1925 Şeyh Sait ayaklanması, Türkiye’nin siyasal yaşamında radikal dönüşümlere yol açtı. Devletin, herhangi bir muhalefete konuşma olanağı tanımayan mevcut sert karakteri, hukuki olmayan kanunlara dayanarak hem Kürdistan’da hem de batıda kendisini konuşturdu. Çapı, tüm Kürd illerini kapsayacak düzeyde genişleyen isyan gerekçesiyle Kürd illerinde sıkıyönetim ilan edildi. Atatürk’ün isteği üzerine başbakanlık görevinden istifa eden Fethi Okyar’ın yerine geçen İsmet İnönü aynı gün içinde Takrir-i Sükûn kanununu çıkarttı. İki yıl yürürlükte kalmak üzere çıkarılan kanun hükümete olağanüstü hal yetkileri tanıyordu. Devletin kendisine düşman olarak tayin ettiği irticacılar (dindar kesim) ve isyancılar (Kürdler) kanun kapsamında hedef tahtasındaydılar. Takrir-i Sükûn Kanunu’nun birinci maddesinden bunu anlamak mümkün: “İrticaa ve isyana ve memleketin içtimai nizamını, huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bais bilumum teşkilat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı, hükûmet, reisicumhurun tasdiki ile re’sen ve idareten men’e mezundur.”
Yazinin tamami