Bu hafta seçkimizde Rusya solundan üç yazı var. Yazıların yayınlandığı platformlar, RFKP’nin öncülük ettiği sol-yurtsever güçbirliği içinde.
Sut Vremeni (Zamanın Özü), aynı zamanda (esasen bir entelektüel çevre olan) siyasi hareketin de adı ve Sergey Kurginyan bu hareketin lideri. Kurginyan eski bir tiyatrocu; iyi bir konuşmacı ve güçlü bir entelektüel olmasından başka bu niteliği de yazılarının ve konuşmalarının etkisini artırıyor.
Konstantin Syomin, solda genellikle sıradışı sayılan biri. Eski bir televizyoncu, müzisyen, siyasetçi; daha çok “tek tabanca” sayılabilecek kişilerden, ancak gene de solda önemsiz sayılamayacak bir etkisi var.
K.Semin ve G. Zyuganov’un Çin’e bakışlarındaki köklü farklılığı dikkatli okur hemen fark edecektir. Görüşleri geleneksel Maoculuğa yakın olan Syomin, RFKP çatısı altında toplanan sol-yurtsever güçbirliğine yakın Nakanune’de yazıyor olmasına rağmen Ukrayna savaşına karşı pasifist bir tutum takındı; buna karşılık Zyuganov ve RFKP, geleneksel SBKP çizgisini savunuyor ve (daha önce birçok defa altını çizdiğim gibi) Ukrayna savaşını faşizme karşı “kutsal savaş” olarak kabul ediyor. RFKP’de toplanan güçbirliği içinde farklı eğilimler olduğunu anlamak açısından önemli bu; dahası Zyuganov’un temsil ettiği merkezi çizgiden sapan eğilimler, Kremlin’in “sola dönüşe” uzak durması nedeniyle giderek güçleniyor veya hiç değilse güçlenme eğilimi gösteriyor. Örneğin güçbirliği içindeki Sol Cephe’nin “koordinatörü” Sergey Udaltsov, ultra yurtseverliğe karşı Ukrayna krizine çözüm çağrılarını giderek daha yüksek sesle ifade ediyor ve bunu, esas itibariyle, Kremlin’in “sola dönüşten” imtina etmesiyle gerekçelendiriyor.
'Bu üslûbu bırakın ve insan gibi davranın'
Paniği öncelikle gerçekliğin ciddi bir şekilde tartışılmasıyla, en uç hallerde ise bastırılmasıyla durdurmak gerek, çünkü panik kendiliğinden her ölçekte felaketler doğurabilir. Bu yüzden gerçekliğimizin belli niteliklerini mutlaklaştırmak arzu edilmez. Bu mutlaklaştırma, bir yalandır.
Bizim bildiğimiz Rusya’da bütün gençlik asla Kazakistan’a kaçmaz. Bu olmayacak. Bütün generallerimiz eş zamanlı olarak hep birden ödlek, hödük ve hırsız olamazlar. Bu da olmayacak. ...
Ukrayna ordusu ne olursa olsun Rus ordusundan kötü ve Batı’nın hiçbir yardımı da bunu değiştirmeyecek. Bu, aynı post-Sovyet hırsızlık sistemi. Ukrayna’nın kendine has iğrenç ve güçlü tarafları var: O, savaş düzenine en azından sekiz yıl önce ve ideolojik olma düzenine de çok daha önce geçti. Bu ideolojik duruşun iğrenç ve banderacı oluşu, onun olmadığı anlamına gelmez. Her tür ideolojik duruş kendince bir avantaj sağlar; banderacı ideolojik duruş da toplumu iğrenç, faşist bir tarzda tamamen seferber eder. Ve (en önemlisi bu) Batı’nın ve iktidarın yardımıyla bütün bunları konsolide bir şekilde işlemeye hazır en azından bir milyon insan olduğunda bu büyük bir avantaj sağlar. Ama bu, hiç de “Ukrayna’nın büyük kahramanlarının” Rus ordusunu bozguna uğratacağı anlamına gelmez. Bu yalandır. Bu aşağılık, utanmaz bir yalandır. ...
Mesele şu ki, seferberliği açgözlülüğün, kişisel menfaatin, kendi durumundan... birtakım avantajlar elde etme arzusunun, sistemin ve toplumun varlığının sabiti olduğu bir toplumda yürütüyoruz. ...
Bu böyle! Sevgili yurdumuzda yaşayan insanlardan hangisi bilmez ki bunu? ...
Demek ki mesele, 80 yıldır seferberlik yapmamış olmamızda değil, seferberliği nasıl bir toplumda yapıyor oluşumuzda. ...
Bu üslubu bırakın ve insan gibi davranın! Yapılan hatalar hakkında dürüstçe konuşun ve bunların muhtevasını açıklayın. Kimse bunun arkasından “kahrolsun!” filan demez. Tersine, toplum hayal kırıklığına uğramadan seferber olur. Toplum ancak kendisine doğru söylenmediğinde hayal kırıklığına uğrar.
Sizi temin ederim ki Lenin, hiç değilse olgusal olarak, siyaset mühendislerinden daha iyi, daha akıllı ve daha etkilidir. Ve o, kitlelere doğruyu söylemek gerektiğini söylediğinde, bunu kibirli ve boş bir laf gibi söylemiş değildi. Buna inanıyordu. Bu yüzden kitleler her şeye rağmen işlerin berbat olduğunu bilirler. ...
Biz, bütün nitelikleriyle batı yanlısı bir keyif toplumu inşa ediyorduk. Neden yapıyorduk bunu? Bunun boş iş olduğunu ne zaman anladık? Peki anladıktan sonra ne yapmaya başladık? İşte, cevaplanması gereken lanet olası sorular. ... (S. Kurginyan / Sut Vremeni, 21 Ekim)
'Bürokrasiyle kaynaşmış Çin oligarşisi'
Si Tsipin’in konuşması, Çin’in siyasi elitinin içindeki çelişkilerin olgunlaşıp olgunlaşmadığına veya Çin’in herhangi birine son bir uyarıda bulunup bulunmadığına dair hiçbir işaret vermiyor. Böyle bir şey yoktu. Tayvan’la ilgili bütün retorik, Si’nin bir önceki kongrede söylediklerinin birebir tekrarından ibaret; oysa o sırada Pelosi Tayvan’ın üzerinde uçmuş değildi. ...
Bence bu, Çin’in siyasi sürecinin içinde bulunduğu hermetik bir kapsül, Çin elitini, hâkim sınıfı düşmanca rekabetlere karşı savunmanın yollarından biri. ...
Diğer bir mesele: bu nötr kelimeler gerçekle ne derece örtüşüyor? Bana göre en azından Çin Halk Temsilcileri Meclisi’nin toplanacağı mart ayına kadar... Tayvan meselesi bakımından hiçbir radikal adım atılmayacak.
Çin’de iç siyaset ve ekonomide de pek çok güçlük var. Ekonomik büyüme çok mütevazı bir seviyede: yüzde 2,5 ile 3,5 arasında. Bu büyümeyle Çin yönetiminin acil görevleri yerine getirilemez; bunların başlıcası, sosyal istikrarın korunması. ... Bu istikrar minimum yüzde 6 büyüme seviyesiyle korunuyor. Yüzde 7’nin altında keskin bir işsizlik problemi büyüyor. Bu problem günümüzde Çin’de çok büyük; gençler arasında işsizlik yüzde 19,5’e çıkıyor. Yani her 5 genç Çinliden biri iş arıyor veya işi yok. Bütün bunlar içeride son derece ciddi sorunlar üretiyor. ... Her gün yeni şirketler iflasın eşiğine geliyor. ...
Elbette Çin’in bugün karşı koymak zorunda olduğu veya gelecekte karşı koyması gerekecek dış meseleler, dış tehditler de var. Bunlar sadece Tayvan değil; Güney Çin Denizi’nde de durum karmaşık, Çin burada neredeyse bütün komşularıyla karasuları tartışması içinde. ...
Çin yönetimi, bizim anladığımız, Çin’deki hâkim sınıfın menfaatlerinin ifadesi; bu sınıf ise deklarasyonların tersine (pek çok tanığın dediğine göre) işçi ve köylü sınıfı değil, bu Çin proleterleri sınıfı değil; bu burjuva sınıfı, Den Syaopin’in reformlarından sonra ortaya çıkan ve Çin nomenklaturasıyla, bürokrasisiyle kaynaşmış Çin oligarşisi sınıfı. ... (K. Syomin / Nakanune.RU, 19 Ekim)
'İktidar, RFKP’nin programını göz ardı ediyor'
SSCB’nin ihanet eseri yıkılması neticesi ülkemizde mümkün hale gelip başlayan liberal cümbüş, bizim için Batı’nın hammadde eklentisi olma rolünü ebediyen sağlamayı amaçlıyordu. Onun uysal, tam bir kalkınma perspektifinden yoksun uydusu. Fiilen egemenliğinden vazgeçmiş bir ülke. Bugün karşılaştığımız devasa iktisadi ve sosyal güçlüklere yol açan, tam da bu siyasettir. Bunun yanısıra, Rus dünyasının korunması, Donbass, Zaporoje ve Herson’un yeniden doğuşu, bunların tarihi anavatana dönüşü mücadelesi ülke içinde beşinci kolun sert direnişiyle karşılaşıyor. ...
Rusya’nın dünya üretimindeki payı yüzde 2’nin altına düştü. Bu, Rusya İmparatorluğu’nun 1913’teki payından daha azdır. Bu, RSFSC’nin 20’nci yüzyılın ikinci yarısındaki payından 5, Sovyetler Birliği’nin payından 10 kat daha azdır. ...
Otuz yıldır bize dayatılan komprador sistem, vatanımızı kaçınılmaz olarak, önde gelen bir sanayi ve bilim gücünden zayıf ve düşük nitelikli hizmetlere odaklanmış tekyanlı ekonomiye sahip bir ülkeye dönüştürdü. Devletin değil, gene o açgözlü oligarşinin yönettiği hammadde sektörüne yaslanan bir ülkeye.
Sağlık alanının yıkıcı “optimizasyonu”, sağlık personelinin son yıllarda yüzde 40 azalmasına, yatak sayısının 30 yıl öncenin 2,5 kat altına düşmesine neden oldu; hastane sayısı ise 2000’den beri iki kat azaldı. Bu, Rusya’nın son yıllarda felaket sonuçlar doğuran yüksek ölüm oranının başlıca nedenlerinden biridir. ...
Rusya’ya karşı doğrudan bir savaşa geçen düşmanlarımız her şeyden önce ekonomimizin kırılganlığını kullanıyorlar. Onun hammaddeyi temel alışını, teknolojik bağımlılığını. ...
Bugünkü geri kalmışlığımızı derinleştiren nedenlerden biri de oligarkların menfaatlerinin suyunda işleyen mali ve kredi sektörünün fiilen devlet kontrolünden çıkmış olmasıdır. ...
Ülke yönetimi, büyüyen ürkütücü problemleri görmüyor olamaz. Son on yıldır başkanın kararnamelerinde ve konuşmalarında devamlı olarak ölüm oranlarının, kitlesel yoksulluğun üstesinden gelmek, teknolojik atılım, dünya ortalamasının üzerinde ekonomik büyüme oranının yakalanması, dünyanın en büyük 5 ekonomisi arasına girilmesi konularının gündeme gelmesi tesadüf değildir. Ama bunları gerçekleştirmek için köklü bir değişiklik, pazar fundamentalizminin kategorik reddi, çok yönlü bir bağımsız gelişme programına dayanılması zaruridir.
Topluma en iyi uzmanların çabalarıyla doğan ve bilim adamları, üreticiler, eğitim ve sağlık dernekleri temsilcileri tarafından desteklenen böyle bir programı öneren, RFKP’dir. Ancak iktidar bunu inatla göz ardı ediyor. Dünyadaki sosyalist gelişmenin tecrübelerine yönelme çağrılarını da öyle. Her şeyden önce, SSCB’nin herkes tarafından kabul edilen başarılarına, Çin’in aldığı başarılı sonuçlara. ... (G. Zyuganov / Pravda, 20 Ekim)