Serkan Turgut: Kürtlerin damgalanmış kimliği ve yalnızlığı

.

Serkan Turgut /Gazeteduvar

Alan verileri çocukları etnik sorunlarla karşılaşmasın diye batı illerinde yaşayan çoğu Kürt yurttaşın çocuklarına bırakın Kürtçe öğretmeyi onlardan Kürt olduklarını bile sakladıklarını gösteriyor.

Son günlerde yaşadığımız yangın felaketi, ülkenin azımsanamayacak bir kesiminin böylesine korkunç bir olayda bile Kürt yurttaşları sorumlu tutabildiğini gösterdi. Hatta sosyal medyada yayılan asılsız haberler sonrası Antalya ve Muğla’nın çeşitli muhitlerinde eli silahlı grupların yol kesip kimlik kontrolü yapabildikleri tehlikeli bir oyun sahnelendi.

Siyasal saiklerle iktidar ve muhalefet blokları tarafından görmezden gelinen hatta beslenen bu durum, toplumsal barışımızı tehdit edecek boyuta ulaşmış durumda. Ne yazık ki ülkenin sıradan insanları Kürtlerle ilgili kendilerine anlatılan her yalana kanmaya teşne bir ruh haline getirildi. İzmir’de Kürt gençleriyle gerçekleştirdiğim alan araştırmasının verileri siyasal alan dışında konuşulmayan hatta yok sayılan Kürt kimliğinin, giderek olumsuz özelliklerle birlikte anılan bir damgaya dönüştüğünü, Kürtlerin milliyetçi histeri nöbetleri dışında da yok sayılmaktan tutun fiziksel saldırıya kadar çeşitli düzeylerde onur kırıcı, ayrımcı söylem ve uygulamalarla karşılaştıklarını gösteriyor.

Damga, bir grubun diğerlerinden farklı olarak olumsuz özelliklerle birlikte anılmaya başlamasını ifade etmek için kullanılan bir kavram. Kürtlerin 2000’lere kadar neredeyse fiziksel varlığı bile tartışma konusu edildiğinden damgalanma süreci daha çok bu tarihten sonraki gelişmelerle başlıyor. Diğer bir deyişle, Kürtlerin ayrı bir toplumsal grup olarak “tanınması” ya da “yanlış tanınması” bir taraftan da bu grubun ülkedeki birçok sorunun nedeni olarak görülmesiyle paralel gerçekleşiyor. Oysa gerçek “tanınma” bir grubun diğerleriyle eşit hak ve değere sahip olduğunun kabulüyle mümkün.

Kürtlerin sınıfsal olarak alt gruplarda yoğunlaşmasının ya da eğitimsel süreçlerde yaşadıkları sıkıntıların en büyük nedenlerinden biri de henüz bu kimliğin gerçek bir “tanınma” süreci yaşamamasıyla ilişkili. Literatürdeki çalışmalar “tanınma” durumunun yokluğunun materyal eşitsizlikler yaratma ve bunları yeniden üretme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.

Ayrıca bir grubun olumsuz özelliklerle anılması bu grubun yaşadığı en ağır nefret suçlarında bile onlarla empati kurulmamasına gerekçe yapılabiliyor. Bazı görüşmeciler Kürtlerin yaşadığı trajik olaylarda bile arkadaşlarının üzüntü duymayabildiklerini, insani reflekslerde bile etnik kimliğin belirleyici olabildiğinden yakınıyor.

Alan verileri Kürtlüğün ve göstergelerinin giderek teröristlikle eşdeğer görülmeye başlandığını ortaya koyuyor. Kürt gençleri etnik kimlikleri açığa çıktığında diğerlerinden farklı olarak hemen siyasi görüşlerinin sorgulandığını hatta kendilerine doğrudan terörist misin diye sorulabildiğini ifade ediyorlar. Birçok genç ise Kürt oldukları öğrenildikten sonra öğretmen ya da arkadaşlarıyla ilişkilerinin farklılaştığından şikâyet ediyor.

Son dönemde etnik sınırların giderek belirginleşmesi, Kürt ailelerin etnik kimlikleriyle ilgili konuları çocuklarıyla paylaşmaktan kaçınmasına neden olmuş. Alan verileri çocukları etnik sorunlarla karşılaşmasın diye batı illerinde yaşayan çoğu Kürt yurttaşın çocuklarına bırakın Kürtçe öğretmeyi onlardan uzun süre Kürt olduklarını bile sakladıklarını gösteriyor.

Batıda doğup büyüyen Kürt gençleri önce Kürt olduklarını keşfetmeye, sonrasında ise Kürt oldukları için korkmaya başlıyorlar. Gençlerden biri ilkokul çıkışında kendisini bekleyen babasının, telefonda Kürtçe konuştuğunu arkadaşları duyduğunda istemsizce utandığını anlatıyor, yıllar sonra ise bu duygunun yerini minibüste arkadaşı Kürtçe konuştuğunda bir anda ortamın sessizleşmesiyle korkunun aldığını belirtiyor. Zaman içerisinde kendi kimliğinden utanmaması gerektiğini öğrenebildiğini fakat bazı anlarda Kürt olduğu için korkmaktan ne yazık ki kurtulamadığını belirtiyor.

Veriler Kürt gençlerinin büyük çoğunluğunun kendi konumlarını hak ve özgürlükler bakımından diğerleriyle eşit görmediklerine işaret ediyor. Görüşmecilerin neredeyse tamamı etnik mensubiyetleriyle ilişkili yaşayacakları adaletsiz bir olaya tepki gösterirlerse bunun sonucunda kaybedenin kendileri olacaklarından eminler.

Gençler, derslerde bir şekilde konunun Kürtlere ya da örtük isimlendirmesiyle “doğululara” gelebildiğini ve bu anlarda öğrenci veya öğretmenlerden birinin Kürtlerle ilgili olumsuz yorumlarda bulunabildiğini belirtiyor. Bu tür durumlarda genelde yaşananlara sessiz kalmaya çalıştıklarını çünkü Kürtlerle ilgili herhangi bir konuda konuşurlarsa sıkıntı yaşayacaklarını söylüyorlar. Bu durum Kürt gençlerinin sosyal çevrelerini filtrelemeye başlamalarına ve bir süre sonra ise etnik olarak homojen bir ortamda yaşamaya başlamalarına yol açıyor. Görüşmecilerden biri doğduğundan beridir İzmir’de olduğunu fakat kendini Mardin’de yaşıyormuş gibi hissettiğini söylüyor bunun nedenini sorduğumda ise hiç İzmirli arkadaşı olmadığını belirtiyor.

Başka ulusal bağlamlarda yapılan çalışmalar damgalanan kimliklerin bu olumsuz durumdan kurtulmasının ancak toplumun bütün katmanlarının bu sürece katılmasıyla mümkün olabileceğini göstermekte. Toplumda yerleşmeye başlayan olumsuz algının dönüştürülebilmesi siyaset, medya, eğitim ve kültürel alanlar gibi birçok unsurun devreye girmesiyle mümkün olabilecek.

Kürt yurttaşlar gündelik karşılaşmalarda kendi kimliklerine atfedilmiş damganın haksız ve yanlış olduğunu göstermek için büyük bir çaba gösteriyorlar fakat bu süreçte oldukça yalnız bırakıldıklarını belirtmek gerekiyor. Özellikle son dönemde muhalif kesimlerde bile Kürt meselesiyle ilgili en hafif deyişle bilinçli bir sessizliğin hâkim olduğunu söylemek mümkün. Anlaşılan o ki bu meseleyi konuşmanın siyaseten kime yarayacağı hesapları toplumsal alanı topyekün rehin almış durumda.

Unutmamak gerekir ki Kürt meselesi sadece seçim dönemlerinde, Kürt yurttaşların kimlerle anlaştığı suçlamalarıyla kriminalize edileceği ya da oylarını elde etmek için göstermelik birkaç jestle geçiştirilebilecek bir konu değil. Muhalefet ve iktidar partileri gittikçe derinleşen bu meseleye seçim hesaplarıyla değil öncelikle toplumsal barışa etkisini gözeterek ve cesaretle yaklaşmalılar. Toplumsal barış, siyasal partilerin kapalı kapılar ardında yürütecekleri görüşmelerle değil, hayatın her alanında Kürt kimliğinin eşit ve değerli bir kimlik olarak var olabilmesiyle mümkün olacak.

Kurdistan Haberleri

Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz
Associated Press: Irak'taki “azınlıklar” nüfus sayımından endişeli
İHD Batman: Gözaltına alınanlara ‘Ölürüm Türkiyem’ dinletildi
Harpagon'un Askeri Dehası ve Stratejik Vizyonu: Bir Yunan Milliyetçiliği Eleştirisi