Van’da Ermenilerden kalan Yedi Kilise’yi yıllardır bir mele koruyor

.

Van'da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Varakavank Manastırı'nı (Yedi Kilise), mele Mehmet Çoban şahsi çabalarıyla koruyor. Bitişikteki köy camisinde müezzin olan Çoban, babasının vasiyeti üzerine manastırı temizliyor ve ziyaretçileri ağırlıyor.

Artıgerçek’ten Şenol Balı’nın haberine göre, Van’da yaşayan 63 yaşındaki mele (Kürt din alimi) Mehmet Çoban, ömrünü Varakavank Manastırı’nı (Yedi Kilise) korumaya adadı. Babasının vasiyeti üzerine manastırı korumaya başlayan Çoban, kendisinin ardından manastırın korunmasını çocuğuna vasiyet etti.

Van’da bulunan 100’e yakın kilisenin büyük çoğunluğu Ermenilere ait. Bu kiliselerin büyük bölümü yok oldu, kalanlar da yok olmaya yüz tutmuş durumda. Bu kiliselerden geriye sadece temel taşları veya birkaç duvar kaldı. Van genelinde bulunan yaklaşık 100 kiliseden sadece Akhtamar Adası’ndaki Surp Haç Kilisesi ve Edremit’te bulunan Edremit Kilisesi restore edildi. Surp Haç Kilisesi’nde 95 yıl sonraki ilk ayin, 19 Eylül 2010’da yapılmıştı.

Piskoposluk merkeziydi

Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kiliselerden biri de, Yedi Kilise olarak da bilinen Varakavank Manastırı. Merkez İpekyolu ilçesinin Bakraçlı Köyü’ndeki manastırın yedi bölümünden sadece bir bölümü günümüze ulaştı. Erek (Varag) Dağı eteklerinde bulunan, 8. ve 11. yüzyıllar arasında inşa edildiği bilinen manastır, 10. yüzyılda piskoposluk merkezi olarak da kullanılmıştı.

40 yıldır manastırı koruyor

Şimdiye kadar kapsamlı bir restorasyondan geçirilmeyen Varakavank Manastırı defineciler tarafından tahrip edilirken, 2011’deki Van depreminde de büyük zarar gördü. Bakraçlı köyünde yaşayan 63 yaşındaki mele Mehmet Çoban, yaklaşık 40 yıldır manastırı gönüllü olarak koruyor. Ömrünü buraya adayan Çoban, manastırı temizliyor ve gelen ziyaretçileri ağırlıyor. Mele olan Çoban, manastırın hemen bitişiğindeki köy camisinde müezzinlik yapıyor.

Babasının vasiyeti

1950’li yıllarda köye yerleşen babası Resul Çoban’ın burada mele olarak uzun yıllar görev yaptığını anlatan Çoban, babasının köylülere de manastırı korumaları için nasihatlerde bulunduğunu söyledi. Köye yerleştiklerinde manastırın ahır ve samanlık olarak kullanıldığını dile getiren Çoban, “Babam köylülere kilisenin de cami gibi olduğunu, insanların zamanında burada ibadet ettiğini söyledi. Bu şekilde vaaz verince, köylüler de manastırı boşalttı” diyor.

Babasının tek vasiyetin buranın korunması olduğunu söyleyen Çoban, “Babam 20 yıl kadar baktı buraya. Sonra bana vasiyet etti. O vasiyet üzerine ben de baktım. 35-40 yıldır bakıyorum. Babamdan dolayı terk edemedim. Onun hatırası olarak görüyorum ve bu yüzden hiç ayrılmadım. Bakıyorum, temizliyorum. Gelen gruplar da çok memnun” dedi

O da çocuklarına vasiyet etti

Kendisinin de çocuğuna manastırı korumayı vasiyet ettiğini dile getiren Çoban, şöyle diyor: “Sağ kaldığım sürece bakacağım ama ölüm hepimizin yolu. Ölünce bu tarihi eser sahipsiz kalırsa bize yazıklar olsun. Bir çocuğum var ona da söylüyorum ‘Ölürsem siz bakacaksınız’ diye. Onlar da ‘Çalışıyoruz, buraya bakarsak çocuklarımızı kim geçindirecek?’ diyor.”

Manastırın bakımını kendi cebinden karşılıyor

Çoban, ilgisizlikten dert yanıyor.. Gönüllü olarak baktığı kilisenin birçok ihtiyacını kendisi karşılayan Çoban, İl Kültür Müdürlüğü’nün destek vermediğini anlatıyor:

“Damları depremden dolayı yıkıldı. Üç kubbeden oluşuyordu oralar çöktü. Tahta ve saçla kapattım kendi imkânlarımla. Bazı seneler burada 1,5-2 metre kar yağıyor. Zarar vermesin diye o karı küreklerle atıyorum. Etrafını tahtalar ve tellerle kapattım. Yine üstünde yıkılan kubbeleri tahta ve saclarla kapattım. Geçen sene baştan aşağı branda ile kapattım. Ama rüzgâr olunca o branda da yırtılıyor, dağılıyor. Ermenistan, İsviçre, Amerika ve Rusya’dan gelen gruplar, ‘Siz burayı restorasyona alın biz gönüllü yardım edeceğiz’ diyorlar. Ben de bakımı yapılsın diye dilekçeler verdim. Başvurmadığım kapı kalmadı. Müze Müdürlüğü, Kültür Müdürlüğü, Valilik hatta milletvekillerini davet ettim buraya.”

Fatih Altaylı’nın mirasçı olmasıyla gündeme gelmişti

Kilisenin bulunduğu arazinin tapusu gazeteci Fatih Altaylı’nın dedesi Hüseyin Ataylı’nın mirasçılarına ait. Fatih Altaylı konunun geçen yıl gündeme gelmesi üzerine “Benim adıma böyle bir tapu yok. Dedemin adına böyle bir tapu var. Dedemin tek mirasçısı ben değilim. Ben bu mirasçılardan çoğuyla görüşmüyorum. Bu yerin 58’de 1’i benim. Ben bunu vermeye hazırım. Diğer hissedarlardan da alsınlar istedikleri restorasyonu yapsınlar” açıklaması yapmıştı. (artıgerçek)

Kurdistan Haberleri

Harpagon'un Askeri Dehası ve Stratejik Vizyonu: Bir Yunan Milliyetçiliği Eleştirisi
Nüfus sayımında ikinci gün: 'Kerkük'te Kürtlerin katılımı umut verici'
AYM'den "pasaport" kararı
Rusya'nın güncellenmiş nükleer doktrini ne anlama geliyor?
Şam’ın artık güvenli bir sığınak olmadığı İran bağlantılı liderlerin bir sonraki hedefleri neresi?