Faik Bulut
Suriye-Türkiye diyalogu, iki ülkenin kamuoyunu yakından ilgilendirdiğinden, Moskova’daki üçlü buluşma sonrasında bazı sürpriz gelişmeler meydana geldi. Ayrıntılarını yorumlamak adına, öncelikle iki devlet arasındaki görüşmenin gidişatına ilişkin bir haber ve değerlendirmeyi sizlerle paylaşacağız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski danışmanı yazar Yasin Aktay, Ülke TV’de yayınlanan söyleşisinde şöyle diyordu: “Türkiye ile Esed rejimi arasındaki diyalog masasında Halep’in kontrolünün Türkiye’ye verilmesi istenmelidir. Böylece Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı azalacaktır…”
Bu tutum bize şunu gösteriyor: AKP iktidarı Halep-Kerkük-Musul hattını hâlâ Misakı Milli sınırları içinde saymasına rağmen, ‘bir gece ansızın rüyasında görmüş gibi’, iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmek uğruna alelacele diplomasi meydanına dalarak, içeride ve dışarıda “seferberlik” ilan etti. Oysa ne yapılacağı, hangi adımların atılacağı, “Türkiye askerini çeksin ve cihatçıları desteklemekten vazgeçsin” diyen Suriye yönetiminin talebinin nasıl yerine getirileceği vb konularda, elde somut bir takvim, plan ve proje bulunmuyor.
Türkiye uzmanı Lübnanlı akademisyen ve yazar Muhammed Nureddin, son yazısında süreci bekleyen zorluklara değiniyor:
“Suriye ve Türkiye, son iki günde (9-10 Ocak) yol haritasında bir ‘aksilik ve tıkanma olduğuna’ dikkat çektiler. Örneğin İbrahim Kalın, “kara operasyonu hâlâ gündemde” deyiverdi. Kalın’a göre iki ülkenin dışişleri bakanları şubat ayının ikinci yarısında toplanacaklar. Dolayısıyla savunma bakanlarının ikinci defa Moskova’da (veya başka yerde) buluşmalarında yarar var. Bunun anlamı açıktır: Türkiye, terörist diye damgaladığı PYD-SDG-PKK örgütlerini milli güvenliği için tehdit olarak görüyor. Ya tek başına yahut da (Suriye ile) ortaklaşa operasyon yapmak istiyor.
Anlaşılıyor ki Suriye ve Türkiye diyalogunun ana konusu sayılan güvenlik, lojistik, askeri meseleler askıda kalmıştır; toplantılar sırasında ele alıp çözülmeden ilerleme sağlanamıyor.
İranlı mevkidaşı Hüseyin Amir Abdullehyan ile telefonda görüşen Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, ‘topraklarımızdaki Türk işgali bitmeden’ iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşemez’ ibaresini kullandı. Abdullehyan ise şunları belirtti: ‘Ankara-Şam diyalogu olumlu bir adımdır. Suriye’nin mevcut tutumuna kesinlikle güveniyoruz. Umarız bu süreçte alınacak kararlar, Türkiye’nin bu hususta ciddi olup olmadığına ilişkin İran’ın kuşkularını gidermeye yardımcı olacaktır.’
Son zamanlarda Türkiye’nin bombalamaları sonucu bazı Suriyeli askerlerin ölmeleri, bu arada bir Türk askerinin sınırda katledilmesi ve Türkiye destekli HTŞ militanlarıyla çatışan Suriyeli askerlerden 4 kişinin hayatını kaybetmesi de, orta yerde ciddi güvenlik sorunları ve engelleri olduğunu göstermektedir.
Bahsi geçen gelişmeler ve engeller nedeniyle, Erdoğan-Esat buluşması Türkiye’nin istediği (erken) zamanda olmayabilir. Keza barış süreci de sanıldığı kadar çabuk gerçekleşmeyecektir. Esat ile Mikdad’ın sert açıklamalarına ilaveten Suriye’nin işi ağırdan alması, mesela Türkiye’nin normalleşme niyetini Ağustos 2022’de açıklamasına rağmen Suriye’nin Ocak ayında cevaplaması, Türkiye’nin kendince bir yol haritası belirlediğini, Suriye’nin ise ortadaki temel meselelerin halledilmesine bağlı olarak izlenecek süreç hakkında ortak karar verilmesinden yana olduğunu göstermektedir.
Eğer bir yol haritasından söz edilecekse, Şam yönetimi Türkiye’nin askeri denetimi altına aldığı Suriye topraklarından nasıl ve ne zaman çekileceğine, desteklediği İdlib ve diğer yerlerdeki silahlı-siyasi muhaliflere (HTŞ ve SMO) desteğini nasıl durduracağına dair ayrıntılı bir harita ve plan istemektedir.” (https://www.al-akhbar.com/Syria/352756/, 12 Ocak 2023.)
Bağlantılı bir haber ise kısaca şöyle: “Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev ile başkent Şam’da bir araya gelen Suriye Başkanı Beşar Esat, ‘Bu tür görüşmelerin verimli olması ve Şam’ın beklediği somut hedef ve sonuçlara ulaşması için, Rusya ve Suriye arasında önceden koordine edilerek ve planlanarak hazırlanması gerekir. Devlet ve milletin beklentisi, toprak işgalinin sona ermesi ve teröre (cihatçılara-F.B.) destek vermekten vazgeçmesidir’ dedi.” (https://sputniknews.com.tr/20230112/bakan-cavusoglundan-suriye-ile-gorusme-aciklamasi-subat-ayi-basinda-olabilir-1065680455.html, Sputnik, 12 Ocak 2023)
İran’ın yakınlaşma süreci hakkındaki tutumunun farklı bir yönünü açıklığa kavuşturmak için İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi (Meclisi) sitesindeki eleştiriyi de özetleyelim:
“Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ikilisinin, kendilerini ilgilendiren konulara ek olarak ‘paralel faaliyet’ yürütmek suretiyle Suriye meselelerini ele alması ‘haksızlık’tır. Zira Türkiye-Suriye normalleşme meselesi Astana’da (2016) varılan mutabakat çerçevesinde yürümektedir.
Arap basınına göre: Suriye’deki nüfuzunu önemli gören Tahran yönetimi bir yandan Arap ülkelerinin Suriye ilişkilerini geliştirmesini isteyip teşvik ediyor, diğer taraftan Türkiye-Suriye yakınlaşmasına dışarıdan hiçbir müdahale olmadan sadece Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün 2016’da belirlediği Astana mutabakatı uyarınca yürümesinde ısrar ediyor.
Bu zeminde Tahran’ın bir beklentisi daha var: Ukrayna’daki savaşta taraflar arasında diyalog kurmak suretiyle olumlu bir arabulucu rol oynayan Erdoğan, aynı misyonunu Suriye krizinde de devam ettirebilir. Mesela ABD yönetiminin hem Suriye’ye hem de İran’a katı ve olumsuz bakışını yumuşatabilir. (https://www.scfr.ir/en/politics/148109/an-analysis-of-irans-strategic-role-in-present-future-developments-in-syria/: https://atalayar.com/index.php/en/content/turkey-and-syria-rapprochement-face-irans-lengthening-shadow, 13 Ocak 2023. Raul Redondo: https://www.al-monitor.com/originals/2023/01/fledgling-turkish-syrian-dialogue-faces-bumpy-road-ahead, 14 Ocak 2023.)
Birbiriyle ilintili sürpriz gelişmelere daha yakından bakmalıyız:
El Nusra Cephesi örgütünün belkemiğini oluşturduğu cihatçı grupların çatı hareketi konumundaki Heyet-i Tahrir’il Şam (HTŞ), Suriyelilerin Türkiye tarafına göçmesini engellemek maksadıyla sınır boylarına (Zurzur, Atme ve Harem mıntıkalarına) 150 kadar milis gönderdi. Sınır geçişlerini denetleme faaliyeti bölgedeki Türk birlikleriyle koordineli olarak gerçekleşti.
İlk defa icra edilen bu tür ortak (eşgüdümlü) sınır denetimi, “Türkiye’nin gelecekte HTŞ cihatçılar bloğunu sınır bekçiliği yapmak dâhil, Suriye’ye yönelik planının bir parçası haline getireceğine” dair iddialara ve öngörülere yol açabiliyor. Nitekim Suriyeli muhalifler ve cihatçılarla sürekli irtibat/iletişim kurmaktan sorumlu bazı Türk görevlilerin, yaklaşık iki hafta önce İdlib’e giderek, HTŞ siyasi-askeri lideri sayılan Muhammed Colani ile uzun uzun görüştüklerine ilişkin bazı haberler, Arap basınına (Suudi, Suriye ve Lübnan medyası) yansıdı.
Buna göre: Suriye-Türkiye yakınlaşmasından son derece tedirgin olan Colani, güvence babından Türk yetkililere bir soru listesi vermiş. En önemli soru ise şuymuş: “Türkiye, Suriye ile barıştığı zaman, bizim bu barış projesindeki yerimiz ve konumumuz ne olacak? Biz de normalleşme sürecinin bir parçası olacak mıyız?”
Türk yetkilileri hiçbir soruya yanıt vermeden, soru ve talep listesini ceplerine koymakla yetinmişler.
Milli Suriye Ordusu (MSO) ve onun sivil-idari kanadını oluşturan muhalifler koalisyonu temsilcileri ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu zaten görüşmüştü. Bu işle ilgilenen Türkiyeli diğer yetkililer buluşma ve ikna turlarını sürdürüyorlar. Her durumda Ankara’dan bir yetkilinin dediği gibi: “Biz, belirlediğimiz normalleşme sürecine devam edeceğiz. İkna olup olmamak, muhaliflere kalmış bir şeydir…”
Önümüzdeki aylarda Türkiye’nin cihatçı gruplar ile diğer muhalif kesimleri terk etmesi halinde, “Kendi başlarının çaresine bakacakları konusunda kararlı görünmeleri ve normalleşme sürecini tümüyle engelleyip sabote edecekleri” yolundaki ihtimaller, uzmanlar nezdinde kabul görmüyor.
HTŞ ise, son günlerde Suriye birliklerinin denetimi altındaki bölgeleri geri almak maksadıyla karşı askeri hamlelerini sıklaştırdı. M. Colani, “önümüzdeki aşamaya çok iyi hazırlanıyoruz” dedi. Ancak HTŞ’nin bir bileşeni olan Tahrir’ul Şam cihatçıları, yılbaşından bugüne nitelikli eylemler gerçekleştirmesine rağmen mevcut haliyle geniş çaplı bir taarruz yapacak kapasitede görünmüyor. (https://npasyria.com/137834/, 16 Ocak 2023.)
Bölgedeki Kafkasya kökenli, bilhassa Çeçenistan’dan gelip iç savaş sırasında ölümüne silah kullanabilen el Kaide-El Nusra ve IŞİD içinde yer alan cihatçılar, son gelişmeler ışığında anayurtlarına dönemedikleri için bir yolunu bulup Ukrayna’ya gidiyorlar. Mesela Türkiye’nin artık onlara ihtiyacı yok. Aynı doğrultuda HTŞ de, Kafkasyalı cihatçıları İdlib bölgesini terk etmeye zorlamaktadır.
‘Cihatçı hicreti’ sayılabilecek bu göç hareketine katılanların sayısı şimdilik onlu rakamlarla ifade ediliyor. Gelecekte binleri bulabilir. Nitelikleri ve vuruşkan savaşçılar olmaları hasebiyle Ukrayna ve belki de örtülü NATO desteği alan bu cihatçılar, Ukrayna cephesinde Rusya’ya karşı savaşacaklar.
Barış süreciyle ilgili birkaç haber de Rojava’dan verelim:
Yaz 2022’de Kürt, Asurî ve Araplarca kurulan Barış ve Özgürlük Cephesi’nin (Kürtçesi Bera Aştî û Azadî) 15 Ocak tarihli açıklamasında, “Türkiye’nin Suriye ile normalleşme girişimi, Suriye’deki iflah olmaz krizin kötü yansımalarını (sonuçlarını) hafifletmek ve şimdiye kadar Türkiye’nin sırtındaki ağır yükü, civar ülkelerin sırtına atmak manasına gelir. Bu yüzden Suriye rejimini terbiye etme çabası, bölgede barış ve istikrara yol açmayacaktır” dedi. (https://npasyria.com/137808/, 14 Ocak 2023)
Rojava’daki Kürt hareketleri ve bilhassa SDG (Suriye Demokratik Güçleri) mevcut pozisyonunu güçlendirdiği iddiasındadır. Hareketin medya sorumlusu Ferhad Sami, ‘Önümüzdeki haftalarda bölgeye yönelik tehditlerin artacağından’ söz ederek, ‘Koalisyon Kuvvetleri ile birlikte bu tehditleri göğüsleyip gerekeni yapacaklarını’ açıkladı.
ABD cephesindeki gelişmeler ise şöyle yürüyor:
Ortadoğu ve özellikle Türkiye uzmanı sayılan koyu Cumhuriyetçi Amerikalı diplomat James F. Jeffrey, bir süre önce ABD Başkanı Joe Biden tarafından özel elçi olarak Türkiye’ye gönderildi.
Genelde Türkiye’nin tarafını tutmasıyla bilinen Jeffrey’in elindeki öneri paketinde üç önemli nokta vardı: 1-Fırat’ın doğusundaki idari makamlarda bulunan bazı PKK sorumlularının görevden uzaklaştırılması şartıyla SGD ve SDM (Suriye Demokratik Meclisi) ile Türkiye arasında bir çeşit diyalog kurmak. 2-Diyalogun kapsamını, Fırat’ın doğu ve batı taraflarını birbirine bağlayacak bazı geçiş yolları açma hususunda ortak karar alma şeklinde genişletmek. 3-Rojava’da her iki taraf için siyasi, askeri ve ekonomik kazanımlar elde etmek. Aynı zeminde Suriyeli muhalifleri de (SMO ve bileşenlerini) diyalog ve işbirliği kapsamına alarak Esat rejimine karşı kuzeydeki sınır bölgelerinde ortak, geniş birleşik muhalefet cephesi oluşturmak. Bu birleşik cephe aracılığıyla, olası Türkiye-Suriye görüşmelerini engellemek veya bozmak…
Jeffrey, Türkiye sempatisi ve meşhur ‘diplomat sırıtması’ gibi iki kozunu kullanmakla birlikte AKP iktidarı, yukarıdaki öneriyi reddetti. Ülkesine eli boş dönen bu Amerikalı diplomat, “ABD’nin nüfuz kapsamına giren Doğu Fırat’a yönelik Türkiye’nin kara operasyonu, Ankara-Washington arasındaki ilişkilerin hepten bozulmasına yol açabilir. Türkiye’nin son tehditleri, iki ülke ilişkilerini yeniden gerginleştirmiştir” dedi.
Ardından ABD yönetimi SDG’ye azımsanmayacak ölçüde destek sağladı. Mesela cemse, askeri araba, zırhlı araç, tanker ve tank gibi çok sayıda askeri silah ile mühimmatı Irak Kürdistan’ının Rojava’ya açılan kapısından (Sêmelka) gönderdi. SDG milisleriyle ortak tatbikatlar yaparak IŞİD karşıtı operasyonları sıklaştırıp yaygınlaştırdı.
Açıklamalarda en fazla dikkati çeken unsur iki önemli adımdı: İlki; ABD eskiden Rojava’daki askeri üs, mevzi ve karargâhlarına Amerikan bayrağı dikmekle yetiniyordu. Şimdiyse SDG mevzi ve karargâhlarının bulunduğu hemen her yere aynı bayrağı dikme kararı aldı. İki; Amerikalı askeri uzmanlar, aynı bölgelerde ilk defa SDG milislerine uçaksavar roket ve füzelerini kullanma eğitimi vermeye başladı.
Alınan bu kararlar, şunu gösteriyor: ABD’nin bahsedilen tedbirleri alıp hazırlıklar yapması, Türk savaş uçaklarıyla SİHA’larının bayrağın dikili olduğu yerlere yaklaşmasını ve bombalamasını önleme anlamını taşımaktadır. Bu tedbirler sadece Türkiye’nin olası bir askeri müdahalesine değil, Türkiye’nin kendisine de önemli bir mesaj yerine geçmektedir.
Şunu ilave etmek lazım: Fırat’ın doğusunda birden fazla İran askeri biriminin veya milis grubunun aniden sahada boy göstermesi ve Devrim Muhafızları tarafından sıkı bir askeri eğitimden geçirilmesi, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkililerini oldukça rahatsız etmiştir. Çünkü bu İran müfreze veya mangaları, kısa bir süre önce yöredeki El Şedadi askeri üssü, petrol kuyuları ve doğal gaz üreticisi Conoco şirketinin tesisine Katyuşa roketleri atmışlardı.
Bu gelişme, yöredeki ABD ve Koalisyon Kuvvetleri’nin SDG’ye daha sıkı sarılmasının ve ağır silahlarla donatmasının önemli nedenlerinden biridir. (https://npasyria.com/136935/, Ahmed Rehhal yazısı, 9 Ocak 2023; https://npasyria.com/en/90846/, 15 Ocak 2023)
Öte yandan ABD merkezli düşünce kuruluşu ‘Hudson İnstitute’ bölge sorunlarına ilişkin yeni oluşturduğu raporu ilgili çevrelere gönderdi. Raporu hazırlayan iki isimden biri Türkiyeli, diğeri yabancı. Türkiyeli olan, Suriye konusunda birikimli olmasına rağmen, devlet yanlısı tutumundan ötürü tartışmalı bir isimdir.
Rojava meselesinin çözümü için rapordaki birkaç öneriyi paylaşalım: “1-Türkiye-Suriye yakınlaşması ışığında, Ankara’nın Kürtlerle diyalog kurup barışması. 2-Bölgedeki (Rojava) Türk-Amerikan nüfuz alanlarının sağlamlaştırılması bakımından SDG silahlı birimlerinin Deyrizor ve Haseke yöresinden çekilmesi. Deyrizor askeri yönetimin SDG’den ayrılması. 3-Yöredeki olası bir çatışmadan kaçınılması maksadıyla Rusya’nın bu sürece dâhil edilmesi. 4-Ankara-Washington işbirliğiyle, İdlib’in cihatçılardan temizlenerek HTŞ’nin ortadan kaldırılması. Dağıtılan örgüt mensuplarının Suriye Birleşik Cephesi’ne katılmaya davet edilmesi. İdlib yöresinde yerel meclisler seçilmesi.”
Yukarıdaki önerileri ‘Kürtlere haksızlık’ olarak gören SDG’li bir yetkili, raporun muhtevasını ‘gerçekçi ve uygulanabilir bulmadığını’ ifade etti. (https://www.al-akhbar.com/Syria/352834/, 17 Ocak 2023)
Rojava’daki Kürt hareketinin idari kanadı ise, uluslararası alanda bilhassa Arap dünyası ve Ortadoğulu ülkeler tarafından tanınıp kabul görmek için, 15 Ocak’ta yeni yöntemler üzerinde yoğunlaşma kararı aldı. Ek olarak kendi kontrolündeki kamplarda tutulan IŞİD cihatçılarının, uluslararası mahkemede yargılanması meselesini tekrar gündeme getirmeye çalışıyor.
Sivil yönetimin dış ilişkiler sorumlusu Bedran Çiya, başında bulunduğu bir heyetle Şam’a gidip, Suriyeli yetkililerle son gelişmeleri ve Kürtlerin durumunu görüşeceğini açıkladı. Çiya, Türkiye-Suriye normalleşmesine paralel olarak, önceliğin Suriyeliler (mesela Kürt ve Şam yönetimi) arasındaki sorunların çözümüne verilmesi gerektiğini söyledi.
Buna mukabil Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, 15 Ocak’ta ‘kara operasyonunun hâlâ gündemde olduğunu’ açıklamasından bir gün sonra Türkiye, Halep civarındaki El Bab ve Cebel Aqil bölgesine askeri araç gereç, ekipman, mühimmat ve personel sevk etti.
Jeffrey’in gözdağı içeren sözleri üzerine ‘kara operasyonunu şimdilik askıya aldığını’ beyan eden Türkiye, ABD’den kendisine daha önce vaat ettiklerini yerine getirmesini istedi. Rusya’nın devreye girip Moskova üçlü toplantısını (28 Aralık 2022) düzenlemesi ise farklı bir gelişmeye yol açtı. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergeyi Verşinin, Erdoğan’ı ABD’den uzaklaştırıp Putin’e daha yakın kılmak veya ABD ile Türkiye arasına çomak sokmak için şöyle bir teklifte bulundu:
“SDG silahlı milislerinin hepsi Menbiç, Kobani ve Halep kırsalındaki beldelerden çekilmeli (veya buna mecbur edilmeli) ve süreç içinde Suriyeli milli milislere katılmalıdır. Tel Rıfat’taki durum ise henüz açıklık kazanmamıştır. SDG’nin kolluk kuvveti (asayiş) toplumsal güvenliği sağlamak kaydıyla orada kalabilir ama bir süre sonra Suriye Emniyet Kuvvetleri bünyesine dâhil olması şarttır.”
Rus diplomatın unuttuğu şey, SGD’nin çekilmesini istediği topraklar, Suriye ve Rusya’nın denetim bölgesinde değildir. Dolayısıyla böyle bir karar, ancak ve sadece ABD ile SDG’nin onayıyla alınıp uygulanabilir. Sürprizler ve pürüzlerle dolu olan yol haritasında beklenmedik pek çok sürpriz yaşanabilir.
Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak imzasıyla The Jarusalem Intsitute for Strategy and Security isimli İsrailli kuruluşun sitesinde yayınlanan 11 Eylül 2022 tarihli yazı da bu durumu vurgulamaktadır:
“Türkiye, geçmişte Suriyeli radikal unsurlara olabildiğince önem verip güvenliklerini temin etmişti. Gerek göçmenler, gerekse bu unsurlar Türkiye aleyhine dönebilirler ki, bu da Türkiye’yi terör dalgasının kurbanı haline getirebilir.” (https://jiss.org.il/en/yanarocak-turkeys-u-turn-on-syria/)
Kaynak: Gazete Karınca
https://gazetekarinca.com/suriye-turkiye-gorusmeleri-sonucu-bolgede-yasanan-surpriz-gelismeler/