Dêrsim Piri Seyid Rıza ile Mustafa Kemal’in buluştukları yıllar
PİR SEYİD RIZA’NIN DEVLET ARŞİVİNDEKİİKAMET YERİ
Bu yıl Dêrsim’de (Tunçeli) Seyid Rıza’nın köyü Ağdat’ı ziyaret edecektim! Köyün yeni adı 1960 yılı nüfus sayımından itibaren „Baldan“ adıyla kayıtlarda yer alır. Ovacık’ta Munzur Baba’yı ziyaret ettikten sonra Ağdat’ı ziyaret etmek için bilgi toplamaya başladık. Ağdat araba ile gidilmesi çok çetin olan bir dağ köyü. Bazıları bölge insanları il merkezi ile Hozat yolunu kullanarak gitmemiz daha kolaylaşacağını söyladiler.
Ovacık’tan il merkezine geri döndük. Bir gece Munzur Üniversitesi‘nin öğrenci yurdunda konakladıktan sonra Hozat yoluyla Ağdat (Baldan) köyüne varmak istedik. Yolda bu ad ile hiç bir levhaya rastlamadığımız için her önümüze gelenlere soruyorduk! Hiç kimseden doğru yola dair bir bilgiye erişemiyorduk! Gide gide Hozat-Ovacık yoluna çıktık. Yani Ağdat’ın etrafında bir daire çizmiştik!
Yol üzerindeki bir eve köyü sorunca iyi bilemediklerini ve bir bilene telefon ederek bize bilgi vermeye çalışıldı! Alınan bilgi üzerine Hozat-Ovacık yolunu kullanarak Ağdat’a ulaşacağımız yolu tarif ediyorlardı. Akşam olmak üzereydi. Hozat’a döndük ve Pertek üzeri Keban Barajı’nı feribot ile geçerek Elazığ’a ancak ulaşabildik…
Ağdat veya yeni adıyla Baldan artık Dêrsim‘in bilinmiyeni ve levhalarla gösterilemiyen yörelerinden biri olmuştu!.. Devlet arşivlerinde ise Desimli Sey Rezo’yu (Seyid Rıza) Elazığ’daki mahkeme tutanaklarında kendisinden şöyle bahsedilir: „Seyid Rıza, Hozat’ın Sin nahiyesine bağlı Ağdat Köyü’nde ikamet etmektedir.“ Cumhuriyet Savcısı Hatemi Şahanoğlu tarafından okunan iddianamede: „Seyid Rıza, Viyalık (Viyalıke) ve Sosenkale’de (Sesenkale) adındaki yerlerde oturmaktadır. Viyalıke, Sin Nahiyesi’ne yakın olan bir yerleşim yeridir.“ diye yazar. Seyid Rıza’nın ortanca oğlu ve kendisinin yerine geçecek olan oğlu Baba İbrahim’in Kırganlılar tarafından öldürülmesinden sonra, Seyid Rıza, bu mıntıkada büyük bir de konak yaptırır. O, halk arasında “Sey Rızoyê Xaçeliye” (Haçelili Seyid Rıza) diye anılarak tanınırdı.
Haçeli (yeni adıyla Dikenli) Seyid Rıza’nın aşiretinin Yukarı Abasan’ların yerleşim köylerinden biriydi. Adından da anlaşıldığı gibi Zaza ve Türklerin „Haçlıların yani Hiristiyanların yaşadıkları yer“ diye adlandırdıkları „Haçlı Eli, Haçeli“ ya da bölgenin en büyük kilisesinin olduğu yerden dolayı bu bölgeye bu ad verilmişti. Seyid Ağa ve Seyid Rıza kardeştiler. Babaları Seyid Baba (Bava) İbrahim ve O’nun babası Seyid Musa da zamanında burada ikamet etmişlerdi. Haçeli çok eski bir Ermeni yerleşim yeriydi. Bu köy Dersim’de ulaşılması zor olan köylerden biriydi. Bir kez buraya tekerlekli vasıtaların hiç tekerlek izi değmemişti. Sadece hayvanlarla orman ve dağlık bölgelerden geçerek buraya ulaşılırdı. Buraya yerleşenler kendilerini tarihte hep güven içinde his etmişlerdir...
Dêrsim’de birçok köy ve yerleşim mezralarından geçerek Haçeli’ye ulaşılırdı. Haçeli yolu üzerindeki bu yerleşim birimleri, bunlar sanki Haçeli’yi korumak için oralara nöbetçi dikilmişlerdi. Buralarda oturanların tümü birbirlerine akraba insanlardı. Darboğaz ve engebeli patikalardan sonra Haçeli’ye ulaşıldığında, en çok da köyün sarp dağlık kayalıklar üzerinde kurulmuş olduğu gözden kaçmıyordu! Doğal haliyle sanki köy surlarla çevrilmiş gibiydi. Buralara ne devlet ve ne de eşkiya ayağı değmemişti. Değenlerin ise geri dönüşleri olmamış!..
Sonraları Haçeli’nin bu özelliğini keşf eden başta Abbasanlar olmak üzere bazı kızılbaş aileleri de gelip köye yerleştikleri bilinir. Ermeni kırımları sonunda bölgede Ermeni kalmayınca, köy tamamen Abbasanlara kalır. Seyid Rıza’nın abisi Seyid Ağa, Abbasanların en yaşlısı olarak bu bölgede büyük saygı ve hürmet görüyordu. Aşiretin yönetiminden ise Seyid Rıza sorumluydu. Haçeli Köyü’nde oturan Seyid Ağa’nın Ali Haydar, Seyid Rıza’nın damadı olan Şükrü ve Rayber İbrahim adlarında üç oğlu vardı. Bunlar da aşiretin en ileri gelenleri arasında yer alıyordu. Bunlar arasında Rayber yaptıkları kötülüklerle ön plana geçmişti. Seyid Rıza, ağabeyisinin ölümünden sonra Haçeli’yi ağabeyisinin oğlu olan Rayber’e bırakarak, Derê Arey Köyü’ne sonraları da ailece Ağdad Köyü’ne gidip yerleşir.
Abbasanların en çok dost olarak geçindikleri aşiretler arasında Kırgınlar ile Yukarı Karaballılar vardı. Abbasanlar, Kalan, Demenan ve Bahtiyarlarla bazan sürtüşmeli, bazan da iyi geçinmeye gayret sarf ediyorlardı…
Halk arasında, Dersim ve çevresinde Seyid Rıza, ilk önce Haçeli’de yaşadığı için O’na “Sey Rızayê Xaçeliye” (Haçelili Seyid Rıza) diye tanınırdı. Seyid Rıza’nın abisi Seyid Ağa’nın oğlu Rayber küçük yaştan itibaren yaramaz ve çevresinde sevilmiyen bir karektere sahipti. Seyid Rıza’nın oğulları ile amcalarının oğlu Rayber’in araları hep açıktı. Böylesi olumsuzluklar Seyid Rıza’yı Haçeli’den başka bir yere göç etmeye zorladı. Seyid Rıza, Tujik Dağı eteğindeki Ağdat Köyü’nü kendisine ve ailesine yeni mekan olarak seçtikten sonra, oraya bir de aşiret önderlerinin toplanacakları kadar büyükçe bie salona sahip olan konak yaparak yerleşir…
Ağdat Köyü, Tujik Dağı’na sırtını yaslamış bir köydü. Tujik Dağı’na halk arasında „Sultan Baba Dağı“ da denirdi. Bir çok dağ gibi, bu dağ da Dersim halkınca kutsal sayılırdı. Ağdat, bu kutsal dağın eteklerinde, Dêrsim’de kutsal bir köy olarak gittikçe ünlenmişti. Köy, sırtını yıkılmaz, sağlam ve güvenilir bir dağa yaslamıştı. Bu yüce dağ, görkemli ve kutsal heybetiyle Ağdatlılara güç, kuvvet ve heybet veriyordu. Köyün sakinlerinin mert ve savaşçı bir ruh ile Dersim’de tanınmasında bu kutsal dağın gizeminin yattığı söylenir. Halkın Ağdat’a olan saygının kaynağını, yöre halkının Ağdatlılara olan güvenini artırtıkça, Ağdatlılar da hak ve adaletten ayrılmayan, doğruyu eğriden ayıran, iyi insanlar konumuna eriştirmişti…
Dersim‘de çözüm bulamayan aşiret davalarının son uğrak yeri Ağdat’tı. Ağdat’ta kurulan halk divanında, davalara son çözüm bulunurdu. Verilen kararlara herkes uyardı. Çünkü orada adam kayırma, yanlış karar verme gibi düşüncelere kimsenin kaygısı yoktu. Ceza alan da cezasına razıydı. Hak ve adalet terazisi Seyid Rıza’nın divanında asla yanlış tartmazdı...
Seyid Rıza’nın insana bakış açısı evrenseldi. O’nun nezdinde herkes eşit ve özgürdü. 72 millet eşit ve kardeş olarak O’nun divanında doğru ifadesini bulurdu. İnsanları öldürmek bir yana, onları yaşatmak O’nun için esastı. Bu nedenle savaşa karşı çıkarak, hep barışı savunmuş ve kendini hep savunmada bulmuştu!..
Seyid Rıza, Ağdat’ta kişi olarak Sultan Baba Dağı kadar yüce idi. O, büyük bir saygınlık kazanmış, herkese eşit mesafede duruyordu. Zamanla bu yüce kişiliği hazmedemiyen aşiret ve ocak önderleri de olmamış değil! Devlet, Seyid Rıza’nın bu saygın kişiliğinden korkup, O’nu halk arasında dedi koduya dayalı bilgilerle yıpratmak isterken, buna bazı ocakların dede ve pirleri de katılmıştı. Osmanlıdan genç cumhuriyete intikal eden „Seyid Rıza şaki ve hayduttur!“ söylentilerinin hiç bir gerçek payı yoktu. O’nun seyidliğine gölge düşüren buna benzer propağandalar Dêrsim’de birbirini izlemişti.
„Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz!” derler. Seyid Rıza’nın da aynası yaptığı işleriydi. Halkın da bunlara güveni tamdı. O’nun seyitliğinden çok, „Seyid“ gibi bir yaşantıyı kendisine ve yöresine kabul ettirmişti. O’nu yücelten bu özelliği, O’nun en etkili yönüydü. O, yaşarken „İnsanı Kamil“ olarak yaşamasını bilmiş, kitleler arasında büyük bir saygıya hak kazanmıştı. Seyid Rıza’yı ölümsüzleştiren ve O’nu günümüze taşıyan da O’nun bu kişiliği idi...
1916 yılında Kolordu Komutan Vekili Mustafa Kemal
Diyarbakır’dan Dêrsim’e gönderildiği yıllarda!
Seyid Rıza’nın Mustafa Kemal ile ilk görüşmesi
Mustafa Kemal’in askeri dehası, girdiği birçok muharebeyi bizzat idare ederek kazanması, O’nun askeri başarısını göstermektedir. O’nun Dersim’in üzerinde çalışması ise çok eskilere dayanır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduysa, Dersim’siz bir cumhuriyet O’na göre eksikti. Trabzon’daki Atatürk Köşkü’ndeki haritada Dersim’in üzerinde askeri planlar yaptığında, O’nun Dersim’i ele geçirme planının bir parçası olduğunu göstermektedir. O’nun bu çalışmaları Dersim’i iyi bilen ve Dersimlileri iyi tanıyan bir asker olduğunu gösterir. Doğal olarak O’nun bu bakış açısı, tamamen Dersimlilerin aleyhine ve Türk milletinin de yararınaydı. Ayrıca 1916 ve 1918 de iki kez olmak üzere O, Osmanlı yönetimince Dersim’e görevli olarak gönderilir. Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’ndan sonra yarbay rütbesiyle önce Sofya’ya askeri ataşe olarak, sonra da Edirne’deki 16. Kolordu’ya atanır. 16. Kolordu Mart 1916 yılında, Edirne’den Diyarbakır’a nakledilir. 1916 yılının Mayıs ayında 16. Kolordu Komutan Vekili olarak görevli olarak Dersim’e gönderilir.
16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Diyarbakır’da çalışma arkadaşlarıyla
(ortada M. Kemal, yıl 1916)
O’nun bu görevi 1. Cihan Savaşı’ndan sonra, Dersimlilerin bağımsız bir Kürt Devleti’ni kurma çalışmalarını araştırmakla ilgiliydi. O, çalışmasını daha çok bir Kürt Devleti nasıl engellenir, konusu üzerinde yoğunlaştırır. Mustafa Kemal, o dönemde İstanbul’dan Dersim’e gelen Kürt Teali Cemiyeti’nin bazı üyelerinin Dersim aşiret önderlerini örgütleyerek, Kürt’lerin ve Ermeni’lerin eşitlik ve özgürlük temeli üzerinde, birlikte yaşayacakları bağımsız devletlerini kurma çalışmaları izler. Rusların Erzincan’a kadar bölgeyi işgal etmeleri, yeni kurulacak olan Kürdistan ve Ermenistan devletlerine güç verecekti...
Ruslar Yeşilyazı’da (Ovacık’a bağlı eski adı Zeranig) Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi Arapgirli Dr. Abdullah Cevdet’in bilgisi ve onayı ile Dersim’e gelen Dr. Baytar Nuri Dersimi, Alişêr Efendi ve Dersim aşiret liderleri ile konuşarak, kendi aralarında bir anlaşmaya varırlar. Bu anlaşmayı öğrenen Osmanlılar, hemen ardından Diyarbakır’daki 16. Kolordu Komutan Vekili Yarbay Mustafa Kemal’i Dersimlilerle Rusların yaptığı bu anlaşmayı bozmak için görevlendirirler. Mustafa Kemal, o günkü ilçe merkezi olan Zerenig’te (Yeşilyazı) Seyid Rıza ve Koçuşağı (Koçan) lideri İdare İbrahim Bey’in öncülüğünde toplanan Dersim liderlerini, Osmanlılar ile birlikte kalmaları konusunda ikna eder. O dönemde birçok Dersimlinin tanıklık yaptığı o toplantıda, Mustafa Kemal’in anlaşmayı sağlıyana kadar üç defa Seyid Rıza’nın eline sarılarak öptüğü, kendisine şöyle seslendiğine tanıklık etmişlerdi:“Rusların gavur olduklarını, kendilerinin ise Müslüman olduklarını, din kardeşleri olarak kendileriyle hareket etmelerinde ısrar eder. Rusların himayesinde kuracakları devletin, Ermenilerle birlikte kurulacağını, Ermenilerin de gavur olduklarını, bir süre sonra Rusların kendilerini katlederek, devleti Hıristiyan kardeşleri olan Ermeni’lere bırakacağını belirtir.” Din kardeşliği temelinde, Dersimlileri ikna eden Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki kuruluşta Dersimlilere muhtariyet dahil, her türlü hak ve özgürlükleri tanıyacakları konusunda namusu ve şerefi üzerine söz verir. Mustafa Kemal’i en çok Seyid Rıza sıkıştırarak:“Sözünüzde nasıl durursunuz? Biz, size nasıl güvenip inanabiliriz?“ sorularını yöneltir. İki de bir diğer aşiret liderleri Seyid Rıza’ya dönerek: “ Ne lao bra bra, ez ni cımani nira zaf tersonu. Ni cime ni zaf cake, hemi kı zaf sero kaykene” derler. Daha sonraları her söz verenin sözlerine güvenilemiyeceğini, Seyid Rıza’nın idam sephasına çekilmesiyle, O’nun zamanında yukarda Kırmançki olarak söylenen sözlerin çok yerinde ve doğru olarak söylediğinin de kanıtı olur!..