Sevgili Nalan, Karmaşıklaşan bu kadar karmaşık sorunlar vadisinde, Kürt siyaset arenasını yeni söylemlerle dizayn etmeye çalışmak kolay değil. Bu kadar ağır sorunların yaşadığı bir ortamda, sevgili Selo can’ın Kendini kendine bile anlatmaktan zorlandığı kesin’’ Örneğin Latin Amerika’yı ayağa kaldıran silahlı mücadelenin öncüsü Che Guevara mı olmak yoksa Asya kıtasını aşındırıp tüm dünya tarihine not düşen Gandi mi! Bir başka yaklaşımla sevgili Selo can’a baktığımızda yine buna benzer iki ikilem arasında gelgitler yaşadığını görüyoruz? Bir yanda Türkiye’deki sol nasyonaliziminin demokratik cumhuriyet aşkı, diğer yanda halk olmanın gereklerine ulaşma derdine düşen Kürtlerin haklı rüyası ile ilgili önceliği gibi?
Haydi Gandi’yle Che Guevara’yla dönemin kendine özgü zamanın koşullarıyla geçmişte olanları kalmışlıklarıyla bırakalım. Peki, Selo can’ın sol eliyle gösterime sunduğu Demokratik Cumhuriyetti, sağ eliyle de gösterime sunduğu Kürtlerin Kürt olmalarından kaynaklı hakkaniyeti bir potada birleştirmek gibi bir amacı ya da şansı olmaz mı hocam?
Sevgili Nalan, Ortadoğu’da ne yazık ki siyaset, niyet ve arzular üzerinden dizayn edildiği için Orta Doğu halklarının geleceği bu kadar dramatikleşiyor! Siyasetin genetiğinde durum böyle olunca da, siyasetin kafa yapısında ki doğrular ne yazık ki, şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı gibi ne kadar olmazlar varsa olurlara kâbus gibi çöküyor! Dolayısıyla düşünülen her doğru ikilemli siyasetin ahengi bozulmasın denilen düşüncenin basıncı altında eriyip gidiyor. Yani anlayacağın neyin nasıl doğru olması gerektiğini çok iyi biliyoruz ama ne yazık ki, her doğru olana kocaman bir amayla önü kapanmış oluyor. Sorun böyle olunca da Selo Can'dan tut hemen hepimiz kendi doğrularımızı şu bu kırılır diye kendimize bile anlatmaktan çekiniyoruz.
Hakkın, hukukun insan olma gereklerinin, bir saat sonra ne olacağı belirsiz bir gidişatın kol gezdiği bir ortamda ve özelikle demir parmaklıklar arkasında olmasına rağmen, canını dişine takarak çözüm üretmek adına yaptığı hamleler göz ardı edilmeli mı? Örneğin, Adalet Bakanlığına Abdullah Öcalan’la görüşmek istiyorum dilekçesi gibi. Ya da dışarda olsam Kandile gider ya benim canım ya da silahsız bir süreç deyişi gibi söylem ve girişimleri Che Guevara’dan daha çok Gandi türü bir ekola işaret etmiyor mu sevgili hocam.
Sevgili Nalan, daha önce söylediğin gibi Gandi’leşmek ya da Che Guevara’laşmanın koşul ve ortamları var mıdır? Şimdi Selo canın ne yapmaya çalıştığına dönersek, öz yönetimle başlatılan hendek savaşı gibi kanlı bir süreç yaşandı, Sevgili Selo can’ın önüne Gandi’leşip tarihe not düşürmeye yönelik çok büyük bir şans doğmuştu. Ben dışarda olsam kandile gider “şunu bunu söylerim” şeklinde söylenecek tüm söylemleri hendek savaşı başlarken söylemeliydi. Bununla da kalmayıp daha o zaman Abdullah Öcalan’la görüşme girişimlerinde bulunmalıydı; ya da Kandil’e dönüp madem on yıllarla, her ne olursa olsun “Abdullah Öcalan irademizdir” diye bizi ve tüm kitleyi bu bağlamda dizayn ettiniz. O zaman hendek savaşına karşı duran Abdullah Öcalan’ın arkasındayım açıklaması yapmalıydı. Yani anlayacağın bu kadar olağanüstü gelişmelerle Kürtlerin (demokratik) siyaset zemini viran edilmişken, şunu şöyle yaparım bunu böyle ederim’lerle bir yere varılmıyor maalesef. Çünkü bu coğrafyada hendek gibi belirsiz birçok olağan sorunlar yaşandı. Ve ne yazık ki herkes duymak istediğini kulak kabartıp sorunu karmaşık hale getirdi.
Ebetteki Kuzey Kürtlerin umutsuzluk kapısına sürükleyen birden çok sebep ve sonuçlar vardır. On yıllarla çok ağır bedellerle kazanılmış imkânların birçoğu, şuraya buraya savrularak, şu için bu için heba ediliş gerçekleri hâlâ ulu orta göz kırpıyor! Ve ne yazık ki Kürt halkı göz ardı edilmeyecek bir felaketle karşı karşıya bırakıldığı doğrudur. Ama yine de ve buna rağmen, Selo can’ın kabuk değiştiren yeni söylemleri umut aşısına dönüşmesi gibi bir şansa işaret etmiyor mu sevgili hocam?
İnan ki Sevgili Nalan, Kürtlerin siyasal mecrasında yaşanmışlıkların hiçbiri, duymak isteyen kulağın duyumlarıyla basite alacak tarafı yok. Yani anlayacağın hiçbir şey olmamışçasına Selo Can şöyle yapar, böyle düşünür gibi bir beklentiye girmek doğru değil. Zira senden benden önce Selo Can'ın hangi demokratik güç birliği ya da hangi önceliğin parametreleriyle yola çıkılacağını net bir şekilde ortaya koymadıkça, her zaman gibi Kürtlerin genel demokratik hakkaniyet bulvarı çıkmaz sokaklara dönüşür!
Örneğin, daha önceleri “imkanım olsaydı şununla şurada, bununla burada kahvaltı yapar demokratik gidişatın ruhiyatına katkı sunardım" diyen bir Selo Can var. Peki bahsi geçen kahvaltıcıları bir kenara koysak bile, onlardan sonra gelecek on neslin gelişinden dahi umut ışığı olur mu diye Selo Can'a sorsan inan ki sus pus olur susar. Dolayısıyla her şeyden önce Selo Can'ın neyi nasıl düşünüp cesurca ortaya koymadıkça gelgitler ötesi bir hedefe varılması çok güç. Örneğin, Kürt halkının demokratik hakkaniyet karnesini bu halkın özlem ve arzularıyla mı doldurulacak? Yoksa İyi Parti ve benzeri CHP gibi nasyonalistlerin güçlenmesine katkı sunan tavsiyeli açıklamalar’la devam diye belirsizliğe koşan bir meçhule mi oynayacak ?
HÜSEYİN AKINCI