Türkiye'ye din özgürlüğü için yasal düzenleme çağrısı
İnanç Özgürlüğü Girişimi'nin iki yılda hazırladığı raporda, Türkiye’nin “nüfus çoğunluğu Müslüman ülke” yaklaşımıyla Müslüman olmayanların yanı sıra ateistler, deistler ve agnostikler açısından ciddi inanç özgürlüğü ihlallerine sahne olduğu vurgulandı.
Küresel çapta insan haklarına saygı duyulması için izleme ve raporlama çalışmaları yürüten Norveç Helsinki Komitesi bünyesinde Türkiye’de faaliyet gösteren İnanç Özgürlüğü Girişimi, son iki yıllık döneme ilişkin “Temenniden Eyleme İlerleme Çağrısı” başlıklı raporunu yayınladı.
İnanç Özgürlüğü Girişimi'nin kuruluşunda rol alan Dr. Mine Yıldırım’ın kaleme aldığı yeni rapor, İstanbul, Ankara, İzmir, Malatya, Elazığ, Mardin ve Diyarbakır’daki insan hakları savunucuları ile çeşitli din veya inançlara sahip, farklı yaş grupları ve farklı mesleklerden kişilerle yapılan görüşmelere dayalı olarak hazırlandı.
Raporu yayımlayan İnanç Özgürlüğü Girişimi, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir” ilkesiyle hareket ettiğini açıkladı.
VOA Türkçe'den Yıldız Yazıcıoğlu'nun aktardığı raporda, Türkiye’de son iki yıllık yasal, yargısal ve idari gelişmeler ışığında uluslararası insan haklarıyla uyumlu olmayan noktalar tespit edilerek, politika ve yasal düzenleme değişiklikleri gerektiği işaret edildi. Eşitsizlikleri ve inanç özgürlüğü ihlallerini önlemek amacıyla özetle şu hukuki düzenlemeler önerildi:
"- Türkiye, uluslararası insan hakları sözleşmelerine koyduğu tüm çekinceleri kaldırmalı.
- Türkiye, Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nı ve Ulusal Azınlıkların Korunmasına dair Çerçeve Sözleşme’yi onaylamalı.
'NÜFUS KAYITLARINDAKİ DİN HANESİ KALDIRILMALI'
- Türkiye din veya inanç özgürlüğünü ilgilendiren davalarda verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını yerine getirerek, benzer ihlallerin yaşanmasını önlemek için gecikmeksizin genel tedbirler almalı.
- Ailede, din veya inanç topluluğunda ve işyerinde din veya inanç özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı. Eğitim sistemi gözden geçirilmeli.
- Nüfus kayıtlarındaki din hanesi kaldırılmalı. Din hanesi mevcut sınırlı seçeneklere sahip bir listeden seçim uygulamasına son verilmeli.
'GAYRIMÜSLİM ÖĞRENCİLER DİN HANESİNİ BOŞ BIRAKABİLMELİ'
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulma hakkını kullanmak istediklerinde Hristiyan ve Yahudi öğrenciler, nüfus kayıtlarında din hanesini boş bırakma hakkından feragat etmek zorunda bırakılmamalı. MEB, ayrımcılık içermeyen bir muafiyet uygulaması için gecikmeksizin adımlar atmalı.
'VİCDANİ RET BAŞVURULAR KAMUOYUYLA PAYLAŞILMALI'
- Askerlik hizmetine karşı vicdani ret gecikmeksizin anayasal hak olarak tanınmalı. Vicdani retçilere yönelik olarak yürütülen tüm ceza davaları sona erdirilmeli. Vicdani ret başvurularına ilişkin istatistikler kamuoyu ile paylaşılmalı.
- Diyanet İşleri Başkanlığı, kadınlara yönelik camilere eşit erişimi güvence altına almalı.
- Cemevleri, Protestan kiliseleri ve Yehova Şahitleri salonları, ibadet yeri olarak tanınmalı.
- İbadet ve uygulamada anadilin kullanımına müdahale edilmemeli.
'DİNİ DEĞERLERİ AŞAĞILAMA MADDESİ KALDIRILMALI'
- Gayrimüslim cemaatler açısından örgütlenme özgürlüğü ve vakıf malları iadesi sağlanmalı.
- Türk Ceza Kanunu’nun 'dini değerleri aşağılamayı' suç olarak tanımlayan 216’ncı maddesi kaldırılmalı.
- Kadınlar ve LGBTİ’ler, egemen inanç dogma ve öğretiler üzerinden hedef alındığında, devlet bu kişileri korunmak için tedbir almalı.”
'EŞİTSİZLİKLER PANDEMİDE DAHA GÖRÜNÜR OLDU'
Türkiye’de "Koronavirüs salgını sırasında inanç özgürlüğüyle ilgili derin sistemsel eşitsizlikler daha da görünür oldu” diyen Yıldırım, çözümler için yasama, yürütme ve yargı mekanizmasıyla çok yönlü çaba harcanması gerektiği görüşünü aktardı.
'ATEİSTLER, DEİSTLER VE AGNOSTİKLERİN HAKLARI İHLAL EDİLİYOR'
Türkiye’nin “nüfus çoğunluğu Müslüman ülke” yaklaşımıyla özellikle ateistler, deistler ve agnostikler açısından ciddi inanç özgürlüğü ihlallerine sahne olduğu vurgulanan raporda, İslam dinini benimsemediği gibi tüm semavi dinlere yönelik eleştirel tutum taşıyan düşüncelere sahip kişilere karşı ayrımcılığa dikkat çekildi. Bu kişiler açısından inanç özgürlüğü odaklı işyerinde, aile içinde ve eğitim sisteminde düzenlemeler yapılması gerektiği belirtilerek, örneğin zorunlu din öğretimi ve nüfus kayıtlarında din hanesi uygulamalarından vazgeçilmesi gerektiği işaret edildi.
Bunun yanı sıra raporda, “Başta İslam olmak üzere bir dine veya inanca ya da söz konusu din veya inancın belirli yorumlarına karşı eleştiride bulunanlar, şikayet konusu edilerek Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında kovuşturmaya uğrama riskiyle karşı karşıya” denildi.
'İBADET MEKANLARINA DAİR AİHM RAPORLARI GÖZARDI EDİLİYOR'
Raporda, Aleviler gibi inanç gruplarıyla ilgili ibadet mekanları statüsüne AİHM’in Türkiye’ye yasal düzenleme uyarısında bulunduğu kararlarına rağmen gerekli yasal çerçeve oluşturulmadığı da vurgulandı. Azınlıklar bakımından tarihi ibadet mekanlarını koruma amaçlı adımlar atılmasındaki eksiklikler devam ederken, gayrimüslim cemaat vakıflarını hedef alan örgütlenme hakkına aykırı uygulamaya da dikkat çekildi.
Raporda, “Bu vakıfların yönetim kurulu seçimleri 2013’ten beri engelleniyor. Bunun sonucu olarak cemaat vakıflarının işleyişi ve bunlardan faydalanan cemaatler felce uğrayarak zayıflıyor. Söz konusu cemaat vakıfları kilise ve sinagog binaları, okul, hastane gibi gayrimüslim cemaat mülklerinin idaresi ve finansmanından başka hayırseverlik faaliyetleriyle de uğraşıyor. Bu vakıflar cemaatleri için bir can simidi işlevi görüyor” tespitine yer verildi. Yine gayrimüslim cemaatler açısından “haksız şekilde el konulan cemaat vakfı mallarının iadesi süreci tamamlanmış; zararlar henüz tam olarak giderilmiş değil” tespiti de aktarıldı.
'SADECE SÜNNİ MÜSLÜMAN TOPLULUĞA BÜTÇE AKTARIMI VAR'
Raporda, mevcut yapısı itibariyle sadece Sünni Müslüman kimliği temsilcisi konumundaki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kamu bütçesinden aldığı payı işaret edici tespitler de dikkat çekti. Bunun din görevlileri eğitimiyle ilgili ayrımcılık yarattığı belirtilerek, “Sünni Müslüman din görevlilerinin eğitimine tahsis edilen kamu kaynakları karşısında diğer dinlerin görevlilerinin eğitimi için hiçbir kaynak ayrılmamasının yarattığı çarpıcı eşitsizlikler henüz giderilmiş değil. Alevi cemaati, Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Protestan cemaati gibi dini topluluklar din görevlilerine Türkiye’de eğitim veremiyor. Din hizmetlerinde de yalnızca Sünni Müslüman topluluğa kamu bütçesinden kaynak ayrılıyor. Bu durum ayrımcılık yasağına aykırı ve devletin eşitlik ilkesini gözetme yükümlülüğüyle çelişkili görünüyor” ifadeleri kullanıldı.
'KADINLAR ÇİFTE HAYAT YAŞAMAK ZORUNDA KALIYOR'
Kadınlar açısından dini kurumlarda çok düşük oranda temsil olanağı bulunduğu belirtilerek, “Kadınlar, din veya inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere, insan haklarını kullanırken özgür iradeleri önünde büyük engellerle karşılaşıyor. Hem seküler hem dini kesimlerden tepki gören kadınlar çifte hayat yaşamak zorunda kalıyor” tespiti aktarıldı.
Raporda, “Kadınlar Camilerde” kampanyasına da yer verilerek, dini kurumlarda ve ibadet mekanlarında eşit temsil hakkı gündeme getirildi.