Trump'ın İkinci Döneminde Kürt Politikası: İsrail mi, Türkiye mi?

Çetin Çeko

Çetin Çeko

Donald Trump’ın birinci başkanlık döneminde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu yerine Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yanlısı bir Kürt ve Kürdistan siyaseti izlediğini söyleyebiliriz. Netanyahu, Trump’ı 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilen Güney Kürdistan Bağımsızlık Referandumunu desteklemeye ikna edemedi. Benzer şekilde, Trump, Ekim 2019’da ABD birliklerinin Rojava Kürdistanı’ndan kısmen çekilmesine karşı çıkan Netanyahu yerine Erdoğan’ın taleplerine uyarak hareket etti.

Amerika Birleşik Devletleri'nin önde gelen muhafazakâr düşünce kuruluşlarından biri olan Heritage Foundation, 5 Kasım 2024 başkanlık seçimlerinden tam iki yıl önce, kapsamlı ve çarpıcı bir analiz raporu yayımladı. Washington merkezli kuruluşun "Proje 2025" adını verdiği bu detaylı çalışma, Cumhuriyetçilerin, özellikle Donald Trump'ın seçimleri kazanması durumunda Ortadoğu’da izlenecek politikalara dair de önemli bir yol haritası sunmaktadır.

Söz konusu Proje 2025 analiz raporunda, Ortadoğu'da Cumhuriyetçi yönetimin Kürt sorununa ve bu konudaki aktörlere ilişkin yapması gereken öneriler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Raporda, ABD askeri varlığının Irak'ın merkezinden çekilmesi durumunda bile, Güney Kürdistan'daki mevcudiyetinin sürdürülmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu öneri, ABD'nin bölgedeki nüfuzunu koruma arzusunu açıkça yansıtmaktadır.

Ayrıca, Irak Kürdistanı'ndaki Peşmerge güçlerine radar sistemleri, insansız hava araçları ve mühimmatlar gibi daha gelişmiş silahların sağlanması gerektiği belirtilmektedir. Bu tür desteklerin, bölgedeki güvenlik dinamiklerini güçlendireceği ve ABD'nin stratejik çıkarlarını koruyacağı ifade edilmektedir.

Raporda, Güney Kürdistan’a yapılacak gelişmiş silah tedarikinin, Bağdat’taki merkezi hükümet için ciddi endişelere yol açacağı ve bu durumun potansiyel olarak Washington ile Bağdat arasındaki ilişkileri zorlayabileceği ifade edilmektedir. Bu bağlamda, 2025 Projesi çerçevesinde Türkiye ile Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasındaki işbirliğine destek vurgusu da dikkat çekmektedir.

Öte yandan Cumhuriyetçi Parti’ye önerilen 2025 Projesi kapsamında ABD’nin Rojava Kürdistanı’ndaki YPG’ye verdiği desteğin yeniden değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu öneri, Türkiye’nin “terör” örgütü olarak tanımladığı Kürt grupların ABD tarafından desteklenmesinden vazgeçilebileceğine dair Kürtler aleyhine ciddi bir işaret taşımaktadır.

Raporda, ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı Türkiye’yi kendi yanında tutma çabası içinde olduğu, dolayısıyla Washington’un Ankara ile olan ilişkilerinde önceliğin Suriye’deki Kürt müttefikleri olmadığı vurgulanmaktadır. Bu durum, bölgedeki güç dengelerini etkileyen önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır.

2025 Projesi çerçevesinde, ABD’nin farklı Kürt gruplara yönelik politikasının yeniden düzenlenmesi önerilmektedir. Bu yaklaşım, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını dengelemeyi amaçlamakta ve aynı zamanda uzun süredir devam eden ittifaklar ile güç dinamiklerindeki değişimlerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

İsrail ve ABD Arasındaki Kürt Politikası Uyumsuzluğu
Özellikle İsrail’in Kürtlere yönelik politikası ile ABD’nin Türkiye, Irak, İran ve Suriye üzerindeki stratejileri arasında belirgin bir uyumsuzluk gözlemlenmektedir. Heritage Foundation tarafından Cumhuriyetçi Parti’ye sunulan bu proje, 2025 yılı itibarıyla Ortadoğu’da İsrail’in Kürtlere verdiği destek ile ABD’nin ilgili ülkelerdeki politikaları arasındaki çelişkileri ortaya koymaktadır.

İsrail, Kürtlerin bağımsızlık taleplerini tutarlı bir şekilde desteklemeye devam etmektedir. Bu bağlamda İsrail, bağımsız bir Kürdistan'ı Ortadoğu'da doğal bir stratejik müttefik olarak değerlendirmektedir. Ancak, İsrail ile Rojava Kürdistanı arasında resmi olarak karşılıklı destek veya angajman konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

Buna rağmen, İsrail, Rojava Kürdistanı'ndaki Kürtlerin ABD tarafından korunmasını ve ABD askeri varlığının bölgede kalmasını istemektedir. Aynı zamanda, İsrail, Kürtleri ve Kürdistan'ı İran'a karşı önemli bir potansiyel aktör olarak görmekte; bu durumu, bölgedeki düşmanlarına baskı yapmanın bir aracı olarak kullanmayı hedeflemektedir.

ABD'nin olası Rojava Kürdistanı politikası değişikliği ise dikkat çekicidir. Bu değişiklik, yani Kürtlerin kazanımlarını korumama ve Türkiye ile ilişkileri öncelik verme durumu, ABD'nin Suriye bağlamında İsrail'in politikalarıyla uyumlu olmadığını göstermektedir.

Fakat, eğer İsrail, ABD’yi İran’a karşı daha sert bir tutum almaya zorlamaya devam ederse, bölgedeki dengeler tamamen değişebilir. Bu durum, ABD’nin bölgede Ankara ve Bağdat ile olan ilişkilerinde, İsrail’i nasıl bir dengede tutabileceği sorusunu gündeme getiriyor.

Donald Trump’ın birinci başkanlık döneminde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu yerine Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yanlısı bir Kürt ve Kürdistan siyaseti izlediğini söyleyebiliriz. Netanyahu, Trump’ı 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilen Güney Kürdistan Bağımsızlık Referandumunu desteklemeye ikna edemedi. Benzer şekilde, Trump, Ekim 2019’da ABD birliklerinin Rojava Kürdistanı’ndan kısmen çekilmesine karşı çıkan Netanyahu yerine Erdoğan’ın taleplerine uyarak hareket etti.

Öncelikle, Donald Trump'ın dış politikada dengesiz bir yaklaşım sergileyen, kişisel dostlukları ve düşmanlıkları ön planda tutan, dolayısıyla ne yapacağının öngörülemez olduğu söylenebilir. Bu durum, uluslararası ilişkilerde belirsizlik yaratmakta ve müttefiklerle olan ilişkileri zorlaştırmaktadır.

Trump, başkanlık görevine başlamadan önce Kürtlerin IŞİD'e karşı verdikleri mücadeledeki cesaretlerine sıkça hayranlık duyduğunu ifade etmiştir. Kürtleri övgü dolu ifadelerle tanımlayarak, onların savaşçı ruhunu takdir ettiğini göstermiştir. Örneğin, "On binlerce Kürt, IŞİD'e karşı savaşırken öldü. Kürt güçleri bizimle savaştı ve bizimle öldüler. Onları korumalıyız! Harika insanlar, inanılmaz savaşçılar! Onlara yardım etmek istiyorum!" şeklindeki açıklamaları bu durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Ayrıca, Trump'ın Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Kobani ile yaptığı telefon görüşmesinde duyduğu memnuniyet de dikkat çekicidir. Bu görüşmede Trump, Kürtlerin Amerika için yaptıkları nedeniyle müteşekkir olduğunu belirtmiş ve bu durumun iki taraf arasındaki ilişkilere olumlu katkıda bulunabileceğini vurgulamıştır.

Ancak, Donald Trump, başkanlık görevine başladıktan kısa bir süre sonra, Kürtleri siyasi, askeri ve ekonomik açıdan olumsuz etkileyen çeşitli kararlar aldı. Ekim 2019'da ABD birliklerinin Rojava Kürdistanı'ndan kısmen çekilmesi emrine meşruiyet kazandırmak amacıyla yaptığı açıklamalar dikkat çekicidir. "Biz bir polis gücü değiliz, Kürtler de melek değil." ve "Kürtler Normandiya'da Amerikalılara yardım etmedi." gibi ifadeler, hem tartışmalı hem de konuyla alakasız olarak değerlendirildi.

Donald Trump'ın Kürtler ve Kürdistan üzerindeki politikaları, yalnızca bölgedeki dinamiklerle değil, aynı zamanda kuracağı hükümet kabinesinin yapısıyla da doğrudan ilişkilidir. ABD'nin Ortadoğu'daki stratejileri, özellikle İsrail, Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile olan ilişkilerinde Trump'ın kişisel görüşlerinin yanı sıra, ABD müesses nizamının etkisi de belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, Trump yönetiminin alacağı kararlar, sadece kendi siyasi perspektifine değil, aynı zamanda daha geniş bir siyasi çerçeveye dayanacaktır.

Önümüzdeki dönemde ABD'nin Güney Kürdistan'a yönelik desteğini sürdüreceği öngörülmektedir. Ancak Doğu, Rojava ve Kuzey Kürtleri için durum daha karmaşık bir hal alıyor. Bu üç parça, ABD'nin mevcut Ortadoğu politikasıyla değil; İsrail'in bölgede uygulamaya koymaya çalıştığı stratejilerle ve İran'da olası bir rejim değişikliği üzerinden kazanımlar elde edebilir.
X: @cetin_ceko