Son Dersim Prensi Hasan Hayri Bey ve Dersim Silahlı Aşiret Birlikleri

Son Dersim Prensi Hasan Hayri Bey ve Dersim Silahlı Aşiret Birlikleri

 

 

30

Veysel Göker

Birleşik Dersim Ordularını oluşturmak istiyordu.

Melkişiler, Kürdistan’da büyük ihtişamlarıyla, hizmetçilerinin, taraftarlarının ve kendilerine bağlı olanların, çokluğuyla ün yapmıştır.

O kadar zeki, o kadar cesur ve o kadar asillerdi ki onlar, onlardan bazıları başka eyaletlerde bağımsız yönetici bile oldular.

Ülkeleri ise genişlik ve önem bakımından uzak yakın herkesçe özel olarak Kürdistan adıyla tanındı.

Berat Emirname ve Sultanlık belgelerinde Kürdistan adı geçtiği zaman, yıldızlar gibi ışıldayan, Yıldızlara en yakın ülke Çemişgezek anlaşılırdı

Melkişilerin yıldızlar ülkesi Dersim, yani Çemişgezek, sultanlık evraklarındaki adı ile Kürdistan, 32 kale ve 16 nahiyeden oluşuyordu.

Ne Cengiz Han,

Ne Timurlenk,

Ne Şahruh Mirza,

Ne Türkmen Kara Yusuf,

bu topraklara girememişti.

İran’ı yağmalayan Bayındırlı Oğuz kabilesi , Karakoyunlular’ın müttefiki Kürdistan Prenslikleri’ni ve köklü hanedanlıklarını yok etmeye karar vermişti.

Hedefinde Çemişgezek Ülkesi Hanedanlığı vardı. Xarbendelu kabilesini, Prensi daha çocuk olan Çemişgezek ülkesine saldırttı.

Prens Hasan Ergenlik çağına gelince etrafına toplanan kahraman savaşçıları ile birlikte çok kısa sürede ülkesini gaspçı haydutlardan geri aldı. Ondan sonra Torunu Rüstem’in hükümdarlığı da kısa sürdü Rüstem’i, Rüstem’in torununu ve Melkişler’den 40 soyluyu Rum Hükümdarları kendilerine itaat etmeyip Ülkelerini teslim etmedikleri için öldürdüler. Daha sonraları ülkede kargaşa hüküm sürdü.

Türkmen Safevi barbarlarınca ülkesi işgal edilen fakat Kerbela Muhafızlığı halen hanedanlığının elinde olan, tarih, astronomi, tıp, matematik, Helen ilimleri ve Firaset (sezgicilik) İlminde namı 7 kıtaya yayılan Erdebil Ocağı Mürşitleri’nden olan Çemişgezek Kürt Prensi Pir Hüseyin Bey “ Garezden uzak olan öğüt, hastalığı gideren acı ilaç gibidir” ilkesi ile Melkişi hanedanından 40 canı katleden Rum hükümdarı Sultan Selim ile uzlaşma yoluna gitti.

Ülkesinin toprakları Karaman’dan Kerbelaya kadar uzanan uçsuz bucaksız yaylalar ve verimli topraklara sahipti. Ve sırf Karamanoğulları ile müttefik oldukları için ülkeleri Asyalı Türkmen barbarlar tarafından gasp edilmişti. Şimdi bir fırsat doğuyordu, Malatya Meliki Memay Bey’in tavsiyesine uydu. Bektaşilik etkisindeki Birleşik Krallık Rumlar (Osmanlı) ile ittifak kurmadan Türkmen Safevi Valisi, Türkmen Barbarı Nur Ali Halife ile baş edilemeyeceğini iyi biliyordu.

Maraş Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa’nın desteğini almıştı ama, onları beklemeden kendi savaşçıları ile Çemişgezek-Hozat sırtlarında şiddetli bir savaşa girişti, Türkmen Safevi Barbarı Nur Ali Halife öldürdükten sonra “Vatanı Gülistanı’nı” Türkmenlerin dikenlerinden temizledi.

Pir Hüseyin Bey daha öncede Erbil’i Safeviler’den alan birçok esir ve ganimet elde eden Soran hâkimi Emîr Seyyid, Gazi Kıran adıyla şöhret bulmuş olan Urmiye Prensi Yusuf Bey ve Bradost Ümerâsı İskender Bey'e üç defa yardıma gitmiş. Hatta bu üç savaştan birinde Şah İsmail bizzat ordusu ile gelmiş. Üç fersahlık bir mesafede yenilgiye uğramış ve geri dönmüştü. Pir Hüseyin Bey çok cesurdu.

Yine daha sonraları Nusaybin dolaylarında Safeviler ile Koçhisar denilen yerde Büyük Savaş’ta karşı karşıya gelmiştiler. Dolup taşan denizler ve gürültülü şimşekle bulutlar gibi birbirine girdiler. Kanlı çarpışmada savaş ateşini ilk alevlendiren topluluk Rojki Ordusu’ydu buluşma ateşini ise Çemişgezek/Dersim Prensi Pir Hüseyin Bey'in ordusu yakmıştı.

Savaş esnasında sol kanattaki güçler kendilerini çok az göstermişti. Türkmen barbarlarının zulüm ve zorbalığı Kürdistan emîrlerinde kuvvet ve takat bırakmamıştı. “Büyük Kral Pir Hüseyin Bey Çemişgezekî” orduları ile o tarafın da yardımına koşmuştu.

İşte bu özellikleri ve 50 bin kişilik düzenli ordusu ile Kürdistan ülkesinde yani diğer adı ile Çemişgezek ülkesinde, Bıyıklı Mehmet Paşa'nın desteğini almadan Topraklarını baştan sona düşmanlardan temizleyen tek prensti.

Ülkesinin sınırları kuzeyde Erzurum, erzincan, Bayburt, tokat, sivas, samsun Trabzon sırtları, güneyde Kerbela Irak çölleri, batıda Karaman Aydın’a kadar uzanıyordu. Masallarda anlatılan Kadim medeniyetlerin ülkesi Hattuşa ülkesi onun babasının ve atasının mülkü idi.

Kısa sürede yeniden Melkişi’lere ait Kürdistan Ülkesinin tek hükümdarı, tek bağımsız Prensi haline geldi. Tam 30 yıl Çemişgezek yani Kürdistan Ülkesini yönetti.

Ölümünden sonra, bıraktığı 16 şehzade birbirleri ile anlaşamadılar.

“Bütün devletler ittifaktan doğar, devletsizlik ise nifaktan doğar”

Bu çocuklar aralarında anlaşamayınca Birleşik Krallığın, Çemişgezeki 2 sancağa 14 tımar ve zeamete ayırmasını istediler. Padişahlık emirnamesi çıkarttılar.

Böl, parçala ve yönet siyaseti ilk defa bu cahil şehzadeler eli ile gerçekleştiriliyordu., Hanedanın tırnaksız, savaşamayan genç aslanları bunu istiyorlardı.

3 kola bölündüler. Micingird (Mazgird) prensliği, Pertek Prensliği ve şimdiki Çemişgezek kasabasının bulunduğu Sakman Prensliği. Çemişgezek Sancağı ise varisler tarafından Rumi Sultanlığa bırakıldı.

Buraya da Çemişgezek emirleri dışından gelenler sancak- Beylik görevine getirilmeye başlandı.

Atalarının ve dedelerinin ülkesi için 40 can feda eden, Alevi Piri Hüseyin Bey sağ olsaydı olur muydu bunlar.

Mazgirt Prensliği çabuk dağıldı. İçlerinden Pertek Prensi Baysungur Bey akıllı ve zeki bir edebiyatçı, savaş sanatını iyi bilen bir komutan, devlet yönetmeyi iyi kavrayan bir hükümdardı.

Bu durum onu Kürdistan’ın diğer prensleri ve hükümdarları arasında mümtaz konuma getirmişti.

Kendisi bu güzel hasletler ile Kadim masallardaki Hatem ve İsfendiyar’ın ikincisidir. Eğlenceye, süsleme araçlarına, Büyük Devlet adamlarında ki merak olan, antika silahlara karşı özel bir merakı vardı. Baysungur Bey 1620 yılına kadar tahtını korumuştu.

Sakman Prensesi, Prens Salih Bey'in karısı, Salih Beyi öldüren ve kendisi ile evlenmek isteyen, Salih Bey’in kardeşini öldürerek intikamını alıp, oğlu Keyhüsrev’i tahta oturtmuştu.“Aslanın Dişisi Erkeği olmaz” demişti eski zaman hikayecileri.

Eski zaman anlatıcıları Çemişgezek’te beş ocak ailenin varlığını anlatır. Ağuçanlar, Derviş Cemallar, Sarı Saltıklar, Baba Mansurlar ve Kureyşanlar.

İşte bu ocaklardan Derviş Cemaller sonraki yıllarda da bölgede ki manevi hâkimiyetlerini korudular. Bölgenin ilk Kürt sakinlerinden olan Şeyh Hasanlı pirleri Derviş Cemallılardır. (Secareleri Büyük Prens Pir Hüseyin Beye kadar gider)

Dedelerinin ve atalarının böyle şanlı bir geçmişi olan Çemişgezek / Hozat topraklarının hakimi Şeyh Hasanlılar aşireti reisi Kankozade Murtaza Ağa’nın oğlu Hasan Hayri Bey de,  babaları ve ataları gibi böyle bir Asalet, böyle bir Cesaret ve böyle bir Firasete sahipti.

İlk ve orta öğrenimini Dersim’de tamamladıktan sonra zamanın kurallarına göre, 3 Ekim 1896 tarihinde Harp Okulu Aşiret Sınıfına alınır. 24 Şubat 1898′de süvari teğmen rütbesiyle mezun olarak 4.Ordu Siverek Aşiret Süvari Alayına atanır. Van Askerlik Şubesi Başkanlığı'nda görevli iken Meclis-i Mebusan’ın son dönemi için yapılan seçimde Dersim milletvekili olur. Dersim 1920 meclisine altı vekil verir. Vekillerden Binbaşı Hasan Hayri Bey, İstanbul Meclisi’nden Ankara Meclisi’ne Yeni Cumhuriyete güvendiği için geçmiştir. Diğer beş mebus da zaten Dersim aşiretlerinin ittifakı ile seçilmişti.

Aşiret ağaları, Ankara Meclisi’ne inandıkları için destekleyip ilk defa bir konuda ittifak etmiştiler.

Hasan Hayri Bey, İstanbul Meclisi’nden Ankara’ya gelmiş bir Osmanlı subayı ve mebusuydu. Ankara’ya inanmıştı. Damat Ferit Hükümeti’nden söz aldıkları imtiyazları Ankara’dan da almıştılar. 1920’de mecliste konuşurken bu inancını şöyle dile getiriyordu. “Bu son mütareke neticesi Hükümetimizin giriftar olduğu külfet içinde Dersim, hiçbir hükümete en satvetli bir zamanda bile hiçbir hükümete boyun eğmeyen Dersim, kongrenin teşekkülü üzerine, kongreyi meşru addederek doğrudan doğruya himayesine kendisini attı.”

Dersim Hakimlerinin, Dersim’de Silahlı Aşiret Birliklerini kurma talepleri her zaman olmuştu. Hasan Hayri Bey meclisteki tüm oturumlarda, halkın fakru zaruret içinde yaşadığını, yağmayı ve talanı durduracak en önemli adımın asi, isyancıları, rehabilite etmek, ekonomik destekler ile sisteme yakınlaştırmak olduğunu, bu adımlar ile bu gruplardan en az 30 bin kişilik bir silahlı ordu oluşturabileceğini öneriyordu.

Ona göre Asayiş ancak böyle bir yerel kuvvet ile sağlanabilecekti. Böylelikle de emrinde devasa bir ordu hazırlamayı planlıyordu.

Ama önerisi, yeni Cumhuriyetin Dersim korkusu sebebi ile kabul görmüyordu.

Oysa daha 3 yıl önce 1917 yılında Seyit Rıza ve diğer Batı Dersim aşiretleri hükümetle birlikte Ruslara karşı savaşmıştı. İlk başta 1000 kişilik bir kuvvet oluşturmuş. Hasan Hayri Bey'in komutasında ilk önce Dersim savunması yapılmıştı. 1918 Şubatında Erzincan’a doğru harekâta geçilmiş.

Bu olay Dersim’de duyuldukça aşiretlerin katılımları artmıştı. Doğu Dersim aşiretleri de ittifaka katılarak 3000 kişilik büyük bir güç oluşmuştu. Aşiretlerin Osmanlı Ordusu ile birlikteliği sonucu Erzincan’a girilmişti. Ekim Devrimi olmuş Rus Ordusu tüm silah ve mühimmatları geride bırakarak savaşmadan geri çekilmişti.

“Bol miktarda silah ve cephane ile Dersim’e geri dönmüştüler.”

Rus ve Ermeni takibinden de elde edilen altın ve silahların çokluğu bölgeyi silah deposuna dönüştürmüştü. Bu sebeple bölge kanunsuzluğun ve yasadışı silah ticaretinin de merkezi haline gelmişti.

Bu rezervi değerlendirmek için ‘Silahlı Dersim Aşiret Ordularını’ Kurmayı hedeflemişti.

Ama İttihat-ı Terakki ajanları da geçmişten beri tekrar edilen Dersim’deki aşiretleri birbirine düşürme politikasına devam ediyordu, bu da Hasan Hayri Bey'in tepkisini çekiyordu “Efendiler, Dersim meselesi malumu âliniz ki, tam dört yüz seneden beri Devlet-i Osmaniye’yi işgal eden bir meseledir. Öteden beri bu mesele için tayin olunan memurların yanlış idareleri yüzünden ahali Beyninde bir zıddiyet peyda olmuştur’’ diyerek, tarihe geçen konuşmasını yapıyordu.

Hasan Hayri Bey benzer bir tavrı daha sonra meclis tarafından Dersim’e sükuneti telkin etmesi için görevlendirildiğinde sergileyecektir. Dersim’e geçmek için gittiği Elazığ’da, dönemin Elazığ Valisi Sabri Sarıoğlu’nun, Dersim ileri gelenlerine ölüm tehdidi göndermesine sinirlenerek, valiye çıkışacaktır.

Hatta bu olayın tetiklediği süreç sonunda, Meclis’te Koçgiri’de masum insanların öldürülmesini, Alevilikleriyle ilişkilendiren konuşmasına karşı çıkan Bursa mebusuna da silah çekecektir.

Yine bir meclis konuşmasında “Bugün Dersim’i ne kadar tecziye etseniz, ne kadar öldürmüş olsanız yine açtır ve iradesizdir. Yine o hırsızlığı yapacaktır. Bunun bütün kökünü mü kesmek lâzım, mektep mi lâzım, idare mi lâzım, ne lâzım? Hükümet vazifesini ifa etsin. Ondan sonra cezaya çarpsın.” diyerek hükümeti, halkı cezalandırmadan önce göreve çağırıyordu. Cesur ve sivri dilli idi…

Meclis-i Mebusan’ dan 1920’de TBMMye katılan Dersim mebusu ve

Karabalı aşireti ağalarından Binbaşı Hasan Hayrı Bey, önerileri kabul görmediği için Cumhuriyet Halk Fırkasından ayrılmış, Kâzım Karabekir'in kurduğu Terakkiperver Fırkası’na katılmıştı.

Sivri dili, bildiğini söylemekten çekinmeyen Hasan Hayri Bey, Mustafa Kemal aleyhtarlığından dolayı hayatını riske sokmuştu bu sebeple Dersim’e geçmişti.

Dersimliler onu Dersim Alevi Kürtlerinin temsilcisi olarak görüyordu.

Atatürk ise 1923 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası Dersim Mebus adayı olarak Feridun Fikri’yi göstermişti. Aşiretler bu tercihe tepki göstererek Hozat’a yürüdüler. Bu aşiretlerin başında Abasanlı Pir Seyit Rıza vardı. Hozat’ ta çıkan kargaşada Feridun Fikri yaralandı. Seyit Rıza Ankara’ ya baskı kurarak Hozat’ta güç gösteriyordu, amacı Hasan Hayri’yi Ankara’ya kabul ettirtmekti.

“Alevî Kürtleri çıkacak bir isyanın dışında tutabilmek adına olsa gerek, hükümet bu konuda ısrarcı olmadı. Bu olaylar hep Seyit Rıza’nın hanesine eksi olarak kayıt ediliyordu.’(Mahmut Akyürekli)

Ankara’da ise bu olayların sorumluları olarak Hasan Hayri Bey ve Baytar Nuri görülüyordu. Atatürk önce Hasan Hayri ve Baytar Nuri’nin Dersim’ den çıkarılmasını emretti.

Oysa onlar Seyit Rıza’ya sığınarak Dersim’de kalmaya karar vermişlerdi.

Bu sırada Şeyh Sait İsyanı başladı. Vakitsizdi. Zamanından önce başlamıştı.

Okul arkadaşı Cibranlı Halit’e 1908 Dersim isyanının bastırılması sürecinde görev alması sebebi ile alevi hassasiyetinden dolayı kırgındır, görev icabı olduğunu bildiğinden bu tepki daha sonra dostluğa dönüşür. 

Dersim’de Aşiretler ne zaman Devlet ile problem yaşasalar aralarındaki düşmanlıkları askıya alıp beraber hareket ediyorlardı.

Hasan Hayri Bey esasen Kürt İstiklal Komitesi’nin gizli üyesidir.

Şeyh Said Efendi’nin, Kürt İstiklal Komitesinin perspektifleri ile hareket etmesi gerektiğini düşünüyor. Seyyit Abdülkadir ile sürekli istişareler ediyordu.

İllegal bir yapı olan Kürdistan İstiklâl Komitesi, yani Azadî, askeri ve siyasi bir örgüttür. Örgüt ilk etapta ordu içerisindeki milli bilince sahip Kürt subaylar içinde örgütlemiştir. Cibranlı Halit Bey’in asker olması ilk kitlenin de asker olmasının başlıca nedenidir.

Bu subaylar arasında İhsan Nuri Paşa ve Yüzbaşı Hakkı gibi isimlerde vardır.

İkinci etap aşiret liderleri ve diğer Kürt yapılanmalarıdır.

Muhteşem bir ağ halinde ilerleyen örgüt Kürdistan Teali Cemiyeti, Hêvî gibi yapıları bir çatı altında toplar ve Hacı Musa Bey, Hasenanlı Halit Bey gibi isimleri de örgüte dahil eder. Halidi Kürtler arasında ise Norşin Şeyhleri gibi ruhani liderler aracılığıyla kitlesel hale gelir. 1920’ler de Azadî ilk bildirisini yayınlar.  Bildiride devlet ile ne şartlar ile görüşüleceği maddeler halinde yazmaktadır.

Altında ise “Kürdistan İstiklâl ve İstihlas Komitesi Merkez-i Umumisi” imzası vardır.

12 Aşiretten oluşan Koçgiri Federasyonu’nun başlattığı 1920 Koçgiri ayaklanmasının bastırılması sırasında Koçgiriler Dersim’e sığındılar. Dersim’den istedikleri desteği bulamasalar da Dersim’e cesaret ve güven vermişlerdi. Dersim ahalisi erken biten bu görkemli direnişten Alişan Bey ve kardeşi Koçgiri reislerinden olan Haydar Bey’den çok etkilenmiştiler

Hasan Hayri Bey'in kadim dostu ve akrabası Alişer Koçgirili Alişan Bey'in özel kalemi görevini yapıyordu. 1916-1917 yıllarında Rus ordusuna canlı hayvan satmış. 1919-1920 Koçgiri olaylarına iştirak etmiş. Hakkında verilen ölüm cezası daha sonra af edilmişti. Aftan sonra Dersim’e yerleşen Alişer Şeyh Hasanlı Aşiretinden idi. Esasen Alişan Bey, Koçgiri Reisi Haydar Bey, Alişer ve Nuri Dersimi’nin bölgeye intikaline kadar, Dersim’de ulusal karakterli hadiseler pek yaşanmamıştı. Ulusal karakterli fikirler daha çok 1920 Koçgiri hadisesi sonrasında bölgeye yerleşmişti.

Bu sebeplerden dolayı askeri kimliği ön planda olan Hasan Hayri Bey, hem kendisi hakkında söylenen Kürtçülük yaptığına dair algıları bertaraf etmek hemde deşifre olmamak için mecliste “Dersim'de ve etrafında duyuyoruz ki, bir takım propagandacılar geziyormuş, güya; Kürdistan Hükümetini bütün Avrupa Devletleri imzalamış, Padişah da kabul etmiş ve işte bilmem filan, filan kabul etmiş diye bir takım şeyler. Siz ne duruyorsunuz gibi birçok şeyler deveran ediyor. Hatta bazı şahısların da gezdiğini hissediyoruz. Bu husus bir kaç defa da mevzubahis edildi. Bu adamlar kimlerdir? Ve buna karşı Hükümet ne vaziyet alıyor? İşte bunu anlamak, bunları çıkarmak mümkün değil mi? Mümkünse onların arkası alınmalı ve bu gibi adamlar oradan ihraç edilmeli, İstiklâl Mahkemeleri’ne bu hainleri tevdi etmeli’’ diye konuşmak zorunda kalmıştı.

Diğer taraftan Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucusu, Kürt İstiklal Komitesi Başkanı, 1919 yılı Damat Ferit hükümetinin, Şura-yı Devlet Başkanı, Seyyid Abdulkadir’e Damat Ferit Paşa'nın özerklik de dahil pek çok vaatlerde bulunduğunu biliyor, Mustafa Kemal'e karşı güç kullanmayı planlayan Seyyid Abdülkadir'in, Osmanlı Hanedan Ailesinin ve Bedirxanların sürgünden geri döneceği ve hatta onların bile özgürce yaşayacağı İttihatçı Türklerden ayrı, bağımsız Kürdistan konusundaki kararlılığından çok etkilenmişti.

Bunun için örgütlü ve sistemli, tam bir devlet adamı “adabı” ile harâket ediyordu. Kendisini ele vermemeye çalışıyordu. Çok disiplinliydi.

Dersim-Çemişgezek Prensliğinin bölünüp parçalanmasından sonra dört yüz yıllık yabancılaşmanın kapılarını açmaya çalışıyordu. Fakat bu çabaları yeni Cumhuriyetin kurucu kadrolarını tatmin edemiyordu.

Bu yeni Cumhuriyete göre Dersim’in uyum sağlayıp entegre olması yetmiyordu. Türkleştirilmesi de gerekiyordu.

Bunun için raporlarla, yapılan eylem planları ile barbarlık dolu yol haritalarının oluşturulmaya çalışıldığını biliyordu.

Evet Şeyh Sait İsyanı vakitsizce ve erken başlamıştı. Şeyh Şerif’in Elazığ’ı ele geçirme girişiminden önce, Hüseynik köyünü kuşatması ve Hasan Hayri Bey’in evine bir çeşit baskın mahiyetinde yerleşmesi ve aynı gün “Maksadımız gayet açık. Hilafet ortadan kaldırılmak isteniyor. Biz ise bunun ipkasını yani kalmasını istiyoruz. Şer'i hükümleri kaldırılıp yerine yeni kurallar getirilmek isteniyor, biz ise buna karşıyız” diye konuşma yapması, Kürt istiklal Komitesi üyesi Hasan Hayri Beyi hayretler içinde bırakıyordu.

Bu gelişmeler kendisini, bu girişimi Kürdistan İstiklal Komitesinin perspektifleri doğrultusunda ikna etmeye zorluyordu. Ama başaramıyordu.

Şeyh Şerif’i Kürdistan İstiklal Komitesi’nin Kara Kutusu Binbaşı Hasan Hayri Bey'in Karargahı olan Elazığda’ki Malikanesine girmeye zorlayan sebepler asla bulunamayacaktı. Bu bir tesadüf ya da yol üstü uğranacak bir mola değildi. Belki de ajan Binbaşı bacanak Kasım’ın önerisiydi. Her ne olursa olsun Kürdistan genelinde eş zamanlı başlayacak olan Dersim-Koçgiri direnişini erken doğuma zorlayan bir gelişmeydi.

Hasan Hayri Bey'in Harput Hüseynik'teki konağı

Devlet böylelikle hedefine ulaşmış, henüz başlamamış gerçek bir direnişin Dersim-Koçgiri ayağının baş kumandanı Hasan Hayri Bey’i, ana direniş daha başlamadan İsyancılara yardım gerekçesi ile yakalamıştı.

Bu zorla el koyma girişimi, aynı zamanda Hasan Hayri Beyi de deşifre etmiş, zor durumda bırakmıştı.

Nihayetinde Hükümetin eline Hasan Hayri Beyi yargılama ve idam etme gerekçesi oluşmuştu.

Bu nedenle Binbaşı Hasan Hayri, amcazadesi Celal Mehmet ve Galip Bey, 1925 Şeyh Sait İsyanında isyancılara destek verdikleri suçlamalarıyla Elazığ İstiklal Mahkemesinde yargılandılar ve 23 Kasım'da ise alelacele idam edildiler. Hükümete yardım eden ve Şeyh Şerif’e karşı hareket eden Elazığ Beyleri bile bu davadan yargılandılar. Hepsi beraat ya da sürgünler ile hayatlarını kurtardılar.

Hasan Hayri Bey’e af dilemesi durumunda sürgüne gönderilme sözü vermişlerdi. Ama kendisi bu teklifi reddederek, Dersim’in asi çocukları olan Koçan (Koç Uşağı) Resik ve Şemkan aşiretlerinin bölge genelinde başlattığı görkemli son direnişinin arifesinde, idamına giden süreci soylu duruşu ile başlatmıştı.

İdamlara ilk tepki Dersimli Seyit Rıza Bey ve arkadaşları tarafından gösterildi. Elazığ’da toplantılar yaparak intikam yeminleri edildi. Eskiden bir araya gelemeyen Dersimliler ilk defa bir cemiyet etrafında bir araya getirildi. Büyük kumandan, siyasetçi, fikir adamı Son Dersim Prensi Hasan Hayri Bey’in kıymetlisi Alişer de Kürt Teali Cemiyetinin aktif üyesiydi ve Seyyid Rıza’ya yakındı.

O da 13 yıl sonra Seyyit Rıza'nın yeğeni Rehber isimli bir düşkün tarafından suikaste uğrayarak şehid oldu. Allah dostu, Evladı Kerbela Pir Seyit Rıza ise 18 Kasım 1937 de Buğday Meydanı'nda idam edildi.

Seyit Rıza'nın oğlu Şah Hüseyin, Kamer Ağa’nın oğlu Yusufanlı Fındık, Şeyhan Reisi Use Seydi,

Demenan Reisi Cebrail ve oğlu,

Kureyşanlı Hasan ve Haydaranlı Kamer Ağa

Şehadet yolculuğunda Evlad-ı Kerbela Pir Seyid Rıza’ya hep birlikte yoldaş olmuşlardı. Aziz Hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

Kaynaklar:

Şerefname.

islam Ansiklopedisi,

Mahmut Akyürekli Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dersim Sorunu Yüksek Lisans Tezi. Japon İmparatorluk arşivi

Kumiko Saito

16. ve 17.Yüzyıllar Doğu ve Güneydoğu Anadolusu’nda Timarların Çeşitli Biçimleri: Farklı Uygulamalara Tek İsim Koymak*

 

Kurdistan Haberleri

Van’da binlerce yıllık obsidyen atölyeleri
Diyarbakır Barosu, ‘Ermeni Soykırımı’ davasından beraat etti
Arif Qurbani; Bölgedeki savaşın gölgesinde Kürdistan seçimleri: Siyasi kriz ve gelecek belirsizliği
Ortadoğu'daki savaşlar ve Tukidides Tuzağı - Faik Bulut *
Başbakan Barzani, Erbil'de Uluslararası Sanayi ve İnşaat Fuarı’nı açtı