Şefîk ÇOLAK
Esat Oktay Yıldıran’ın adının bir okula verilmesi Türkiye’de tepkilere neden oldu gibi görülse de aslında öyle olmadı. Başta Bakur ê Kurdistan’da olmak üzere Kurdistan’ın 4 parçasında ve Kürdlerin bulunduğu diğer yerlerde yine Kürdler tepki gösterdiler. Kurdlerin dışındakilerin tepkisi ne yazık ki sadece sembolik düzeyde kaldı.
Yapılan yorumlar ise kulağa hoş gelmekle beraber aslında sorunun özünün tanımlanmasından ve anlaşılmasında uzak kalmaktadır. Gösterilen her tepki önemlidir ama Esat Oktay Yıldıran’ı yaratan sisteme yönelmediği sürece sadece geçici düzeyde kalır ve sürekli tekrarlanmasını engellemez.
İşkenceci birinin adının bir okula verilmesine tepki vermek kimseyi rahatsız etmez, ama Esat Oktay Yıldıran işkencecilerin değil, sömürgeci sistemim gereği olarak Kurdlere işkence yapanların sembolü olmuş olanlardan biridir. Sevgili İsmail Beşikçi’nin deyimi ile Kurdistan’ı sömürgeleştiren devletlerin resmî ideoloji için “söz konusu devlet ise bilim ve gerçekler teferruattır.” Bu nedenle tepki vermemeleri normaldir. Esat Oktay Yıldıran’ın adının bir okula verilmesine, gerçek anlamda tepki koymaları, zamanla onların önüne Talat Paşa, Enver Paşa, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan ve benzeri nice kişilerin isimlerinin verildiği yerler için de gelecekte tepki verme talebinin konulacağını bilirler. Onlar devletlerini düşünürler ve bu nedenle sessiz kalmayı veya geçiştirmeyi tercih ederler.
Kürdlerde, en sağdan en sola kadar herkesin tepkili olması olumludur ve resmî ideoloji yanlılarını korkuttu. Bu tür karşı duruşlar aidiyet duygusunu geliştirir ki sadece demokrasicilik oyununda Kurdlere dost olanların işine gelmez. Şovenizmin teşhirini istemezler.
TC’nin her ilinde devlet adına suç işleyen çok sayıda kişinin adı sokaklara, caddelere veya benzeri yerlere verilmiş bulunmaktadır. Devlet şiddetinin arttırıldığı dönemlerde birer suç makinası gibi işlev görmüş olanların isimlerinin belirli yerlere verilmesi uygulamasında artış göstererek yeni suç işleyenlere veya yakında suç işletileceklere güvence verilmektedir. Diğer bir yandan varlıkları şimdilik Türklüğün bir parçası haline getirilmiş Anadolu (Yunanca doğu demektir. Bizans döneminde bu bölgeye Anadolu denilmektedir.) ve yakın doğunun kadim halklarına ve Kurdlere korku salmanın gereği bu isimlendirmeler yapılmaktadır.
TC’de yerleşim yerine ve okullara isim verme işlemi, yerel yönetimlere bırakılamayacak kadar önem verilen konudur. Yerel yönetimler sokaklara, caddelere, mahallere ve yeni yerleşim yerlerine isim verme yetkisine sahip oldukları halde son kararı veren merkezi yönetimdir. Unutmayalım ki belediyelerin verdikleri isimler valiliklerin onayına tabidir.
Başta Bakur ê Kurdistan olmak üzere bütün yerlerin isimleri değiştirilmiştir. Bunda amaç kadim halkların geçmişini yok etmek veya yokmuş gibi davranmaktır. Asimilasyonun gereği olarak uygulanan bu politika TC’nin kuruluş esaslarının gereğidir.
Bilgi kirliliği yaratma ve taraflar arasında ayrılık yaratarak hedef şaşırtma sömürgeci egemenlik sisteminin değişmez davranışıdır. Esat Oktay Yıldıran’ın isminin belediye tarafından okula verildiği bilgisi bilinçli olarak gündeme sokulan bir algıdır. TC’de okullara isim verme yetkisi yerel yönetimlerde değildir. Bu algı üzerinden tartışma yürütenler bilmeden merkezi politikanın tuzağına düşüyorlar ve sisteme yönelik tepkiyi istemeden de olsa bazı partilere yönelik tepkiye dönüştürüyorlar.
Bunun sistem partileri arasındaki çekişme ile ilgisi yoktur. Türk Egemenlik Sistemi ordu hariç her konuda siyasi guruplar ve kurumlar arasında farklılık olduğu ve çekişme olduğu algısını bilinçli olarak kamuoyuna sunmaktadır. Bu yolla geçici olarak sistem dışı suçlular varmış gibi göstererek gerçek hedefin gizlenmesine çalışılmaktadır.
Kurdler devletin yaratmak istediği kavramların ve algıların sınırları içinde kendileri tutmamalı ve bunun dışına çıkmayı alışkanlık edinmelidir. Okula İşkenceci katilin ismini veren AKP-MHP iktidarı değil Türk Egemenlik Sistemi’dir. Bu davranış sadece AKP’nin gerçek yüzü değil devletin gerçek yüzüdür. Eminim ki yakında sistemin güvenliği için AKP ve lideri de suçlular kervanına kattırılacaktır. Yaratılan kavramların sınırları içinde kaldığımız takdirde kısa süre sonra gerçek suçlunun dışında yeni suçlu adayları ile uğraşmak zorunda kalacağız.
İşkenceciler kendiliğinden oluşmuyor. Bunlar düzenli eğitimin sonucunda yaratılıyorlar ve bu eğitimler aralıksız verilmektedir. Başta Sakarya ve Düzce civarında ormanlık alanlarda bir uzuvları kesilmiş hayvanların haberleri ile basında karşılaşıyoruz. Haberlerin hayvan hakları ile ilgisi olduğu gerçeğinin dışında bir başka gerçeği de vardır; bize işkenceci eğitiminin de verildiğini çağrıştırmalıdır. İşkenceci birini münferit bir suçlu olarak görür isek devletin eğittiği yüzlerce işkenceciyi görmez oluruz. Unutmayalım ki Diyarbekir 5 Nolu Cezaevi’nde yapılan işkencelerin daha önce özellikle Mustafa Muğlalı döneminde veya Azadi Hareketi sonrası yapılan işkencelerden tek farkı teknoloji farkıdır.
Esat Oktay Yıldıran Diyarbekir’de sadece Kurdlere işkence yapmadı. O sistemin gereği olarak karşısına çıkarılan herkese işkence yaptı. Bir Alman’a işkence yapmış olması bunun en güzel kanıtıdır. Tabi ki hedef Kurd direngenleri ve onların yakınların nezdinde Kürdleri kişiliksizleştirmek ve onursuz duruma sokarak sistemin parçası haline getirmekti. O sömürgeci sistemin gereğini yerine getirdiği için aşağılık bir işkenceci olarak alınmalı ama asıl suçlu olan sömürgeci sistem göz ardı edilmemelidir. Aksi durumda sistemi aklamanın istemesek de parçası oluruz ve yanlış yaparız.
Okulun adına bakacak olursak ŞEHİT kavramının kullanıldığını görürüz. Ağırlıkla Müslüman olan Türkler ve Kürdler için hoş olan bu tanımlama Devlet Dini’nin gereğidir ve ırkçılığı hoş gören anlayışın iyi niyetli insanlarda yaratılmasıdır.
Yapılan okul isim açılış töreninde geleneklere aykırı olarak askeri yetkililer bulunmaktadır. Bu bile yapılanın bir plan gereği olduğunu göstermekte ve yeni suç işleyenler ile yakın zamanda suç işleyeceklere verilen güvencenin kanıtıdır. Doğru tepki her şeyden önce bu törene katılanların suçlanması ve yargılanmasını istemekten geçmektedir. Bunu yaparsak yeni suçlu adaylarına korku salmış oluruz. Doğru hedeflere yönelmediğimiz sürece törene katılanlar ve yakın zamanda benzer törenlere katılacak olanlar aynı cesareti gösterecekler.
Kürdlerin bu gerçeği görmeleri ve kendi gerçekliğine vakıf olarak sahte kardeşlik sloganlarına kanmadan tutum almasını diliyorum. Aksine tepkiler ile sınırlı kalmak, enerjinin boşuna harcanmasıdır ve sistemin çarkına ve kavramlarına mahkûm olmayı kaçınılmaz kılacaktır.
Kürdler kendilerine yönelik yapılanlara tepki vermenin zamanını kendileri belirlemeli ve tepkilerini hep uzun süreli yararına gelecek şekilde vermelidir.