"Moskova, Sovyet coğrafyasında en ufak bir harekete izin vermeyeceğini Kazakistan'da bir kez daha gösterdi"
"Tabii ki yapmaktan kaçınabileceğimiz birçok hata vardı ve yaptığımız birçok şey daha iyi yapılabilirdi. Ancak inanıyorum ki günün birinde ortak çabalarımız meyvelerini verecek ve ülkelerimiz kalkınmış, demokratik toplumlara sahip olacak"
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) son lideri Mihail Gorbaçov’un bu sözlerle istifa edip Kremlin’in tepesinden orak/çekiçli kızıl bayrağın inmesinin, on yıllar boyunca iki kutuplu dünyanın Doğu’daki güç timsalinin dağılmasının üzerinden 30 yıl geçti. SSCB dağıldıktan sonra içinde barındırdığı Sovyet federatif sosyalist cumhuriyetlerinden 15 ayrı devlet doğdu. Ancak bu büyük dağılma, öngörüleceği üzere sayısız sorun ve çatışmayı da beraberinde getirdi. 30 yıl sonra, hâlâ eski Sovyet coğrafyasında; kökeni uzun yıllar öncesine dayanan sorunlardan söz ediyoruz.
AP'nin Moskova'daki baş fotoğrafçısı Liu Heung Shing'in Gorbaçov'un tam son konuşmasını içeren dosyayı kapattığı anda deklanşöre basarak yakaladığı tarihi kare
SSCB’nin kalbi tartışmasız olarak Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ydi. Rusya, FSC’lerin içinde en güçlü olanı, en varlıklısı, en büyüğü ve açık ara en söz sahibi olandı. Dev cumhuriyetler birliğinin kalbi, her zaman başkenti olan Moskova’da attı. Çoğu zaman Soğuk Savaş dönemini konu alan ABD filmlerinde ülkeye ‘Sovyetler’ diye değil, ‘Rusya’ diye hitap edildiğini duyarız. 2000 yılında Rusya Federasyonu’nun başına eski bir KGB ajanı olan Vladimir Putin geçti. Görevi, SSCB’nin dağılmasında önemli rol oynamış Boris Yeltsin’den aldı.
Putin, Rusya’nın dümeninde geçirdiği 22 yılı boyunca eski Sovyet coğrafyasını arka bahçesi olarak gördüğüne dair mesajları çok net bir şekilde verdi. 2008 Güney Osetya Savaşı bunun en net örneklerinden biriydi. Yakın zamana baktığımızda Kırım’ın ilhakı, Belarus’la giderek artan yakınlaşma ve birleşme iddiaları, 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nda Ermenistan kaybetmesine rağmen Paşinyan’ı tekrar safına çekmesi…
Günümüzde ise Ukrayna sınırına yapılan askeri yığınak sonrasında Batı, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesine hazırlanıyordu; ülkenin doğusunda yıllardır savaş sürüyordu ve bölge uzun zamandır Rusya yanlısı ayrılıkçıların kontrolündeydi. Ancak kriz, Ukrayna’dan önce, beklenmeyen yerden patlak verdi; Kazakistan’da akaryakıt zammı bardağı taşırdı ve halk hükümete karşı ayaklandı. Protestolar karşısında Kazakistan lideri Kasım Cömert Tokayev, Rusya liderliğindeki askeri ittifak Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) yardıma çağırdı ve ‘barış gücü’ Kazakistan’a gitti.
Bütün bu gelişmeler hem Batılı haber platformlarında, hem de sosyal medyada “Putin Sovyetler Birliği’ni tekrar mı kuruyor?” gibi soruların ortaya atılmasına sebep oldu. T24 de Rusya ve eski Sovyet coğrafyasının dinamiklerine hakim üç uzmana; emekli büyükelçi Ömer Önhon, dış politika analisti Aydın Sezer, uzun yıllar Moskova’da gazetecilik yapan Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni ve Rusya analisti Hakan Aksay’a bu soruyu yöneltti.
Burada Sovyetler Birliği’ni sembolik bir bağlamda kullanıyoruz. Elbette Putin, çok devletli bir komünist rejim kurup, Moskova’da bir Sovyet meclisi açma niyetinde değil. Aslında, Putin eski Sovyet cumhuriyetleri üstündeki etkisini artırıp, Moskova’ya bağlı hale mi getirmeye çalışıyor sorusuna yanıt arıyoruz.
Hakan Aksay: Kazakistan son müdahale olmayacaktır
Hakan Aksay’a göre Rusya Federasyonu’nun dış politikasında eski Sovyet cumhuriyetleri hep stratejik öncelik olarak tanımlanagelmiştir. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Avrasya Ekonomik Birliği (AEB), Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) gibi kuruluşlar Moskova için çok önemli enstrümanlardır.
2008 Rusya-Gürcistan savaşı, 2014’ten itibaren Ukrayna (Kırım ve Donbas) krizi ve 2020 Dağlık Karabağ (Azerbaycan-Ermenistan) savaşının Kremlin’e, Batı’nın eski Sovyet coğrafyası için Rusya ile savaşmayı göze alamayacağını gösterdiğini belirten Aksay, Moskova’nın “Batılı güçlerin en fazla sert siyasi açıklamalar ve ekonomik yaptırımlarla tepki gösterebildiğini gördüğünü” ifade etti.
Aksay, Putin’in 2021’in ortasında imzaladığı Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Stratejisi adlı yeni doktrinin 2015 doktrinine göre daha sert çizgiler taşıdığını ifade etti:
“30 yıllık ‘tek kutuplu dünya’nın artık ‘çok kutuplu’ hâle gelmekte olduğu saptamasının yapıldığı stratejide, ‘Batı’nın hegemonyasının sonuna yaklaştığı, bunun birçok yoğun anlaşmazlığa/çatışmaya yol açacağı’ öngörüsü yer alıyordu. Bu doktrin değişikliği, Rusya’yı, başta eski Sovyet coğrafyası olmak üzere Suriye dahil bir dizi bölgede kararlı siyasi-askerî hamlelere hazır olma ve fırsat çıktığında hızlı ve etkin davranma çizgisine getirdi. Kazakistan, bu yoldaki son müdahale olmayacaktır.”
“Elbette amaç eski Sovyetler Birliği türünde bir oluşum yaratmak değildir” diyen Aksay, tek tarih, mantalite, dil, kültür, ekonomik ve insani bağlar ile, bölünmüş akraba aileler ile, Rus azınlıkların varlığı ile eski Sovyet cumhuriyetlerinin Rusya açısından özel bir önem taşıdığını ifade etti.
Aksay, Moskova’nın siyasi, askerî ve ekonomik olarak daha aktif davranma yolundan ilerleyeceğinin, Belarus’u birleşmeye (ortak devlet kurmaya) iteceğinin, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkeleri Batı ile temaslarını sınırlamaya zorlayacağının bugünden belli olduğunu ifade etti.
Putin ve Lukaşenko
Önhon: Geçmişi olan ülkeler, adları ne olursa olsun hep birbirinin devamıdır
Emekli büyükelçi Ömer Önhon, “Putin’in bugün Sovyetler Birliği’ni değil ama Rusya’nın grandiyözünü tekrardan ihya etmek için bir çaba içinde olduğu görülüyor” değerlendirmesini yaptı.
“Geçmişi olan ülkeler, tarihi bir süreçten gelen ülkeler hangi isim altında olursa olsun, aslında hep birbirinin devamıdır. Mesela bugün İran İslam Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz ama bugün dış politikayı belirleyen temel unsurların Şah zamanında belirlenen politikalar olduğunu görürsünüz” diyen Önhon, “Şimdi Rusya’da da böyle. İster Çarlık Rusyası olsun, ister Sovyetler Birliği olsun, ister bugünkü Rusya olsun aslında hepsi birbirinin devamı, yani farklı misyonlara, farklı eğilimlere sahip farklı ülkeler değil” diye devam etti.
Rusya’nın geçen hafta Kazakistan’a asker gönderen KGAÖ’nün kurulmasına 1992’de, SSCB dağıldıktan kısa süre sonra önderlik ettiğini hatırlatan Önhon, Moskova’nın bunu yaparken amacının bölgede Rus etkisini güçlendirmek için kullanabileceği bir enstrümana sahip olmak olduğu belirtti: “1992’de bu amaçla kurulan yapının bugün pratikte uygulanmasını gayet net bir şekilde görüyoruz.”
Önhon, “Rusya, Sovyetler Birliği sonrasında ciddi bir sarsıntı geçirdi ama şimdi tekrar kendini toparlayıp, dünya siyaset sahnesinde hak ettiğini veya olması gerektiğini düşündüğü pozisyonu eline büyük ölçüde geçirdi” değerlendirmesinde bulundu.
Yeltsin, 1991'deki Ağustos darbesi sırasında bir tank üzerinde konuşma yapıyor
Aydın Sezer: Moskova, Sovyet coğrafyasında en ufak bir harekete izin vermeyeceğini Kazakistan'da bir kez daha gösterdi
Dış politika analisti Aydın Sezer, mevcut durumun Putin için hem iç hem de dış politika boyutu olduğunu belirtti.
Rusya’nın mevcut olarak içeride ekonomik sorunlar ve Koronavirüs pandemisine bağlı başka sorunlar yaşadığına dikkat çeken Sezer, “Dolayısıyla Rusya Federasyonu dış politikada- tırnak içinde söylüyorum - ‘eski süper güç Sovyetler Birliği’nin’ izlediği politikayı izlemeye çalışıyor” dedi. Sezer’e göre bu politikanın 50 yaş üzeri Rus vatandaşlarında; yani SSCB’de doğmuş ve o günleri hatırlayan Rus vatandaşları arasında alıcısı var.
Peki nedir bu politika? Ve Rusya bugün bunu nasıl taklit ediyor? Sezer şöyle açıklıyor:
“Sovyet dönemindeki süper güç olma perspektifi; içerideki tüm iktisadi koşullara veya olumsuzluklara rağmen sıradan ABD emperyalizmi ve NATO karşısında Sovyet vatandaşlarını başı dik durumda tutan bir perspektifti. İçeride Putin ısrarla NATO üzerinden bu politikaya dönüş yapıyor, bu çok net artık belli oluyor”
Sezer, Rusya’nın en az iki kutuplu olduğuna inandığı dünyada artık kendini bir başat güç olarak gördüğünü belirtirken, Suriye ve Libya gibi dış politika başlıklarına da bunun yansıttığını ifade etti.
Öte yandan Sezer, Putin’e tecrübelerinin “arka bahçesindeki hiçbir gelişmeye sessiz kalmaması gerektiğini gösterdiğini” ifade etti. Sezer, Putin’in “arka bahçesindeki” gelişmelere yönelik adımlarının yakın tarihini şöyle anlatıyor
“Bu sessizlik sürecinde ilk önce Gürcistan’da dur dedi ama Ukrayna’da Kırım’ı alarak ya da Dombas’a müdahil olarak bir anlamda geri çekilmek durumunda kaldı. Ben bunu geri çekilmek olarak niteliyorum, çünkü Ukrayna, Rusya dışındaki Rus nüfusun en yoğun yaşadığı ülke. Ukrayna’daki Rus imajı ile ilgili ortaya çıkan son durum Rus dış politikası açısından çok ciddi bir başarısızlık olarak değerlendirildi. Dolayısıyla Ukrayna’ya karşı Rus milliyetçiliği perspektifinde de bir saha açıldı.
Kısaca Ukrayna krizinden çıkardığı derslerle Rusya yoluna devam ederken, Ermenistan’da Paşinyan’ın göreve gelmesiyle yine bir hata yaptığını anladı. Paşinyan’ın Batı ile flörtü; Putin’e ve Rusya’ya rest çeker birtakım tavır ve hareketlerinin olması, eski cumhurbaşkanını tutuklaması, Rus askeri üsleriyle ilgili farklı görüşler belirtmesi, Rusya’nın Ermenistan’daki yeni gelişmelere kendini adapte etmesi gerektiğini hissetmesini ve Rusya’nın Ermenistan’da farklı bir yöntem izlemesini de beraberinde getirdi.
Rusya Azerbaycan’a yakın durarak Dağlık Karabağ ve özellikle işgal altındaki toprakların kurtarılması, aynı zamanda bunların statüsü konusunda da Ermenistan’a destek verecek bazda Barış Gücü yerleştirmesiyle Paşinyan’ın duruşunu tersine döndürdü. Öylesine döndürdü ki savaş sonrası Paşinyan’a yönelik iç gösteriler ya da müdahalelerde bu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü devreye sokma gereği bile hissetmedi çünkü göstericilerin tamamı Rusya yanlısıydı. Paşinyan bu hareketlerden çıkardığı derslerle özellikle Trump döneminin ve Macron’un pasif politikalarıyla yalnız kaldığını hissettiği anda Rusya’yı tekrar güvenlik politikasında stratejik ülke konumuna getirdi ve Rusya ile dost ilişkiler tesis etti. Seçim sürecine de karışmadı Rusya, çünkü Ermenistan’da kim kazanırsa kazansın Rusya ile beraber çalışacağı anlaşılmıştı.
Güney Kafkasya’yı halleder halletmez Belarus’daki durum ortaya çıktı. Burada da yine seçimler öncesi Belarus’da başta Lukaşenko olmak üzere Rusya aleyhtarı yaklaşım sergilenirken, birdenbire muhalefetin bastırılması konusunda Lukaşenko’nun arkasında yer aldı, birleşik devlet sürecine geçerek Belarus’u da kurtardı. Bütün bu gelişmelerden sonra Rusya artık NATO ile Batı ile ilişkilerinde kendi arka bahçesinde izlemesi gereken rol konusunda net bir perspektif ortaya çıkardı. Bunu da Kazakistan’daki süreçle ilgili ilk iki gün ne olduğunu anlamaya çalışmakla birlikte çok sert ve ani bir karar vererek bu Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü devreye soktu.”
Aydın Sezer, ABD’nin bu hamlelerden yola çıkarak Rusya’nın hedefinin Sovyetler’i yeniden kurmak olduğunu düşündüğünü söyledi.
Rusya’nın daha önce NATO’ya konulan sınırın eski Sovyet toprakları olduğunu çok net bir şekilde vurguladığını, hatta NATO’dan bu doğrultuda garanti aldığını belirten Sezer, NATO’nun Romanya ve Bulgaristan gibi eski Doğu Bloğu ülkeleri ile Letonya gibi eski Sovyet cumhuriyetlerini ittifaka katmasıyla durumun “Moskova için artık kabul edilemez” bir noktaya geldiğini söyledi.
Sezer, “Rusya, Sovyetler’i kuruyor ifadesi çok sembolik bir ifade ama evet, Moskova Sovyet ülkelerinde en ufak bir harekete izin vermeyeceğini Kazakistan’da bir kez daha net şekilde ortaya koydu” görüşünü dile getirdi.