‘’Tek Millet’’, ‘’Demokratik Ulus’’ , ‘’Ulus Devlet’’ ve Kürdistan Gerçekliği
Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu, önemli oranda gündemi belirlemeye devam ediyor.
Referandum sonrası bağımsızlık yönünde çıkacak olan ‘’Evet’’ iradesi, bir çok boyutuyla, ‘’Kürdistan Devleti’’ ne karşı olanları da yeni söylemlerle ve yeniden harekete geçiriyor.
Bu tartışmanın Kürtler, Kürdistanlılar arasında da değişik boyutlardaki yansımasına tanık oluyoruz.
En son Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Mesud Barzani’nin ‘’Bizim devletimiz ‘Kürt ulus devleti’ olmayacaktır; Kürdistan’daki tüm etnisitelerin ortak, demokratik devleti olacaktır’’ yönlü açıklaması, bazı aydın ve siyasetçiler üzerinde farklı etkileşimlere ve yorumlara yol açtı.
Sayın Mesud Barzani’nin bu açıklaması ile aslında Kürtlerin ve Kürdistan halkının devletleşmesinin reddi anlamına gelen ‘’ulus devlet’in zamanı geçmiştir’’ söylemlerinin aynı şeyi ifade ettiğini söyleyen kimi zorlama yorumlara da tanık olmaktayız.
Peki gerçekten de her iki söylemdeki içerik ve ‘’niyet’’ aynı mıdır?
Bir anlayış ‘’Türkiye’’ özgülünde ’’Tek Devlet, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak’’ paradigmasının başka bir dille ifadesi olan ‘’Ortak Vatan , Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus, Ortak Bayrak" diyor ve bunu "Ulus Devlet’in zamanı geçmiştir" söylemiyle pekiştirerek ; aslında Kürtlerin ayrı bir millet ve Kürdistan’ın da bir ülke olarak varlığını ve Kürdistan’a bir siyasi statüyü, bir devletleşmeyi reddediyor, gereksiz, anlamsız görüyor.
Diğer bir anlayış ise, Kürtlerin millet , Kürdistan’ın ülke olarak varlığını esas alıyor; Kürtlere ve tüm Kürdistan halkına bir siyasi statüyü, devletleşmeyi savunuyor; ‘’Kurulacak olan Kürdistan Devlet'inin sadece ‘Kürt ulus devleti’ olmayacağını, Kürdistan'daki tüm etnisitelerin katılımcı, demokratik devleti olacağını’’ söylüyor.
Bugün Federe Kürdistan Parlamentosu’nda Asuri-Keldaniler’e, Türkmenler’e ve Ermeniler’e ayrılan özel kontenjan ve 5 dilin resmi dil olarak kabulü, sözü edilen demokratik devletin ilk emareleri olarak değerlendirilebilir.Tüm etnisite, din ve mezheplerin hak ve özgürlüklerinin ve yönetime katılma haklarının garantiye alındığı, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın her il ve ilçenin özgün koşullarına göre daha da geliştirilerek yürürlüğe konulacağı demokratik bir hukuk devletidir sözü edilen.
Şimdi, bu iki anlayışı aynı kefeye koyup , aynıymış gibi göstermeye çalışıp, "ikisi de ulus devlete karşı çıkıyor"demeyi , nasıl yorumlamak lazım? Gerçekten de aradaki farkı görememek mi, Kürdistan’a siyasi bir statüye ve Kürdistan Devleti’ne olan karşıtlığın gizli bir destekçiliği olarak mı, yoksa temel stratejik bir sorunu, revaçta olan deyim ile bir ‘’taktik’’ olarak görmek mi?
Elbette ki Kuzey Kürdistan’da, siyasal aktörler içinde, kimi kafa karışıklıklarına ve örtülü reddiyelere rağmen, büyük bir çoğunlukla Güney’deki bağımsızlık referandumuna destek çıkılması sevindirici, fiili bir ulusal birlik tablosudur.Ve hepimizin bugün ‘’bardağın bu dolu kısmını’’ öne çıkarmamız, referanduma verilecek en anlamlı desteklerden birini ifade edecektir.
Ama, açıktır ki, tablonun diğer yüzünde ise, bazı Kürt aydın ve siyasetçilerinin Güney Kürdistan’daki referandumu ve bağımsızlığı bir hak olarak destekleyip; Kuzey Kürdistan için de siyasi statü hakkını reddeden ‘’tüm bireylerin eşit vatandaşlığı’’nı çözüm olarak önermelerinin yarattığı bir trajikomedya ile de karşı karşıyayız. 22.08.2017