15 Temmuz 2016 darbe girişiminin üzerinden 4 yıl gibi uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen AKP-MHP-ERGENEKON ortaklığının 15 Temmuz olayını bu kadar uzun süre sıcak tutmasının altında yatan asıl sebebin ve niyetin Kürd ulusal muhalefetini bastırmak ve ayrıca Güney ve Rojava Kürdistan’ına yönelik düşmanca emelleri gerçekleştirmek olduğunu her geçen gün daha da belirginleştiğini görmekteyiz.
Günümüzdeki durumu, geçmişiyle birlikte ciddi bir analize tabi tuttuğumuzda mevcut iktidar ile sözde Türk muhalefetinin medya üzerinden birbirlerine en keskin sözlerle saldırmasının altında yine Kürdlerin gözünü boyamaya yönelik bir tiyatro ve tezgahın olduğu rahatlıkla görülecektir. Aslında Türkiye’deki sistem partilerinin bölgedeki eylem ve uygulamalarda zımni olarak hain bir mutabakat içinde olduklarını görmemek için hem akıldan yoksun hem de kör olmak gerekiyor.
Osmanlı imparatorluğu ve Cumhuriyet dönemi de dâhil Türklerin kendi aralarındaki iktidar ve çıkar kavgasında komploların, kumpasların ve darbelerin yaşandığını hatta iktidar uğruna oğlun babasını, kardeşin kardeşini katlettiğini bütün insanlık âleminin bildiği gibi biz Kürdler de bilmekteyiz. Bu bilgilere sahip olmak için Türklerin kendilerine ait olan tarih kitaplarına göz gezdirmek yeterli olacaktır. Yani günümüzde Cumhurbaşkanının forsunda bulunan ve 16 yıldızla ifade edilen yıkılmış Türk devletlerinin tamamı iktidar ve rantı paylaşamayan ve birçoğu aynı aileden insanların birbirlerine yaptıkları ihanetlerin sonucunda yıkılmıştır.
Böylesi bir geleneğe sahip olan T.C. siyasi tarihini incelediğimizde yine onlarca darbe, darbeye teşebbüs, muhtıra ve kumpaslara rastlamaktayız. Bunların başlıcaları 1924-1960, 1971, 1980, 28 Şubat ve 15 Temmuz kalkışma ve darbeleridir. Ancak ne gariptir ki bu darbelerin sonucunda fatura hep Kürdlere çıkarılmış ve bedel Kürdlere ödetilmiştir. Somut örnekleri olarak ise en uzun süreli örfi idare, sıkıyönetim, olağanüstü hal yasaları vb. baskı uygulamaları Kürdlerin yaşadığı bölgelerde hayata geçirilmiş 49’lar, 55’ler olarak bilinen hadiselerde Kürd kanaat önderleri ve aydınları sürgünlere gönderilmiş, her biri işkencelerden geçirilmiş ve kendilerine büyük zulüm yapılmıştır.
Yine bu darbeler ve kumpaslar dönemlerinde binlerce Kürd aydını ve yurtsever genç zindanlara tıkılmış, olağanüstü mahkemelerde yargılanmış, hukuksuz bir şekilde mahkûm edilmişlerdir. Bahsi geçen bu süreçlerden 1960 darbesinde o günkü hükümetin dışişleri bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu sadece Kürd olduğu için idam edilmiştir. 12 Mart 1971’de yine Kürd ve Alevi oldukları için Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Ömer Ayna’lar katledilmişlerdir. Bu dönemde binlerce Kürd genci zindanlara atılarak insanlık dışı uygulamalara tabi tutulmuşlardır. 12 Eylül 1980 darbesinde yine Kürdistanlılar hedef alınmış binlerce yurtsever, devrimci zindanlara atılmış ve yine zindanlarda uygulanan vahşet sonucu 162 gencimiz ya işkencelerde katledilmiş ya da bedenlerine ateş vererek büyük şehadetler yaşamıştır.
Konumuzu bu özet bilgilerle anlattıktan sonra 15 Temmuz 2016’dan beri 4 yıldır üzerine ateşlice konuşulan kalkışmanın sonucunda gördüğümüz manzarada yine ülkenin ve iktidarın nimetlerini kendi aralarında paylaşamayan 2 farklı Türk kesimimin arasında bir kapışma yaşanmış olmasına karşılık en ağır fatura yine Kürd siyasetine ve bölge halkına çıkarılmıştır. Her zaman olduğu gibi Kürdler bir kez daha hain ilan edilmiş ve en fazla zulüm onlara yapılmıştır.
Şimdi buradan sormak istiyoruz: Darbe yapabilmek için,
- Ordu içerisindeki general, kurmay albay, yarbay ve diğer subaylar arasında Kürdler var mıydı?
- Parlamentoda ve sivil bürokrasinin en stratejik mevkilerinde Kürdler mi vardı?
- Ülkedeki büyük sermaye sahipleri ve uluslararası tekeller Kürdlerin elinde miydi?
- Polis teşkilatı ve dışişlerindeki hariciyeciler, Mit mensupları Kürd müydüler?
Bu saydıklarımızın hiçbir yerinde Kürdler olmadığı halde her darbe sonucu faturanın Kürdlere çıkarılması Allaha reva ve akla mantığa uygun mudur? Kürdlere bu ülkede reva görülen küçük esnaflık, çiftçilik, hayvancılık, hamallık, öğretmenlik, gardiyanlık ve hemşireliktir. Bu emeğiyle geçinen garip insanlara darbelerin sorumlusu gibi bakmak hangi vicdana sığar?
Bütün bu uygulamalardan biz Kürdler başka sonuçlar çıkarıyoruz ve siz sömürgeci egemenler aslında biz mazlum ve masum Kürdlere“cambaza bak cambaza” diyerek alttan alta bizleri tarih sahnesinden silmenin büyük ve sinsi planlarını hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. Bunun en somut örneği 15 Temmuz sonrası bir bardak suda fırtına kopararak Güney Kürdistan’daki ve Rojava’daki Kürd kazanımlarını yok etmek için o bölgelere ateş yağdırmanızdır. Dolayısı ile bizler okuduğumuz tarihle, atalarımızdan öğrendiklerimizle ve bizzat kendimizin yediği kazıklarla sizleri gayet iyi tanıyoruz ve diyoruz ki artık biz Kürdleri oyuna getirmekten, yok saymaktan ve katletmekten vazgeçin. Bu ırkçı ve vahşi yöntemlerle bu yüzyılda Kürdleri yok etmeniz mümkün değildir. Doğru olan Kürdlerin hakkına ve hukukuna saygı duyarak onlarla birlikte barış içerisinde bir arada yaşamanın koşullarını yaratmanızdır. Böylesi bir yöntem hem Kürdler hem Türkler hem de bölge halkları için hayırlı olacaktır.
Saygılarımla
25/07/2020 İST.