Bir stratejist değilim. Sadece kendi halkımın TC devletine karşı yürüttüğü mücadelenin bir neferiyim. Son yıllarda Türk devletinin Kürd halkına üst üste yaşattığı yenilgi ve kayıpların bir tanığı ve tarafıyım. Kerkük, Şengal, Afrin ve Rojava...
TC devletinin uzun bir süreden beri yürütmekte olduğu Batı Kürdistanı işgal etme plan ve tehdidi devam etmekteydi. Ancak bu arzusu uluslararası güçlerin engeline takılmaktaydı. ABD’nin güçlerini ani çekme kararı, TC devletine açıkça, Rojava’ya dizginsiz girme imkanı yarattı.
Bu ani çıkışa hazır olmayan Kürd güçleri bir moralsizlik ve panik yaşadılar.
Bu sekiz yıllık kazanımların heba edilmesi, mevcut statünün alt üst olması anlamını taşımaktaydı.
Türk devleti bu mevcut durumu fırsata çevirmek için saldırı ve işgal hareketini başlattı. TC’nin bu saldırısı, DSG güçlerinin de strateji değiştirmesine neden oldu. Güçlerini çeken ABD bir bakıma Kürtlere, ‘kendi başınızın çaresine bakın’ demekteydi. Bu durum Kürde teslimiyet dışında iki seçenek vermekteydi.
Ya hiç bir güce dayanmadan açık olan hava sahası altında, uçaklardan atılan bombalarla kahramanca ölmek…
Ya da Rusya ve Şam ittifakına sığınarak, halkını toplu katliamlardan korumak...
DSG ikincisini seçti. DSG’nin Esad güçlerini Rojava’ya çağırması, doğru olmamakla birlikte haklı bir girişim olduğu bilinmelidir. Daha önce aynı politikayı Afrin’de hayata geçirmemiş olmaları bir eksiklikti.
DSG’nin bu yeni konumu, TC’yi biraz Rus ittifakından koparıp, ABD ve NATO çizgisine doğru yakınlaştıracaktır. Bu durum, iki büyük güç arasında gelgitler yaşayan TC’nin tutarsızlığı, Rusya’nın tepkisini çekme riskini taşımaktadır. Sonucu biraz bekleyip görmemiz gerekir. Türkiye’nin iki tarafı da razı ederek Suriye’de kalması imkan dahilinde değildir.
İlerde Rusya’nın, yabancı güçlerin tümünün Suriye’den çekilecek ültimatomuna en önce Türkiye’nin uyacağına şüphe yoktur. TC devletinin pervasızlığı, devleti olmayan ve kendi içinde de tutarsızlıklarla dolu olan mazlum Kürd halkı için geçerlidir.
Gelinen noktada ABD’nin diplomasi atağı ve sıkıştırması sonucu, TC’nin sistem kayması anlamına gelen eğilimi engellenmiştir.
Baştan beri TC devletinin de isteği olan ABD ile müttefik kalma konumu korunmuştur. Eğer iki büyük güç arasında perde arkasında bir anlaşma olmazsa er veya geç Erdoğan ve Putin restleşmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Dünyanın iki dev gücü Suriye’nin karmaşık durumumdan faydalanarak, günübirlik mevzi ve ittifak anlayışlarını değiştirmektedirler. DSG için de bu tavır değişikliğinin hayati ve zorunlu olduğu görülmelidir.
Kürd güçleri, DSG’nin dönüşlerini anlamalı, ani ve taktik olmayı aşan değişikliklerin yapılmasının kolay olmadığını bilmelidirler.
Bazen başta yapılan eksik ve öngörüsüzlüklerin, sonradan yapılan küçük taktiklerle düzelmediğini Rojava pratiği ile tekrar görmüş olduk.
Bugün bunları yazmanın anlam ve faydası da yoktur.
Ancak üç şeyin altını çizmeliyim.
Kandil ve HDP yöneticileri başta olmak üzere, Kuzey Kürdleri ve örgütleri sınıfta kalmışlardır.
Kürdistan diasporasının tutum ve tavırları örgütlü güçlerin tümünün önüne geçmiştir.
Mr. Trump’ın kendi yetkisine dayanarak, ABD askerlerini çekme kararına karşın, Kongre, halk ve seçmenlerin tepkisi ile karşılandı. Bu çekilme, Kürd güçlerini DEAŞ ve TC devletinin insafına bırakmak anlamına gelmektedir. Trump, kendi prestijini tekrar kurtarmak için, acilen yardımcılarını Erdoğan’ın yanına göndermek zorunda kaldı. Bu aslında ABD kamuoyunun gelişen tepkisini bertaraf etmeye ve kendi konumunu güçlendirmeye yönelikti. Tepkilerin dozunun, “ateş kes” hamlesi ile soğutulduğu görülmektedir.
Erdoğan’ın mal varlığına ve AKP’li bakanların bulunduğu bir kesime savaş suçu da dahil olmak üzere yaptırım uygulama hamlesi, yine başta Af örgütü olmak üzere, TC devletinin sivillere yönelik yasak silahlar kullandığı ithamı, AKP iktidarının savaşı durdurma kararına neden olduğu bilinmelidir.
Trump’ın, Türkiye’nin karşılaşacağı ekonomik ve askeri ambargolardan ziyade, kendi ekonomik çıkar ve refahlarına gelecek zararı da düşünerek bu kararı verdikleri anlaşılmaktadır. Türklere tanınan DSG’siz, 20 millik giriş izni ve DSG’ye 5 günlük çekilme zamanının tanınması ve bunun Soçi toplantısına denk gelmesi bir tesadüf değildir.
Soçi’de TC’nin bu topraklarda kalma müsadesinin çıkıp çıkmayacağı Rusya’nın tutumuna göre olacaktır.
ABD ve Türkiye arasında yapılan bu ateşkes anlaşmasının kapsamı itibari ile başka güçlerin de onayına ihtiyacı vardır.
Türkiye’nin haksız ve hukuksuz işgaline rağmen bulunduğu topaklardan uzaklaştırılmamış olması, Türklere verilmiş ciddi bir ganimettir.
Bu durum Rojava’da olan mevcut kazanım ve statünün yıkılması anlamına gelmektedir. Güvenlik kuşağı dedikleri bölgenin arkasında kalan toprak parçasında yaşayan Kürdlerin de gelecek yaşamları tehlikededir.
“Bizim DSG ile ilişki ve desteklerimiz devam edecektir” demek sadece tatlı görünen bir sözden ibarettir.
Rojava toprakları tekrar bölünmüş, itiraz etme şansı Rusya’ya havale edilmiştir. Rusya’nın Türk tezlerine evet demesi halinde Rojava topraklarının fiilen ikiye bölünmesi resmileşecektir.
Cihatçıların yerleştirilmesi halinde, bu yeni durum, TC’nin işgalinden de kötü bir konum ve sonuç arz edecektir.
Giderek, DSG’nin askeri ve siyasi gücü, Rus ve Şam’ın yedeği konumuna düşeceği kesin gibi görünmektedir. Bu da, ABD’nin DEAŞ’a karşı savaştırıp on binlerce Kürdün ölümüne neden olan ikinci bir denemenin Rusya tarafından yapılacağı anlamına gelmektedir. Umarım bu durum, 1975 Barzani yenilgisinin Rojava versiyonu olarak tarihimize geçmez.
Dünyanın en büyük devletinin zoruyla, birliğini gerçekleştirme marifeti gösteremeyen Kürde, tekrar “Misakî milli” sınırlarına dönmezse boyun eğdirilmiş olacaktır.
ABD, zorda olan Kürd güçlerini, topraklarından 35 km. uzaklaştırarak, sadece orada yaşam hakkı sağlamış olacak. Bu bir kazanç olarak görülmemeli. Oyuncağı elinden alınıp kırılarak tekrar kendisine geri verilmesi gibi. Belki tekrar yapıştırırım hayali... Buna sevinmenin anlamı var mı?
Türkiye, Lozan’ın 100. yılında sınırlarını genişletmiş ve topraklarını büyütmüştür.
Suriye bu anlaşma ile topraklarını, asker ve sivil nüfusunu çoğaltmıştır.
Rusya Ortadoğu’da stratejik konumunu güçlendirmiştir.
ABD tekrar gücünü ve adaletini zorbadan yana kullanmış, milyarlarca dolarlık ticari anlaşmalarını gerçekleştirmiştir.
İran devleti, vinçlerin uzun demirleriyle Kürd gençlerini asmaya devam edecektir. Eski C. Başkanı Ahmedi Nejad’ın sevinmesi de bundandır.
Rojava Kurdıstanı Sömürgeci devletler tarafında bir daha bölünmüştür.
Gözüm, pek de sıcak olmayan sabahın ilk ışıklarıyla, TC’nin Kürdistan coğrafyasında yarattığı yıkımlara ve örgütsel ihanetlere takılmakta. Yıkılan evlerden halen dumanlar yükselmekte ve çocuklarımızın gülüşleri beni tekrar umutlandırmakta...