Uzun bir aradan sonra tekrar yazmaya karar verdim. Bu karar, yok bensiz bu iş olmaz, benim olmamam beli bir boşluk oluşturdu veya ben çok doğruları söylüyorum, mutlaka yazmam lazım anlamında değil. İnanın ben bu kararı, inanılmaz hızla değişen coğrafyamızın gündeminde insanlarımıza yapılan haksızlıklar ve olup bitenler karşısında tam anlamıyla kendi kendimi ve vicdanımı rahatlatmak anlamında aldım.
Şehirler arası bir trendeyim, ufacık bir köyden kocaman mega metropol Londraya doğru yolalıyorum. Tren, yemyeşil Londra ovasında adeta süzülerek ilerliyor. Her köy istasyonunu geride bırakırken tren yeni yolcu alıyor. Tıka basa dolan trende, belki inanmazsınız kendimi çok yanlız hisediyorum.
Yanımda oturanları, etrafımda alabildiğine yüksek sesle konuşanları, gülüşenleri ve coşkulu sabah sohbetlerini hiç mi hiç duymuyorum. Bilemiyorum, siz hiç böyle bir duygu yaşadınız mı! İnanın, sanki ben trende değilim.
Ben, geçenlerde annesinin, tüm yakınlarının ve bütün bizlerin haykırışına rağmen gözlerimizin önünde darağacına götürülen Kürt gençleri Rahim, Zanyar, Loqman ve tüm arkadaşlarının yanındayim. Seyreden annesinin ve tüm anelerin feryadını ve akıttıkları gözyaşlarını hissediyorum, yaşıyorum ve görüyorum.
Güney Kürdistan Ulusal Haraketinin başladığı ve Kürt Ulusal Kültürünün sembolü Koye Sancaq’ta, 1980'den bu yana Birleşmiş Milletler tarafından "mülteci" kabul edilen ve terorist İran İslami Cumhuriyetinin nefes aldırmadığı Doğu Kürdistan siyasi hareketleri KDP-I ve HDP yaşam alanlarına, tüm uluslar arası antlaşmalari çiğniyerek, komşusu olduğu devletin sınırlarını aşarak, hedefe şaşmadan erişen misill saldırısında hayatını kaybeden 17 Kürdistan şehidinin ve 40’tan fazla yaralı günahsız Kürt kardeşlerimin yanındayım ve onların feryadını işitiyorum, acılarını yaşıyorum.
Biraz önce Rupela Nu’da, Diyar Budak’ın ’Dersim Yanıyor ’ yazısında, ’Tartale’, ’38 Dersim katliamı’ ve basında yer alan yangınların ötesinde inanılması güç, çevrede şimdiye kadar görülmemiş ve tanınmıyan çok zehirli yılanların üretilip coğrafyamıza yerleştirildiğini ve bu yılanların canlılara ve genellikle insanlara saldırdğını ve birçok insani öldürdüğünü okuyorum.
Ben, o zehirli yılanların ısırdığı, renklerinin solduğu, midelerinin bulandığı ve soğuk, soğuk terleyen ve yavaş, yavaş boğularak, ızdırap çekerek aramızdan ayrılan Dersimli kardeşimin yanındayım.
Enfal’ın, Şenga’lın ve Efrin’in ’Hawar’ını duyuyorum.
Yanıbaşımda oturanlar, kolunda pırıl pırıl M Cors çantası, bileğinde pahalı olduğu klavuz istemiyen saatı ve ayğında belki de Swıss Bally ayakabısıyla, trene gelirken yolda aldıkları mis kokan sabah kahvesini yudumlayan bayan ve baylar, tıpkı Dünya devletleri ve Uluslar arası Kurum ve Kuruluşların benim İran’da her gün ipe giden kardeşlerimden, hedefinden millim şaşmayan İran misillerine hedef olan günahsız Kürdistan şehitlerinden, yaralanan çocuk ve yaşlılardan, Dersim’de zehirli yılanların öldürdüğü köylülerin feryadını tabi ki işitmiyor, yaşamıyor ve olup bitenlerden habersiz sohbetlerine devam ediyorlar.
Bu arada refleks olarak sessizliği ve yanlızlığımı kırmak için birşeyler yapmam gerekirdi.Tespih alışkanlığım olmadığı için tespih çıkarıp çekemezdim. Tutup, nefretlenmiş bir sigara da yakamazdım, herkes gibi ben de cep telefonumu çıkardım ve mesajlarıma ve popüler Facebook’a baktım ve birkaç kürt arkadaşımın çok uzaklarda da olsa benim duygularımı paylaştığını görünce, birkaç saniye önceki gerginliğim az da olsa geçti, birazcık sabır geldi, yanlız olmadığımı hisettim.
Doğrudur, son yüzyıllarda, horlanmişiz, yok sayılmışız ve sahipsiz bırakılmışız, sınırları kumda çizilen yapay devletler arasında rızamız olmadan taksim edilmişiz ama her şeye rağmen, boyun eğmemişiz, isyan ruhunu diri ve taze tutmuşuz.
Hatırlatayım, herşeye rağmen bugün de coğrafyamızda çok önemli bir yerimiz var. Unutma, Dünya enerji politikasının, doğal gaz ve petrol yataklarımızla en önemli yapı taşııiz.
Ortadoğu’nun geleceğinde en büyük sorun olan su rezervlerinin sahibiyiz.
Coğrafyamızın yeni yapılanmasında, kendilerine görev biçen kurtlar sofrasında ki oyunda ’Joker’iz. Oyundaki rolümüzü halkımızın geçmişine ve direniş ruhuna layık oynamalıyız. Aksi takdirde tarihi sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz, tek kelimeyle sorgulanmalıyız!
Daha dün bize misafir gelenler, suyun başını tutmuş, bizi istediği gibi, anlatıyor, tanıtıyor ve yeri geldiğinde inkar ediyor. Bununla da kalmıyor, bizi, evimizde, alnımızın tam otasındanvuruyor!
Tren Londraya varmıştı. Liverpool Garınadayiz. Trenden inen yolcular herkes sabah işine yetişmek için koşuştura dursun, gelin biz hep beraber seyirciliğı bırakalım, oyun masasında kartlarımızı iyi ve herşeyden önce ’Jokerimizi’ tam zamanında ve yerinde kulanalım.