Kürtçenin sonraki kuşaklara aktarılması için mücadele eden Suna, “ Varlığını sürdürebilmek için annenin dilinin yaşatılması, temel çalışma, temel yaşam mücadelesi olması gerekiyor. Lütfen anneler dilinize sahip çıkın, çocuklarınıza sahip çıkın. Yaşamınıza sahip çıkın" diyor.
Küçük yaşlarda ailesi ile birlikte Bitlis’ten İstanbul’a göç eden Suna’nın anlattıkları, Kürt illerinden megakentlere göç etmek zorunda bırakılan binlerce Kürdün hayatının başka bir özeti.
Suna, tıpkı göç etmek zorunda kalan diğer yaşıtları gibi, bir yandan evde konuşulan anadili ile yaşamını sürdürüyor bir yandan da dışarıda Türkçe ile İstanbul’daki yaşama dâhil olmaya çalışıyor.
Hayatı bu nedenle “hep iki ayrı dünya” içinde kendisini bulup var etme mücadelesine de dönüyor kimi zaman.
En çok da Türkçe bilmeyen annesi ile Kürtçe üzerinden kurduğu bağı anlatırken anadilin kendisi için nasıl da özel bir alana dönüştüğüne işaret ediyor.
Öneri: Suna, bu haberi okurken buradaki şarkıyı dinlemenizi öneriyor. |
Suna’yı dinliyoruz.
"Evde Kürtçe sokakta Türkçe"
"Şanslıydım diyebilirim. Çünkü bizim evin içinde Kürtçe konuşuluyordu. Yakın bir zamanda metropole göç etmiştik. Köye yakılıp da göç
"Uzun zaman yalnızlık hissi veriyor. Sadece aileyle bir diyaloga ile ele bir iletişim dışarı çıktığında farklı bir dünya farklı bir ses duyuyorsun, anlıyorsun belki ama duyguda ortaklaşmada sorun yaşıyorsun.
"Eğitim süreçlerinden geçtik, bizler de yaşama dahil olduk. Türkçeyi çok iyi öğrendik ve sonrasında şöyle bir özlem gelişiyor, aile içinde bir dünya, dışarıda farklı bir dünya. Bunları birleştirmek ihtiyacı duyuyorsun. Çünkü farklı yaşamlar gibi oluyoruz.
"Kürtçe dersi veriyorum"
"Bunun üzerine ben 3 yıl boyunca İstanbul Kürt Enstitüsü'nde Kürtçe üzerine ders aldım ve Kürtçe hocalığına başladım. Kürtçenin lehçeleri üzerinde de şu anda çalışma yürütüyorum. Aynı zamanda Kürtçe dersi veriyorum.
"Geçmişe bir özlem var mesela. Köyümüze uzun yıllar iletişimimiz olmadı. Yasak olduğu için gidemedi kültürümüzle coğrafyamızdan hep böyle uzak kaldı. Zorunluluk insanda gerçekten derinden bir yara bırakıyor ve geçmişe dair kendi köklerine dair ulaşma öğrenme bütünleşme ihtiyacı da oluyor. Bunları yaşamak güzel değil ama yaşamak zorunda bırakılmak daha kötü bir şey.
"Dille kurduğumuz bağ gönül bağı. Özellikle benim için çok daha derin. Derin çünkü ben geldiğim zaman köyümden buraya küçüktüm. Evimin içerisine bir iletişimim vardı. Dışarıya çıktım farklı bir dünya.
"Orada da yine yer edindim ama annemle olan iletişimin hep Kürtçey’di. Böyle bir özün içerisinde annemle diyorum farklı bir dünya ama dışarıdaki yaşamla diyaloğu farklı bir dünya.
"Bu sebeple annemle olan ilişkim, annem bana karşı olan duygu paylaşımın bende başka bir dünyanın varlığını değerli gerçekten de değerli. Ait olduğum kendimi ait hissettiğim bir yerin varlığını hissettiriyordu bana. Bu temelde de ana dilin gerçekten hayatımın olmazsa olmazı olduğunun bilincine varıyor insan.
"Annem Türkçe bilmiyordu. Şu anda da çok az biliyor. Dışarıya çıktığımız zaman annemle olan diyalog ve yanımda arkadaşımla olan diyalog arasında çok büyük fark var.
"21 Şubat. Kadınların bugüne sahip çıkması gerektiğine inanıyorum. Çünkü annenin dili aynı zamanda yaşamın dilidir, aynı zamanda var olmanın dilidir. Varlığını sürdürebilmek için annenin dilinin yaşatılması, temel çalışma, temel yaşam mücadelesi olması gerekiyor. Lütfen anneler dilinize sahip çıkın, çocuklarınıza sahip çıkın. Yaşamınıza sahip çıkın.