Şeyh Said’in torunu ve eski milletvekili Abdulilah Fırat, Rûdaw TV’de Kawa Emin’in sunduğu “Pencemor” programının 2. Bölümünde ailesinin sürgündeki hayatından, 1947’deki aftan sonra Hınıs’a dönüşlerinden ve daha sonra Necmettin Erbakan ile tanışmasından bahsetti.
Öğrencilik yıllardında da İslami görüşe sahip gruplar içerisinde yer aldığını belirten Fırat, öğrencilik yıllarında Süleyman Demirel, Bülent Arınç ve Abdullah Öcalan ile olan anılarını, sonraki yıllarda İsmet İnönü, Cindoruk HEDEP’li vekiller ve Erdoğan’la ilgili yaşantılarını anlattı.
Fırat, Erbakan’la siyesete başladığı yılları, Kürdler ve Kürd meseleleri ile ilgili ilginç anılarını tüm sadeliği ile dile getirdi.
Rûdaw: Programımızın bu bölümünde sizin hayatınızdan bahsedelim istiyorum. Siz sürgünde dünyaya geldiniz.
“AİLEMİZ BÜYÜK ZORLUKLAR ÇEKTİ, AÇLIK, YOKSULLUK GÖRDÜ”
Abdulilah Fırat: Evet, esaret yıllarında dünyaya geldim. Çok büyük zorluklar yaşadık. Ailemiz açlık, yoksulluk gördü. Ailenin Kürdistan ile bağlantısı koptu, dostumuz kamladı, kimsenin bizimle konuşmasına müsaade etmiyorlardı. Aile evde askerlerin nezaretinde kalıyordu. Şeyh Ali Rıza’nın camilere gitmesine izin vermiyorlardı. Trakya’da Karedeniz kıyısında Midye diye bir yer var ilk önce oraya sürgün ettiler. Oraya gidip varsa hatırları bize iletmelerini istedim. Şeyh Ali Rıza efendi oraya ilk sürgün edildiğinde iki yıl boyunca vali ve ordu komutanının “kesinlikle kimse bunlarla konuşmasın” dediğini belirttiler. İki sene sonra Şeyh Ali Rıza Efendi’nin öğlen ve akşam namazları için camiye giderken Trakya halkı cama çıkıp seyredermiş. Büyük bir alim olduğu anlaşılınca da halkın gönlünde yer edinmiş. Daha sonra halk ile teması oluyor. Ardından salgın başlıyor deniz kıyısındaki bölgelerde, onlardan 2-3 tanesi şehit oluyor. Bunun üzerine orman içerisinde Sergen diye çok güzel bir köy var, oraya gönderiliyorlar. Ben de orada dünyaya geliyorum. Annem, “sen doğduğunda o kadar yoksulduk ki seni saracak bir şeyimiz yoktu. Benim fistanımı kesip sana sardılar” diyordu. Bu şekilde fakirlik, perişanlık yaşadık.
Rûdaw: Hangi tarihe kadar orada (Kırklareli) kaldınız?
Abdulilah Fırat: 1947’ye kadar. 47’den sonra af çıkarıldı ve vatanımıza geri döndük. Şeyh Ali Rıza Efendi medresesini açtı ve müderrisliğe başladı. Ama Şeyh Ali Rıza Efendi’nin Hınıs’tan çıkmasına izin vermiyorlardı. Mesela köyümüz ile kaza arasındaki mesafe 4 kilometreydi. Kazaya gitmesi gerekiyorsa önceden muhtar gider kaymakama haber verirdi. Kaymakam “gelsin” derse Hınıs’a gidebilirdi, “gelmesin” derse gidemezdi.
Rûdaw: Yani bir yere gitmek için önceden izin alması gerekiyordu?
Abdulilah Fırat: Evet. İzin olmasa şehre gidemiyordu.
“NECMETTİN ERBAKAN ŞEYH EFENDİ’Yİ ZİYARETE GELDİ”
Rûdaw: Baban siyasete katıldı mı?
Abdulilah Fırat: Hayır, onlar siyasete girmediler. Bizim siyasete başlamamız da şu şekilde oldu; 1966’da bizim orada bir deprem oldu. Evlerimiz medresemiz yıkıldı ve mecburen Elazığ’a (Elaziz) göç ettik. Elazığ’a gelince bir gün Necmettin Erbakan geldi, kim olduğunu söylemedi. “Şeyh Ali Rıza Efendi’yi ziyaret etmeye geldim, müsait mi?” dedi. Biz de “buyur” dedik Şeyh Efendi’nin yanına gitti. Şeyh Ali Rıza Efendi “Kimsin, kimlerdensin” diye sordu. “Ben Sabri Efendi’nin oğluyum” dedi. Sabri Efendi de Osmanlı döneminde Erzurum’da kadıymış. Şeyh Said Efendi ile Sabri Efendi çok yakınlarmış. Şeyh Said Efendi onu çok severmiş. Büyük bir alimmiş. Şeyh Said Efendi Erzurum’a geçince o sürekli gelirmiş, sohbetlerine iştirak edermiş. Şeyh Rıza Efendi çok mutlu oldu. “Ne yapıyorsun?” diye sordu, “İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doçentim. Ticaret ve Sanayi Odası’na girmek için geldim, onun için geziyorum” dedi. Elazığ belediye başkanı geldi, Şeyh Efendi tembihlerde bulundu. Necmettin, “senden bazı şeyler öğrenmek istiyorum” dedi. Hiç unutmuyorum, Necmettin Erbakan Şeyh Rıza Efendi’ye “İslamiyet’te orman hukuku nedir?” diye sordu. Efendi kendisine izah etti. Sonra Toprak Reformunu sordu. “Halka arazi dağıtılabilir mi?” diye sordu. Şeyh Efendi de “Hz. Ömer halife olunca Nil’in etrafındaki arazileri halka dağıttı” dedi. Sahipleri falan yoktu ve çiftçilere verdi. Sonra da “Türkiye’de sahipsiz topraklar varsa ve hazineye aitse devlet dağıtabilir. Tabii adil bir şekilde olmalı” dedi.
“ŞEYH SAİD EFENDİ OĞLUNU DEVLET LİDERİ OLSUN DİYE YETİŞTİRMİŞTİ”
Rûdaw: Yani Erbakan’la ilişkileriniz orada başladı?
Abdulilah Fırat: Evet, orada başladı. Sonrasında ben Ankara’ya gittim. Şeyh Rıza Efendi rahatsızdı, Ankara’ya götürdük, ameliyat olacaktı. O dönem Erbakan da Ankara Üniversitede doçentti. Bir gün tesadüfen karşılaştık, beni gördüğüne çok sevindi. “Senin Efendi Hazretlerinden haberin var mı?” diye sordu. “Burada” dedim. Çok sevindi. “Beni yanına götür” dedi. Akşamdı, Şeyh Efendi’nin yanına götürdüm. Neredeyse 3 ay boyunca süreki Şeyh Efendi’nin yanına gelip gitti. Şeyh Rıza Efendi diğer ulemalardan daha çok dünyadaki tüm rejimleri biliyordu. Kapitalizmi, sosyalizmi, komünizmi biliyordu. Şeyh Said Efendi oğlunu devlet lideri olsun diye yetiştirmişti. Tabii o zamanlar bilgisayar yoktu. Bilgisayarlar çıktıktan sonra hafızanın ne kadar önemli olduğunu anladık. Şeyh Rıza Efendi ve babasının da hafızası bilgisayar gibiydi.
ERBAKAN’IN AŞİRETİ KÜRD
Rûdaw: Erbakan’dan bahsettiniz. Erbakan’ın Kürd olduğu doğru mudur?
Abdulilah Fırat: Evet. Erbakan’ın aşireti Kürd bir aşiret. Kozan’dan.
Rûdaw: Kendisi Kürd olduklarını söylüyor muydu?
Abdulilah Fırat: Babası Kürd olduklarını söylemişti. Kendisi de kökeniyle ilgili konuşunca “Hayatta olduğum müddetçe Kürd (Kurmanc) olduğumu söyleme. Zulüm yapılıyordu de. Ben öldükten sonra da söylersen söyle” dedi.
Rûdaw: Yani sizinle iken Kürd olduğunu itiraf etti mi?
Abdulilaf Fırat: Evet.
Rûdaw: Ama Kürdçe bilmiyordu?
Abdulilah Fırat: Kürdçe bilmiyordu, çünkü İstanbul’da büyümüştü. Babası Erzurum’da kadıydı. Sonrasında Mustafa Kemal’in “Şapka Kanunu” nedeniyle Eisyan çıktı. Erzurum’da yaklaşık 200-300 kişiyi katlettiler. Babası Sabri Efendi’yi de Sinop’a sürgün Karadeniz’e ettiler. Sinop’ta eşi ölüyor, babası tekrardan Gürcü biriyle evleniyor. Erbakan orada doğuyor ve sonrasında da İstanbul’a gidiyorlar, orada büyüyor.
Rûdaw: Sizin öğrencilik yıllarınıza gidelim...
Abdulilah Fırat: Erbakan konusunu bitirelim... Erbakan Kürdleri çok severdi. Çok iltifat ederdi. Her zaman “Gidin çağırım Kürd alimler, önderler benim partime gelsin, ittifak edelim. Kürdler dışında kimse bize oy vermez. Kürdler de bana sahip çıkmazsa devletten büyük zulüm görürler” derdi.
Rûdaw: Peki, Kürdler için ne yaptı?
Abdulilah Fırat: Türklerin yaptığı zulmünü dile getirirdi. JİTEM’in zulmünü, askerlerin zulmünü. Yapılan katliamları, yağmalamaları anlatıyordu. Örneğin ben 1992’de milletvekiliyken o zamanlar JİTEM vardı. PKK bir yandan JİTEM bir yandan zulüm ediyordu. Halk mecburen göç ediyordu.
Rûdaw: Hocam “PKK zulüm ediyordu” dediniz. Neden zulüm ediyordu?
Abdulilah Fırat: “Bizim dediğimizi yapın” diyorlardı. Yapmayınca da böyle yapıyorlardı. Zaten hükümet de çok zalimdi. Açıkça konuşamıyorsunuz. Konuşursanız sizi alıp hapse atıyordu. İşkence görüyordunuz. Hükümetinde insafı, merhameti yoktu. Örneğin ‘Ali PKK’li bu da onun akrabası” diyordu, seni de onunla alıp hapse atıyordu. Türkiye’de o dönem hapishanelerde yaklaşık 1 milyon kişi kalıyordu, sebepsiz sualsiz.
Rûdaw: Erbakan’ın parlamentoda vekilleri vardı, Kürdlerden oy sitiyordu dediniz. Parlamentoda Kürdler için herhangi bir şey yaptı mı? Kültürel haklar, dil vesayre...
Abdulilah Fırat: Sürekli nasihat ederdi. Sürekli ‘Adil Düzen Semineri’ düzenlerdi. 3 ayda bir bu seminerleri yapardı. Daima İslam’ın nizamından bahsederdi, adil düzenden. Sanayileşme üzerinde de çok dururdu. “Kürdistan’da sanayileşme olursa devlet bu kadar zulüm edemez. Sanayileşme olursa halk devlete yakınlaşır, eğitim oranı artar” derdi.
Rûdaw: Bu da Kürdler için bir çeşit asimilasyon değil mi?
Abdulilah Fırat: Bingöl’de bir miting yapmıştı, beni de yanında götürmüştü. Elazığ’a uçakla geldik, oradan helikopterle Bingöl’e gidiyorduk. Ordu komutanı yanımızdaydı. Milli Savunma İstihbarat Daire Başkanı, Milli Savunma Bakanı Genel Sekreteri, Jandarma Komutanı vardı. Helikopterle Şeyh Said’in mıntıkası üzerinden geçiyorduk. Palu’dan Bingöl’e kadar orası Şeyh Said Efendi’nin bölgesi oluyor. Tüm bu dağlarda her yerde “Tanrı Türk’ü korusun" yazısı vardı, Türk bayrakları vardı. Bunları Erbakan’a gösterdim. Bingöl’e gittik, Erbakan konuşmasında, “Biz gelirken yolda Abdulilah bana gösterdi, dağların tamamında Tanrı Türk’ü korusun yazmışlar. Burası Kürdlerin vatanı dedi. Siz ‘Tanrı Türk’ü korusun’ derseniz, onlar da ‘Tanrı Kürdü de korusun’ derler. Böyle şeyler yapmayın, onların topraklarında böyle şeyler yazmayın” dedi. “Kürdlere zulüm yapmayın. Böyle şeyler nefret üretiyor, nifak üretiyor, düşmanlık yaratıyor. Böyle uygulamaları terk edin” dedi. Sonrasında 28 Şubat darbesi oldu ve Erbakan’ı başbakanlıktan düşürdüler.
Rûdaw: Peki. Öğrencilik, talebelik yıllarınıza dönecek olursak... Öğrenciyken İslami, sağcılarla mı ilişkiniz vardı? Öğrenci dernekleri nasıldı?
Abdulilah Fırat: Bizim dönemimizde milliyetçilerin teşkilatları vardı. Türkeşçiler MHP’liler diyorduk. Çok güçlüydüler. Ayrıca solcular vardı. Bunların başında da Doğu Perinçek vardı ama kendisi de istihbaratçıydı ve gavurdur (Kürtçe File). Sosyalistler vardı, Türkiye İşçi Partisi vardı. Bunların Halk Partili dışında sosyal demokratlar vardı. Bir de Kürd dindar talebeler vardı, bizlerdik aramızda Türkler de vardı ve bize “şeriatçı” diyorlardı. Biz İslamı savunuyorduk. Seminerler, toplantılar olurdu. Biz fikrimizi söylerdik, onlar fikrini söylerdi. Münazara yapardık.
Rûdaw: Örgütlü müydünüz? Herhangi bir örgütünüz var mı?
Abdulilah Fırat: Hayır ama şöyle... Eskiden talebe cemiyetleri vardı. Teşkilatları vardı. Tüm bunları kaldırdılar tabii. Teşkilatlarda seçim olurdu. Siyasi partiler, MHP’liler, sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller tamamı liste çıkarırdı, herkes kendisi için çalışırdı.
Rûdaw: Sizin de listeniz var mıydı?
B Abdulilah Fırat: iz de liste çıkarırdık. Çoğunda kazanırdık. Bunlar birbirine girerdi, biz aradan sıyrılırdık.
Rûdaw: “Çıra” diye bir örgüt vardı? Hangi yıllardı?
Abdulilah Fırat: 68 Kuşağı derler. O dönem öğrenci hareketleri çok fazlaydı. Protesto vardı, miting vardı, hizipler vardı. Yasaklar yüzünden biz de kendimize “Çıra Grubu” dedik. Yani “aydınlık” anlamında. Bu şekilde mücadelemizi yürütüyorduk.
Rûdaw: Çıra örgütünde sadece Kürdler mi vardı?
Abdulilah Fırat: Şeriatçi Türkler de vardı.
Rûdaw: Şeriatçı Türklerin Kürdlerin haklarına yaklaşımı, bakışı nasıldı? Yani birlikteliğiniz sadece şeriat üzerine miydi?
Abdulilah Fırat: Hayır bize gönül verirlerdi. Seçim olduğunda bizi tercih ederlerdi, oylarını bize verirlerdi. Sosyalistleri, faşistleri, liberalleri tercih etmezlerdi.
“DEMİREL BİZİ EVİNE MİDAFİR ETTİ”
Rûdaw: Sizler, sosyalistlerle, MHPlilerle çatışır mıydınız?
Abdulilah Fırat: O zamanlar çok büyük olaylar oluyordu. Örneğin benim okulumda bir gün Talebe Cemiyeti Başkanı ile birlikteydik, 10-15 arkadaştık. “Kavga çıktı” dediler. Gidip kimi dövdüklerine bakalım dedik, meğer ki bizim bir arkadaşı neredeyse öldürüyorlardı. Kim olduğunu tam tanımıyorduk. Müdahale ettik ve kurtardık. “Arabam burada, beni arabama bindirin ve götürün” dedi. Arabası da Mercedes’ti. Son model spor araba. Biz de şoförlük bilmiyoruz, araba gördüğümüz mü var dedik. Taksi çağırdık, bindirdik ve hastaneye götürdük. Sonra bize bir telefon numarası verdi, telefon edin dedi. Aradık sonra bir polisler geldi ve içerisi doldu. Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Hanım geldi. Biz de şaşırdık, Nazmiye Hanım değil mi, neden gelmiş diye. Sonra genç, “O benim ablam” dedi. Meğerse Demirel’in kayınbiraderiymiş.
Rûdaw: Demirel’in eşinin kardeşi miydi?
Abdulilah Fırat: Evet. Hali perişandı tabii. “Abdulilah’a teşekkür et. Onlar olmasaydı beni öldürüyorlardı” dedi. Doktorlar geldi toplandı, tedavi ettiler. Bizi de aldılar ve Demirel’in evine gittik. Tabi o dönem talebeler fakirdi, bize ziyafet verdiler, 9-10 kişiydik. Kürdistan’dan giden talebeler ziyafet olduğunda mutlu olurdu. Genelde fakirlerdi, imkanları kıt olurdu.
Rûdaw: Demiral o zaman neydi?
Abdulilah Fırat: Demirel o dönem başbakandı. Demirel de gelip bize teşekkür etti. Sonrasında bakanını aradı, “Abdulilah’ın talebelerine kontenjan verin” dedi. Yaklaşık 100 kontenjan verdi ve bu şekilde okuldaki arkadaşlarımızı memur yaptık. Bu şekilde onların bize meyli vardı. Kim olduklarını bilmezdik ama okulumuzda zulüm olmasına izin vermezdik. Zulüm, kavga olunca biz müdahale ederdik. Biz kavga etmelerine izin vermiyorduk. Bizimla kavga etmeyi göze almazlardı. Mesela Bülent Arınç vardı, Refah’ta milletvekilimizdi, sonrasında Meclis Başkanı oldu, Erdoğan’ın yardımcısılığını yaptı.
Rûdaw: Onun meselesi neydi?
Abdulilah Fırat: Hukuk’ta okuyorduk. Ben birinci sınıftaydım, o ikinci sınıftaydı. Nurcu görüşlere meyli vardı. Sosyalist öğrenciler onu almış çok dövmüştü, perişan etmişlerdi. Biz gittik yurtta onu gördük. Mescitte beni gördüler, dövdüler ve gittiler dedi. “Gidelim senin intikamını alalım” dedik. Gittik bize gösterdi, tehdit edip geldik.
Rûdaw: Silah kullanılıyor muydu?
Abdulilah Fırat: Hayır, kullanılmıyordu. Yumruklarla, sopalarla kavga ederlerdi.
“ÖCALAN ATEİSTTİ, DİNSİZDİ”
Rûdaw: Siz Öcalan’la bir defa görüşmüşsünüz. Nasıl oldu? Orada mı okuyordu?
Abdulilah Fırat: Kürd dernekleri, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu kuruyordu. O dönem Bingöl-Karlıova’dan Mehmet diye biri vardı, çok kıymetli biriydi, o kuracaktı. Biz de gidelim tebrik edelim dedik. Ankara’da Ziya Gökalp Caddesi var, orada bir yazıhaneleri vardı. Gittik, onları tebrik ettik, otırduk. Sonra ezan okundu, namaz kılalım dedik. “Seccadeniz var mı?” diye sorduk. “Biz namaz kılmıyoruz, seccademiz” yok dedi. Ceketlerimizi çıkardık yere serdik, cemaat şeklinde namaz kıldık, Öcalan içeri girdi ve Mehmet’e kızdı. “Bu şeriatçıları buraya getirmişsin, namaz kıldırıyorsun” dedi. Mehmet’e kızdı, birbirine girmek üzereydiler araya girdik. Sonrasında da zaten Mehmet’i MİT alıp götürdü. Çok dövmüş, perişan etmişlerdi. Sonrasında da öldü zaten. Biz de sorduk Mehmet nerede diye. Demirel’in kayınbiraderi Ali Şener’e sorduk. Ali talimat vermişti, MİT’ten çıkardılar ama perişan etmişlerdi. Bir daha da toparlanamadı, ölüp gitti. Abdullah Öcalan’ın kayınpederi Ali (Yıldırım) de İstihbarat Teşkilatı’nda daire başkanıydı. Öcalan, onun kızıyla evliydi. Böyle yani.
Rûdaw: Onu yakından tanıyor muydun?
Abdulilah Fırat: Ben onu bir-iki kere gördüm. Seçim olunca o da geliyordu, destekçileriyle buluşuyordu.
Rûdaw: O dönem solcu muydu? Marksist ya da komünist miydi?
Abdulilah Fırat: Ateistti, dinsizdi.
Rûdaw: Fakat öncesinde dindar olduğu söyleniyor...
Abdulilah Fırat: Yalan söylüyorlar, ateist ve dinsizdi.
Rûdaw: İslamcılar ve MHP’lilerin özellikle Kürdistan’da Bingöl gibi yerlerde birlikte işbirliği yapıyorlardı deniliyor. Bu doğru mudur?
Abdulilah Fırat: Bazı ahmak ve cahil insanlar vardır. “Bunlar solcudur, solcularla ittifak edeceğimize bunlar Türk de olsa Müslüman Türk’tür. Bunlarla ittifak edelim” derlerdi. Böyle hatalar yaparlardı. Şuursuzdular, şuur ve idrakı olmayanlar dost ve düşmanlarını iyi tanıyamazlarsa mutlaka hata yapar. Böyle hatalar olur.
Rûdaw: Siz öğrenciyken şeriatı savunuyorsunuz. Öte yandan siz milliyetçilik de yapıyor muydunuz? Kürd milliyetçiliği...
Abdulilah Fırat: Biz Kürdlük yapıyorduk ama dinsizler yapmıyordu.
Rûdaw: Yani Kürdler olarak...
Abdulilah Fırat: Biz Kürdlüğümüzü inkar etmiyorduk. Aramızda Kürdçe konuşuyorduk. Türk arkadaşlarız da vardı, onlar varken bile Kürdçe konuşurduk. Toplantılarımızın tamamı, ibadetlerimiz, akidelerimiz Kürdçeydi. Biz dilimizden, örf ve adetlerimizden asla taviz vermezdik.
Rûdaw: Gazete, dergi gibi yayınlarınız var mıydı?
Abdulilah Fırat: Hayır yoktu. O imkanlarımız yoktu. Sonrasında dağıldık. Partiler kuruldu, herkes bir partiye girdi dağıldı.
“KÜRDİSTAN’DA ERBAKAN’IN OYU YÜZDE 70’Tİ”
Rûdaw: 1970’lerde o zamanlar hiç İslami parti var mıydı?
Abdulilah Fırat: Vardı tabii. Erbakan çıktı. Refah Partisi vardı.
Rûdaw: Refah hangi yıl kuruldu?
Abdulilah Fırat: 1971’de kuruldu. Milli Selamet Partisi vardı öncesinde. Sonrasında Erbakan bağımsız oldu, Refah oldu.
Rûdaw: O dönemde hangi partinin Kürdistan’da destekçisi daha fazlaydı?
Abdulilah Fırat: Kürdistan’da Erbakan’ın oyu yüzde 70’ti. Örneğin Diyarbakır’da 1986 mıydı, 1989’ muydu seçimlerde en fazla oyu biz aldık. Refah Partisi en fazla oyu alan partiydi. PKK bugüne kadar da bizim kadar alabilmiş değil. Doğu illerinin tamamında biz milletvekili çıkardık. Ama şuursuz Kürdler Refah’a gelmiyordu.
Rûdaw: Siz hangi yılda Refah’a üye oldunuz?
Abdulilah Fırat: Refah kurulur kurulmaz ilk üyelerinden biri benim. Erbakan ne zaman parti kursa ilk olarak ben girdim. O dönem ben Gençlik Kolları Başkanıydım. Talebe Cemiyeti Başkanı bendim. Konya’da bağımsız adaydı, gidip onunla çalıştım. “Git Kürdlerin olduğu ilçeler, bizi desteklesinler diye çalış” dedi. Gittim, dolaştım. Kürdlerden de çok fazla oy aldık.
Rûdaw: Refah’ın Kürd sorununa dair bir programı var mıydı? Dil anlamında, kültürel anlamda...
Abdulilah Fırat: Allah her millete nimet vermiş, bir dil vermiş, bir örf, adet vermiş, farklı ırk yaratmış. Biz dilimizi ırkımızı değiştiremeyiz, böyle bir hakkımız yok. İslamiyet nasıl hak vermişse biz de öyle kabul ediyoruz.
Rûdaw: Türk partilerin içerisinde de çok sayıda Kürd milletvekili vardı, onlar Meclis’te birbirleriyle çatışır mıydı, çalışır mıydı?
Abdulilah Fırat: Meclis’te Kürdlere karşı kanun teklifi olunca oy vermiyorduk, karşı çıkıyorduk. Erbakan’a söylüyorduk, o da “Kürdler mazlumdur” derdi. Ama bana, “Partimizde ırkçılar var, onların bundan haberdar olmasın, olursa senden nefret eder” derdi. “Yine de sen kendi fikrine göre hareket et” derdi.
Rûdaw: 1991’de milletvekili oldunuz. Nasıl Erzurum’da o kadar oy aldınız?
Abdulilah Fırat: Milli Selamet, Milli Nizam vardı öncesinde. Biz henüz Erbakan siyasete girmeden önce tanışmıştık. Babam Şeyh Rıza Efendi de “ona destek oldun, Sabri Efendi’nin oğludur, dostumuzdur” demişti. “Müslüman’dır, dindardır mutlaka destekleyin” demişti. Aile büyüklerimiz, amcam, babam da Erbakan’a meylediyorlardı. Ben de Ankara’da onların teşkilatında yer aldım.
Rûdaw: Peki Melik Fırat neden karşı çıktı?
Abdulilah Fırat: Melik Fırat demokratların yanındaydı. Menderes ile birlikte milletvekili oldu. Onları terk etmedi.
Rûdaw: Refah Partisi olarak PKK çıktığında, 1984’te silahlı çatışmalar başladı. Siz buna karşı çıktınız mı?
Abdulilah Fırat: Erbakan açıkça karşı çıktı. Meclis’te konuşmaları var. Benim konuşmama izin vermediler. “Sen konuşursan çok tepki gelir. Şeyh Said ailesindensin ve tepki gelirse seni savunamayız, bırak biz konuşalım” diyorlardı.
Rûdaw: Siz şahsen de karşı mıydınız?
Abdulilah Fırat: Ben zalimlerin karşısındayım. Zalimleri nasıl seveyim? Kim zulmederse ben karşısındayım.
Rûdaw: PKK’nin silahlı hareketine karşı mıydınız?
Abdulilah Fırat: Biz onlara müdahale etmiyorduk. Bizim alakamız yoktu birbirimizle. Ne onlar bize meylederdi, ne de biz onlara. Seçimlerde de bizim ağırlığımız onlarınkinden daha fazlaydı.
“KÜRDİSTAN İSLAM PARTİSİ’NDEN HEYET ERBAKAN’I ZİYARET ETMİŞTİ”
Rûdaw: 1991’de Şeyh Osman Abdulaziz, Meclis’e geliyor. Sen mi yardım ettin, ne oldu?
Abdulilah Fırat: Bir gün “Erbakan telefonla aramış, hiç beklemesin gelsin” demiş. Özel kalemine gittim, “ne oldu” dedim. “Kürdistan İslam Partisi’nden heyet gelmiş, Erbakan’ın misafiridiler. O çağırmış” dediler. Gittim hepsi de milli kıyafetler giymişler. Cübbeleri, sarıkları... Mela Osman Abdulaziz... 10 kişilerdi. Erbakan çok büyük bir alaka gösterdi, saygı gösterdi. Baktım ki biraz korkuyor.
Rûdaw: Erbakan mı korkuyordu?
Abdulilah Fırat: Korkuyordu tabi, Kürd bir partiden bir heyet gelmiş Refah’ın genel merkezine. Haliyle mülahaza ediyordu. Ben de konuştum. Heyette iki Türkmen de vardı. “Hocam bunlar misafir, belki senin yanında rahat etmezler. Müsaade et, bana misafir olsunlar” dedim. Çok sevindi, “ne güzel” dedi. Ben de Şeyh Osman’a “Kusura bakmayın, Erbakan parti başkanı çok fazla heyet geliyor, çok kalabalık oluyor. Sen bize misafir ol. Sonra Erbakan’ı da davet ederiz birlikte sohbet ederiz” dedim. O da çok sevindi. Biz de alıp götürdük, misafir ettik ve hizmet ettik. Bir gün Şeyh Osman “bizi Meclis’e götürün, Meclis’i görelim” dedi. Tabii o zamanlar üzerinde milli kıyafetler vardı. Türkler acayip tepki gösteriyordu bu şeylere, kurt gibi saldırıyorlardı. Hüsamettin Cindoruk o dönem Meclis başkanıydı. Irak’tan Türk partisi heyeti gelmiş dedim, Kürd partisi demeye çekindim. “Hayırdır” dedi. Ben de “gelmişler işte” dedim. Ne yapacağımızı sordu, rehberlik edeceğim dedim. “Tamam” dedi. Meclis rehberine talimat verdi, Arapça da biliyordu. Şeyh Osman’ı bizim odaya götürdük. Sonra Meclis’i gezelim gidelim dedik. Yemekhaneye doğru giderken Dışişleri Bakanı geldi yolumuzu kapattı. İsmini hatırlayamadım şu an. “Atatürk neredesin? Şeyh Said’in torunları milletvekili olmuşlar, bununla da yetinmeyip senin parlamentona Kürdistan İslami Partisi teşkilatını getirmiş, gezdiriyorlar” diye bağırdı. Biz “neyse” dedik, yemekhaneye gidelim dedik.
“İSMET İNÖNÜ GELİP ÖZÜR DİLEDİ”
Baktık orada Erdal İnönü vardı, İsmet Paşa’nın oğlu. Hele dur bakalım bu ne diyecek diye baktım. İçimden “bu da bir şey derse kafasına bir kürsü geçiririm, ne olursa olsun” diye düşündüm. Ama o geldi elini kaldırdı ve nazikçe, “Sayın Fırat bir dakika müsaade eder misiniz, buraya gelebilir misiniz” dedi. İnönü çok üzülmüştü, “Misafirlerin gelmiş. Dışişleri Bakanı dışarıda çok çirkin şeyler yapmış, öğrendiğim için geldim, çok özür diliyorum. İzin verirsen misafirinin yanına gelip onlardan da özür dileyeceğim” dedi. Başbakan yardımcısıydı o zamanlar. O kadar çok mutlu oldum ki sanki bütün dünya benim olmuştu. Geldi özür diledi. “Dışişleri Bakanı böyle bir şey yapmış, biz çok rahatsız olduk. Biz bir ülkenin evlatlarıyoz, yabancı değiliz” dedi. “Özrümüzü kabul edin lütfen” dedi. O dönem hiç unutmam Şeyh Osman “ki bizlerle Türkler bir araya gelelim, bir olalım, buna kâniyiz diyoruz ama siz çekiliyorusnuz” dedi. “Boşuna bizi ayırıyorsunuz” dedi. Erdal İnönü de “Ben yapmıyorum ama diğer partilr yapıyor” dedi.
Sonrasında da Cindoruk beni telefonla aradı, “Sayın Fırat neler getirdin başımıza, o köpek geldip bana havladı. Meclis’e Kürd partisi sokmuşsun diyor” dedi. Böyle, Türkler arasında da böyle edepsiz tipler vardı. Dışişeri bakanı olmuş ama dışarıdan misafir bir heyet gelmiş, böyle boş bir şey yapıyor. Kıyamet mi koptu yani?
Rûdaw: Turgut Özal’la ilişkiniz nasıldı? Kendisi de Kürd müydü?
Abdulilah Fırat: Kendisi değil, annesi Kürd’tü. İyi bir insandı. Kürdlere yardım ediyordu, haksızlık etmedi.
“ÖZAL IRAKLI KÜRDLERE ÇOK YARDIM ETTİ”
Rûdaw: 1993’te Celal Talabani ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmeler oldu, ateşkes için. Bu konudan haberdar mıydınız?
Abdulilah Fırat: Öcalan’la değil ama Celal Talabani ve Mesud Barzani’ye destek oldu, poasaport verdi. Iraklı Kürdlere karşı çok daha iyiydi. Faşist, ırkçı değildi. Demokrat ve akıllı bir insandı. Fakat neticede siz millet olmayınca başkasının da size bir hayrı olmaz. 1994’tü galiba. Yaklaşık 20-25 HADEP’li vekil vardı. Biz Cumhurbaşkanı Demirel’in yanına gidelim dediler. “Doğuda olan zulmü dille getirelim” dediler. Çok zulüm vardı o zamanlar. Halkı dövüyorlardı, işkence ediyorlardı. Refah’ta tek Kürd ben gittim. Diğer Kürd vekiller gelmedi. Ben önden gittim sonra HADEP’liler gelip önüme geçti. İçeri aldılar bizi, Demirel ayakta karşıladı bizi. Sonra “Sayın Fırat sen yanıma gel” dedi. “Çocuklar, siz millet olamazsınız. Türkiye’deki Kürdler arasında en fazla hizmet eden Şeyh Said’tir. Şeyh Said’in torunu da sizin aranızda milletvekili ve dikkat ettim siz içeri girince onun önüne geçtiniz. En arkaya aldınız. İyi bir millet olsaydınız onu önünüze alırdınız. Onu önünüze alsaydınız daha çok sevinirdim, bunlar örf adetlerini biliyor, halkına sahip çıkana sahip çıkıyor, sizi takdir ederdim. Ama ona yol vermediğiniz gibi dikkat ettim hiç biriniz Abdulilah’a selam dahi vermediniz. Siz doğru söylemiyorsunuz, siz değil Abdulilah Kürd’tür” dedi.
Rûdaw: Milletvekilleri ne dedi, bir yanıt verdiler mi?
Abdulilah Fırat: Hayır, kimse ses etmedi. Neyse konuştuk, Kürdlerin başına getirilenleri anlattık. Sonra HADEP’liler çıktı, “sen kal” dedi. “Bak sizin millet bu, bunlardan bir şey çıkmaz, kendine hayrı yok” dedi. “Parti oldular, grup kurdular, ama edep adap bilmeyince parti falan kurtarmaz” dedi. “Türkler olsaydı mutlaka seni en öne koyarlardı” dedi. Böyle yani; Kürdlerde çok fazla gurur var, kibir var. Milletvekilliği dediğin ne ki? Ama neticede insan örf ve adetini inkar etmemeli.
Rûdaw: O dönem parlamentodaki Kürd vekiller de birlik değil miydi?
Abdulilah Fırat: Yani farklı partilerdeki Kürd vekiller sadece selamlaşırdı. Birbirlerini sevmezlerdi.
Rûdaw: 1997’de neden Refah Partisi kapatıldı?
Abdulilah Fırat: Bahsetmiştim ya, Erbakan’ın Bingöl’deki konuşması nedeniyle. Kürdlere zulmediyorsunuz, hakaret ediyorsunuz diye bir konuşması oldu. “Tanrı Türk’ü korusun diyorsunuz ama Tanrı Kürd’ü de korusun” demişti.
Rûdaw: Abdullah Gül meselesine gelirsek...
Abdulilah Fırat: O hususi bir mesele, ona girmeyelim. Bu onunla benim aramda husui bir mesele, anlatırsam ayıp olur.
Rûdaw: Neden, ama o anlatmış?
Abdulilah Fırat: O anlatmış ben anlatamam, ayıp olur. Şahsi bir şey, benim konuşmaya hakkım yok.
Rûdaw: Ama Kürdü inkar etmek var?
Abdulilah Fırat: Ediyorlar zaten, hepsi ediyor. Türk liderler arasında Kürdlere samimi olarak yaklaşan tek kişi Erbakan’dı. Gönülden yardım ediyordu. Ama tabi korkuları da vardı doğrusu.
Rûdaw: Ama o da hep içinde tutmuş, sizin gibilerin yanında bahsetmiş.
Abdulilah Fırat: Hayır. Parti içinde de açıkça da konuşurdu. Sadece televizyonda belki konuşmazdı. “Ben kendi fikrime göre konuşursam partimi kapatırlar. Yalan söylersem Allah kabul etmez. Lal oldum. İki arada bir derede kaldım” derdi.
Rûdaw: Ama bu da adil değil!
Abdulilah Fırat: Türkiye’de adalet ne arar? Adalet olmadı, böyle olmaz da. Kendi milletine de haksızlık edenden ne beklersin. Ferdi olarak iyi insanlar var ama Türkiye’deki sistemde zulüm var.
Rûdaw: Erdoğan’la bir ilişkiniz oldu mu?
Abdulilah Fırat: Eskiden tanırdım, onun için de çalıştım. Ama reis olduktan sonra bizimle konuşmadı.
“ERDOĞAN KAZANDI VE DEĞİŞTİ”
Rûdaw: Onunla çalıştınız mı?
Abdulilah Fırat: Biz olmasak belediye başkanı olmazdı. En çok da ben ona çalıştım. Erbakan, “git İstanbul’a gelme 6 ay çalış Erdoğan kazanıncaya kadar gelme” dedi. Ben de gittim İstanbul’da 6 ay kaldım, çalıştım. Kazandı, sonrasında değişti. Yani liderler adil, dürüst olmazsalarsa vefalı da olmazlar. İktidarları için taviz verirler.
Rûdaw: Şu anda bir partide misiniz?
Abdulilah Fırat: Ben halen Saadet Partisi’ndeyim. Ben Müslümanlara yakınım. Kürdlerin Müslüman bir partisi de yok, ne yapayım. Biz de yapamayız. Ben bir dönem kuralım dedik olmadı.
Rûdaw: Neden bir İslami Kürd parti kuramadınız?
Abdulilah Fırat: Finans yok. Para yok. Bir parti için en az 10 milyon dolar lazım. Sermaye gerekiyor.
Rûdaw: 1991’den sonra savaş ve faili mechulller oldu, bir Refah milletvekili olarak bu adaletsizliğe karşı durdunuz mu, bahsettiniz mi?
Abdulilah Fırat: Dillendiriliyord ama o kadar. Türkiye’de Meclis’te hakikatlerden bahsedince hepsi birden hücum ediyor.
Rûdaw: Ama HDP bahsediyor?
Abdulilah Fırat: Ama HDP bir güçtür, 60-70 milletvekili var. Ama HDP de oy için, çıkar için bunu yapıyor, samimice Kürdler için bir şey istediğinden değil. Kürd düşüncesini samimice savunma yok onlarda.
Rûdaw: Şu anda Kürdistan’da İslamcıların durumu nasıl?
Abdulilah Fırat: Türkiye’de en fazla mazlum olanlar önce Kürdler, sonra ise Müslümanlardır. Kürdler ve Müslümanlar için hak, hukuk, adalet, insaf, merhamet yoktur.
Rûdaw: Çok teşekkür ederiz.
Abdulilah Fırat: Ben çok teşekkür ederim. Buraya kadar geldiniz. Çok sevindim. Allah sıhhat ve afiyet versin. Beni onurlandırdınız. Allah Kürdistan halkına da şuur, icra, iyilik versin, kin ve nefreti yüreklerinden çıkarsın. Sevgi ve fedakarlık versin. İfrat ve tefritten koleradan kaçar gibi kaçmalırdırlar. Partiler için birbirimizden nefret edersek bu bize ayıp olur. Gerçekçi bir akidemiz olmalı ki halkımıza ne yapabileceğimizi bilelim. Halkımıza hizmet edebilmek için ilk başta ittifak olmalıyız, bir olmalıyız, birbirimize karşı fedakarlık yapmalıyız. Yüreğimizdeki hasedi çıkarıp atmalıyız.
Kaynak: Rudaw