Sömürgeci devlete ve onun işgal topraklardaki varlığını „red“ değil de „değiştirme“ çabasına girildiği andan itibaren, sömürgeci devletin işgal topraklarındaki varlığının kabulune ve entegrasyonuna „evet“ demek ve sömürgeci devletin özümleme siyasetine „evet“ demektir. Bu, sömürge ulus siyaseti; Sömürgeci devletin sömürgedeki varlığı; onun anayasa, parlemento ve ordu-polis-paramıliter güçleri-hukuk-eğitim sistemi ve zorba-yönetme sistemi kurumlarının bir parçası olarak kabul görmesi, onaylanması anlamına gelir. Dolayisiyle askeri işgalin sömürgedeki varlığını „red“ pozisyonundan, sömürgeci devletin Kurdistan’daki varlığının „kabul“une ve ona entegre olmaya „evet“ demektir.
100 yıllık Türk sömürgeci-zorba siyaseti ve onun kurumları olarak; parlamento, ordu-Paramıliter-polis güçleri, hukuk-eğitim sistemi ve uygulamaları ortada. Sömürgeci Türk parlementosu’nun karar, uygulama ve yasa yapıcı rölü de ortada. Ayrica Kurdlerin Türk sömürgeci parlamentosundaki varlıkları ve denemeleri de ortada. Öyleyse, bunlardan ders çıkarmak ve Kurdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi bazında bir stratejinin ögelerini örgütlemekten öte bir yol yok.
Şunu asla unutmamamız gerekir:
sömürgeci bir devlet, sahip olduğu sömürgeyi elinde tutmak, işgal topraklarda egemenlik sürdürmek için zorba yöntem ve yönetimlere ihtiyaç duyar. Bu devletin, sömürgeci bir güç olarak, sömürge topraklarda varolmasının birinci koşuludur. Bu koşul zora ve zorba yöntemlere dayalıdır. Bunun „demokrasi“si olmaz.
Sömürgeci devletin, sömürgeyi yönetme biçiminin, zaman zaman yumuşak veya çok sert yöntemlerle hareket etmesi; sömürgecilerin, sömürgedeki varlıklarının biçimsel değişiklikleridir. İktidarlar, Sömürgeci devletin ve sömürgeci siyasetin özünü değiştirmez. Bu nedenle sömürgeci parlamento ve onun seçim siyasetinin sömürgede meşruluğu yoktur. Askeri-paramıliter-polisiye metodlar, sömürgeyi yönetmenin bir „meşru hakkı“ olarak seçimlerle bir paralellik arzeder. Sömürgeci hukuk ve mahkemeler de, yasal kılıfları hazırlayan kurumlar olarak işlev görür. Eğitim sistemi de asimilasyonu hedefler. Dolayisiyle devletin sömürgedeki varlığını „değiştirme“ değil, red siyaseti sömürge kurtuluş mücadelesinin vazgeçilmez tercihi olmak zorunda.
Sömürgeyi yönetme ve bu zorba yönetim biçimlerini „meşru gösterme“nin bir aracı da seçimlerdir. Devlet bu seçimlerle, devletin sömürgedeki varlığını topyekün tartışmaktan alıkoyarak, biçimi tartıştırıp, varlığına „meşruluk“ kazandırma çabası olarak görmek gerekir. Bu anlamda sömürgeci devletin seçim politikasını redetmek stratejik bir görevdir.
Kurdistan’da sömürge bir ülkedir.
Türk devleti, Kuzey Kurdistan’daki varlığını gayrimeşru ve zorba yöntemlerle sürdürmektedir. Bu zorba varlığın yönetilme biçimlerini tercih etmek, Türk devleti‘nin Kurdistan’daki varlığını kabul etmek ve onaylamak anlamına gelmektedir. Türk devleti’nin kurumlarında çözüm aramak; bu kurumların siyasetinin özünü kabul edip, biçimi üzerinde yoğunlaşmak demektir. Böyle bir tercih, sömürge Kurdistan’ının ulusal kurtuluş mücadelesinin reddi ve sömürgeci sistemle entegrasyonunu savunmak anlamına gelmektedir.
Türkiye misak-i milli toprakları içinde kalan Kuzey Kurdistan coğrafyası tarihsel, kültürel ve politik olarak ayrı bir bölgedir. Bu bölgenin adı Kurdistan’dır. Bu topraklarda yaşayan ulus da kurdlerdir.
Kurdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, Türk devletinin bir parçası olarak, “şehir ve değiştirme”bazında, kendini dayatması ve kendi sorununu; Türk devletin bir iç-siyaset sorunu olarak çözüm araması, çıkarlarını Türk sömürgecileri ile işbirlikçiliğinde gören kesimlerin çıkar siyasetidir. Böyle bir siyaset, Kurdleri ve Kurdistan’ı Türk sömürgeci siyasetine angaje etme, Türk devleati’nin iç siyasetine, Kurd ulusal kurtuluş dinamiklerini peşkeş çekme ve eritme siyasetidir. Bu siyaset, Kurd ve Kurdistan sorununu, Türk iç politikasında “Kurd sorunu”(!) bazına indirgeyerek; sorunu, stratejik olarak ulus ve toprak sorunundan uzaklaştırma ve Türkiyedeki iktidar sorununa bağlama işbirlikçiliğidir. Bu mantık, Kurdistan topraklarını “Türklerin toprakları ve kurdleri de Türkiye’nin bir parçası”(!) görme siyasetidir. Bu siyaset, Türk sömürgeci-zorba devletin Kurdistan coğrafyasında uyguladığı bütün uygulamaları; sömürgeci-sömürge ilişkisinden değil, Türk devleti’nin iktidar sorunsalı içinde görme ve değerlendirme mantığıdır. Türk sömürgeci parlementosunda çözüm arama ve bu parlementoyu çözüm yeri olarak gören sömürgeci devlet siyasetidir. Bu stratejinin savuncuları, sömürgeci siyasetin Kurdistan’daki uzantılarıdır.
Kabul etmek gerekir ki Kuzey Kurdistan’da bu siyasetin tabanı var ve “biz Türklerle et ve kemik gibiyiz, ayrılamayiz”(!) diyerek; Kurd ve Kurdistan sorunu, bir ulus ve toprak sorunu olmaktan çıkaran, Türk devleti’nin “iktidar arizaları”na bağlayan “ortaklık talebi” stratejisidir. Bu stratejinin reddi, Türk devletini Kurdistan’daki işgalcı varlığının bütün kurum ve kuruluşları ile reddi siyasetinden geçmektedir. Bu nedenle, sömürgeci siyasetin Kurdistan’daki reddi, Türk devletinin, ordusu-polisi-paramıliter güçleri-mahkemesi-parlementosu-eğitim sisteminin reddi anlamına gelir. Kurdistan Ulusal kurtuluş Mücadelesinin stratejik hedefi bu olmak zorunda.