Haber Merkezi- Bütçe görüşmeleri ve Suriye’de süregiden iç savaş konu başlıklarının ön sırada yer alması beklenen NATO zirvesi 3-4 Aralık tarihleri arasında Londra’da düzenlenecek.
Miçotakis, “Üyelerinden birinin açık bir şekilde uluslararası hukuku çiğnediğinde ve başka bir üyeye zarar vermeyi amaçladığında, İttifak kayıtsız kalamaz” dedi.
Geçen hafta Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bir anlaşmaya varılmıştı. Ancak Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan tarafından “yasadışı” kabul edilen bu anlaşmanın üzerine Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin Atina Büyükelçisini izahat için bakanlığa çağırmıştı.
Yunanistan ve Mısır dışişleri bakanları da Pazar günü Kahire’de bir araya gelerek söz konusu anlaşmayı değerlendirdiler.
Anlaşma neden eleştiriliyor?
Anlaşmaya yönelik getirilen temel eleştiri; deniz yetki alanlarının sadece komşu ülkeler arasında belirlenebileceği. Bu yaklaşıma göre, Türkiye ile Libya komşu ülke olmadıkları için, söz konusu mutabakat muhtırası uluslararası hukuka ve deniz hukuku sözleşmesine aykırı.
Ancak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) UNCLOS hükümleri temelinde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgenin bir kısmını ve bu kapsamda bazı doğal gaz parsellerini kendi münhasır ekonomik bölgesi olarak kabul eden Türkiye, Rum yönetiminin Ada etrafındaki hidrokarbon kaynaklarına dair arama ve sondaj faaliyetlerine karşı çıkıyor ve Kıbrıs Rumlarının diğer ülkelerle yaptığı münhasır ekonomik bölge anlaşmalarını reddediyor.
Varılan anlaşmanın içeriğinin kamuoyuna açıklanmaması da bir diğer eleştiri konusuydu.
Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik, Havacılık, Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes, sosyal medya hesabından mutabakattan bir madde paylaşarak, adaların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinin olmayacağı yönündeki maddeye dikkat çekti.
Buna göre; mutabakat muhtırasında “Türkiye’nin kıyısal projeksiyonunu ve kıta sahanlığını kesen; anakaralar arasındaki ortay hattın yanlış tarafında kalan ve kıyı uzunluğu Türk anakarası ile kıyaslanmayacak ölçüde küçük olan adalar kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratmamalıdır” hükmü yer alıyor.
Söz konusu madde, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki Meis, Rodos ve Girit adalarına dayanarak kendi münhasır ekonomik bölgesini Türkiye’nin kıta sahanlığına doğru genişletme çabalarının önlenmesine yönelik olarak değerlendiriliyor.
Doğu Akdeniz'deki güç mücadelesi
Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Emre İşeri, bölge-içi ve bölge dışı çeşitli devletler tarafından “güvenlikleştirilmiş” olan bölgesel enerji meselesinin Doğu Akdeniz’i ABD-NATO ve Rusya arasındaki güç mücadelesinin, tıpkı Suriye ve Libya’da olduğu gibi, bir oyun sahası haline getirdiğini düşünüyor.
Euronews Türkçe’ye konuşan İşeri, “Bölgesine ilişkin meşru egemenlik haklarına ilişkin taleplerde yalnız kalan Türkiye, bu durumu Libya’yla kıta sahanlığına ilişkin yapmış olduğu anlaşmayla bozdu. Haliyle bu durum da Yunanistan’ı köşeye sıkıştırdı” diyor.
İşeri’ye göre, “AB’nin Türkiye’ye ilişkin yaptırımlarının beklenen etkiyi yapmadığı ve yapmayacağının bilincinde olan Yunanistan, NATO içerisinde Türkiye aleyhtarı bir gündem belirlemek için Rusya kartını masaya koydu”.
İşeri, önümüzdeki günlerde oluşması muhtemel Yunanistan-Rusya ittifakının, Yunanistan’ın güçlü NATO ve AB bağları düşünülerek, askeri temelli bir sert-dengelemeye evrilmesini pek olası görmüyor; ancak bu süreçte ABD ve NATO’nun tavrının da önemli olacağını düşünüyor.
Ancak uzmanlar NATO zirvesinde Türkiye’nin Libya ile anlaşması konusunda sert bir yaptırım kararı beklemiyor, zira NATO ülkeleri arasında Türkiye’ye yönelik yeknesak bir tutumun söz konusu olmadığı, son dönemde Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği ve iki hafta süren Barış Pınarı Harekatı’nda Fransa’nın sert çıkışına rağmen İspanya’nın operasyonu destekleyen tavrında görülmüştü.
Dolayısıyla NATO’nun iki kritik müttefikini doğrudan ilgilendiren bu konuda Yunanistan’a “açık çek” vermeyeceği, bilakis denge politikası güdeceği yönünde genel bir beklenti hakim.
Mağusa’da bulunan Doğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Sözen, Türkiye’nin Suriye konusuyla ilgili izlediği politikaların yanı sıra İsrail ve Mısır’la olan gerilimli ilişkilerinin, Türkiye’yi bu bölgede, diğer aktörlerin yaptığı ikili ve üçlü anlaşmalarla adeta tecrit ettiğini ve yalnızlaştırdığını belirtiyor.
Tecrit politikalarına karşılık misilleme yapılıyor
Euronews Türkçe’ye konuşan Sözen, “Türkiye, son aylarda bu yalnızlığın ağırlığını daha çok hissederken bu tecrit politikalarına misilleme, bir karşılık olarak bölgede gücünü gerek diplomatik yollardan gerekse güç gösterileriyle yansıtmaya başladı,” diyor ve ekliyor:
“Doğu Akdeniz’de özellikle Kıbrıs Rum tarafının verdiği lisanslarla arama yapan uluslararası şirketlerin çalışmalarına Türk donanması ve TPAO’nun arama gemileriyle verilen reaksiyon da Libya ile yapılan anlaşma da bu çerçevede anlaşılmalı - yani Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere verdiği askeri ve diplomatik bir reaksiyon olarak.”
Prof. Sözen’e göre, bu konunun NATO gündemine taşınması, belki ilk başta bölgedeki sorunlara bir çözüm getirmese de, ileriki dönemlerde bölgedeki sorunların barışçı ve diplomatik yöntemlerle çözülebilmesi bakımından önemli bir platform oluşturabilir.
“Bu, tabiatıyla, kısa vadede zor olsa da, orta ve uzun vadede Kıbrıs uyuşmazlığının çözümüne katkı sağlayabilir” diyor Sözen.
Ancak, son yıllarda, Rusya’nın Türkiye ile olan yakın ilişkisi ve Atina’da iktidardaki sağcı yönetim ışığında, NATO’nun Yunanistan’ın tezlerine güçlü bir destek vermemesinin Atina-Moskova ilişkilerini güçlendireceği iddiasını da inandırıcı bulmuyor Prof. Sözen.
Moskova'da yerleşik Rusya uzmanı Dr. Kerim Has ise, söz konusu mutabakat muhtırası dolayısıyla Ankara’nın NATO içerisinde bütüncül olmayan farklı tepkilerle karşılaşacağını düşünüyor.
Euronews Türkçe’ye konuşan Dr. Has, “Zira ABD ve Fransa gibi bazı NATO üyeleri resmi söylemlerinde Trablus merkezli UMH’yi tanıdıklarını söyleseler de sahada Tobruk hükümeti lideri General Halife Haftar’a destek veren tutum da takınabiliyorlar. İtalya ve İngiltere ise daha ziyade UMH’ye yakın duruyor. Libya’ya dair NATO üyeleri arasındaki bu çıkar farklılıkları pek tabii Yunanistan’ın Türkiye-Libya anlaşması dolayısıyla NATO zirvesinde Ankara’yı kınama talebinin gerçekleşmesine ve ittifak olarak NATO’dan istediği desteği almasına engel olabilir” diyor.
Yunanistan-Rusya yakınlaşması mı?
Ancak Has da bu durumun Yunanistan’ı NATO ittifakı aleyhine Rusya’yla ilişkilerini hızlıca yakınlaştırmaya itebileceği görüşünü abartılı buluyor ve bunu şu şekilde açıklıyor:
“Her şeyden önce Rusya’nın Ankara-UMH anlaşmasını desteklediğini gösteren bir veri elimizde yok. Tam tersine, Kremlin’in bu anlaşmadan rahatsız olma ihtimali zaten oldukça yüksek. Zira Libya’da Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ile dolaylı işbirliği halinde Moskova’nın Haftar’ın yanında durduğu sır değil,” diyen Has, Wagner başta olmak üzere bir kısım özel Rus askeri şirketlerine mensup paralı askerlerin Libya’da Haftar saflarında çatışmalara katıldığına dair son derece güçlü iddialara da değiniyor.
“Dolayısıyla Atina’nın Ankara-UMH anlaşmasında Moskova’yla temaslarını artırabilecek olması gayet normal. Ancak bu, zannımca, Yunanistan’ın NATO’dan bulamayabileceği desteği Kremlin ile ikame edebileceği veya etmek istemesi anlamına gelmiyor” diye ekliyor Has.
Öte yandan, henüz bağlayıcılığı olmayan mutabakat muhtırasının Doğu Akdeniz’de Türkiye lehine hızlı ve somut sonuçlar üretmesini pek mümkün görmüyor Has:
“Kaldı ki, bölgede Suriye, Mısır, İsrail ile ilişkileri sorunlu olan Ankara’nın tek başına Libya’da kontrolü gün geçtikçe azalan bir hükümetle imzaladığı muhtırayla Doğu Akdeniz’de alan hakimiyeti kazanacağını sanmak biraz beyhude bir çaba gibi gözüküyor. Ayrıca, işin bu şekilde ilerlemesi Yunanistan’ın bölgede Güney Kıbrıs’ın yanı sıra Mısır, İsrail ve ABD ile ilişkilerini daha ciddi anlaşmalarla perçinlemesi gibi bir sonuç da doğurabilir ki bu durum Türkiye’yi sahada daha da izole edebilir.”
Atina-Washington hattında neler oluyor?
Son yıllarda Yunanistan’da ABD üslerinin sayısının ve Amerikan askeri mevcudiyetinin artması, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması gibi faaliyetleri Ankara’nın Batılı ortaklarıyla yaşadığı gerilimlerin doğal bir sonucu olarak gören Has, Çipras döneminde derinleşen Atina-Washington ilişkilerinin yeni Başbakan Miçotakis ile askeri planda daha kapsamlı boyutlar kazandığına da değiniyor.
Trump-Miçotakis arasında 7 Ocak’ta Washington’da bir görüşme gerçekleşmesi bekleniyor.
Diğer yandan, S-400’lerin yanı sıra Baltıklarda Rusya’ya yönelik NATO planlarının Ankara tarafından zora sokulacağına dair son iddialar da Has’a göre Yunanistan’ı NATO ülkeleri nezdinde hayli kıymetli bir konuma taşıyor.
Atina-Rusya ilişkilerinde enerji perspektifinden bakıldığında Türk Akımı faktörünün de dikkate alınması gerekiyor.
Has, “Türk Akımı doğal gaz projesinde Atina’nın Moskova’nın arzuladığı çabayı ve ciddiyeti göstermediği için hattın Bulgaristan’dan Avrupa’ya giriş yapacağını” belirterek, geçtiğimiz yıl istihbarat faaliyetlerinde bulundukları iddiasıyla Atina’nın iki Rus diplomatı sınır dışı ettiğini, ikisine de ülkeye giriş yasağı koyduğunu da anımsatıyor.
“Yunan dışişleri bakanı Dendias’ın Kasım ayındaki Moskova ziyareti iki ülke arasındaki bazı buzları eritse de jeopolitik açıdan Doğu Akdeniz coğrafyası birçok yeni gelişmeye de gebe. Dolayısıyla tek başına Ankara-Libya anlaşmasından dolayı Yunanistan’ın Türkiye’yle ilişkilerini dengeleyebilmek için Rusya’yla yakınlaşmasından ziyade tarafların bölgedeki mevcut çıkarlarının ve gidişatın getireceği bir çeşit artan temas trafiğini görmemiz zannediyorum daha olası duruyor,” diye ekliyor Has.
Kaynak: Euronews