Rütbesiz Annem bir Militandı

Hüseyin Şahin

Annemi satırlara dökmede zorlandığımı itiraf etmem gerek. Kolay değil, çünkü annem birçoklarının da bildiği gibi hem yoldaş hem de fikir alabileceğimiz, zaman zaman bizi hazırlayıp uzak yolculuklara çıkaran bir kılavuzdu. Yüzlerce kadro, taraftar ve siyasi kişilerin yanısıra değerli bilge, şair ve ozanlara Hızır lokmasını sunmada haz duymuştur. Evimiz kimi zamanlar bir şenlik, eylem kimi zaman da bir yas mekanı olurdu. Her eylemde annem bizimleydi. Annemsiz eylemler eksik ve topal olurdu. Annem şehit yetiştirmedi. Dört evladı Kürd halk mücadelesinde rüştünü her alanda, hem dosta hem de düşman ve maşalarına karşı ispatlamış, kimi karanlık güçlerin dillerini ısırmalarına bile neden olmuşlardır.

 

Annesiz yaşamın ne bir gün ne de bir saniye değeri vardır. Yaşama yön, değer ve biçim veren, katkı sunanlar annelerdir. Genel anlamda yükün çoğunu annelerimiz taşır. Toplumsal, ailesel ve kimi gelenek ve göreneklerden  dolayı da anneye biçilen rol ve beklentiden hareketle, o hem çocukların yetiştirilmesi hem de ev işlerinin bir saat gibi işlemesinde motor güçtür. Kimi toplumlarda ve biz Kürdlerde genel olarak annelerimizin yaptığı işler ne görülür ne de değer verilir. Zaten bu yük onların boyunlarının  borcu ve her iş annelere bir farzmış gibi gece, gündüz demeden uykusuz, aç, susuz dayatılır. Annelerin emekleri her birimiz üzerindeki paha biçilmez değerdedir. Bize sundukları sonsuz rakamlı ve ucu açık kredileri vardır. Kendi adıma annemin hakkını hiçbir zaman ödeyemem, çünkü benim yanımda paha biçilmez bir değeri ve ağırlığı vardır.  Kimi birey ve toplumlar annelerin değerini düşürme yarışındadırlar. Aslında düşürülen bilinç altı kendi  değerleridir. Annesini es geçen birey, hastalıklı ve sakattır. Savaşları kamçılayan, savaş naraları atan, kelle kesen ya da asan, fetva veren zebaniler annelerini anlayamamış, değerini bilememiş ruh hastalarıdırlar.

 

 

Eşlerini döven ya da eşini dövmeye zorlanan birey bana göre yine sakattır. ''Eşini, kızını dövmeyen, dizini dövermiş'' derler. Bu Atasözünün anlamı bana göre şudur. ''Ben birey olarak zayıf ve kişiliksizimdir''. Kadın ya da anne karşısında ezik olan kişi yukarıda adı geçen Atasözüne sarılır, ondan medet umar, kendisini bu vesile ile aklamaya, zaaflıklarını örtbas etmeye çalışır. Savaşa ya da cepheye giden kişi eşinden, hele hele de annesinde müsaade almak zorundadır. Çünkü anne o kişi üzerinde söz ve karar verme hakkına sahiptir. Evladını dokuz ay karnında hissederek taşır ve yaşar. Annenin görevi dokuz ayda bitmediği gibi yetmişinde de bitmez. Örneğin  57'lik ben dahi annemin gözünde hep o küçük Hüseyin’dim. Ağarmış ve dökülmüş saçılarımıza rağmen bizler annelerimizin yanında hep birer küçük çocuğuzdur. Sağlığında annem hep dört gözle yine dizlerine oturmamızı ya da ona sokulmamızı beklerdi. O’na kızmazdık, kızmazdım. Çünkü annem bizlere doyamadan, ninelerimize bırakarak 60’lı yılların sonunda çalışmak ve kimseciklere muhtaç olmamak için Kara Trenle Almanyaya gelmişti. Güya üç, beş yıl çalışıp memlekete, çocuklarına geri dönecekti. Memlekete çocuklarını görmek için her izine gelişinde, o üç, dört haftaya kendisini konsantre eder, tüm yılın özlemini gidermeye çalışırdı. Şimdiki kışlar kış olmaktan çıkmış gibiler. Bizim doğup, yetiştiğimiz bölgelere artık karlar uğramaz olmuş. Yetmişli yıllarda bizim oralarda yani iç Anadoluda bile adam boyu kar yağardı. Kışlarımız ''Sarıkamış'' gibi sert geçerdi. Kimi zaman küreklerle tünel kazıp dışarıyla temas kurulurdu. Her kış ve özellikle de kar yağdığında annemi hatırlarım. YOL filmindeki Şerif Sezer’in at sırtındaki donma sahnesi bana hep annemi çağrıştırmıştır. Çocuklarına olan özlem, hasret ve vicdan muhasebesi sayesinde annem kışın fırtına ve tipiye inat yaya ve at sırtında 8 saat yolculuk yapmıştır. Annem buz kesilmiş haliyle bizlere ulaştığında, evlatlarından aldığı sıcaklıkla kendisine gelirdi.  Annem zamana karşı savaşıyor, izninin tez bitmemesi için adeta direniyordu. Yaz aylarında her izine geldiğinde onlarca kuzu kesilirdi. Bir seferinde 28 kuzu kesilmişti. Sabah kahvaltıdan, akşam yemeğine varıncaya kadar her davette kuzular kesilirdi. Bu vesileyle köy halkı da bayram eder, annemin bir dahaki seneye gelip, gelmeyeceği konuşulurdu. Annem çocuklarına kavuşup, hasret giderme derdindeyken, kimi köy halkı insanı da et yeme derdindeydi. Çocuk ve bebek yaşlarda nenelerimizin yanlarında bir sığıntı, yama gibi büyümek zorunda olan bizler, maalesef manevi anlamda yaralar almıştık. Anne sevgisi yerine, nene sevgisi her birimizde ağır basmaya başlamıştı. Annemiz kumamızdı artık. Herbirimiz artık yamalı bir bohça gibiydik.

 

Evdeki hesap çarşıya uymuyordu artık. Üç, beş sene çalışıp geri dönecek olan gurbetçiler,  bizleri birer, birer yanlarına almaya başladılar. Gemi artık su almaya başlamıştı. Herbirimiz farklı iz ve yaralarla Avrupa’ya  getirildik. Arada (anne, baba-evlat arasında) onarılmaz uçurumlar oluşmuştu.

 

Bu durumu yaşayan ve benliklerinde derin izler taşıyan bizler artık Avrupa’da milyonlarcaydık. Bu sorun başlı başına irdelenmesi ve yazılması gereken trajik bir konudur. Ben bu konuyu ayrıca geçmişimle yüzleşmeyi, örgütlü mücadelem içerisinde karşılaştığım kimi gerçeklik ve sahtekarlıkları, pratik gözlemlerimi kimi belgelerle birlikte sunarak, ileriki bir çalışmamda daha detaylı ele alıp gerektiğinde bir kitapçık şeklinde çıkarmayı düşünüyorum.

 

Kimilerinin bana annemin vefatından sonra dediler ki, ''maşallah Annen uzun yaşamış.'' Benim onlara cevabım ''annem kendisi için hiçbir zaman yaşamadı. Yaşamı hem çocuklarını yetiştirip, büyütmek hem de  eşi yani babamızı kimi alışkanlıklardan kurtarmayla geçti. Babam Sarız kazasında mal varlığımızı sıfırladıktan sonra, Anneme 1960’ ların sonunda gurbet, biz çocuklarına ise nenem ve dedemlerin yanında sığıntı olarak yaşama yolu göründü. Köydeydik, bacak kadar boyumuzla en küçük kız kardeşim bir buçuk, onun büyüğü beş, ben altı-yedi yaşımdaydım. İki abim ise başka tanıdıkların yanına ayrı, ayrı yollanmışlardı. Abimler biz köyde kalan küçük kardeşleri olarak  artık yitiktiler. Onlarla ancak beş sene sonra Ankara’da dayımlarda karşılaşmıştık. Aramızda biyolojik anlamda hem anneme hem de abilerimize karşı uçurumlar oluşmuştu. Manevi anlamda soğuktuk ne soba ne de kalorifer fayda etmiyordu. Oysa Sarız’da babamın sıkıntılarına rağmen kıt, kanat imkan ve zorluklarımıza rağmen mutluyduk. Karınlarımızda solucan ve şeritler oluşmuştu. Karnımız şiş, bacaklarımız çöp gibiydi. Babamız yoktu, o kendi dünyasında zaaflarını tatmin etme derdindeydi. Annem Beş çocuğunu doyurmaya, giydirmeye, sevgi ve sıcaklığıyla ısıtmaya çalışıyordu. Evimizin bahçesi ve ahırı bir üretim çiftliği gibiydi. Her şeyimiz kısıtlı da olsa ayağımızın altındaydı. Biz çocuklar annemizin kanatları, enerjisi ve dopingiydik. Abimler ve ben büyümeye başlayınca masraflarımız okullardan dolayı artmaya, evdeki bütçeyi sarsmaya başlamıştı. Annem bu nedenlerden dolayı önce Avusturalya, ardından orası olmayınca Almanya gitmek için arayışlar içerisine girmeye başlamıştı.  Abimler okutulmak için önce Kayseri’de tanıdıklara daha sonraları ise Ankara’da dayımlara bırakılmışlardı. Biz daha küçükler ise Köye nenemlere yollanmıştık. Artık bizler Köyün tüm rütin işlerine koşturmak zorunda kalan birer yetişkinlerdik. Tiken, keven, tezek, odun, çırmık toplamak, ot doğramak, ekine, tarlaya koşmak nohut, mercimek yolmaya gitmek, kuzu gütmek 7 yaşında olan biri olarak benim için sıradan işlerdi. Kız kardeşlerim ev işleriyle meşgul olurlardı, ayaklarının altına küçük tabure alarak nenemle birlikte yayık döver, ahır temizler, gübreleri tezek yaparlardı. Ev suyunu ise pınarda iki, üç yaşlarındaki kız kardeşim taşıyarak giderirdik. Ağırlıkta biz çocuklara köy yerlerinde oyun oynamaya zaman kalmazdı. Dedem bizleri görmesin diye bazen kaçamak bir şekilde akşamları saklambaç oyununu ancak gizli, saklı oynayabilirdik.....

 

 

Köyde ilkokulu bitirmiştim artık. Annem beni ve kız kardeşlerimi toplayarak 1972 yazında  Ankara’ya getirdi. Ben Dayımlara, Memo Ağabeyim kaldığı eve, kız kardeşlerim ise Almanya’ya getirildiler. Dayımlarda bir sene kaldıktan sonra annem üç erkek çocuğu için bir daire kiralayıp bizleri yerleştirdi. Kiramız oldukça yüksekti ve kiranın yanısıra bizlere her ay düzenli bir şekilde kendi boğazlarında kısarak bol para yollardı. Artık havamız yerinde, ekmek elden, su göldendi. Tüm işlerimizi kendimiz bir Komün gibi dönüşümlü bir şekilde yapıyorduk. Önce büyük Ağabeyim Ali evlendi. Memo ağabeyimi annem 1976’da Berline getirdi. Ben büyük ağabeyimin yanında liseyi bitirene (1979) kadar kaldım. Aynı yıl annem beni de yanına aldı. O gündür, bu gündür Berlinli oldum. Aradan otuz sekiz sene geçti. Uzun yıllar ayrı kalmanın vermiş olduğu ruh halinden dolayı da Annem bana Diyet borcu varmış gibi hep yanında aynı evde kalmamı ister ve beklerdi. 2000’de evlerimizi ayırdığımızda, bizimkilere annemin bu durumu fazla kaldıramayacağını dile getirdim. Babam köye nenem ve dedeme dönmüştü. Annem artık yalnızdı evinde. Anneme her ziyarete gittiğimde uzun kalmamı isterdi. Ondan ayrıldığım tüm anlar kendimi kötü hissederdim. Annem balkona çıkar ve ben gözden kaybolana kadar el sallardı. 2016'da felç geçirdikten sonra bana el sallamaz olmuştu. Konuşması anlaşılmaz olmuştu. Bilinci yerindeydi. Her yalnız veya kızım ve eşimle gittiğimde en iyi iletişim aracı öpmekti ve duygularını bu şekilde dile getirebiliyordu. Şimdi kim bana el sallayacak, yanıma anne şefkatiyle sokulacak ve yanağımdan öpecek. Önce gurbet, sonra felç ve şimdi soğuk ölüm bizi birbirimizden ayırdı. Annem yukarıda da belirtiğim gibi hiçbir zaman kendisi için yaşamadı. Biz çocukları ona güç, enerji veren, ayakta tutan birer kaynaktık. Bizler annemi mahçup etmedik. Anneme yakışır bir tarzda her alanda yetiştik, örnek birer nefer olduk. Annem bizimle gurur duyar, bizimle birlikte başı dik yürürdü. Emeğe karşı yapılan haksızlık, saygısızlık ve Ali Cengiz oyunlara pirim vermezdi. 1976’dan 2014'de kadar her alanda maddi, manevi Kürd halkının  mücadelesine katkı sunmuştur. 40 yıl soluksuz ve kesintisiz bir mücadelenin yılmaz neferi olmuştur. Annemsiz eylem, gece, yürüyüş, konferans düşünülemezdi. O cephe gerisinde Kürd halkının haklı mücadelesine destek sunan bir militandı. Annem bize hem yoldaş hem de bir dost ve arkadaştı. Son yirmi yıl içerisinde düzenli okur, Kürd TV'lerini takip eder ve bizimle politik sohbetler ederdi. Sayısız kişiler anneme ve bize misafir olmuş ekmeğini yemiştir. Bu bağlamda annemi tanıyan kişiler her Berlin’e gelişlerinde mutlaka ona uğrarlardı. Örneğin Cigerxun, M.Emin Borzarslan gibi değerli şahsiyetlerin konakladıkları yer annemin eviydi. Evimiz bir handı ta Avrupa, Kurdıstan ve Ermenistan’dan yüzlerce kişi konuk oldu. Dr. Şerefkendiler Berlin’de katledildiklerinde Annemin evi Doğu Kurdistanlılar için bir taziye yeriydi. Annem bir çok sanatçıyla ve politikacıyla tanıştı, sohbet etti. Kimilerine doğru teşhisler koydu, kimilerine notunu verdi. Başlıca anneme konuk olan kimi önemli şahsiyetler özetle şunlardı: Şivan ve Gulistan Perwer, Aram Tigran, Aslika Kurdi, Fate, Fırat Başkale, Koma Denge Azadi, Nizamettin Arınç, Berti Warger, Nasır Rezazi, Reşo, Said Gabari, Temeli Bayrak, Eskere Boyik, Prof. Dr. Nadır Nadırov, Ayhan Kutlay, Ziya ve Azad Acar, Mehmet Bayrak, Munzur Çem, İbrahim Aksoy, Muhsin Kızılkaya, Fehim Işık, Nurettin Basut, Yavuz Koçoğlu, Cemil Turan, Bayram Ayaz, Bayram Bozyel, Yılmaz-Ahmed Çamlıbel, Kazım Yıldız, Nuh Ateş, Bakir Saydam, M.Kısabacak, Bekir Topgider, M.Ataman, Sertaç Bucak, Gule İletmiş, Zekiye Aşkın-Bucak, Dr. Gulıstan, Zınar Budak, A.Bali Xan, Rıza Baran, Haşim Saydan, Sadık Birim (Gundi), A.Melik Fırat, K. Burkay, M.Tek ve yüzlerce Komkar ve PSK kadrosu.....

 

Saygıdeğer Hüseyin Erdem Ağebeyim 2121..2018 tarihinde annemin vefaati ile ilgili duygu ve düşüncelerini şu satırlarla dile getirdi, bizimle dayanışma içerisinde oldu. Şöye yazmıştı değerli ağabeyimiz Hüseyin Erdem:

 

'' Yazmak çok zor bazı durumlarda..

Sevgili kardeşim, ''uyku ölümün gölgesidir'' demiş Shakespear. Haklı da..

Yarın uyanabilecek miyiz, bilmiyoruz. Ölümler bizden bir parça koparır götürür, içimizde derin bir acı bırakır. Her ölüm aynı zamanda yüreğimizde bir yeniden doğuştur, sevdiğimiz, bizi bırakıp gitmek zorunda kalan, artık yalnızca yüreğimizdedir, onu başka yerde bulamayız. Yüreğinde yeniden doğan sevdiğinle yaşayacaksın. Benim de yüreğimde yaşayan, bana acının yanında sevgi, umut, direnme gücü veren sevdiklerim var. Cemile Abla'nın sevdikleri onu yüreklerinde yaşatacaklar. Işıklar içinde olsun, anısı bizleri birleştirsin. Seni yüreğimle kucaklarım kardeşim.

Sevgiyle'',

Hüseyin Erdem.

 

Değerli arkadaşım 36  yıllık dostum Yavuz ise bana mesajında ''Cemile annemizin kaybı bir başkadır, baş sağlığı diliyorum. Cemile Annemiz iki şeye kavuşmuş oldu: bir, doğanın olmazsa, olmaz bir parçası olan toprakla bütünleşti, bir de sevdalısına (kocasına) kavuştu. O güzel insanları yitirdik amma onların üzerimizdeki olumlu etkilerini severek, ama çok severek omuzlarımızda taşıdığımız sürece o bıraktıkları güzel izleri kaygısız, tasasız, yorulmak bilmeksizin taşırsak en büyük teselli bu. Bu konuda size ilişkin de yani sana yönelik kaygımız yok, mükemmel insanlarsınız, tam bir annenin ve babanın arzu edebileceği üzere yetişmiş bir arkadaşım ve bir değerimsin, tekrar başın, başımız sağ olsun.....''

Yavuz.

 

Şıvan Perwer ise Kürdçe sunuşuyla dayanışmasını dile getirerek şunları söyledi:

 

''Diya te, Diya me Cemîle xizmetekî mezin ji bo gele Kurd da. Ew însanekî walatparêz û fedekar bû.

Dema ku em dihatin Berlînê, mêvanê dîya me Cemîle dibûn û nanê wê me dixwar. Ez gelek xemgîn im u pirr mutehisir im. Ez dixwazim beşdarî merasîmê Dayê bım. Carek din, serê we sax be, cihê wê bihişt be..''

 

Evet Annemi bu satırlara sığdırabilmek mümkün değil. O Kürd halkının haklı mücadelesine paha biçilmez katkılar sundu. Fedakarlığı, mücadelesi unutulmamalı ve yaşatılmalı. Cemile Şahin gibi direngen ve fedakar insanlar çoğaldıkları zaman, Kürd halkı başarıyı göğüsleyecektir. Üretime, yaşama renk, değer ve şekil veren annelerimiz çoğalmalıdır.

 

Annemi son yolculuğuna uğurlayan ve iki buçuk seneyi aşkın bir zamandır anneme her alanda destek veren Makbule ve Mukaddes'e bu satırlar vesilesiyle teşekkürlerimi sunuyorum. O iki değerli bacımın emekleri önünde saygıyla eğiliyorum...

 

Annemizin vefatından sonra bizleri telefonlarıyla arayıp dayanışma ve desteklerini bizden esirgemeyen yüzlerce kişiye yine bu satırlar vesilesiyle teşekkürlerimizi sunmayı bir borç olarak görüyoruz. Ayrıca Almanya, İngiltere, İsveç gibi yerlerden gelip bizzat cenaze merasimine katılan ve bizleri yanlız bırakmayan tüm İnsanlarımıza yine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

İyi ki varsınız,

saygılarımızla...

 

SPOR Haberleri

Kürt kick boks sporcusu Almanya’da ses getirdi
Traore Amedspor için Diyarbakır'da
Amedstore arbane ve mızıka ekibinin gösterisi ile açıldı
WhatsApp, Zoom’a rakip oluyor
Bursa'da AmedSpor'a yönelik ırkçı saldırı