15 Temmuzla birlikte adı 'vatana ihanet'le bir tutulduğu icin Mürted olarak değiştirilen Akıncı Hava Üssüne inen Rus uçakları sadece S-400'lerin montajı için iş görecek parçaları indirmiyor; tabir uygunsa, bütün bunlar, 'yeni bir consept'in inşaası anlamına da geliyor.
Kuşkusuz Türkler, Ruslar ve doğal olarak bütün Batı bunun bilincinde fakat meselenin odağında yer alan bizler hariç...
Birçok meselede olduğu gibi bu konuda da biz, bigane kalmayı yeğliyoruz. Yanılmış olabilirim fakat görebildiğim kadarıyla Kürt cenahında bu meseleyi konu edinen ciddi bir değerlendirmeye rastlamadım.
Marx, ancak entelektüel çevre tarafından değerlendirilebilecek ünlü yapıtı Kapital'i işaret ederek, pek ilgili görünmeyen işçi sınıfına, 'anlatılan senin hikayendir' diyordu. S-400'lerle doğrudan ilgili olan biz Kürtlere de bu türden bir uyarı gerek.
S-400'ler, bir yanıyla, dağılan 20.yy dünyasının 21.yy'da ne tür bir form tutacağının stratejik araçlarıdır fakat bu global stratejinin yerel/bölgesel sathında yer alan Türkiyenin birinci önceliği, bu silahlara dayanarak, kendi egemenlik alanını güvende tutmaya çalışmaktır. T.C.'nin 'güvenlik alanı', her gün onlarca kez deklare edildiği gibi, 'çevremizde terör devleti istemiyoruz' ifadesiyle dile getirilen, bir bütün olarak Kürtlerin, bir millet olarak temel haklarından yoksun tutulmasıdır.
İnönü'den esinlenilerek dile getirilen ve belli bir politik tutumu ve stratejik yönelimi ifade eden, 'yeni bir dünya kurulur, Türkiye de oradaki yerini alır' mottosu bu günlerde sıkça tekrarlanıyor. Bu, Türkiye'ye, bağlı bulunduğu Batılı kuruluş ve anlaşmaların olası yaptırımlarının hatırlatılmasına rağmen yapılıyor.
O hâlde Türkiye, sadece S-400 almıyor; kendi egemenlik alanını korumak için yeni bir consept oluşturuyor ve bu consept, bugün Dünya basınında yer aldığı haliyle 'ABD'nin bütün uyarılarına rağmen Rusya'yı tercih eden Türkiye'nin artık farklı bir dünyaya açıldığını ifade ediyor.
Bu da şu anlama geliyor: Mart Tezkeresi'nden 15 Temmuz'a kadar devam eden çatışmalı süreç, Brüksel (NATO) tarafından tasfiye edilmeye çalışılan ulusalcı/Avrasyacı kanadın bir adım öne çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Ergenekon ve türevi davaların kesin olarak kapatılması tesadüfi değildir. Hamle Batı'dadır.
15 Temmuz 'darbe girişimini' 'Tanrı'nın lütfu' olarak değerlendiren bu kanat, politik olarak devlette dominant güç olmayı başardı ve bu güce dayanarak neredeyse her konuda ayrıştığı Batı karşısında yeni bir konum almaya çalışıyor. Böylece Türkiye, nicedir icat ettiği 'düşman devletlere' bugüne kadar stratejik müttefiki olduğu devletleri de ekliyor.
Bu, yeni bir çatışmalı sürecin başlaması demek. Ortadoğu, Akdeniz ve Kuzey Afrika'da en gerici ve Batı karşıtı güçlerle işbirliği içinde 'şahsına münhasır' bir siyaset izleyen Türkiye, taşımak zorunda olduğu büyük borç yüküyle birlikte, oldukça yetersiz imkanlarla büyük bir mücadeleyi göze almış görünüyor. Başarabilir mi?
Zor görünüyor. Bütün mücadelelerin kaderini belirleyen 'istihkam'dır. Toplumsal destek, bu türden mücadelelerde birinci kuvvettir. Aralarındaki çelişkiye rağmen iktidar gücünü kullanmakta uzlaşmış mevcut kuvvet, toplumsal taban itibariyle bir hayli daralmış durumda. Son İstanbul seçimleri bunu net olarak ortaya koyuyor.
Bu kanadın ikinci zorluğu, bugüne kadar sık sık kullandığı jeo-stratejik önemini artık eskisi gibi pazarlayamamasıdır. Çünkü pazarlamak istediği şey, Batı tarafından aranır bir şey değildir. Kendisini ortaya koymanın karşılığında istediği ödün, Batıyı tatmin etmeyen kendi çıkarlarıdır. Batı için Türkiye ile çalışmak ona hizmet anlamına gelmektedir.
Bir diğer zorluk, böylesine ciddi bir serüvende Türkiye'nin, daha başından, belli bir kesimi karşı saflara itmesidir.
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu borç yükü ve askeri bağımlılığı bir diğer engelleyici unsurdur. Bu önemli açığını kısa sürede kapatması mümkün olmadığı gibi yeni müttefikleri üzerinden gidermesi de pek olası görünmüyor. Üstelik bu müttefikler zaten ekonomik olarak zor durumdayken.
S-400'ler Türk topraklarına ayak basmışken, 'Erdoğan pragmatist biridir, bütün bunları Batı karşısında elini güçlendirmek için yapıyor. Batıdan istediğini alırsa bunları rahatlıkla bir hangara kapatır' diyenler hala var. Olabilir. Ancak mevcut durum farklı bir realiteye işaret ediyor. Eğer öyleyse Türkiye, çıkar yol olarak tercih ettiği yeni serüvende, mevcudu da aşan ve gerçekten 'beka meselesi' derekesinde yeni sorunlarla karşılaşabilir.
13.07.2019