Türk devletinin daha önce Rojava’ya karşı yürüttüğü savaş, başta Afrin olmak üzere,birçok toprak ve yerleşim yerlerini ilhakı sonucu zenginliği talan edip götürmüştür, Türk sofralarında Afrin zeytini yenilmektedir.
Bu beleş alınan avantaların bir kısmı, yandaş medya şirketlerine ve gazetecilere sus payı karşılığı bir kemik olarak atılmakta ve böylelikle onlarında TV programlarında iştah ve salyaları akmakta, vatanseverlik ve Kürd’e düşmanlıkta yarışmaktadırlar. Bu haftanın önde gelen flaş kemik severleri Mete Yarar, Nedim Şener ve Prof. Ersan Şen adındaki şahıslardır.
Türk devleti, ABD’ den yeşil sinyal almak için bin bir takla atan ve aynı zamanda güçlerini sınırda hazır bulundurarak taviz koparma girişimlerini hızlandırmış bulunmaktadırlar.
NATO ve Rusya’ya blöf yapıp pazarlık sofrasında onlardan “rızalık” istemekte acele etmektedirler.
Türk devleti, sınır kapılarını gönüllü açarak milyonlarca Suriyeli göçmenin gelmesini sağlamıştır. Bu durum yapay sayılmayacak , bir ulusun, Türkiye’de hak sahibi olma kapısı aralanmıştır. Misaki-milli sınırları içinde T.C Anayasası'nın 3.Maddesi ihlal ederek, kendi elleri ile yeni bir Arap ulusunun doğmasına hamilik yapmışlardır. Geçte olsa bunu fark eden Türk devleti telaşlıdır. Önceleri BM,Avrupa Birliğin den para almak için onları potansiyel bir şantaj aracı olarak kullandılar.
Askeri teçhizatla donatıp Rojava’da Kürtlere karşı savaştırdıkları da bilinmektedir. Ancak giderek ekonomiye yük olan bu nüfus AKP’ye oy kaybettirmektedir.
Gelecek hükümetlerini ve iktidarlarını garantilemek için bu sığınmacılardan kurtulmanın bir yolunu bulmaya can atmaktalar. Bunun için en sahipsiz topraklar olarak bilinen,sınırın diğer tarafında Kürt nüfusunun içine yerleştirmek için büyük güçlerin müsaadesini beklemektedirler.
Bu hengamenin içinde AKP hükümeti saldırı tezkeresini, seçim kozu olarak meclisteki ilk defa CHP nin desteğini almadan yandaşları tarafından onandı.
Siyasi bir çözümün giderek önem kazandığı Suriye’de, TC devleti kara para aklama ve terör destek suçlamasıyla gri listede yerini almaktadır.Buna rağmen terör odaklarına desteklerini sürdürmektedir. ÖSO denilen İŞİD ordusunu, mayın eşekleri gibi önde saldırı için hazır bekletilmektedir. Bu defa yalanları yutulur gibi değildir.Dünyanın gözü önünde halkımıza saldırıp ölüm ve talana gitmek kolay olmayacaktır.
Devletlerin kendi çıkarları söz konusu olunca, başka halkların hak ve hukuklarını savunmazlar. Bakmayın politikacıların “sanırlar namustur” demelerine, devletlerin namusu yoktur.
Hele söz konusu halk, Kürtler olunca, vahamet daha da katmerlidir .
Türk devleti nüfusu 1,5 milyondan az bir halka karşı fırsat avcılığı yapıp, katliam ve soykırım tetiğini çekmek üzere teyakkuzda beklemektedir.
Kuzeyli Kürtlerin bu işgal ve katliama karşı sessizlikleri “kuzuların sessizliğini” hatırlatmaktadır.
Çin devleti, bu son duruma atfen, BM’in daimi bir üye olarak dikkat çekmiş ve Türk devletini işgalci olmak ile suçladılar. Önümüzdeki süreçte bu tavrı lehimize bir gelişme olarak kayda geçebilir.
Kürdistan’da PKK nin yürüttüğü yanlış politika, giderek kazanımlara ve kendi kadrolarına zarar vermektedir.
Diğer Kürt örgütlerin tavır ve konumları ise yetersiz ve seyirci bir durum arz etmektedir. Bu durum Türk devletinin saldırganlığına cesaret vermektedir.
25 milyon Kürdün yaşadığı en büyük parçanın,Rojava’ya yönelik bu saldırılar karşısındaki sesizlik ve tavırsızlığını Kürd siyaseti neye yorumlamaktadır?
Yurt dışında 3-4 milyon nüfusu bulunan,binlerce aydın,yazar,çizeri olan , örgüt ve partileri mevcut bir halk yarasa gibi yaşamayı nasıl kabul edebilir?
İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda bu sorunlu duruş, yüz karası bir durumdur.
Her Kürt bireyi şapkasını önüne koyup kızarmalıdır, utanmalı ve siyasetlerini “dara” çekmelidir. Geçtiğimiz günlerde Siirt’e bir esnafın eski savaş bakanı Meral Akşener’e burası Kürdistan’dır çıkışı, halktan gelen yeni bir çığlık ve çağrıdır.
Diğer yandan HDP Eş Başkanı Siirt'te Kürtler yaşasa da orası bir Türk şehridir demek, Afrin’de Kürtler yaşıyor ama orası bir Türk şehridir demek arasında hiçbir fark yoktur.
Belki de bu söylemi maaşına zam almak için bir “taktik” icabıdır.
Bizi bu kör çıkmaza getiren,verdiğimiz emeğin azlığı değil, en başta sürecin yanlış yönetilmesi,yönetici kadroların görev dağılımındaki yetersizlikler, lider sultası ve düşmanla ilişkiye giren hainler olarak özetlemek mümkündür.
”Hendek siyasetinde“ yapılan büyük felaket ki dil bunu asla yanlışlık veya hata bile telakki etmekten yana değildir.
Kürt yurtsever hareketinin içine düştüğü bu bunalım ve sessiz süreç sadece devletten korktukları için değil, aynı zamanda PKK’ye ve diğer örgütlere duydukları tepki ve güvensizlik ile izah etmek mümkündür.
Giderek bu koşulların, tekrar ısınarak önümüze geleceği ve bize yeni fırsatlar yaratacağı görünmektedir.Kürdistan’da legal düzeyde var olan tüm partiler bir odak oluşturarak sürece müdahale etmelidirler.
Büyük devletlerin Rojava’ya yardımları, kurdukları hava alanları ve askeri üsler bizim kurtuluşumuzu sağlamaya yeterli değildir. Bazen küçük bir takım gelişmeleri büyük puntolarla vermek halkımızı aldatmak,ütopyaların peşine takmanın hiç bir anlamı yoktur. Bu bedeli Kürd halkının örgütlü evlatları dışında ödeyecek hiç kimseler yoktur.
Saldırıyı durduracak yegane güç Kuzeyli Kürtlerin birleşik bir güç olarak,Türk devletinin saldırılarına karşı ayakta olmalarıdır. Bölge güçleri kendi çıkarlarına göre onları bize saldırtır veya bizi onların sopası ile terbiye etmek isterler. Bu yüzyıllardır devam eden bir haldır.En başta yasal siyaset sürdüren tüm Kürt parti ve kurumların birliği dipten gelen dalgaya katkı verecektir.
Hepimiz yazmaktayız, ancak ülkede ve dışında somut bir yasal eylem programı için halen bir kaç kişide olsak yan yana gelmekten uzak durmaktayız. Bunu engelleyen güçlerin, tartışmasız ellerinde güç bulunduran örgüt ve partilerin oldukları unutulmamalıdır.
Kendi köşemizde kalmak başta davamıza ve kendimize zarardır.
Daha önce Afrin kantonunu, Kobani’ye ve Rojava’nın asıl gövdesine bağlama yeteneğini gösteremeyen Kürt siyaseti peş peşe gol yemektedir.
Cemil Bayık’ın Esad rejimine bağlılık naraları iki taraftan da Kürd’ü bertaraf etme amaçlıdır. Bu tür açıklamalar Rojava yönetimine, faydadan ziyade zarar vermektedir. Daha önce Kandilin tek taraflı çekilme stratejisi herkesçe sonuçları orta yerde ve bilinmektedir.
Statü istemeyen anlayış nerde olursa olsun kendi halkına zarar ve giderek ihanet getirir.