Sine-i millete döneceksek birlikte dönelim

Serseri mayın stratejisine karşı, serseri mayın haline gelmek gerekmez. Sorumluluk sahibi birilerinin, aklı ve kazanılmış mevzileri koruması gerektiği çok açıktır.

Ali Fikri Işık

Mahatma Gandhi’nin hayat hikayesine odaklanan Gandhi adlı biyografik film 1982 yılında gösterime girdi. Gandhi’yi bağımsızlık mücadelesi vermeye zorlayan süreç 1893 yılında Güney Afrika’da trende birinci mevkide seyahat ederken, siyah olması gerekçesiyle ya olmanız gereken yerde, üçüncü mevkide seyahat edersiniz ya da trenden atılırsınız muamelesi sonrası başlar. Bu filmde beni en çok etkileyen sahne, İngilizlerin tuz tekelini kırmak amacıyla, Hindistan halkının pasif direnişini destanlaştıran sahnedir. Tuz kaynaklarını korumak amacıyla İngiliz ordusu bütün ihtişamı ve silahlarıyla uzun, dörderli kuyruk oluşturan Hintlilerin tuza erişimini engellemeye çalışmaktadır.

Ama halk çok kararlıdır. Yürüyüş başlar ve İngiliz askerler ellerindeki sopalarla menzile giren herkesi acımasızca dövmeye başlar. Hiçbir Hintli dayağa karşı direniş göstermez, dayak yiyen tekrar sıraya girer ve İngiliz askerleri bıkıncaya kadar bu direniş böyle devam eder. Sonunda İngiliz hükümeti pes eder ve tuz tekeli kırılır. Düşmanına benzemeden ve ona dönüşmeden büyük bir zafer elde edilir.

“Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız elle çıkınız” der, Gandhi.

Eğer sine-i millet çağrısı büyük bir sivil pasif direnişin parçası değilse, siyasetten boş bir retorik ve duygusal bir sorumsuzluktan öte bir anlam taşımaz. Sine-i millet çağrısı yapanlar, topyekûn başka çağrılar da yapmalıdır. Vergi dairelerini boykot çağrısı yapmadan ya da devletin tüm memur kurumlarını boşaltma talebi olmadan, siyasetçiye, yalnız başına sistemin dışına çık demek, hiç ahlaki olmaz.

Ben devletteki memuriyetime devam edeceğim ama sen siyasetçi, meclisi terk et! Ben ticaretime devam edip, sistemi her gün yeniden üretip daha da güçlendireceğim ama sen siyasetçi, sistemin dışına çık! Ben günlük hayatın olağan akışı içinde rutinimi hiç bozmayacağım, sistemin ihtiyaç duyacağı bütün meşruiyetlere, meşruiyet katacağım ama sen siyasetçi, sistemin meşruiyetine gölge düşür, meşruiyeti sıfırla!

Vakti geldiğinde askerliğe gideceksin, paran varsa bedellik askerlik peşinde koşacaksın, askeri vesayetin tekeline can suyu dökeceksin ve dönüp siyasetçiye, meclisi terk et diyeceksin. Oldu mu şimdi? Vicdani ret yasası için kılını kıpırdatma ama vekil, vekaletten vazgeçsin ve gelsin evinde otursun! Vicdani ret ilanı yapmadan, bu kararlılığı göstermeden vekil meclisi terk etsin demek, gidip evinde otursun demektir.

Bütün bu çağrılar da yetmez. Bu çağrıların siyaseten bir karşılığının olması lazım. Potansiyel olarak bu eylemlilik dizilerinin verili olması lazım gelir. Peki, durum böyle mi? Etrafta en küçük emare yokken sine-i millet daveti ne anlama geliyor? Sözü uzatmayacağım. Bu davet ancak iktidarın daveti olabilir.

Bütün dünya ile kavgalı, ordusunu sınır dışına çıkarmış bir iktidarın meşruiyetle tehdit edileceğini kim ileri sürüyor? Böyle bir iktidarın meşruiyet arayışında olduğunu söylemek, bu iktidarın ne yapmak istediğinden hiçbir şey anlamamak demektir.

Hamit Bozaslan Ahval’e şöyle söylüyor: “Yani - eğer devletten bahsedebileceksek şu anda Türkiye’de - devleti yönetenlerin rasyonel bir stratejiye ya da bir akla sahip olduklarını kesinlikle düşünmüyorum. Bir serseri mayın stratejisi var. Ve bu nereye kadar gidebilir bilemiyorum…”

Serseri mayın stratejisine karşı, serseri mayın haline gelmek gerekmez. Sorumluluk sahibi birilerinin, aklı ve kazanılmış mevzileri koruması gerektiği çok açıktır.

Bu yazı ilk olarak K24’te yayınlanmıştır

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi