Türkiye ve ABD, Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) kuzey Suriye’deki Menbiç kentinden çıkarılması için mutabakata vardı. Türkiye çoktandır bölgeyi kontrol etmek istiyordu ama ABD’nin Kürt milislere verdiği destek nedeniyle harekete geçemiyordu.
Al-Monitor’un da bildirdiği gibi Menbiç mutabakatı Washington’daki pek çok gözlemci tarafından ABD’nin kilit bir NATO müttefiki olan Türkiye’yle iş birliğini yeniden tesis etme çabası olarak yorumlandı. Mutabakata NATO’dan üst düzeyde destek gelmesi de şaşırtıcı olmadı.
Şam ise anlaşmanın kabul edilemez olduğunu söyledi. ABD ve Türkiye’nin mutabakatı duyurmasından birkaç gün önce Suriye Dışişleri Bakanı Velid El Muallim “Türkiye’nin de ABD’nin de Suriye’deki kentler üzerinde müzakere hakkı yok.” demişti.
Rusya, kuzey Suriye’deki durumu aylardır yakından izliyor ve burayı Suriye krizinin üç önemli alanından biri olarak görüyor. Diğer iki alan Suriye’nin güney ve doğu kesimleri. Moskova, güneyde İsrail ve İran yanlısı güçler arasında bir düzenleme sağlamaya çalışıyor. Doğuda ise ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) varlığı Rusya’nın Suriye politikası için sıradaki büyük sınav olarak görülüyor.
ABD ile Türkiye’nin anlaştığı haberi Moskova’da farklı tepkilerle karşılandı. Türkiye’ye karşı geleneksel olarak temkinli olan pek çok uzman, anlaşmayı Türkiye’yle iş birliğine çekinceyle yaklaşmak gerektiğinin teyidi olarak yorumladı. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, mutabakatın hemen ardından Rus dış politikasının belki de en hassas konusu olan Kırım’la ilgili eleştirel açıklamalar yaparak bu olumsuz algıyı daha da pekiştirdi.
ABD ziyaretinden birkaç gün sonra Kırım Tatarları Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin etkinliğinde konuşan Çavuşoğlu, Kırım’ın 2014’te Rusya tarafından ilhakını tanımadıklarını vurgularken “bazı Avrupalı ülkelerin Kırım’ı unutmaya başladığını” söyledi ve buna karşı uyarıda bulundu.
Etkinliğe Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavel Klimkin ve Rusya tarafından kanun kaçağı sayılan Kırım Tarar halkının liderlerinden Mustafa Cemilev de katıldı. Çavuşoğlu şöyle konuştu: “Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Kırım’ın ilhakını tanımadık, tanımayacağız. (Avrupalı ülkelere) şunu hatırlatıyoruz: Bugün Kırım’ı unutursanız yarın Ukrayna’nın başına herhangi bir şey gelirse bundan siz sorumlu olursunuz.”
“Kırım'ın Ukrayna'nın bir parçası olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız.” diyen Çavuşoğlu, Ukrayna’ya desteğin süreceğini ve Türkiye’yle Ukrayna arasında serbest ticaret bölgesi kurulması için yakında anlaşma imzalanacağını söyledi.
Türkiye Kırım konusundaki tutumunu 2014’ten bu yana tutarlı bir şekilde sürdürüyor. Dolayısıyla bakanın sözleri şaşırtıcı değildi. Ancak açıklamanın zamanlaması Moskova’da Türkiye’ye yöneltilen eleştirileri körükledi.
Bir diğer kaygı da şu: Kuzey Suriye’deki “menfaat bölgesini” sağlama almış bir Türkiye Astana sürecinde İran ve Rusya’nın sadık bir ortağı olarak kalır mı?
2017’nin başlarında Moskova ve Tahran’la bir araya gelerek Astana sürecini başlatan Ankara bu adımı atmadan önce Suriye’de riskli bir durumla karşı karşıyaydı. Türkiye bu konumunu zaman içinde sahada ciddi ve oldukça kurumsallaşmış bir nüfuza dönüştürdü.
Türkiye’nin Kürtler nedeniyle ABD’yle yaşadığı gerilim, diğer bazı ikili sorunlar ve Donald Trump’ın Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararıyla iyice yükselirken NATO-Türkiye dayanışmasının çökmekte olduğu kaygısı yaşanıyordu. Tabii bu durumdan hoşnut olanlar da vardı.
Türkiye’nin ABD’yle ciddi bazı anlaşmazlıkları hâlâ devam ederken Astana sürecinin üç garantörü arasındaki ilişkiler de her gün sınavdan geçiyor. Ancak gelinen noktada Türkiye’nin Suriye’deki özgüveni çok daha yüksek görünüyor.
Ankara şimdilik Rusya ve ABD arasında dikkatli bir denge oyunu oynayarak kendi hedeflerini sürdürmeye çalışıyor. Çavuşoğlu, 4 Haziran’da PBS kanalına verdiği mülakatta jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye’nin “şu veya bu ülke arasında seçim yapmak” durumunda olmadığını savundu. “Rusya’yla iyi ilişkilerimiz var ama ABD stratejik müttefikimiz.” diyen Çavuşoğlu bunların birbirinin alternatifi olmadığını vurguladı.
Ancak geçmişteki örneklerde görüldüğü gibi Türk yönetimi pek çok zaman duygusal hareket edebiliyor ve stratejik tercihlerden çok anlık ihtiyaçlar doğrultusunda karar verme eğiliminde oluyor. Dolayısıyla Moskova ABD’yle sağlanan anlaşmanın Ankara’nın umduğu gibi Menbiç’in ötesine geçip geçmeyeceğini ve Rusya’nın Suriye’deki politikalarına zarar verip vermeyeceğini görmek istiyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan kıdemli bir diplomat, kimliğinin gizli kalması kaydıyla anlaşmayı Al-Monitor’a şöyle değerlendirdi: “Rusya’nın pozisyonu oldukça tarafsız. Erdoğan, bu anlaşmaya her şeyden önce Türkiye’deki seçimler için ihtiyaç duyuyor. (...) Anlaşmadaki pek çok husus hâlâ açıklığa kavuşmuş değil. Kimin PKK üyesi olduğunu, kimin olmadığını nasıl ayırt edecekler? Kimlerin (Menbiç’te) kalmasına izin verecekler, kimleri çıkaracaklar? Türkiye kaç gözlem noktası kuracak ve nerelerde? Dolayısıyla neler olup bittiğini izleyip göreceğiz.” ABD’nin aksine Rusya’nın PKK’yı terörist örgüt saymadığını da burada anımsatalım.
Rusya’nın resmi tepkisinin uzmanlara göre daha ılımlı kalmasının bir başka nedeni de ABD-Türkiye mutabakatının Kürtlerin ABD’yle iş birliğine karşı güvenini baltalama potansiyeli. ABD Rusya’ya göre kendini YPG’ye daha çok bağlamış göründüğü için ABD’nin müttefik olarak güvenilirliğini zedeleme potansiyeli taşıyan bir denklemde Moskova Kürtler lehine müdahil olma zorunluluğu hissetmiyor.
Ayrıca Ankara şu an kendini yolcu koltuğunda görse de Rusya’da oluşan kanı o ki ikili ilişkilerdeki yakınlaşma sonucu karşılıklı yarar sağlayan bir dizi proje Türkiye’yi açıkça hasmane adımlar atmaktan alıkoyacak. Moskova ve Ankara’nın İdlib başta olmak üzere Suriye’de beraber yapabileceği daha çok iş var.
İdlib vilayetinde Rus hava kuvvetlerine atfedilen 7 Haziran’daki hava saldırıları, Heyet Tahrir El Şam’ı 2018’deki “ana hedefi” olarak nitelemiş olan Rusya’nın örgütün peşinden gitmeye isteksiz olmadığını gösteriyor. Rusya İdlib’de işlerin kontrolden çıktığı kanısına varırsa güç kullanmaktan çekinmeyecek.
Almanya’nın 19. yüzyıldaki “Demir Şansölyesi” Otto von Bismarck “Sadece aptallar kendi hatalarından ders çıkarır. Akıllı adamlar başkalarının hatalarından ders çıkarır.” demişti. Kuşkusuz ki Rusya ve Türkiye birbirilerine karşı oyuna gelmeyecek kadar akıllı hissediyor ama iki ülkenin yakın tarihi bile kriz çıkarmış ve ders alınması gereken yeterince hata yapıldığını gösteriyor.