I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilmesi ve ardından 1918’de Mondros Antlaşmasıyla bölge Fransızların işgaline uğradı ve Suriye 1920’de Fransa’nın mandasına girdi.
II. Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında, 1941’de, Fransa, nüfuzu altında kalmak şartıyla Suriye’ye kısmi özgürlük verdi. Suriye, 1958’de Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti adıyla birleşti. Ancak 1961’de ayrıldı. BAAS yanlıları 1963’te ülkenin tek hakimi olunca Hafız Esat 1971’de devlet başkanı oldu.
Suriye tek parti –BAAS- tarafından yönetildiği için sağlıklı bir sayımdan söz etmek bir hayli zor olmamakla birlikte, eldeki verilere göre Suriye’nin etnik yapısı şöyledir: % 16 Kürt, % 6 Ermeni, % 2 Türkmen, % 4 Rum ve Yahudi, % 1,5 Çerkez, % 2,5 Dürzi, % 66 Arap ve diğerleri.
Dini/Mezhep yapı: %14 Alevi, % 3 Dürzi, %2 İsmail’i, % 8 Hıristiyan, % 72 Suni Müslüman. Suriye’de dünyanın hiç bir ülkesinin iç hukukunda olmayan bir vatandaşlık uygulaması vardır. 380.000’e yakın Kürt’ünün Suriye’de vatandaşlık statüsü yoktur. ECNEBİDİRLER, yani Yabancı. Gıda eşyası olmak üzere aldıkları her ihtiyaç normal fiyatının üstündedir.
Şimdi kısaca konumuza değinelim. 2011’de Suriye’de olaylar başlarken birçok aydın, politikacı, yazar, çizer, kısa zamanda Esad rejiminin sona ereceğini ifade ettiler. Mart 2004’de Suriye’deki Kürtler başta Qamişlo olmak üzere ayaklandıklarında, Esad rejiminin yüzlerce Kürdü katletmesine maalesef bütün dünya seyirci kalmıştı. Ben Mersin’de bir toplantıda; Esad’ın Saddam, Kaddafi ve diğerleri gibi olmayacağını; Esad’ın Alevi olmasına rağmen her türden etnik ve dini kesimin yer aldığı Suriye sermayesinin temsilcisi olduğunu söylemiştim. En önemlisi Suriye Kürdistan’ını sömürgeleştiren ülkelerden biri olduğunu; Suriye’de Kürtlerin başarılı olmasının, diğer sömürgeci devletler (Türkiye, İran ve Irak) için de büyük bir sorun oluşturacağını ifade etmiştim. Bu, taşların yerinden oynamasına, Ortadoğu’nun tümünün etkilenmesine yol açacaktır dedim. Kürt sorunu bölgesel bir sorundur, hatta uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Bugün Kürt sorunu, Kürtlerin etkin dinamik olmaları sayesinde Filistin sorununun da önüne geçmiştir. Kürt sorunu çözülmeden, Orta Doğu’da hiçbir sorun çözüme kavuşmaz. Onun için de Suriye’ye böyle bakmakta yarar vardır. Suriye’de, baba Hafız Esad’ın yandaşları 1963 darbe ile iktidara geldi. 1971’de Hafız Esad devlet başkanı seçildi. Öncellikle, Orduya ve tüm kurumlara Alevileri yerleştirdi. Onun için de Esad bugüne değin hiçbir muhalefete yol vermedi. Bu gün rejime karşı savaşanlar, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ve salt dini Şeriat için savaşan Çeçen, Türk, Afgan, Cezayirli, Yemenli, Irak’lı, Libyalı ve bir çok Arap ülkerinden gelen El-Nusra gibi EL-KAİDE’nin yan örgütleridir. İlginçtir bunların içinde, kendi halkına karşı güya din için savaştığını söyleyen Kürt Hizbullah da vardır. Amaç, Şam ve Bağdat’ta İslami şeraitçi bir devlet kurmaktır. Bunların Camilerde ‘’Kürtlerin malı, canı ve namusu helaldir’’ diye fetva verdikleri söyleniyor..
Türkiye’ye gelince, Başbakan başta ESAD’la kardeşti. Esad, PYD’ye yaklaşınca ani bir dönüşle ESAD’A düşman gözü ile baktı. Oysaki Türkiye, PKK/Öcalan’la barış sürecini yürütüyor, ’’PYD PKK’nin yan kuruluşu’’ diye hep baskı kurdu ve ÖSO ‘ya yakın durdu. Türkiye, ÖSO toplantılarına yol verdi, yönlendirmeye çalıştı. Buna rağmen Türkiye hiç de başarılı olmadı. Bu kez ERBİL’in yönlendirmesiyle S.Müslim Türkiye ile ilişkiye geçti.
Kürtlerin başarısı ve birliği öncellikle Rojava da PYD’nin diğer Kürt örgüt ve şahsiyetlere karşı tutumuna bağlıdır. Eğer PYD ana gövdesi PKK gibi, ben merkeziyetçi tutumla herkesi dışlarsa bu Kürtlere hizmet etmeyecektir. PYD bir yandan Güney Hükümetinin ilgisizliğinden söz ederken diğer yandan da Güney Hükümetin askeri güç göndermesine karşı çıkıyor. Suriye Ortadoğu’da merkezi bir konumdadır. İran, Irak ve bazı Körfez ülkeleri, Lübnan Hizbullah’ı ve Suriye Alevileri ayni eksendeler. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi Suni devletler ayni çizgide hareket ediyorlar, bunlar da Suni eksende yer almaktadırlar. TC’nin, Güneye yaklaşımı bizi yanlış anlamalara götürmemelidir. TC sadece bugün Kürdistan’ın yer altı yer üstü zenginliklerinden faydalanıyor ve 50 yıla yakın petrol, doğalgaz antlaşması yapıldığı söyleniyor. Ayrıca İslam ülkeleri Kürtlerin ulusal ve demokratik hakları için geçmişte ne ise bugün de aynı siyaseti izliyorlar. Filistin, Bosna Hersek ve Çeçenistan gibi nüfusu Kürtlerle mukayese edilmeyecek kadar az olan ülkeleri her platformda savunuyorlar. İslamiyet, tarih boyunca hep egemenlerin elinde toplumu uyutma aracı olarak kullanılmıştır. Örneğin ‘’Kürt sorununa çözüm’’ dediğiniz zaman, ‘‘Müslüman din kardeşleriyiz, hepimiz aynı Kıble’ye yöneliyoruz, aynı Allah’a inanıyoruz, o zaman bu kavgaya ne gerek var, ha, Arabız, ha Acemiz, ha Kürt’üz ha Türk’üz’’ diyerek bunu tamamen kandırmaca olarak kullanıyorlar. Oysa sorun hem Kürt, hem Kürdistan’ın işgal edilmiş toprakları sorunudur.
Bu arada özellikle İsrail’den söz etmek ciddi anlamda önemlidir. İsrail, Esad’ın gitmesine pek sıcak bakmaz. Çünkü Ortadoğu’da tüm İslami/dini örgütler, İsrail’e Yahudi/Siyonist diye düşman gözü ile bakıyorlar. ABD ve Batı dünyasının Ortadoğu’daki önceliği İsrail devletinin güvenliği ve İsrail’in çıkarlarıdır. Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi ile dengenin fazla değişeceğine inanmak zor. Belki kısa sürede Rusya Suriye için moral kaynağı olur ama son söz ABD’nindir.
Biz Kuzey Kürtleri ise geçmişte hep Anti- İsrail bir politika yürüttük. Oysa gelişmelere bugünkü perspektiften baktığımızda, İsrail’e karşı olmamızın, düşman gözü ile bakmamızın Sömürge Kürdistan açısından çıkarlarımıza uygun olmadığını görebiliriz. Çatışmaların yaşandığı bölge sömürge Kürdistan’dır. TC ve diğer İslami yandaş devlet ve örgütlerin, ÖSO, El Nusra gibi çok daha bölgesel radikal dincilerin, Rojava’ya hakim olmak istediklerini ve yöneldiğini görüyoruz. Bu durum biraz ikinci Lozan’ın değişik bir versiyonu olur ki, din, iman, İslam uğruna savaşanlar Kürtleri asla iflah etmezler. Bu süreçte başta PYD olmak üzere, tüm Kürt örgütleri, hizipçi örgüt çıkarlarını önde tutmadan, Kürtlerin birliğini gerçekleştirmelidirler.
PYD, Türkiye’deki PKK’nin yaptığı gibi, kendi dışındaki Kürt örgüt ve şahsiyetlerini dışlamaya, bertaraf etmeye çalışıyor. Kürtler asla örgütsel çıkarlarını öne çıkarmamalıdır. Bu süreçte PAK gibi geniş tabanlı yeni bir yapılanma , geleceğe yönelik Kürt ve Kürdistan çıkarlarına uygun bir yapılanma ile birliğe yönelik ciddi anlamda mesafe alınabilir.
Bu anlamda hem Güney Hükümeti’ne, hem de Kuzeyli Kürtlere, Rojava yı korumak ve desteklemek için büyük görevler düşüyor. Sonuç olarak; Suriye’deki iç savaş, tüm halkları ilgilendirdiği gibi Kürtlerin de geleceğini önemli oranda ilgilendirmektedir. Ancak Kürtler salt din ve mezhep gibi gerekçelerle çatışmalara asla taraf olmamalıdırlar. Kürtlerin amacı, özgürlük ve demokrasi temelinde ulusal bağımsızlıktır.