Ömer Murat -Kronos34
İran’ın Haşdi Şabi aracılığıyla Yezidiler üzerinden PKK’yla kurduğu örtülü ittifaka Türkiye’nin uzun süre seyirci kalacağını beklemek çok gerçekçi değil. Türk-İran ilişkilerinde “kazanın devrilme” ihtimalini hiç de yabana atmamak gerek.
Başika’daki Türk askeri üssüne 14 Nisan’da yapılan ve bir uzman çavuşun şehit olmasına yol açan füze saldırısı, Türkiye ve İran arasında Kuzey Irak üzerinde cereyan eden gerilimi tarafların kontrol etmekte giderek zorlandıklarını gösteren son işaretlerden biri oldu.
İki ülke arasındaki Kuzey Irak’ta yaşanan güvenlik boyutlu çıkar çatışmasının odak noktasında Şengal yer alıyor. Şengal’le (Arapça Sincar) sadece şehir değil, etraftaki dağlık alanı içeren geniş bölge de kastediliyor. Bölgede etkinlik kurmaya çalışan tüm güçler bu oldukça stratejik mevkiyi ele geçirmek veya ellerinde tutmak için mücadele içerisinde.
BİR DÖNÜM NOKTASI: IŞİD’IN YEZİDİ KATLİAMLARI
Şengal IŞİD’in 2014 Yazında Yezidilere karşı yaptığı BM tarafından “soykırım” olarak tanımlanan katliamların merkezinde yer almıştı. Bugün gelinen nokta da büyük ölçüde o meşum hadiseyle yakından ilişkili. Şehri o zaman kontrolü altında tutan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY, Erbil) bağlı peşmerge ve Irak merkezi hükümeti’ne (Bağdat) bağlı askeri güçler, IŞİD ilerleyişi karşısında çekilmek zorunda kalınca, terörist örgüt “kafir” olarak gördüğü Yezidilerin binlercesini toplu halde vahşice öldürdü, hatta ele geçirdiği kadınlarını “seks köleleri” haline getirdi. 375 bin kadar Yezidi canını kurtarmak için şehirden kaçmak zorunda kalarak mülteci konumuna düştü. Şengal Dağlarına sığınan Yezidiler ise orada PKK’yla kaynaşarak IŞİD’e karşı savaştılar. Ana dilleri Kürtçe olan Yezidileri kültürel olarak diğer Kürtlerden ayıran belli başlı tek unsur farklı dinleridir. Yezidiler, IŞİD işgali karşısında Bağdat ve Erbil tarafından kaderlerine terkedildiklerini düşündüklerinden PKK’nın o zor zamanlarında onlarla birlikte savaşmasına ayrı bir değer verdi. Bu nedenle IKBY ile Yezidiler arasındaki bağlarda ciddi sarsıntılar yaşandı. Başka bir açıdan bakıldığında, bu hadiseler sonucu Yezidileri ana şehri olan Şengal’de temsil edenler PKK’yla organik ilişki içerisindeki bir örgütlenmeye dönüştü.
Nihayetinde IŞİD, uluslararası koalisyonun verdiği destekle Erbil’in gönderdiği peşmergeler, İran destekli Şii milisler olan Haşdi Şabi ve PKK tarafından düzenlenen harekatlarla sonraki yıl Şengal’dan çıkarıldı. Şengal şehrinin kontrolü resmen Erbil’e geçmekle birlikte Haşdi Şabi ve PKK’nın bölgedeki varlığı ortadan kalkmadı.
PKK’NIN BÖLGEDE KÖKLEŞME SÜRECİ
Ekim 2017’de IKBY bağımsızlık için bir referandum düzenleyince Bağdat’la ilişkileri gerildi. Buna misilleme olarak Bağdat’a bağlı askeri güçler, Haşdi Şabi’yle birlikte peşmergeyi Şengal’den çıkardı. Şengal Kuzey Irak’ta Bağdat ve Erbil arasındaki sınır anlaşmazlığına konu 14 yerleşimden biridir. Bağdat, şehri yönetmek üzere yeni yetkililer atayınca Şengal’in seçilmiş Yezidi belediye başkanı Mahma Halil IKBY’nin kontrolündeki Duhok’ta sürgünde faaliyetlerini sürdürdü. Böylece Şengal’ı idare eden iki farklı yerel idare ortaya çıktı. Öte yandan PKK, bu süreçte kendisine katılan 7 bin kadar Yezidiyle Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ) adıyla yeni bir silahlı örgütlenme kurdu. Bağdat, gerçekte Şengal üzerinde hiçbir zaman hakimiyet kurmadığından 2017’den beri bölgede hakim güçler haline gelen Haşdi Şabi ile PKK iyice birbirine yakınlaştı. Peşmergenin Şengal’den çıkışıyla Barzanilerin Kurdistan Demokrat Partisi’yle (KDP) müttefik Mahma Halil gibi Yezidiler de şehirden ayrıldığından ortaya çıkan boşluğu PKK doldurdu. Türkiye ve KDP’yi ortak hasımları olarak gören bu örgütler 2019 itibariyle bir anlaşmaya vardılar. YBŞ nihai tahlilde PKK ve Haşdi Şabi arasında Bağdat’ın onayıyla kurulmuş yeni bir ittifaka dönüştü. Şöyle ki PKK, YBŞ’ye bağlı idari birimler kurdu ve bunlar Haşdi Şabi’nin bir parçası olarak kabul edilip üyelerinin maaşları Bağdat tarafından ödenmeye başladı. Şiilerle Yezidiler arasında kurulan ittifak böylece pekişti. Bağdat ve Tahran destekledikleri milis örgütlenmeler aracılığıyla YBŞ üzerinden PKK’nın Şengal’deki varlığını belli oranda meşrulaştırmış oldu.
Diğer yandan Yezidilerin dönüşüyle bölgedeki Sünnilerin durumunda kötüleşme yaşandı. Sünni aşiretlerin IŞİD’la işbirliği yaptığını iddia eden Yezidiler intikam eylemlerine giriştiğinden Sünni Arapların neredeyse tümü bölgeyi terketmek zorunda kalarak mülteci konumuna düştü. IŞİD’le işbirliği yaptıkları suçlaması, pratikte tüm Sünni Araplar üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallandırıldığından bölgedeki normalleşmeyi engelleyen bir sebep olarak kaldı.
TÜRKİYE’NİN “İKİNCİ KANDİL” RAHATSIZLIĞI
Böylece Şengal’in “ikinci bir Kandil” haline gelmesinden çok rahatsız olan Türkiye PKK’ya karşı harekete geçmeleri için Bağdat ve Erbil’e baskıda bulunmaya başladı, eğer Irak adım atmazsa PKK’ya karşı Şengal’e askeri harekat düzenleyeceğine dair tehditlerini arttırdı. Türkiye Ağustos 2018’de YBŞ’nin önde gelen isimlerinden Türkiye doğumlu İsmail Özden ve beraberindeki 4 kişiyi düzenlediği hava saldırısıyla öldürdü. Türkiye Özden’i PKK bağlantısı yüzünden hedef alsa da Yezidiler nezdinde IŞİD’a karşı mücadelelerinde aldığı rolle takdir edilen bir isimdi. Bu nedenle Nobel barış ödüllü, Yezidi insan hakları aktivisti Nadia Murad Türkiye’nin bu operasyonunu eleştiren, dünyada dikkat çeken açıklamalar yaptı.
Irak’ta Mayıs 2020’da göreve gelen Başbakan Mustafa Kazımi, IKBY’yle işbirliğiyle Şengal’de kontrolü yeniden tesis etmek, sadece PKK’yı değil Haşdi Şabi’yi de dizginlemek için harekete geçti. Kazımi’nin bu kararı almasında etkili olan bazı gelişmeler şunlardı: Referandum krizini geride bırakan Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkiler yumuşamıştı. Türkiye’nin müdahale gerekçesini ortadan kaldırmak isteyen İran, bazı adımlar atılarak tansiyonu düşürülmesini yararlı buldu. Öte yandan, Kazımi göreve gelirken İran destekli milisleri kontrol altına alıp, ülke güvenliğinin Irak’ın kendi askeri güçlerince sağlanmasını temin edeceği sözü vermişti.
ŞENGAL ANLAŞMASI’NIN İMZALANMASI
Bağdat ve Erbil BM Irak Özel Temsilcisi’nin gözetiminde 9 Ekim 2020’de Şengal’deki durumu normalleştirmeyi hedefleyen bir anlaşma imzaladılar. Buna göre Şengal’de sadece yeni oluşturulacak yerel polis ile merkezi hükümete bağlı askeri güçler (Irak ordusu) ve istihbarat faaliyet gösterecek, diğer bütün silahlı gruplar ve milisler şehri terkedecek, yerel idareyi teke düşürmek üzere taraflar ortaklaşa yeni bir belediye başkanı atayacak, IKBY topraklarına sığınan yaklaşık 90 bin mültecinin geri dönmesi için gereken güvenlik koşulları sağlanıp imar faaliyetleri yürütülecek, fakat Erbil şehre peşmerge göndermeyecekti. Anlaşmayı daha en başından zayıflatan kritik bir husus Yezidi temsilcilerin sürece dahil edilmesinin sağlanamamasıdır.
Anlaşma Haşdi Şabi ve PKK’nın hoşuna gitmese de Bağdat’la yürüttükleri gayrıresmi müzakereler sonunda kontrol ettikleri bazı yerlerden çekilmeyi kabul ettiler. Bu çerçevede 1 Aralık’ta Irak ordusunun gönderdiği altı bin asker, Şengal’in batısındaki Baaj’a girerek daha önce Haşdi Şabi ve PKK’nın kontrolündeki bazı yerleri devraldı. Fakat sözkonusu örgütlerin bölgedeki güçlü varlıklarını sarsacak herhangi bir müdahale yaşanmadı. Tarafların, Irak ordusunun Suriye sınırından geçişleri kontrol edeceği 80 km’lik bir şeritte konuşlanması üzerinde anlaştıkları, Bağdat’ın öncelikli gündeminin PKK veya Haşdi Şabi’yi tasfiye etmek değil, Suriye’den her türlü kaçakçılığın yapıldığı bu sınır bölgesini ekonomik ve güvenlik kaygılarıyla zapturapt altına olmak olduğu görüldü.
Şİİ GRUPLARLA PKK’NIN YAKINLAŞMASI
Haşdi Şabi ve PKK bölgeyi terketme niyetlerinin olmadığını her fırsatta ilan etmeyi sürdürdüler. Neredeyse tamamen Şiilerden oluşan Haşdi Şabi’nin çatı oluşumu Asaib Ehlil Hak’ın lideri Kais Khazali, Yezidilerin hakkını gözetmediği gerekçesiyle anlaşmaya karşı olduklarını duyururken Türkiye’ye tehditler yağdırdı. Haşdi Şabi ve PKK’nın Yezidilerle kurduğu yakın ilişki bu örgütlerin Şengal’den çıkarılmasını Bağdat için hassas bir mesele haline getirdi. Şengal’de Haşdi Şabi ve PKK’nın Yezidilerle kurduğu ilişkiyi zayıflatacak, çoğu Yezidinin arzuladığı şekilde onlara kendi ayakları üzerinde durma güç ve cesareti verecek yerel bir polis gücü oluşturulmasına yönelik hiçbir çaba gösterilmedi; yeni bir belediye başkanı atanmadı; imar faaliyetleri başlamadı; elektriğin günde bir iki saat olduğu şehirde hala hastane bile yok; bazı kasabalarda ne su, ne de elektrik var; mültecilerin çoğunun geri dönebileceği bir ortam oluşmadı; Haşdi Şabi ve PKK bölgedeki gücünü olduğu gibi koruyor. Anlaşmadaki hususları kimin hangi zaman çizelgesinde tatbik edeceği belirlenmiş değil. Erbil’e göre anlaşmanın uygulanması Bağdat’ın yükümlülüğünde bulunuyor. Neticede Şengal Anlaşması alanda fazla bir şeyi değiştirmedi.
Türkiye, bölgedeki PKK etkinliğini azaltacağı umudunu taşıdığı anlaşmanın uygulanmadığını gördükçe rahatsızlığını daha yüksek seslerle iletmeye ve PKK’yı Şengal’den çıkarmak için askeri harekat düzenleyeceğine dair tehditlerini arttırmaya başladı. Şengal’deki varlığı PKK’ya, Kandil’den Suriye’deki YPG’ye uzanan alanda faaliyetlerini koordine edebilmesini sağlayan büyük stratejik derinlik kazandırıyor. Türkiye YPG’yi zayıflatmanın ilk adımı olarak Şengal’deki PKK varlığını ortadan kaldırmayı hedefliyor. Şunu da hatırlamak gerekir ki bugün üç ülkenin sınırlarının kesiştiği bu bölge tarih boyunca özel bir stratejik konuma sahip olmuştur. Roma ve Persler (Partlar, Sasaniler) arasındaki savaşların yaşandığı en yoğun yer İpek Yolu’nun da önemli bir kesişme noktasını oluşturan bu bölgedir. Nusaybin ve Şengal Roma’nın Perslere karşı müstahkem garnizonlarını bulundurduğu kritik sınır şehirleri olup iki imparatorluk arasında sık sık el değiştirir. Osmanlı İmparatorluğu ile Safeviler arasında Irak’ta hakimiyet kurma mücadelesinin yansıması olan uzun savaşlar yaşanır. Bölge dışından büyük güçlerin Ortadoğu’daki varlıklarının zayıflamasına paralel olarak bu geleneksel jeostratejik fay hatlarının canlanması ve ilk ciddi depremin Şengal’de yaşanması ihtimali düşük değildir. Şehrin stratejik değerini bugün arttıran bir başka husus hemen yakınlarında keşfedilmiş ama henüz açılmamış geniş petrol ve doğal gaz yataklarıdır.
Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 20 Ocak’ta Bağdat’a gerçekleştirdiği ziyaretin ana konusu Şengal’den PKK’nın çıkarılması için Irak’la ortak askeri harekat düzenlenmesine Kazımi hükümetini ikna etmekti. Irak’ta Sünni Arapların hamisi olarak görülen Türkiye’nin ülkedeki varlığını güçlendirecek bir askeri harekata Bağdat ve Tahran karşı çıkıyor. Ortak bir askeri harekata olumlu yaklaşmayan Bağdat’ın, tam aksine olası bir TSK harekatına karşı direniş göstermesi için Haşdi Şabi’yi cesaretlendirdiğine ilişkin de işaretler var. Haşbi Şabi bu doğrultuda bölgedeki askeri varlığını ilave birliklerle güçlendirdi. Anlaşmayı başından itibaren Türkiye’yi oyalama aracı olarak gördüğü ve uygulanmasını istemediği anlaşılan İran’ın öteden beri karşısına almamaya dikkat ettiği PKK’ya yönelik yaklaşımındaki zikzaklar, Haşdi Şabi’nin takındığı tavırlarda kendini gösteriyor. İran için Şengal, Irak’tan Suriye’ye geçişler için kritik bir geçiş noktası, buradaki Yezidileri Suriye’deki Alevilere benzer şekilde kendi müttefiki haline getirme hedefi gütmesi çok muhtemel.
İRAN TEPKİSİNİ HAŞDİ ŞABİ ÜZERİNDEN GÖSTERİYOR
Şengal’i Türkiye’nin etki alanına bırakmak istemeyen İran orada kendi desteğinde faaliyet gösteren Şii milisleri dizginlemekten açıkça kaçınıyor; Irak’ta desteklediği milis örgütleri Şengal’e girmesi halinde Türk ordusuna karşı savaşacaklarına dair bildiriler yayınlamaya teşvik ediyor. Bunlardan en çarpıcı olanı Kais Khazali’nin “Türk ordusunun Irak’taki varlığı Amerikan ordusundan bile daha tehlikeli. Türkiye gelirse elime silahı alıp savaşacağım, yeteri kadar roketimiz var” şeklindeki söylemleri. Öte yandan Irak’taki İran destekli bir başka milis örgütlenmesi olan “Ashab al-Kahf” geçen Şubat ayında İran yapımı Araş füzeleriyle Başika’daki Türk üssüne saldırıda bulunduğunu iddia etti ve bu çerçevede bazı video görüntülerini sosyal medya hesaplarından paylaştı. Neticede İran, Türkiye’nin PKK bağlantılarıyla nedeniyle hedef aldığı örgütlenmelerin Şengal’den çıkarılmasını Haşdi Şabi’yi bölgede zayıflatarak stratejik konumunu sarsacağı için istemiyor. Tahran, PKK’nın Şengal’den çıkarılmasıyla bölgenin idaresinin IKBY’yle müttefik Yezidilere geçmesini, yani 2003-2014’deki rejime dönülmesini muhtemelen çıkarlarıyla uyumlu bulmuyor.
TSK’nın 13 Şubat’ta Gara’ya düzenlediği operasyon Şengal’e yönelik olası bir harekatın ilk adımı olarak algılandı. Nitekim Erdoğan iki gün sonra yaptığı açıklamada operasyonun sınır ötesinde güvenli bir bölge oluşturmanın önemini ortaya koyduğundan bahisle Kandil ve Şengal’e harekat düzenlenebileceği tehdidinde bulundu.
Konuya yaklaşımda taraflar arasındaki açının iyice büyüdüğünü gösteren bir gelişme İran’ın Bağdat Büyükelçisi İrec Mescidi’nin Erbil merkezli Rudaw kanalına 27 Şubat’ta verdiği mülakatta Türkiye’ye karşı ağır eleştiriler getirmesi üzerine yaşandı. İran Sefiri mülakatta şunları söyledi: “Şengal meselesinin Türkiye ile nasıl bir ilişkisi var? Bu Irak’ın iç meselesidir. … Bu meselenin bir kısmı Kürdistan Bölgesi’ni, bir kısmı Şengal’i bir kısmı da merkezi hükümeti ilgilendiriyor. Ancak Türkiye ile hiçbir ilişkisi yoktur ve bu bağlamda tehdit etme veya karar verme hakkı yoktur. Bu nedenle ister Türkiye’den ister başka bir taraftan gelen her türlü tehdidi reddediyoruz. … Türkiye’nin veya başka hiçbir ülkenin Irak’a askeri müdahalede bulunmasını, orada askeri varlığını ilerletmesini doğru bulmuyoruz. … Türklerin uluslararası sınır hatlarına geri çekilip orada konuşlanması gerektiğine ve Irak’ın güvenliğinin bizzat Iraklılar tarafından sağlanması gerektiğine inanıyoruz.” Bu açıklamalara kızan Türkiye tepkisini Bağdat Büyükelçisi aracılığıyla İran’ın “Irak’ın sınırlarına saygı gösterilmesine ilişkin ders veremeyeceği” hatırlatmasını yaparak ve İran’ın Ankara Büyükelçisini Bakanlığa çağırarak iletti.
ŞENGAL’İ Şİİ HİLALİNİN PARÇASI YAPMA HEDEFİ
Anadolu Ajansı bir kaç gün sonra (2 Mart) Şengal’de İran ve PKK arasında kurulan ittifakı gündeme getirmeyi amaçlayan dikkat çekici bir haber yaptı: IKBY Meclisi’nin Yezidi üyesi Şeyh Şamo, Şengal’de PKK ve Haşdi Şabi’nin varlığının güçlenmesinde İran’ın rolü olduğunu, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarını engelleyeceği için bu güçlerin Şengal Anlaşmasını uygulamak istemediklerini belirtirken KDP’nin Şengal sorumlusu Kadir Kaçak anlaşma sonrasında alanda hiçbir şeyin değişmediğini, yakın dönemde şehirde bir kaç Şii camii ve türbesinin inşa edildiğini, bölgesel güçlerin Şengal’i İran’ın Şii Hilalinin bir parçası haline getirmek istediklerini söylüyordu.
1 Aralık sonrası uzun süre yeni bir adım atmayan Irak ordusu, ilk kez geçen ay Şengal’deki PKK’yla bağlantılı örgütlere karşı harekete geçer gibi oldu, bunun üzerine PKK protesto gösterileri organize etti (11 Mart), fakat daha sonra taraflar içeriği açıklanmayan bir anlaşmaya vardılar ve tansiyon düştü. Bir kez daha ne PKK’nın “güzellikle” şehirden çıkma, ne de Irak ordusunun gerekirse çatışarak onu buna zorlama niyetlerinin olmadığı ortaya çıktı. Kazımi’nin ülkede Ekim’de gerçekleşecek seçimler öncesi Türkiye’nin operasyonuna karşı çıkan güçlü Şii grupları karşısına alarak Şengal’de PKK’ya karşı bir harekat düzenlenmesine onay verme ihtimali düşük. Şii gruplar, Irak’ta Sünnileri temsil eden bir güç olarak gördükleri Türkiye’nın etkinliğini arttırmasını kendileri için tehlikeli buluyor.
BAŞİKA’YA YAPILAN ROKETLİ SALDIRI
İşte 14 Nisan’da Başika’daki Türk üssüne yapılan roketli saldırı bu arka planda yaşandı. Kuzey Irak’taki sayısı kırkı bulan Türk üssü içerisinde Şengal’e en yakın konumdaki, Musul’un kuzeydoğusundaki Başika’dadır. Türk ordusu burada Haşd el Vatani olarak bilinen yerel Sünnilerden oluşan bir güce eğitim vermektedir. Şengal’e bir TSK operasyonunda bu gücün devreye sokulması muhtemeldir. Ninova (Musul) Vali Yardımcısı Rafet Simo, saldırıdaki roketlerin fırlatma rampalarını Haşdi Şabi adlı örgütün kontrolündeki bölgede bulduklarını açıkladı. Oldukça korunaklı bir mevkiide yer alan Türk üssüne roketle saldırı düzenlemenin ileride düzeyde bir uzmanlık gerektirdiği gerçeğinden hareketle saldırının arkasında doğrudan İran’ı gören analizler yapıldı. Milli Savunma Bakanlığı sözkonusu saldırıda üç roket atıldığını, bunların birinin üsse diğer ikisinin ise yakındaki köye düştüğünü, saldırı sonucunda bir uzman çavuşun şehit olduğunu duyurdu.
Vali Yardımcısı Rafet Simo’nun verdiği açıklamayı aktaran Anadolu Ajansı, Haşdi Şabi’yi tanıtırken “ekseriyetle Şii milislerden oluşan yapı içindeki örgütlerin büyük bölümünün İran’la yakın ilişkiler içerisinde bulunduğu” bilgisini verdi. Daha ilginç bir haber ise iktidara yakın Yeni Şafak gazetesi tarafından, saldırıdan iki gün sonra “Haşdi Şabi’den Türkiye’ye tehdit: Elimizde bol miktarda roket var” başlığıyla verildi. Khazali’nin daha önce Kuzey Irak’taki bir televizyon kanalına yaptığı Türkiye karşıtı kışkırtıcı açıklamalar sanki yeni yapılmış gibi ve Türk üssüne yapılan saldırıyla ilişkilendirilerek kızgın bir dille haber yapıldı. Haberde Haşdi Şabi’nin İran destekli olduğunun hatırlatılması da ihmal edilmedi. İktidar böylece bir uzman çavuşun şehit olmasına yol açan saldırıdan İran’ı sorumlu tuttuğunu göstermiş oldu.
İran’ın Türkiye’nin Şengal’e yönelik olası bir harekatını doğrudan kendi çıkarlarına aykırı gördüğü çok açık… Suriye ve Irak’ta birbirleriyle çatışan kesimleri destekledikleri halde Erdoğan rejiminin İran’la ilişkilerini pek çok başka ülkeye karşı göstermediği bir dikkat ve özenle yürüttüğü, aradaki anlaşmazlıkları olabildiğince “halının altına süpürmeyi” tercih ettiği biliniyor. Bugüne kadar zaman zaman alevlenme belirtisi gösterse de tarafların orta yolu çabucak bulmakta zorlanmadıkları bu özel ilişki Şengal’de büyük bir testle karşı karşıya… İran’ın Haşdi Şabi aracılığıyla Yezidiler üzerinden PKK’yla kurduğu örtülü bir ittifaka Türkiye’nin uzun süre seyirci kalacağını beklemek çok gerçekçi değil. Öte yandan kendi Kürtlerinin demokratik taleplerini karşılamaya yönelik incelikli bir siyaset yürütme becerisini yıllardır gösteremeyen Türkiye’nin Şengal’deki Yezidilere karşı IKBY üzerinden sabırlı ve hassas bir yaklaşım geliştirerek PKK’yı tecrit edebilme kabiliyetini ortaya koyabileceği de maalesef şüphelidir. Aksine MHP ve ulusalcılarla kurduğu koalisyon sonrası giderek daha şoven bir çizgiye kayan Erdoğan rejiminin Kürt kamuoyunun hassasiyetlerini gözetmeden attığı adımlar, stratejik zorlamalar nedeniyle Kürt toplulukları arasında tek müttefiki halinde bulunan IKBY’yi zayıflatmaktadır. Oldukça derin ve karmaşık bir sorunun bugün geldiği nokta, bu kez Türk-İran ilişkilerinde “kazanın devrilme” ihtimalinin hiç de yabana atılmaması gerektiğini gösteriyor.
- Dış Politika Uzmanı ve Eski Diplomat