17 Uluslararası hukuk uzmanı; BM Suriye’nin kuzeyindeki nüfusu korumalı ve bir güvenli bölge kurmalıdır.
Türkiye 9 Ekim 2019 tarihinde Kürtlerin çoğunlukta olduğu Suriye’nin kuzeydoğu (Rojava) bölgesine yönelik bir askeri saldırı başlattı. Büyük kapsamlı askeri bir operasyon olan bu eylemin en yoğun dönemi Ekim ayının ortasına kadar devam etti ve sonuç olarak büyük miktarda sivilin ve askerin ölmesine ve BM kaynaklarına göre şimdiye kadar en az 70 000 i çocuk olmak üzere 300 000 kişinin yerlerinden olmasına sebep oldu ki bu rakam gittikçe artmaktadır.
Türkiye’nin bu tutumu sadece büyük oranda göç dalgaları ile değil aynı zamanda Kürt güçlerinin belirleyici bir rol oynadığı Küresel Koalisyon Güçlerinin IS/DAİŞ’e karşı daha önce elde ettikleri kazanımlarında bir gerileme ile sonuçlanmıştır.
Türkiye’nin askeri saldırısının bir sonucu olarak, Suriye Demokratik Güçlerinin (SDF) ve özellikle de onun kadın üyelerinin zorlu mücadeleleri ile esir alınmış olan İS/DAİŞ üyesi oldukları iddia edilen ve bir kısmı AB üyesi devletlerin vatandaşı olan yüzlerce kişi hapisten kaçmayı başarmışlar ki bu durum IS/DAİŞ’in bölgede yeniden hareketlenmesine yol açmıştır.
Suriye’de IS/DAİŞ’e karşı mücadelede elde edilmiş olan başarılar/kazanımlar şu anda Türkiye’nin tek taraflı militer/askeri saldırısı ile tehdit edilmektedir.
Türkiye bu yaptırımına hukuki gerekçe olarak kendisini savunma hakkını göstermiştir. Uluslar arası hukuka göre silahlı bir saldırıya uğrayan bir devlet kendisini savunmak üzere gerekli ve orantılı biçimde tedbirler almak hakkına sahiptir.
Türkiye, Rojava’da kendi kendisini savunma hakkına/meşru müdafaaya yol açacak herhangi bir silahlı saldırı ile gerçek anlamda de fakto karşılaşmamıştır. Ayrıca, her şeye rağmen Türkiye böyle bir silahlı saldırı ile karşılaşmış olsa bile, Türkiye’nin mevcut saldırısının zorunlu ve orantılı olduğunu söyleyebilmek alabildiğine tartışmalı bir durumdur.
Bundan dolayı bizim değerlendirmemize/kanaatimize göre Rojava’ya yönelik Türk askeri saldırısı BM tüzüğünün şiddet kullanma yasağı ve uluslar arası hukuk maddelerini çiğnemek anlamına gelmektedir.
Bu makaleyi imzalamış olan bizler aynı zamanda özellikle dikkat çekmek istiyoruz ki bütün uluslar arası şiddet kullanımı – haklı olanları da dahil olmak üzere – uluslar arası insani/humaniter hukuka (savaş yasalarına) ve temel insan hak ve özgürlüklerine göre devletlerin yükümlülükleri ile sınırlandırılmaktadır.
Yani, şiddet ve zor kullanımı insani hukuk ve insan temel hak ve özgürlüklerine göre kabul edilebilen durumlar dışında askeri amaçlara ulaşmak için kullanılamaz. Tüm bunlara rağmen BM raporlarına göre Türkiye’nin desteklediği gruplar tarafından, örneğin Ahrar Al-Şarqiya tarafından sınırsız katliamlar gerçekleştirilmiştir.
Türk destekli grupların beyaz fosfor içeren silahlar ile çoğu çocuk olmak üzere, Kürt nüfusa karşı vahşice saldırılar düzenlediklerine dair şüpheler de mevcuttur. Bundan dolayı birçok uluslar arası insani/humaniter yardım kuruluşu bölgedeki faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmış ve kendi personelini güvenlik kaygıları nedeni ile bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır.
İnsani yardımların, sivillerin savaş alanlarından çıkarılmasının ve sağlık hizmetlerinin engellenmesi de uluslar arası insani hukukun ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.
Bizler Türkiye’nin Rojava’ya karşı tek taraflı askeri saldırısını şiddetle kınıyoruz. Bu askeri saldırı uluslar arası hukukun ciddi biçimde ihlal edilmesidir, bölgede istikrar ve güvenliği yerle bir etmektedir, zaten ağır savaş koşulları nedeni ile mağdur bir nüfusu/insanları daha da büyük acılar ile yüz yüze getirmektedir, sivilleri kitlesel olarak göçe zorlamaktadır ve IS/DAİŞ’in yeniden geri gelmesine yardımcı olabilir - ki IS/DAİŞ zaten Suriye, Türkiye, bütün bölge ve AB ile aynı zamanda küresel olarak bir güvenlik tehdididir- ve aynı zamanda insani yardımların mağdurlara ulaşımına engel oluşturmaktadır.
Bizler BM Güvenlik Konseyi’nin kendi sorumluluğuna sahip çıkmasını ve Kuzey Suriye’de yaşanan olaylar açısından, barış ve güvenliğin sağlanması için o bölgede BM tarafından denetlenmek üzere/için bir güvenli bölgenin sağlanmasını talep ediyoruz.
Avrupa Parlamentosu’nun da istediği gibi, biz de Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye’de yaptıklarını ileri götürmesine karşı bir tutum/işaret olarak Türkiye’ye karşı ekonomik tedbirlerin alınmasının önemine işaret etmek istiyoruz ve aynı zamanda bir son çıkış yolu olarak da bu konuda Türkiye’nin AB ile gümrük birliği anlaşmasının dondurulmasını talep ediyoruz. Ayrıca, bu askeri operasyon/saldırı döneminde temel insan hakları ihlalleri ve insani değerlerin ayaklar altına alınmasında sorumluluk taşıyan Türk resmi görevlilerine karşı hedefleri belli ambargoların ve vize yasağı biçiminde tedbirlerin alınması gereklidir.
Maria Bexelius, Uppsala Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Uzmanı
Ove Bring, Uluslar arası Hukuk Ordinarius Profesörü
Iain Cameron, Uppsala Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Profesörü
Louise Dane, Stockholm Üniversitesi, Kamu Hukuku Doktoru
Hevi Dawody Nylén, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Uzmanı
David Fisher, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Profesörü
Mark Klamberg, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Profesörü
JannKleffner, Savunma Yüksek Okulu, (Harb Akademisi) Uluslar arası Hukuk Profesörü
Sally Longworth, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Doktora
Olle Mårsäter, Uppsala Üniversitesi, Hukuk Bilimleri Öğretim Görevlisi
Martin Ratcovich, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Doktoru
Rebecca Stern, Uppsala Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Doçenti ve Üniversite Öğretim Görevlisi
William Underwood, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Doktora
Pontus Winther, Savunma Yüksek Okulu, (HarbAkademisi) Uluslar arası Hukuk Doktoru
Pål Wrange, Stockholm Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Profesörü
KavotZillén, Stockholm Üniversitesi, Kamu Hukuku Doçenti ve bu makalenin inisiyatif sahibi
Inger Österdahl, Uppsala Üniversitesi, Uluslar arası Hukuk Profesörü
Kaynak: https://www.aftonbladet.se/debatt/a/opm6rW/turkiets-offensiv-ett-brott-mot-folkratten
İsveççe’dençeviren:
Vildan SaimTanrıkulu, Öğretmen/Çevirmen
Stockholm, 22 Aralık 2019
*Çevirmenin notu: Benim uluslar arası hukuk olarak çevirdiğim bu kavram yani ”folkrätt” ile ”internationell rätt” bu makalede birlikte geçiyor ama esas olarak ilk kavram kullanılıyor. Bu ikisi eşanlamlı ama nünsfarkı olan kavramlardır. İsveççede ve ben bunun karşılığı olarak ”Uluslararası Hukuk” kavramını kullandım ki bunun İngilizce karşılığı da aynı kavramdır.