Urfa’dan seçim izlenimleri

.

Faik Bulut

Her şehirde bölgecilik ve zümrecilik benzeri duygulara rastlanır. Fakat bu yörede çok daha güçlüdür. Kimileri buna “Urfa milliyetçiliği” ya da “Urfalılık duygusu” derler. İstanbullu gazetecilerin yaygın adlandırmasıyla “Beyaz Urfalılar” diyenler de bulunur. Mesela gazeteci Barış Terkoğlu, nereden alıp bulduysa, “Beyaz Urfalılar” deyimini kullanmıştı. Şehir merkezindeki kalburüstü kimselerden yer yer tekrarını duydum.

Bence tam yerine oturmuyor böylesi tanımlamalar. Fikirlerine değer verdiğim bir hukukçu da bu tanımın çok da doğru olmadığını ve sadece Urfa’daki sınırlı sayıdaki seçkin-aydın-siyaset erbabını kapsayabildiğini söyledi. Ona göre bu deyimin içine cemaat-kapalı çarşı-ticaret ve aşiret erbabı girmez. Zira bunlar daha çok devletle iş tutar ve onunla bağlantılıdırlar; bu yüzden de tutuculuk ile muhafazakârlığı bir siyaset tarzı haline getirmişlerdir.

Konuyu açmamdaki maksat, seçimde aday gösterilmesi ve sıralaması sırasında yaşanan tartışma ve rahatsızlıklar. Şöyle ki: AKP’nin üç adayını da Şeyhan aşireti mensubu olan Cevheri’lerden seçmesi, bu partiden seçilmek isteyen diğer aşiret ve eşraf takımının darılmasına yol açmış. Gerçi Şeyhan aşireti de bir bütünlük arz etmiyor. Zaten aşiretler de eskisi gibi topyekûn bir duruş sergileyemiyorlar. Aşiret içindeki farklı kollar ve aileler, çıkar ve bağlantıları doğrultusunda ayrı ve hatta karşıt bir tutum içine girebiliyorlar.

Benzer bir tutum İYİ Parti’de de huzursuzluk yaratmış. Mersavi aşiretinden Emin Yetim birinci sıradan aday gösterilince, yörenin ileri gelen Çakmak ve Bucak aileleri bu partiden uzaklaşmışlar. Mersavi mensupları da toplu bir tutum sergilemiyorlar ama ilk defa kendi aşiretlerinden birinin siyaset sahnesinin ön planında görülmesini de sevinçle karşılıyorlar. Nitekim aday Emin Yetim çevresine şöyle diyormuş: “Artık siyaset sahnesinde bir kimlik kazanmamamız lazım!” Geriye kalıyor Emin Yetim ile birlikte çalışanların gayretleri ve cömertlikleri. Sorduklarımın bazısı “İYİ Parti, bir milletvekili çıkarır” derken; diğerleri “hiç çıkaramazlar” iddiasındalar.

Aday seçimi ve listedeki sıralama tartışmaları CHP saflarında da yaşanıyor. Şimdiye kadar CHP, 1990’larda Kürt meselesine olumsuz bakması ve saflarındaki Kürt milletvekillerini ihraç etmesi nedeniyle siyasi bir varlık gösteremiyordu bu bölgede. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun son hamleleriyle birlikte bölge insanıyla barışan CHP, bu şehirde tabela partisi olmaktan çıkmış, sokak ve siyaset sahnesindeki yerini almak için çalışıyor. Bu nedenle de iki güçlü aday göstermiş: Milletvekili Mahmut Tanal ile Avukat Müslüm Akalın. Şehirli Urfalıların nazarında Tanal, dışarıdan gelen biri ve buraya uymayan İstanbul’daki seçim taktiklerini uyguluyor.

Buna karşılık, Karacadağ ve Karakeçililer yöresindeki köylüleri konvoy halinde ziyaret ettikten sonra görüştüğüm CHP’li bir siyasetçi ise bana şu gözlemlerini aktardı: “Mahmut Tanal, hem Meclis hem de televizyonlarındaki konuşmalarında fakirden, hakkı yenilenden ve sıkıntı içindeki köylülerden bahsedip dertlerine derman olmanın meyvesini şimdi alıyor. Yol boyunca kendisine rağbet ve ilgi inanılmazdı. Köylüler otobüsü durdurup geçmişteki sıkıntı ve dertlerini çözmesinden ötürü kendisine inanılmaz övgüler dizdiler. Desteklerini açık açık söylediler.”

Mahmut Tanal, o davudi sesiyle ne kadar girişken, sert ve yırtıcı ise CHP listesinin ikinci sırasındaki aday Avukat Müslüm Akalın da o kadar “mülayim, serinkanlı, ağırbaşlı ve efendi” biri olarak tanınıyor. Bu yüzden olsa gerek Urfa şehir merkezindeki çarşı-pazar esnafı, demokratik kitle kuruluşları ve yörenin kalburüstü tabakasıyla ilişkileri son derece iyi. Dolayısıyla kırsal kesim Mahmut Tanal’ın, Urfa merkezi ise Müslüm Akalın’ın gayret ve faaliyetleri sonucunda kazanılmaya çalışılıyor. Yerel kaynaklarla görüşmelerimde “CHP 2 milletvekili çıkarır” diyen de var, “Hayır, bir milletvekili garanti, ikinciyi zorlar” diyen de. Gönlüm 2 milletvekili kazanmasından yana, çünkü ikinci sıra adayı Müslüm Akalın ile ilişkimiz bir hayli eski. Dürüst olmasının ötesinde Urfalıların derdine derman olabilecek gayret ve niyette olduğunu da biliyorum.

Akçakale-Viranşehir hattındaki Arap aşiretleriyle öteden beri sıkı ilişkileri olan MHP, bu kesim sayesinde 1 milletvekili kazanacak gibi görünüyor. Ancak aynı listede yer almış olan 2 aday çevresindeki kümelenmeler, iç rekabeti de beraberinde getirmiş. Dolayısıyla MHP’nin bir şekilde kaybetmesi ya AKP’ye yahut İYİ Parti’ye yarayacak gibi görünüyor.

Urfa siyasetinin “iki klasiği” sayılan AKP ile HDP (şimdi Yeşil Sol Parti) arasında büyük bir rekabet olduğu bilinen bir olgudur. CHP’li bir hukukçu ve siyasetçinin deyimiyle: “AKP, milleti terk edip hepten devlet ile birleşmiş. Üstelik bütünleştiği bu devlet aygıtını da kendine benzetip adeta partisinin bir kolu, şubesi ve kurumu haline getirmiş…”

Buradan hareketle şöyle bir tespit yapılabilir: AKP, yönetmekte olduğu devlet kurumları ile gelenekçi (mevcut devletle bağlantılı milliyetçi-mukaddesatçı-muhafazakâr çizginin uzantıları sayılan tarikat, cemaat ve çarşı esnafı gibi) çevreler aracılığıyla Yeşil Sol Parti’nin önünü kesmek için elinden geleni ardına koymuyor.

Urfa’dan ayrılmadan iki saat önce bir olaya tanık oldum: Lüks bir otelin önündeki hareketlilik dikkatimi çekti. Baktım, bir tarikat önderi müritleriyle birlikte kapıda karşılanıp içeri girdi. Bir süre sonra etrafındaki korumalarından ve bindiği arabalardan üst düzey bir mülki amir ve yardımcıları oldukları anlaşılan bazı kişiler de içeri girdi. Bu sırada başta Karaköprü olmak üzere havaalanına giden yoldaki uzun konvoydan trafik tıkanmıştı. Belli ki AKP üst düzey yetkilisi veya siyasi şahsiyeti şehre gelmişti ve sözünü ettiğim otele yönelecekti.

Bu durum yeni değil; gelenek haline getirilmiş ve bilhassa AKP iktidarları döneminde çokça yaşanmıştır. İçişleri emrindeki kolluk kuvvetlerinden bazı komutanlar ile kimi emniyet müdürleri, bazı mülki ve idari amirlerinin aracılığıyla cemaat-tarikatlarla buluşurlar. İcabında muhtarlar ve etkili belli yerel şahsiyetler de davet edilir. AKP’nin beklentileri doğrultusunda sözler alınıp kararlar verilir, seçim sırasında ve hemen sonrasında istenen sonucun elde edilmesi için uğraşılır. Buradaki amaç iktidar partisine kazandırmak olmakla birlikte mümkün olduğunca baş rakip sayılan Kürt oylarının bir şekilde azaltılması, boşa çıkarılıp sınırlandırılmasıdır.

“Herkesin bildiği sır” şeklinde tanımlanan bu geleneksel teamül, Urfalılar arasında “son dakika kararı” (last minute decision) deyimiyle tanımlanmıştır. Böyle olduğu varsayıldığında, AKP 5 ile 7 arasında milletvekili çıkarabilir. Siyaset ve fikir erbabından görüşüne başvurduklarım AKP’nin oy oranının yüzde 40 ile 45 aralığında olabileceğini söylüyorlar.

Belirtmeliyim: Önceleri siyasetle bizzat iştigal eden, şimdilerde ise merkezinde yer almayan ancak halk arasında bulunan Urfa’daki seçimi birkaç yönüyle izleyebilen dostlarımla buluşup nispeten objektif gözlemlerini dinledim. Sağ olsunlar, gerek şehir içinde görüşmelerim için randevu almak gerekse bana refakat etmek için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Onların “genç kuşak” kesimine giren çocuklarıyla da fikir alışverişinde bulundum. Önemli bilgiler edindim. Yukarıda bahsedilen partiler hakkındaki değerlendirmelerin önemli bir kısmını onların bilgilerine dayanarak yazdım.

Ek olarak şunu söyleyebilirim: Bu dostlardan biri, çarşı-pazar esnafıyla ilişkilerini sürdürüyor. Nitekim şehrin kapalı çarşısına gidip fikir sahibi birkaç kişiyle de görüşmemi sağladı. Bu dostun gözlemlerine göre; ekonomik nedenlerle, eskiden sıkı AKP taraftarı olan insanlar aileleriyle konuşup anlaşmışlar: “Bundan sonra AKP’ye oy yok! Bir oy Kılıçdaroğlu’na, bir oy Yeşil Sol Parti’ye!” diyorlar.

CHP’li tanıdıkların çarşı pazar ve ev ziyaretlerine ilişkin tanıklığını da özetleyeyim: “Halâ AKP yanlısı olanlar, mevcut hallerinden memnun değiller. AKP’ye yönelik eleştirilere cevap veremiyorlar, başlarını öne eğiyorlar. Daha ortada olan AKP’li esnaf ise ‘hak eden kazansın’ diyerek aslında muhalefeti işaret ediyor. Onlara göre; “AKP, millet millet diyor ama gereğini yapmıyor; milletin derdinden anlamıyor. Artık millet ile değil, devletle beraber olmuşlar!”

Yeşil Sol Parti’nin (YSP) seçim taktiğine gelince, yukarıda değindiğim gözlemler ışığında iki esas meselenin üzerinde durulması lazım:

Milletvekili aday listesinde yöreden adaylara veya yöreden olsa bile hak edenlere seçilecek sıradan yer verilmemesi. Bu tutum hâlâ tartışılıyor. Yıllarını siyasete vermiş birkaç kişi özetle şunları anlattılar: “Eğilim yoklamasında bize geldiklerinde bilhassa üzerine basa basa dedik ki; ‘Yereldeki liyakat ve yetenek sahibi kişiler mutlaka seçilebilecek sıraya konulmalı. Çünkü Urfalı onları kendinden sayıp bir şekilde arka çıkabiliyor. Başka bir ilden getirilenlere itibar etmeyip yüz çevirebiliyor. Ayrıca aday belirleme kriterleri ‘bilinen anlamda militanlık’ eksenine oturtulmamalı. Meclis’e gidip merkezde siyaset yapmak için o bilinen ‘militanlık’ geçerli ve makbul değildir. Meclis’te muhalefet yapmaya yarayacak ve kabul görecek ‘siyasi mücadele’ temeline oturtulacak ve toplum tarafından benimsenebilecek siyasi bir militanlık söz konusu olmalı. Bu anlamda milletvekili Ömer Öcalan, ‘toplumsal karşılığı olmayan ve bizzat Urfalılarca benimsenmeyen dar örgütçü bir dil’ kullanıyor. Oylarını kazanmak istediğimiz şehir merkezindekiler, bu dilden ürküp çekiniyorlar. Hâlbuki bunun yerine geniş ve kapsayıcı bir siyasal üslup kullanılırsa, toplumda karşılığını görecektir. Kaldı ki soyadının kapsayıcılığı nedeniyle Urfa’dan değil, farklı bir ilden gösterilmesi halinde avantaja bile dönüştürülebilirdi.”

Aynı hususta HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın bu ilden aday gösterilmesi fikir bakımından olumlu ancak pratikte yanlış bir taktik olarak görülüyor. Çünkü yöredeki seçim kampanyasının ve adayların sürükleyici motor gücü olması gereken Sancar, bir zorunluluk olarak Türkiye’nin birçok ilindeki seçim mitinglerine gidiyor. Dolayısıyla Urfa halkıyla yeterince ilgilenemiyor. Bu noktada eleştiri, tartışma ve hoşnutsuzluk devam etmekle birlikte, herkes kendi gücü ve imkânı ölçüsünde kazanmak için çalışıyor.

Mevcut aday listesinde elle tutulur biricik “yerli ve milli” aday, mağdur ve mazlum konumundaki Şenyaşar ailesi mensubu Ferit Şenyaşar’dır. Ailenin zahmetli ve kararlı hak hukuk mücadelesi vermesi sayesinde Türkiye’de ve sınır ötesi ülkelerde adının kamuoyuna yansıması, Urfa ahalisinin de bu aileyi benimseyip bağrına basmasına yol açmış.

Yeri gelmişken bir bilgi notunu aktarayım: Şehirdeki Gülenci kesim, kendi arasındaki fikir alışverişi sırasında kime oy kullanacağını kararlaştırırken şöyle bir kriteri öne sürüyor: “Mazlumları koruyan, haksız yere mağdur edilenleri savunabilen partileri tercih etmek dini ve vicdani açıdan vaciptir.”

YSP’nin Urfa ili şubesindeki yetkililerle görüştüm. Aslında gerçekçi ve eksiklerini de ifade eden, çerçevesi iyi çizilmiş bir yerel seçim faaliyetinden söz edilebiliyor. Konuşan yetkili, inandırıcı bir dille pek çok şeyi açıkladı. Olumlu ile olumsuzu birlikte anlattı. Beni il merkezine götüren dostumun eleştirilerini dikkatle dinledi. Henüz ulaşamadıkları ve ihmal ettikleri kırsal alanlara gidip farklı aşiret, büyük aile ve topluluk mensupları ile dindarları ikna çabalarına son üç günde ağırlık vereceklerini söyledi. Kırsalda şimdiye kadar yeterli yoğun çalışma olmadığına işaret etti. Şehirdeki YSP’lilere göre parti, 5 milletvekilini kesin alacak ve altıncısını almanın peşinde. Partinin 5 mi, 6 milletvekili mi kazanacağı hem partiye oy verecekler hem de onun dışındaki parti ve sivil toplum derneklerinde tartışılıyor.

Nitekim ziyaret ettiğimiz Eğitim Sen, SES ve İHD çevresinden yetkililer de benzer eksikliklere parmak bastılar:

“Yerelde tanınmış ve sevilen, liyakat sahibi yetenekli arkadaşlara yer verilmemesi eksiklikti. Partinin yerelinde çalışıp adı ön plana çıkanlar alt sıralardan gösterildiler. Bu da hoşnutsuzluk yarattı. Ama esas eksiklik şuradaydı: Urfa’da genişleyip dış halkalardaki insanlara, kitlelere ulaşmak için kapsayıcı bir planları yoktu.

Mesela AKP Cevheri ailesinden 3 kişiyi seçilebilecek bir yerden gösterince, aşiret ve büyük aileler çevresinde ciddi bir boşluk doğdu. YSP’nin planı olsaydı, işte o boşluğa el atar, en azından kitlenin belli bir bölümünü yanına çekebilirdi. Aynı şey İYİ Parti’nin aday göstermesi sonucu doğan boşluklardan yararlanma hususu için de geçerlidir.

Öte yandan HDP de kendisini halkla buluşturabilecek siyasal, sosyal ve kültürel sacayaklarını kurup kurumsallaşmasını sağlayabilecek herhangi bir fikir ve faaliyet gösterebilmiş değil. Bu eksiklik, Urfa’nın orta üst ve orta alt tabakaları ile kalburüstü zümrelerini ve demokratik kitle örgütlerini etkileme konusundaki yetersizliğini de beraberinde getiriyor. Bütün bu denenlerle YSP daha iyi bir seçim taktiği ve planı uygulamış olsaydı kesin 6 milletvekili alır, yedincisini de kazanırdı.”

Gittiğim ilk gün (8 Mayıs) YSP’nin mitingi vardı. Yetişemedim ancak katılanlarla buluşup sordum. Beklenen kitle yoğunluğu yoktu. Bir esnaf, bunun çekingenlikten ileri geldiğini söyledi. Daha tecrübeli siyasetçi olan bir gözlemci ise “Hayır, Urfa’daki bütün partilerin mitingleri istenilen gibi geçmez, halk fazlaca ilgi duymaz. Bir de depremin olumsuz tesiri var. Eskiden çalınıp duran davul zurnalar bile yok mitinglerde” dedi. Eğitim Sen’den konuştuğumuz bir yetkili de “Viranşehir’deki bütün siyasi partilerin seçim çalışması hemen hiç yok gibi. Tek görünür faaliyet gösteren yine HDP-YSP çevresidir” yolundaki gözlemini aktardı.

YSP’ye eleştirel yaklaşanlar da ona kızgın-dargın olanlar da her şeye rağmen “Halkımızı temsil eden biricik partidir, nihayetinde oyumuzu vereceğiz, oy verdireceğiz” diyorlar. YSP, yerel anketlerde %32-33 bandında görülürken, AKP %42’ler seviyesinde. Hâlbuki 2015 Haziran seçiminde HDP, bu ilde %38-39 seviyesini yakalamıştı. Gözlemlerime göre eksikler giderilip son çalışma hamleleri ile aynı oranı yakalayabilirse bu parti 6 milletvekilini garanti eder, yedincisini zorlar. Aksi durumda 5 milletvekili ile yetinmek zorunda kalırlar.

Türk Tabip Odası’ndaki ziyaretimizde görüştüğümüz sağlık kurumunun bir sorumlusuna bakılırsa AKP %45, HDP %35 dolayında oy alabilir. Kendisi için “karamsar” ile “gerçekçi” sıfatını kullanmak konusunda tereddüdümü ifade etmekle yetineyim.

Bu arada söylemeliyim ki aday listesi tartışmaları il merkezinde yankı yapıyor. Kırsal kesimdeki yankısı ise yok denecek kadar az. Kırsal kesimdekiler, partisi kimi aday göstermişse ona oy vereceklerini bildiriyor.

Son bahsimiz, bağımsız 5 milletvekili adayına ait. Urfa toplamındaki oy sayısı 1 milyon 300 bin. İptal edileni, sayılmayanı, gitmeyeni gibi fireler çıkarılınca bu bağımsızların yaklaşık oy potansiyeli 90 bini bulabilir. Son dakikada kazanamayacaklarını anlayan veya pazarlık sonucu adaylıktan çekilenleri, hangi partiler ne karşılığında razı edecekler? Bu nokta hem bilinip söyleniyor, hem de görmezlikten gelinip sır gibi saklanıyor.

Genelde böylesi pazarlıklarda bolca para ve vaatlerin verilmesi neredeyse bir gelenek/teamül haline gelmiş. Günümüzde de AKP girişimi ve çıkarları nedeniyle bir araya getirilen devletin yerel erkânı (sivil veya üniformalı) gibi kimi sorumluları ile tarikat-cemaat-muhtar-imam gibileri tarafından alınacak olan “son dakika kararı” her zaman varittir, mevcuttur ve muhtemeldir.

Yine Urfa ili özelinde bir teamülü daha zikretmeliyim: “Şeytan üçgeni” diye adlandırılan Hilvan-Siverek-Viranşehir hattında verilen oyların toplandığı sandık sonuçlarının açıklanması, gece yarısı 03.00 ile 04.00 sularında gerçekleşebiliyor. Türkiye genelindeki sonuçlara bakılarak o zaman diliminde ciddi pazarlıklar dönebiliyor. Sözü veya parayı veren düdüğü çalabiliyor!

NOT: Mersin’de ve Urfa’da yaşayan iki farklı Hataylı ile konuştum. İlki depremzede, diğeri Urfa Tabip Odası’nın yönetiminde bulunuyor.

Depremzede durumu şu şekilde özetledi: “Hatay, sol örgüt ve hareketlerin yoğun olduğu bir ildir. Deprem sırasında gönüllü yardım için gelen çok sayıda parti oldu. Halka ulaştılar, kamuoyunda görünür oldular. Bu seçim sırasında Emek ve Özgürlük İttifakı dışında hemen her sol parti veya hareket kendi adayını gösterdi. Zaten nüfusu azalmış Hatay’da onca ayrı adayın bulunması, kimseye bir şey kazandırmayacaktır.”

Tabip Odası yönetimindeki doktorun gözlemi daha ilginçti: “Hatay’da sol kesime oy verenlerin yerleşim yerleri yıkılıp hasar gördü. Çoğu şehir dışına gittiler. Solun oy potansiyeli azaldı. Hâlbuki AKP ve MHP’ye oy veren sağ kesimin yaşadığı ilçelerde deprem büyük hasarlara yol açmadı. Onlar yerlerinde kaldılar. Solun Hatay’daki parçalanmışlığı sonucu hem kendileri hem Yeşil Sol Parti hem de CHP bekledikleri milletvekili sayısını elde edemeyebilir. Ayrı listeler halinde seçime giren sol-sosyalist partiler kazanamayacaklarını anladıklarında geri durabilseler, belki de Yeşil Sol Parti 2 milletvekili çıkarabilir.”


Faik Bulut kimdir?

1980’lerden bu yana gazetecilik yapmaktadır. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Ortadoğu’daki meseleler üzerine analizleriyle tanınıyor. Aynı konularda yazılmış 36 kitabı mevcut. Serbest gazeteci olarak köşe yazıları yazmaktadır.

Kaynak: Gazete Karınca

Siyaset Haberleri

Bakan Reşid: Vatandaşlardan nüfus sayımı için memleketlerine dönmelerini istiyoruz
Kürdistan Bölgesi ve Irak'ta nüfus sayımı süreci başladı: 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi
İran ile Elon Musk 'arasında gizli görüşme'
Fransa, 40 yıldır cezaevinde tutulan FHKC üyesini serbest bırakıyor
Bakan Işıkhan: Belediyelere haciz işlemi başlatacağız