Yeni bir sürece evrimlenen Suriye'de denge ve denklemler nasıl olacak?
Bunu dikkatle izlememiz lazım..
ABD, Ortadoğu'da oyunkurucu rolünü sürdürüyor. Bunu terketmedi ve öyle bir lüksü de yok. Peki ABD, Suriye'nin yeniden yapılandırılması görevini kime verdi? Ya öyle bir „görev devretme“ durumu var mı?
ABD'nin; „Suriye'den çekiliyoruz“ kararı, yeni bir savaş biçiminin örgütlenmesi süreci mi?
„Savaş bitiyor“ diye düşünen çevreler, aslında savaşın yeni başlayacağını bilmesi gerekiyor. Peki bu savaş „devletler savaşı“na dönüşebilir mi?
Kimi sol, liberal, islamcı çevrelerin ve devletlerin „ABD Orta Doğu'da mağlup oldu. Çekiliyor“(!) beklentisi, ABD'nin çekilme kararını anlamadığı, veya anlamak istemediği ve amaçlanan yeni süreci yeterli düzeyde irdelemedikleri anlaşiliyor. Gelişen olaylara göre değil, herkes kendi beklentilerine ve isteklerine göre sonuçlar çıkariyor. Bu da yetersiz, yanlış ve böyle düşünenler için hayalkırıklığı yaratiyor.
Oyunkurucu biz değiliz ve Ortadoğu gidişatını, kaderini tayin eden de biz değiliz.
Türklerin ve bazı Kurd çevrelerin; „ABD çekildi, bölgeyi Türkiye ve Rusya'ya bırakacak“(!) biçimindeki beklenti de, yanlış ve olma ihtimalı zaif, hatta olanaksız bir tercihtir. Ancak Türkiye, „yeni terör örgütlerinin yaratılması yönlendirmesinde“ kullanılan ülke rölünü üstlenebilir veya bu alanda kullanılabilir!
„Bölgeyi Türkiye ve Rusya'ya bırakacak beklentisi“nin gerçekleşmemesinin ana halkasında „İsrail'in güvenlik sorunu“ duruyor. ABD hiç bir zaman İsrail gibi iyi ve etkin bir mütefiği bölgede, İsrail (Yahudî) düşmanlarına terketmez.
Kimi aydın, yazar ve gazete-ajans çevreleri (buna bir kısım Amerikan basını ve muhalifleri d dahil), „Amerikan Başkanı Trump'ın tek başına ve ani kararı“ diye verdi. Oysa bu görüş; sonderece yanlış ve Amerikan dış siyaset uzmanlarının çalışma, danışma ve sahadaki raportörlerin alınan kararların mekanizmasındaki rolleriyle bağdaşmayan bir görüştür.
Tam aksine Amerikalı uzmanların Suriye ve Ortadoğu sahasındaki tıkanmaları aşmak için, uzun süredir düşündükleri yeni hamleleri müzakere ediyor ve kendi içinde tartışiyordu. Oysa bu çekilme kararı öncesi Amerika İsrail ve Rusya - Suriye ile görüştü. İran'la görüştü. Türkiye ile görüştü. Güney Kurdistan ve Irak ile görüştü. Hata Güney Batı Kurdistan'daki Kurd örgütleri, PKK ile de görüştü. Bu görüşmeler ve yapılan müzakereler sonucu ABD böyle bir hamleye girdi. Bu görüşmelerin sonucuçları ABD açısından, kimi olumlu-olumsuz sonuçlar sonrası verilmiş bir „çekilme“ kararıdır. Mesela Türkiye'nin, karardan bir saat öncesine kadar, bölgeye başlayacakları işgal ve ilhak sefer hesaplarının nasıl kursaklarında kaldığını böyle okumak lazım. Yani „ansızın bir gece“den, „seferi erteledik“ pozisyonu bu görüşmelerin Türk tarafındaki hayalkırıklığını oluşturuyor. Türk tarafı şimdi „İŞID'le mücadele rolü bizim“dir beklentisi içine girdi. Yine hesaplar tutmayacak:
Türklerin Orta Doğu sahasındaki tek hesapları Kurd düşmanlığı üzerine kurulu iç ve dış siyasetidir. Bunun için, Türk devleti, „kurdler bir siyasi kazanc elde etmesin, gerisi önemli değil“ hesapları ile hareket ediyor. Bu hesaplara sahip bir işgalcı, inkar ve jenosidkar bir devletin, barbar bir devletin; başka topraklara insanlık, huzur ve güven götürme rolü olmaz. Bu, türkler dışında bütün dünya biliyor ve kabul ediyor. Bu anlamda Türkiye'ye rol vermezler, olsa olsa kullanırlar.
Tam o esnada İsrail Başbakanı B. Netanyaho'nun, Türk Cumhurbaşkanı Teyip Erdoğan'ı kastederek „kurd köylerini, Kurd kadın ve çocuklarını bombalayan, katleden biri bize vaaz veremez“(!) açıklaması, tamı tamına budur.
Hatırlatmak gerekir ki; Suriye İç savaşı'nın başladığı günlerde, Türkiye'ye bir rol verildi. Türkiye'ye; Suriye muhalefetine destek için para, lojistik destek, silah ve eğitim imkanı verildi. Türkiye bu imkanları, İslamist terör örgütlerin organizasyonunda, kendi iç siyaset tedhişinde ve Esad diktatörlüğüne karşı gelişen toplumsal isyanın içini boşaltmak için kullandı. Kurd kazanımlarını yoketmek için kullandı. İŞID denilen örgütün organizasyonunda kulandı ve bu örgütü Kurdlere saldırttı. Türk kontra uzmanları, Musul'daki Türk Konsolosluk binasında İŞID'e iki ay strateji, destek ve harita çalışması derslerini verdi. Bu destek görevini de „rehine personel“ adı altında yürüttü. Daha sonra bu kontra uzmanların burnu kanamadan gerisin geri Türkiye'ye getirildiler.
O açıdan Türkiye'nin Suriye'deki yeni hamlelerde görev değil, kullanma mantığı esas alınacağını düşünüyorum.
Türkiye'nin bir süre sonra Rusya-Suriye-İran cephesine yanaşarak, sürekli sahada „ABD'ye karşı“ gibi görünen duruşu; anti-Kurd kartını, Rus cephesinde olası ihtimallere karşı „Kurd kazanımlarını frenleme“ amaçli bir oyunudur. Çelişkilerden yararlanma mantığıdır. Bunu hem Rusya, Hem ABD ve hem de İran çok iyi biliyor.
Suriye'ye ilişkin yeni hamlelerde, bölgedeki savaş mezhep ve islamcı örgüt çatışmalarından, devletler savaşı sürecine evrimlenebilir mi?
Yeni hamlelerde Türkiye, İran'a karşı kullanılabilir mi?
Yoksa bu devletler savaşına evrimlenen süreçte Türkiye'de hedef mi?
ABD'nin İran'a karşı sürdürmek istediği hamllelerde kurdlerle geliştirdiği ilişkiler bitiyor mu?
Kurd siyaset ekabirleri, bu soruların cevabını araştırmak ve yeni stratejik değişikliklerde sonuçlar çıkarmak ve Kurdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin hizmetine sunmak durumundalar.
ABD'nin Suriye'den çekilme kararının bir diğer önemli boyutu ise bölge ülkelerinin ve Avrupalı müttefiklerinin Suriye savaşına daha fazla katkıda bulunmasını sağlamaktır. Aslında Trump'ın açıkladığı karar, bir çeşit „buyrun saha sizin“ mealinde bir çeşit „şantaj“ olarak da algılamak mükün. Çünkü Suriye sahasında sürdürülen wekalet savaşı içinden çıkılmaz bir hal aldı ve bu savaşın bu duruma getilmesinde etkin rol oynayan ülkelerin başında Rusya, Türkiye ve İran gelmektedir. Diğer yanı ise ABD'nin sahada İran'a karşı hantal duruşudur. Suriye bu haliyle yeni yapılanma için kararları kaldıramayacak düzeydedir. Bu anlamda Cenevre görüşmeleri de, Oslu görüşmeleri de tıkanmiş durumda.
Suriye saha çalışmalarında „koalisyon Güçleri“ pozisyonunda duran Avrupa'lı ve Arap mütefikler edilgen davrandı. Bu durumu yeni hamlelerde aktif saha çalışmasına çekmek için verilmiş, uzmanca bir karar. Nihayet Fransa'nın alana sorumluluk üstlemenin ilk adımı olarak „görevi ben devr alırım“ şeklindeki açıklaması ve ardından Mınbıc bölgesine yerleşme hazırlığını da böyle okumak lazım.
Kurdlerin ABD ile ilişkisi, ABD tarafından sonlanmiş değil. Bu konuda ABD'den herhangi bir açıklama da yok. Bu destek Fransa ve ABD desteği olarak sahada el değiştirse bile, ABD kurlerle birlikte çalışmaktan vazgeçmiş değil ve „ABD'nin çekilme kararı“ kurdlere zarar verme mahiyetinde bir karar değil. Ama, kurdlerin duruşuna karşı gövensiz bazı ilişki ve sıkıntılara da „hoşnutsuz ve güvesiz“ duruşunu sürdürüyor. Bu da özellikle PKK'nin dağ siyasetinin karşılıksız teorik-ideolojik saplantılarından kaynaklaniyor. Çünkü PKK'nin savundukları, günümüzün toplum projelerinden uzak bir duruştur ve güvensezliğin kaynağıdır.
Kurdler açısında en önemli güvence, kendi aralarındaki ulusal birlik sorunudur. Kurdler kendi ulusal demokratik haklarını koruma, geliştirme ve güvenceye almanın en önemli unsuru, parti ve örgüt duruşu değil, Kurd ulusal duruş olarak özetlemek mükün. Kurdler kendi ulusal topraklarında, bir ulusal birlik çerçevesi içinde ulus ve ülke davalarını savunacak bir pozisyon elde etmedikleri sürece; kurdlere verilen destekler heba olacak. Bunun en açık örneği, dört yıldır Suriye sahasında ve Güney Batı Kurdistan'da, ABD ve Koalisyon güçlerinin PYD ve YPG'ye verdiği destek, sakat örgüt mantığı ile nasıl karşılığı olmayan ideolojik saplantılarla heba edildiğidir.
PKK, alanda her sıkıştığında Kurd ulusal güçlerine başvurmanın yerine, Suriye Devleti'nin kucağına koşarak, bu sömürgeci devletten medet umması, ciddi bir güvensizlik nedenidir, bir tahribattır.
Sömürgeci devletlerle bağlantı ve bağlılık, hiç bir zaman Kurd Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin güvencesi ve dayanağı olamaz. Stratejik bir zaaftır ve sonuçları hep vahim olmuştur. Türkiye ile Suriye arasında tercih yapmanın mantığı yoktur ve bu mantık Kurd ve Kurdistani bir mantık değildir. Yapılacak tek tercih Güney Batı Kurdistan'da bütün kurd ve kurdistani güçleri kapsayacak bir ulusal cephedir. PKK bunu redederek Suriye devlet hedeflerine göre hareket ettiği sürece kaybetmemizin ana nedenidir.