Standlardan...

Mehmet Gül

PAK, PSK ve HAKPAR başta olmak üzere geniş bir çevrenin desteğini alan İstanbul Bağımsız  Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Av. Mehmet Celal Baykara bugün (23.03.2019) Bakırköy-İncirli'de pazar esnafını ziyaret edecek. Doğal olarak stand da kurulmuş olacak.

Stand dediğimiz 2 metre küp bir çadır, bu çadırı üç tarafından kuşatan muhtelif içerikli üç pankart, çadırın ön tarafında ayakta duran iki adet roll-up, üzerinde broşürlerin yer aldığı küçük bir masa ve ayakta durmaktan yorulan "yaşlılarımız"ın oturması için (Ben şahsen bugüne kadar hiç oturmadım!) üç adet plastik iskemleden oluşuyor.

Tabi esas etkin faktörü de unutmamak lazım: "İmam" tabir ettiğimiz ses cihazı. Anfi!

Bu "kara kutu" olmasa stand kurmanın hiç-bir faydasının olmayacağını belirtmek isterim. "İmam", araya Türkçe ve Kürtçe (Kurmancî-Kirmanckî/Zazaki) sloganların serpiştirildiği birkaç Kürtçe parçayı biteviye söyleyip duruyor. Fasıl bitti mi yeniden başlıyor. Döne döne aynı şeyleri söylüyor. İmam ünvanı  buradan mı geliyor, bilmiyorum, fakat yararı tartışılmaz bu "kara kutu"nun bıktırıcı olabileceğini de itiraf edeyim.

Düşünün ki bir meydanda bunlardan, her biri ayrı telden çalan onlarcası var. Söylenenin anlaşılması şöyle dursun, ciddi bir ses kirliliği ve bıktırıcı bir kuru gürültü bir müddet sonra herkesi adeta uyuşturuyor. Dün Esenkent meydanında yaşadığımız tam da buydu. Dip-dibe kurulmuş devasa seçim çadırları, çadırlara bitişik duran kocaman anfiler yüklü büyük otobüsler adeta yarış halinde... Galiba bu görsellik bir tür seçim propagandası oluyor. Tahmin edileceği gibi birinci sırada AKP geliyor. Onu CHP izliyor. Diğerlerinin pek bir iddiası yok, çadırları ve anfileri bizimkinden pek farklı değil. Neyse ki bu haksız rekabetten kurtulup sesimizi duyurmak için tenha bir yere çekildik ve hiç değilse bizim "İmam"ın çaldığı müzik ve haykırdığı sloganlar duyulmuş oldu.

Kimi meydanlar bu ses kirliliğini önlemenin bir yolunu bulmuş. Meseleyi kökten çözen meydanlar da yok değil. Mesela Sultanbeyli'de müzik çalmak yasaktı. Esnafın başvurusu üzerine Valilik, millet yararına (!), müzikli seçim propagandasını yasaklamış. Pendik ve Sarıgazi'de partiler anlaşıp dönüşümlü müzik çalmayı kararlaştırmışlardı. Gayet medeni bir tutum. Buralarda biz de eşit muamele gördük ve sıramız geldiğinde İmamımız görevini layıkıyla icra etti.

Kimi yerlerde ise "meydan bize kalmıştı." Aksaray Metro, Fatih Kadınlar Pazarı, Gazi gibi... Buralarda ciddi bir ilgiyle karşılaştık İmamımız engelsiz bir koşu yaptı; hiç susmadı.

Son günlerde ziyaretçi sayısı giderek artan bu standlarda ilginç tepkiler de olmuyor değil. Sultanbeyli'de bir vatandaş roll-uplarımızı dikkatlice inceledikten sonra yanındakine döndü ve şöyle dedi: "Aslında oyumuzu bu adama vermemiz lazım. Partiler çıkar gruplarına dönüşmüş ve güvenilmez. Bu adama verirsek belki akıllanırlar. "

Bu vatandaşın temennisinin gerçekleşmesini diliyoruz. Umalım ki öyle olsun.

Doğal olarak herkes bu kadar makul düşünmüyor. Bizim seçimlere katılmamızdan ciddi derecede rahatsızlık duyanlar da var. En ilginç ve agresif tepkiyi, Taksim'de bir cafeye oturmuş nargile fokurdatan Elbistanlı bir mühendisten aldık. Tanıtım broşürümuzü gördüğünde korkuyla karışık bir tepki gösterdi. Evvela "siz seçimlere neden giriyorsunuz, AKPli misiniz?" diye garip ve anlaşılması zor bir tepki gösterdi, ardından "Dersime gidin, Maçoğlu'na, o onurlu adama oy verin, burada ne işiniz var?" dedi.

Bu kadar olmasa da aynı içerikli bir tepkiyi Sarıgazi’de aldık. Üç kişi hızlı adımlarla standımıza yaklaştı ve umdukları her neyse bulamamış olacaklar ki gene hızlı adımlarla uzaklaştılar. “Biz de böyle bir şey yapabilirdik" dedi içlerinden biri uzaklaşırlarken. Bir müddet sonra yeniden geldiler. Söyledikleri ilk şey “neden sol oyları bölüyorsunuz?” oldu. “Hangi sol oylar”, diye sorunca durdular. “AKP ile CHP mi sol?”

Birbirlerine baktılar. Biri son cesaretini toplayıp şöyle dedi: “HDP 6 milyon oy aldı ama seçimlere girmiyor, siz neden giriyorsunuz?”

Böyle bir soru sormak için insanın bir kaç siyaset mektebini bitirmesi gerekir! Bu türden bir soruyu ancak o türden adamlar sormaya cesaret edebilir.

Gene de izah ettim. Kürtlerin bu seçimde iki partiden birine mahkum edildiğini, buna mecbur olmadıklarını söylemek ve haklarımız konusunda duyarlılık oluşturmak için aday olduğumuzu söyledim.

 Söyleyeceklerimi bitirmeden, “sen" dedim, “CHP'ye oy verin demek istiyorsun ama dilin varmıyor.”

“Hayır" dedi, ”Ben CHP'ye oy verin demek istemiyorum.”

Ben “peki ne istiyorsunuz?” demeye kalmadan dikkatlice dinleyen araya girdi ve “Haklısın,” dedi, “Ben CHP'ye vereceğim. Dersimleyim, HDP'liyim ama bu seçimlerde CHP'ye vereceğiz.”

Çekip gittiler. Fakat bu tutum oldukça yaygın. Dün (22.03.2019) Esenkent'te de aynı türden tepkilerle karşılaştık. Biri vardı ki anmadan olmaz.

Vartoluydu. Kendisini şöyle tanıttı: “Kürdüm, Zazayım, Aleviyim, Ezdiyim, Suniyim. 9 dil biliyorum. İki partiye de karşıyım ama bu sefer başka. Eğer bunlar bu seçimleri de kazanırsa bize hayat hakkı vermezler. Her şey biter.”

Bu her konuda “tecrübeli" vatandaş o kadar şartlanmıştı ki, bu seçimlerin iktidarı değiştirmeyeceğini, eğer oyları düşerse biraz yıpranacaklarını fakat iktidarı bırakmayacaklarını söylememi bile duymadı. Yanımızdan ayrılırken hala şöyle diyordu: “EMEP de bugün tavrını açıkladı, CHP'yi destekleme kararı aldı. Siz de öyle yapın, çekilin, CHP'yi destekleyin.”

Kuşkusuz bütün tepkiler bu yönde değil; HDP'li olup da oy vereceğini söyleyen çokça arkadaşla karşılaştık. Bunları daha sonra yazacağım fakat Sultanbeyli'de bir grup HDP'linin “Biz buradayız, saldıran olursa yanınızdayız “ diyerek dayanışma gösterdiğini belirtmeden geçemezdim.