Savaş Ahlakı

Diyar Budak

Hiroşima, Nagazaki ve Vietnam da atom ve kimyasal silah kullanan asker ve pilotların bir dereceye kadar insani duygu ve ahlaki sınırları vardı. Kürdistan’da zülüm ve ölüm kusan sömürgeciler her türlü ahlaki ve İnsani değerden yoksun, savaş kurallarını hiçe sayan bir vurdum duymazlık içindedirler.


İletişim çağının sağladığı imkanlar sayesinde Tc devletinin barbarlığına canlı tanıklık etmekteyiz. Giderek dünyanın her yerinde bu vahşete karşı sesler yükselmektedir. Türk devletinin yedek güç olarak örgütlediği, İslamcı çeteler, Suriye Milli Ordusu adı altında pervasız ve talancı bir mantıkla halkımızın yaşadığı coğrafyaya saldırmakta ve insanlarımız alçakça katletmektedirler.


Sivil Kürd halkına karşı işlenen bu savaş suçlarını, eski deyim ile Cemiyeti Akvama götürecek bir dost devlet veya bir hukuk büromuz bile yoktur.


Tc ile Bağdadi’nin ortaklıklarının sonucu on binlerce Kürd genci katledilmiş bir o kadar da sakat ve yaralı insan hayatı geride kalmıştır.


İki gün önce ölü ele geçen Bağdadi’nin arşivinin de ele geçmiş olabileceği söylenmektedir. Eğer bu doğru ise, mevcut bilgi ve belgeler dahilinde Tc devletinin İŞİD ile ortaklığı görülecek ve Lahey Mahkemesi’nin kapıları Türk rejiminin yargılanmasına aralanacaktır.


Aslında Türk devletinin Kürd halkına karşı işlediği suç dosyası oldukça kabarıktır. Son olarak, Bağdadi’nin Türk sınırına yakın ve Türk askerlerinin kontrol ettiği bir bölgede kıstırılmış olması tesadüfi değildir.


Ancak ABD ve Avrupa devletlerinin olumlu bir takım çıkışları olmasına rağmen, Tc ile olan ticari ve ekonomik çıkar ve göç sorunlarından dolayı kararsız bir politika gütmekte ve öldürülmüş Kürd çocuklarının bedenlerini görmezden gelmektedirler.


Avrupalı politikacılara daha öncede bilindiği gibi hediye adı altında verilen, rüşvet mahiyetinde ki Rolex marka saat ve tatlılar, Kürdlere karşı işlenen cinayetleri gizlemek amaçlı olduğudur.


Bu katliamlara karşı sesiz kalmayı ve bu rüşvetlerini kendilerine geri verenleri de gördük. İtalyan parlamenteri, Angelio Ciocia gibi insanlar bu kirli ilişkileri deşifre edip, Kürd halkının yanında yer almışlardır.


Türk bayraklı rüşvet kutusunu Avrupa parlamentosu, toplantı salonunun ortasında yere atması bir ilk ve oldukça anlamlıdır.


Kıbrıs’ta çıkan Afrika Gazetesi ve C. Başkanı Akıncı’nın “bu operasyonlarda akan kandır” demesi gibi Rojava’daki Kürd halkı ile dayanışmacı tavırları dikkat çekmiş ve dostlukları Kürdün hazinesinde yer edinmiştir.


S. Demirtaş’ın içeri atılmasından sonra seçilen HDP yöneticilerinin yetersiz ve devletçi bir politika güttükleri, giderek Kürd halkının talep ve amaçlarından uzaklaştıklarını göstermektedir. Yapılan anti AKP ittifakların bir karşılığının olmadığı artık anlaşılmıştır. ‘Biz size millet ittifakı dahilinde üç büyük şehirde oy vereceğiz, ancak sizden de teskereye karşı gelme konusunda destek beklemekteyiz gibi bir şart olabilirdi.’


Koşulsuz bunları desteklemek, AKP’nin kaybetmesine neden olduysa da Kürde bir faydası oldu mu?


Yenilgi alan hükümet giderek hırçınlaşarak, HDP yöneticilerine sokağı bile yasaklamıştır.


Dünyanın birçok coğrafyasındaki savaşlarda kadın, yaşlı, çocuklar ve sivil insanların ölümüne dikkat edilmektedir. Tc devleti sorun Kürdler olduğunda, sivil, kadın, yaşlı çocuk, gerilla ayırımını yapmaksızın, herkesi aynı muameleye tabi tutmaktadır. Esir düşenlerin hiçbir hukukları yoktur. Yakalananlar, çoğu zaman ÖSO denilen bu cinayet şebekesi tarafında başları kesilmektedir. Üç gün önce yaralı ele geçen Çiçek Kobane adındaki genç kızı, 25-30 kişilik cinayet şebekesinin eline düşmüş ve akıbeti bilinmemektedir.


Adına barış pınarı dedikleri bu kanlı savaş, Kürd halkını yok etmek, umutlarını kırmak, Kürdlük kokan tüm değerleri ve statü sahibi olma heveslerini yerin altına gömmek amaçlıdır.

Sınırın diğer tarafında katliamlar yapılırken, Kuzey Kürdistan parçası sindirilmiş, Rojava’daki kardeşlerinin çığlıklarını, sessizce izlenmeye mecbur bırakılmıştır. Halkımızın, Tc nin bu zulmü karşısında edilgen davranmasındaki asıl nedenin yanlış, Kürd politikası olduğunun altı tekrardan çizilmelidir.


Bazen düşmanı dost, dostu düşman gösteren bir zehir bize sunulmaktadır. Parti ve örgütlere sızmış düşman elinin bünyemizde olduğuna şüphe yoktur. Bu yanlış siyaset Kürdün mevcut öz gücü ile yıkılmayacak kadar devlet desteklidir. Bu durumdan kurtulmanın bir yolu ulusal birliğimizi gerçekleştirmek ve bölgede bulunan diğer büyük güçlerden yardım ve destek almakla ancak mümkündür. Her koşul altında siyasi ve askeri güçlerin birliği önemlidir. Aksi halde bir zafer beklemek mümkün değildir.


Bir dönem Güney Kürdistan’da olduğu gibi, KYB ve KDP arasındaki uzlaşmazlık büyük devletlerin çaba, katkı ve müdahalesi ile mesafe alındığı akıllardadır.


Rojava’da Kürd halkının karşılaştığı, Nazi Almanyası’nda Yahudilerin karşılaştıkları durumla bir benzerlik arz etmektedir. İsrail’in bu katliamları kınaması, Kürde destek mesajı oldukça önemlidir.
Ulusal sosyalizm adı altında, Yahudi halkı gaz odalarında eritilmekteydi. Bugün Tc devleti ismi barış olan zehirli ve orantısız bir savaşta halkımızı kırımdan geçirmek istemektedir.


Avrupa’da yaşayan Kürdlerin büyük bir kesimi mevcut örgütler ile organik bir bağları yoktur. Ancak devletin yürüttüğü bu katliamcı şiddet politikasına karşın, duyarlılık gösterilip, sahiplenilmektedir. Birçok ülkede yapılan gösterilerde, birlik içinde davranmayan, parti ve kurumların desteklerini yanlarına almış ve kendi akıntılarına dahil etme mantığı öne geçmiştir. Yani Rojava Kürdistanı’nı savunma ve sahiplenmenin hiçbir parti ve kurumun tekelinde olmadığı bir kez daha ispatlanmıştır. Kitlelerde Kürdlük duygusu, parti ve örgütlerin klişe söylemlerinin önüne geçmiştir. Avrupa’daki büyük Kürd kitlesi birlik olmayı beceremeyen, sorumsuz, Kürd siyasetine bir ders ve örnek olmuştur.


Türkiye toplumu, Atatürk ve Kuran ile kafayı bozmuş İslamcı ve Kemalist faşistler, Kürd halkına karşı birlik oluşturmuşlardır. Yeni kurulan bu anti Kürd birliğin içinde, isim babalığı Erdoğan’a ait olan, Suriye Milli Ordusu da bulunmaktadır. İşgal ettikleri Kürd topraklarına Arap teröristlerinin yerleşimine müsaade etmeyeceğimiz bilinmelidir. Kürd halkının birliğinden kaçanlar, bahane bulanlar başkasının taşeronları oldukları gün geçtikçe daha net anlaşılacaktır. Kürd halkının sesini, parçalanmış çocukların feryadını duymayan partiler Kürdü asla temsil edemezler.


Avrupa’da her ülkede yeni Kurdistani ortak örgütlenmeler oluşturulmalıdır. Kürdistan’ın özgürlüğünü savunan, dört parçanın birliği için çaba sarf eden, Ala Kurd’ın tüm ulusu temsil ettiğini kabul eden her anlayışa birliğin kapıları açık olmalıdır.


Çünkü Kürd halkı, Ortadoğu’daki halklardan daha fazla özgür olmayı hak etmektedir.