ABD Başkanı Joe Biden döneminin başlamasıyla birlikte, son yıllarda ardı ardına sorunlar yaşayan ABD-Türkiye ilişkileri için de “yeni bir dönem başlatılabilir mi?” sorusu, sık sık gündeme geliyor.
Biden’ın Türkiye’yle “yeni bir sayfa açması” umudunu dile getirenler olsa da mevcut sorunların giderek kemikleşmesi, iki tarafın bu sorunlara dair duruşlarında esnemeler olmaması ve tüm bu gerilimlerin yol açtığı karşılıklı güven kaybı, bu umutları zayıflattı.
Biden’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı göreve başladıktan üç ay sonra Ermeni Soykırımı'nı tanıyacağını belirtmek için araması tansiyonu yükselten unsurlara bir yenisini ekledi. Öte yandan ikili ilişkilerde krizin başlıca sebeplerinden biri olan S-400 meselesi sıcaklığını koruyor.
Amerika'nın Sesi'nden Mehmet Toroğlu'ya konuşan Amerikan-Alman Marshall Fonu (GMF) Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, S-400'de Girit modelinin uygulanabilir olmadığını, tek bir alternatif yol olduğunu ve bunun da Türkiye'de Patriot bataryası konuşlandırmasından geçtiğini ifade ediyor.
Ünlühisarcıklı, Biden’ın "soykırım" tanımlamasının ardında ise üç sebep olduğunu söylüyor:
“Birincisi, Biden'ın kendisiyle ilgili. Biden değerlere, ilkelere dayalı bir siyaset yapmaya çalışıyor şu ana kadar. Gerek geçmişte gerekse seçim kampanyasında bu 1915 olaylarıyla ilgili soykırım ifadesini kullanacağını söyledikten sonra kullanmaması zaten aslında bu ortaya koyduğu siyaset anlayışına ters düşerdi. İkincisi, şu anda herkesin malumu olduğu gibi Türkiye-ABD ilişkileri en zor dönemlerinden birinden geçiyor. Gerek Ankara'da gerek Washington'da ilişkiye önem veren ağlar çökmüş durumda. Yani ilişkinin elit sahipliği artık yok. Eskiden Türkiye'yle ilgili bir konu olduğu zaman gerek Amerikan Savunma Bakanlığı’nda gerek Dışişleri Bakanlığı’nda gerekse aslında daha geniş politika yapıcılar arasında Türkiye-ABD ilişkilerine önem veren ve Beyaz Saray'a ‘aman yapmayın Türkiye bizim önemli bir müttefikimizdir bu ilişkilere çok zarar verir son kertede Amerika'ya zarar verir’ diyen kişiler ve bunların oluşturduğu bir ağ olurdu. Bu artık yok. Dolayısıyla Türkiye'yle ilgili olumsuz konularda Washington'da şu anda bir fren mekanizmasının olmadığını görüyoruz. Üçüncü bir faktör, Türkiye'nin cevap verme marjının en düşük olduğu ana denk geldi. Çünkü dikkat ederseniz Ankara çok düşük profilden bir yanıt verdi. Geçmişte ABD'ye ‘bunu yaparsanız şunu yaparız bunu yaparız’ diyen Türkiye'nin pek bir şey yapmadığı veya başka ülkeler benzer kararlar aldığı, benzer demeçler verdiği zaman çok sert tepki gösteren Türkiye'nin gerçekten 'dostlar alışverişte görsün' kabili birtakım tepkiler verdiği ama bunun ötesine geçmediği görüldü. Beyaz Saray, öncesinde de bunun böyle olacağını değerlendirmiş olabilir.”
Özgür Ünlühisarcıklı, açıklamanın Türkiye kamuoyunda kısa vadeli ve geçici değil uzun vadeli bir etkisinin mutlaka olacağı görüşünü de dile getiriyor.
Bazı gelişmelerin etkisinin hemen anlaşılmadığını, zaman içinde ortaya çıktığını ifade eden Ünlühisarcıklı, “Hani kurbağa su yavaş yavaş ısıtılıyorsa yandığını, haşlandığını anlamıyorsa aslında karşılıklı kamuoyu da böyle. Zaten Türkiye'de Amerikan karşıtlığı çok güçlüydü, dolayısıyla etkisi marjinal oldu diye düşünülebilir ama ben böyle olduğunu düşünmüyorum. Bir kere Türkiye'de kalpleri kırdı” diyor.
Biden’ın açıklamasına Türkiye’de iktidarı ve muhalefeti hemen her kesimden yoğun tepkiler geldi. Ancak şu ana kadar tepkiler söylemsel boyutla sınırla kaldı. Peki Türkiye, bunun ötesine geçer ve Washington’a karşı misilleme niteliğinde somut bir adım atar mı? Ünlühisarcıklı’ya göre, Türkiye’nin atabileceği adımlar var ama bu adımların bir bölümü hem Türkiye açısından da maliyetli hem de Türkiye’nin kendi çıkarlarını zedeleyebilir.
“Ama önemli olan şey şu; belli ki Ankara'nın Amerika'yla ilişkileri düzeltmek için büyük bir çaba gösterdiği bir dönem bu" diyen Ünlühisarcıklı, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Dolayısıyla bu çabalara sekte vurmak istemiyor Ankara. Yani önümüzdeki haftalarda, aylarda, ki bu tabi NATO zirvesi çerçevesinde Amerikan başkanıyla Türkiye cumhurbaşkanının yapacağı ikili görüşme herhalde bir turnusol testi görevi görecek, eğer o noktadan itibaren ilişkinin olumlu bir seyre yönelmesi mümkünse Ankara bunu sineye çekebilir. Ama o görüşmede de ilişkilerde herhangi bir iyileşme olmayacağı, aynı atmosferin devam edeceği görülürse o zaman Ankara bazı adımları atmak zorunda hissedebilir kendini çünkü muhalefet de bu yönde sıkıştıracak zaten. Erdoğan'ın hakkıyla cevap verememesini bir zaaf olarak zaten muhalefet tespit etmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da zayıf görünme lüksü olmayan bir lider, dolayısıyla o zaman belli adımları atmak zorunda hissedebilir kendisini."
Türkiye’nin verebileceği karşılıklar bakımından elindeki seçeneklerin çok fazla olmadığını dile getiren Ünlühisarcıklı, İncirlik’in kapatılabileceği iddialarına da işaret ediyor ve “Bunu yapabilir Türkiye. Geçmişte yaptı, çok da zor bir şey değil. Zaten aslında şimdiden Amerika bunun bir gün olabileceğini hesaba katmaya başladığı için alternatiflerini arıyor. Bu Türkiye'nin bir kez kullanabileceği bir koz. Eğer Türkiye İncirlik'i kapatırsa Amerika İncirlik kadar değerli, etkili ve düşük maliyetli olmasa da yine işini görecek başka bir üssü kuracaktır yakın coğrafyada. İncirlik kadar iyisini yapamaz, İncirlik çok değerli bir üs ama bu alternatifini bulamaz anlamına da gelmiyor” görüşünü dile getiriyor.
Ünlühisarcıklı, ikinci karşılık olarak Türkiye’nin Suriye'de Amerika'nın çıkarlarını gözardı eden, tek taraflı ya da Rusya’nın yeşil ışığıyla yeni askeri harekatlar düzenleyebileceğini söylüyor. Ayrıca Türkiye’nin Fırat'ın doğusuna son yapılan Barış Kalkanı operasyonundan beri ABD ile oluşturulan koordinasyon mekanizmasından çekilebileceğini belirten Ünlühisarcıklı, ancak bunların Türkiye açısından maliyetinin olabileceğini, Washington’un da benzer türden adımları Türkiye’ye karşı atabileceğini kaydediyor.
Türkiye ile ABD arasındaki mevcut sorunlar arasında en öne çıkanı, Ankara’nın Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sistemi.
Bu satışa şiddetle karşı çıkan Washington, ceza olarak da Türkiye’yi F-35 uçaklarının ortak üretimi ve tedariki programından çıkarmış ve savunma sanayine yaptırımlar getirmişti.
Türkiye ise bölgesindeki tehditler karşısında füze savunma sistemine ihtiyaç duyduğunu ve ABD’den Patriot talebine olumlu yanıt verilmediği için Rus sistemine yönelmek zorunda kaldığını belirtiyor.
Sorunun nasıl çözüleceği konusunda bir umut ışığı görünmezken, Biden’ın “soykırım” sözcüğü kullanmasından sonra meselenin daha da çıkmaza girebileceği yorumları mevcut.
Ünlühisarcıklı’ya göre, ABD açısından Türkiye'nin operasyonel durumda S-400 sahibi olduğu bir çözümün düşünülmesi söz konusu bile değil. GMF uzmanı, “Yani Amerika bu konuda çok kalın çizgilerle sınırı çizmiş durumda. Hatta artık iş şuraya doğru gidiyor, operasyonel durumda olmasa bile Türkiye'nin S-400 sahibi olacağı bir durumu Amerika kabullenmiyor gibi görünüyor. Bunu da artık herhalde artık Türkiye anladı. Yani bana göre bu çok net, dolayısıyla Girit modeli, şu modeli bu modeli bana göre uygulanabilirliği yok” diye konuştu.
Bununla birlikte “madalyonun bir de öbür yüzünün olduğunu” belirten Ünlühisarcıklı, Türkiye’nin bu aşamadan sonra S-400’ten vazgeçmesinin teknik ve stratejik açıdan mümkün olsa da siyasi açıdan mümkün olmadığını vurguluyor:
“Bu, Erdoğan'ı çok zayıf gösterir ve muhaliflerin eline de çok büyük bir koz verir. Dolayısıyla Amerika'nın da şunu anlaması lazım, bu doğrudur eğridir bunlar ayrı konular, ama nasıl ki Amerika'nın S-400 sahibi bir Türkiye'yi kabul etmesi mümkün değilse Türkiye'nin de kolaylıkla ‘tamam Amerika madem bu kadar rahatsız, ben de bu S-400'leri elimden çıkartayım’ demesi mümkün değil. Dolayısıyla bir miktar yaratıcılık kullanmak gerekiyor. Bu yaratıcılığı kullanırken öncelikle güven arttırıcı bir model izlemek gerekiyor. Bir süreç işletmek gerekiyor. Bu bugünden yarına olacak iş değil ve bu sürecin sonunda Türkiye'nin S-400 sahibi olmaması ama bunun karşılığında uygun koşullarla Patriot sahibi olması veya eşdeğer başka bir NATO sisteminin sahibi olması gerekiyor."
Bu parametre altında olası çözüm yolları üzerinde başta politika yapıcılar ve karar alıcılar olmak üzere herkesin oturup düşünmesi gerektiğini ifade eden Ünlühisarcıklı, çözüm için şöyle bir modelin izlenebileceğini söylüyor:
“Türkiye'nin iki yıllığına, bu değişebilir bir yıl olabilir üç yıl olabilir ama iki yıl diyelim, S-400 sistemini kutuda, hangarda bekletmeyi taahhüt etmesi karşılığında ABD de iki yıllığına Türkiye'ye Patriot bataryası konuşlandırabilir. Bu iki yılın sonunda durumun yeniden değerlendirilmesine karar verilir. Ne Türkiye S-400'leri elinden tamamen çıkartmayı vaat eder ve dolayısıyla böyle bir alttan alan tutum içinde olur ne de ABD Türkiye'ye Patriot satmayı taahhüt eder. Ama bu iki yıl içinde bir kere bir güven artar. Yani Türkiye'de Patriot bataryalarının olması ve Türkiye'yi dış düşmanlara karşı koruması mutlaka kamuoyu açısından da önemli bir etkendir. Bu iki yıla yayma olayı bir kere krizin akutluğunu ortadan kaldırır. Zaman kazandırır. Bu iki yılın sonunda süreç uzatılabilir, yani denebilir ki ‘biz bu süreci bir yıl daha uzatmak istiyoruz’. Eğer ilişkiler daha iyi bir iklimdeyse o dönemde o zaman da Türkiye'nin S-400'leri elinden çıkartması karşılığında hangi koşullarda ABD'nin Türkiye'ye Patriot satacağıyla ilgili bir anlaşma yapılabilir.’’