştır. Baas rejimi varlığının sürdüremez duruma düşüp çöpe gitmekten kurtulamamıştır. Aynı ekip ülkenin daha fazla yıkımına, göçmen vs konularına karşın, kitlelere bir uzlaşma ve barışma mesajı verilerek, devletin varlığı korunmuştur.
Esad rejimi yıkılmış, ancak ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler, okullar, bankalar hastaneler, postaneler, itfaiye ve diğer kurumlar yani anlayacağınız bu eski DEVLET kalmıştır. Yeni hükümet kurulana kadar bu devlet edilgenliğini muhafaza edip, kurulduktan sonra aktif bir konuma geçmesi beklenmelidir. Bu batılı savaş sever güçlerin de isteğidir.
Tarihte zorun ve karşı şiddetin rolüne inanmak bu son süreçte gördüklerimiz için iyi bir örnek teşkil etmektedir. Biz Kürtlerin çıkaracağı dersler ile doludur.
Zalim diktatörler, iktidarlarının zayıflamakta olduklarını gördüklerinde, katillerine ve kurbanlarının ayaklarına kapanacak kadar alçak, kurnaz kıvrak ve korkak olduklarının bir kez daha şahidi olduk.
Bir Koca “Rus İmparatorluğu” ve uşakları olan Esad ve TC hep beraber, Afrin başta olmak bir çok yerleşim yerinide işgal ve katliamlar yapılmıştır. Son gelinen durumda Türkiye’nin ganimeti ise kabaca işgal ettiği Kürt toprakları ve ülkelerine geri gönderilecek olan göçmenlerin yanı sıra ve olursa yıkılan yerlerin inşaat şantiyesinin TC ye verilmesi olacaktır..
Küçücük bir nüfus ve hiçbir hakka sahip olmayan bu coğrafyadaki Kürt halkının bir özgürlük talebi onları çılgına döndürmek ve trilyonlar harcayarak kendi halkının cebinden çaldıkları paralarla Kürt halkının taleplerini engellemeye çalışmaktadırlar. Saddam da aynı yöntemi denemişti. Esad da denedi. Şimdi sıra İran ve Türkiye’de. Türk siyasetçilerinin ani kardeşlik naraları, Devlet Bahçeli’nin ani bir çıkışı ile Apocu kesilmesi, “iç Kürtlere ” yönelik bir oyalamaydı. Rojava’ya yönelik gelişmelerden önceden haberdar olan bu zat gelişmelerin hızına yetişemeyince bu kayyum projesi elinde boş kalmıştır.
Türk devleti Kürt kazanımlarını engellemek için, sistem bile değiştirip, NATO’dan Rusya’ya kıvrakça köşe kırdığının görmüştük. Şimdi de zayıflayan Rusya’yı görünce eski Natocu yerine geri gitme kararlığında olduğu gözlemlenmektedir.
Bu durumda asıl sorun Rojava'daki gidişatın doğru yönlendirilmesinin önem kazanmasıdır. Öncelikle Kürdistan Federasyonu'na yönelik yıkıcı söylem ve davranışlardan vazgeçilmelidir. Bir an önce karşılıklı değerlerimiz korunmalı, eleştirilerin dozajı düşürülmeli.
Her iki parçanın savunulması yurtsever olmanın bir gerekliliğinin altı kalın çizilmelidir. Ortak hareket etme zemini için çaba sarf edilmeli, Rojava için her türlü destek ve katkı zaman kaybedilmeden hayata geçmelidir.
Kürt varlık statüsünün kabul eden devletlerle sıkı ilişkiler geliştirilmeli, diplomatik temaslara yoğunluk verilmelidir.
Rojava gecmiste hep Kürdistan’nın diğer parçalarında zora düşüp kaçan Kürt yurtseverlerin siğindiği bir yer olmuştur. Bugün bize kucak acan Rojava’ya vefamızı gösterme günüdür.
Her parçadaki güçleri ve diasporada bulunan kurumlar aktifleşme derecesini yukarı çıkarmalıdırlar.
Türk devletini müdahale etmek için bahane verilmemeli ve duyarlı olunmalıdır. PYD bir an önce Rojava'yı terk eden halkımıza bir genel af ile ilan ederek topraklarına geri gelmeleri sağlanmalıdır.
Rojava halkımızın yanında olmalıyız.
10.12. 2024 Köln