Köyün ağası yanında çalışan hizmetkâra hiddetlenir ve hizmetkâra der ki ‘’senin kulağından tutarak bütün dünyayı dolaştırırım’’, hizmetkâr ağanın bu tepkisine bir süre sessiz kalarak düşünür ve daha sonra ağasına dönerek, ‘’ağam sen beni cezalandırırken sen de benimle birlikte dünyayı dolaşarak kendine eziyet etmiş olursun ‘’ der.
T.C. Devleti ile Kürdlerin ilişkisi de ağa ile hizmetkâr arasında ki ilişkiye oldukça büyük bir benzerlik göstermektedir. Dolayısıyla T.C. Devleti bir hukuk devleti olamıyorsa, bu devletin yönetim sistemi bir türlü demokratikleşemiyorsa ekonomisini düzlüğe çıkarıp halkını refah ve huzur içerisinde yaşatamıyorsa, komşularıyla sürekli sorunlu ve çatışmalı bir durum yaşıyorsa ve en önemlisi de uluslararası arenada, barbar ve saldırgan olarak tanınıyorsa, bütün bunların temel sebebi, Kürd’lere yönelik hasmane ve düşmanca davranışlarındandır.
Dikkat edilirse, T.C. Devletini kurulduğundan bu yana yönetenler, gerek komşu ülkelerle ve gerekse de dünyanın diğer devletleriyle olan ilişkilerinin tamamını, Kürd’lere yönelik düşmanlık temelinde yürütmektedirler. Dünya devletlerinin herhangi birisinde, Kürdlerin uğradıkları zulüm ve haksızlığa karşı, Kürdleri savunan herhangi bir söylem ve eylem, T.C. Devletinin onları düşman olarak ilan etme sebebi görülmektedir.
Dolayısıyla son yıllarda Kürd’lere yakınlık gösteren veya onların haklarını savunan ABD, Avrupa’nın demokratik ülkeleri, İsrail ve birçok başka devletler T.C. Devletini yönetenler tarafından hain ya da düşman olarak ilan edilmektedir. Oysa T.C. Devletini yönetenler, Kürdlerin de bu evrende yaşadıklarını ve dolayısıyla Kürdlerin de kendilerine ait topraklarda hak ve hukuk sahibi olduklarını bilince çıkararak ve Kürd realitesini tanısalardı, hem T.C. Devleti huzura kavuşup giderek ileri demokratik bir seviyeye ulaşarak milletler camiasında saygın bir pozisyona sahip olacak, hem de Kürd halkı büyük bedeller karşılığında verdikleri mücadelede, meşru haklarına kavuşmuş olacaklardı.
Ancak bütün bu durumlara engel olanın aşırı şovenizm ve ırkçılık olduğu gibi, T.C. Devletini yönetenlerin kibirli duruşu, kriz ve kaos ortamında azami derecede vurgun ve rant elde etmekte olmalarıdır.
Esasen T.C. Devletini gerçek Türklerin yönettikleri konusu da oldukça şüpheli bir durum arz etmektedir. Sebebine gelince orta Asya’dan kovularak Anadolu-Mezopotamya topraklarına gelmiş olan Türklerin büyük bir kısmı, günümüzde bile Amanoslar'da ve Torosların yükseklerinde orta Anadolu’nun kıraç topraklarında hala göçebe ve kabile hayatı yaşadıkları bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Dolayısıyla, T.C. Devletini uzun yıllar yönetenlerin ve bu ülkenin zenginliklerini talan eden, büyük bir lüks yaşayanların birçoğunun, Balkan ve Kafkas devşirmelerinden oluştuğu bilinmektedir. Şayet böyle olmamış olsaydı, Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan büyük halk kitleleri devletin imkânlarından mahrum ve yoksul bir hayata mahkûm olmazlardı.
Dikkat edilecek olursa, yüzyıl öncesinden günümüze kadar Türkiye’yi yönetmekte olan askeri ve sivil bürokratların tamamı, büyük sermaye sahipleri, ege, Trakya ve Marmara’nın sahil kentlerinden seçilmezlerdi. Geçmiş tarih detaylıca incelendiğinde, bugün düşman olarak damgalanıp kendilerine zulüm edilen Kürdlerin Orta Asya’nın kaçkınlarına Çaldıran ve Malazgirt’te tarihte emsali görülmemiş iyilik ve fedakârlıkları yaparak, büyük bedeller ödeme karşılığında, Türklerin Anadolu’ya giriş kapılarını açtıklarının unutulmaması gerekirdi. Ancak ne yazık ki Kürd’lere daha sonra ki süreçlerde reva görülen besle kargayı oysun gözünü kabilinden bir muamele yaşatılmaktadır.
Gelinen bu aşamada ülkeyi yönetenler, Kürdler anasını görmesin anlayışıyla Türklere ve diğer halklara hayat zehir edilerek onursuz ve huzursuz bir yaşamı bütün alanlarda yaygınlaştırmaktadırlar. Şayet Türkiye’de onurlu bir yaşam, huzurlu ve varlıklı bir hayat isteniyorsa bu ülkede yaşayan tüm aklıselim çevrelerin, Kürdlere yönelik bu düşmanca tutuma cepheden karşı çıkmaları gerekmektedir. Aksi durum yaklaşık bir asırdır özgürlük ve onurlu bir yaşam mücadelesi sürdürmekte olan Kürd halkına yapılan bu zulüm ve haksızlıklardan dolayı, Kürdleri ayrılıkçı ve bağımsızlıkçı bir mücadeleye yönlendirmekten ve T.C. Devletini hayatın her alanında zorlayacak bir tutum takınmaktan başkaca bir yol bırakmamaktadırlar.
Sonuç olarak Türkiye’nin gelişip huzur bulması ve başka devletlere muhtaç kalmamasının yegâne akılcı yolu, Kürdlerin haklı ve meşru talepleri yerine getirilerek, hem ülkede huzurun sağlanması ve hem de devletin dışarıya bağımlılığının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacaktır.
Bunun aksine bir durum ve inat, yaklaşık bin yıldır bir arada yaşayan her iki milletin ebedi düşmanlığın çarkında, her iki halkında büyük acı ve zararlara uğrayacağı bir sonuca evirilecektir ki böylesi bir sonucu yaşamamak uğruna, Kürdleri temsil eden aklıselim siyaset ve Kürd kanaat önderleri, bu konuda her zaman olumlu bir yol izleyerek ve büyük bir çaba harcayarak adil bir sonuca ulaşmak istemektedirler.
Türkiye’de ve bölgede büyük acı ve haksızlıkların yaşanmasında ve savaş halinin devamında hiçbir şekilde mazlum Kürd halkı taraf olmamıştır ve bu ateşin sönmesi için büyük fedakârlıklar yapmaya devam etmektedir. Yaşanan bu şiddet ortamının sebebine gelince, devletin derin mahfillerinde yetiştirilerek siyaset arenasına sürülen PKK hareketinin şiddete dayalı siyaset ve eylem tarzı, dört parçaya bölünmüş Kürdistan’da ki Kürdlerin yüzde doksanı tarafından kabul görmemiş ve onaylanmamıştır. Buna karşılık T.C. Devletinin Kürdlerin yaşadığı tüm parçalarda yürütmekte olduğu işgal, imha, inkâr ve zalimane uygulamalarda Kürd toplumunun kahir ekseriyetinde büyük tepkilerin gelişmesine sebep olmaktadır.
Sonuç olarak, son kırk yıllık savaş başta Kürd halkı olmak üzere, tüm Anadolu halklarının yoksulluk ve büyük acılar yaşamalarına sebep olurken, görünen o ki bu savaş ve kriz şartlarından en fazla memnun ve mutlu olanlar her iki tarafta da büyük avantajlar elde eden bir avuç baronun halkların acıları üzerinde saltanatlarını sürdürmelerindendir.
Umuyor ve temenni ediyoruz ki T.C. Devletini yönetmekte olan çevreler ırkçı, şoven söylemlerinden ve Kürdleri imha etmeye yönelik eylemlerinden hızla uzaklaşarak, iki ayrı millet temelinde birbirlerinin haklarına saygılı olmak koşuluyla, iki dost halk olarak yaşamlarını sürdürebilmenin şartlarını yaratırlar.
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
04/06/2022 - İST