Şefik Çolak
İnsanlık tarihi işgaller ve sömürgeci uygulamalarla doludur. Bunun doğal sonucu olarak vatan ve özgürlük kavgaları da aynı dönemlerde gelişim göstermiştir. Yurtseverlik ve vatanseverlik kavramları aynı zamanda işgallere karşı durma ve özgürlüklerini koruma veya yeniden elde etme eğiliminin sonuçlarıdır. Vatanseverlik tek başına gelişmiş bir erdem olarak alınmamalıdır. Yurtseverlik insani bir davranıştır ve herkeste insan olma özelliğinden kaynaklanan doğal bir sonuçtur. Bu nedenle her zaman ilerici bir davranış olarak kabullenilmiştir.
Vatanseverlik kavramı ile vatan hainliği kavramlarının gelişimi aynı sürecin ürünleridir. İşgalcileri ile şahsi menfaatleri için iş birliği yapan veya işgale uğramasalar da şahsi menfaatleri için kendi halkının veya devletinin çıkarlarının tersine başkalarının lehine davrananlar hain olarak tanımlanmıştır. Geçmişten günümüze kadar bunların sayısız örnekleri ile karşılaşıyoruz.
Sömürgeci devletler, işgal ettikleri veya egemenlik altına aldıkları halkların içinde kendileri ile iş birliği içinde olanları hiçbir zaman vatansever olarak görmemişler veya karşı olanları vatan haini olarak tanımlamamışlar. Suçlama yaparken veya şahıslar ile gurupları yargılarken, gerekçe olarak kendilerinin çıkarlarına karşı çıkmayı göstermişlerdir. Sömürüyü ve talanı açık açık yapmışlar ve buna ulvi değerler yüklemedikleri gibi gerek de duymamışlar. Egemenlik altına aldıkları halklarının topraklarını, kendi vatan toprakları olarak tanımlamamışlar. Bunun tek istinası, devşirmelerin devletleri olarak da tanımlanmasında yanlışlık olmayan, Osmanlı ve devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Yaşadığımız bölgede, yurtseverlikten anlaşılanın ne olduğu ile egemen sistem tarafından dayatılan anlamın ne olduğu da değerlendirilmelidir. Bunu iki yönlü olarak analiz etmekte ve bu bakış açılarını değerlendirmekte yarar vardır. Mazlum halkların yurtseverlik anlayışı ile Türk Egemenlik Sistemi ile gizli-açık destekçilerinin bakış açısı birbirinden tamamı ile farklıdır ve yaşanan zulüm ortamına da kaynaklık etmektedir.
Başta Kurdler olmak üzere, bu topraklarda varlıkları ve insani hakları yok sayılan mazlum halklar, her şeyden önce yurtseverliği kendi kimliklerine ve varlıklarına sahip çıkma olarak algılamaktadırlar. Kurdler dışında, diğer halkların kendi devletleri ve toprakları olan vatan iddiaları ne yazık ki son yüz yılda yaşananların sonucunda kalmamıştır. Kurdlerde ise, kimliklerine sahip çıkmanın yanında, özgür vatan talebinde bulunmayı yurtseverlik olarak tanımlama anlayışı güçlü bir şekilde durmaktadır. Sömürgecileri ile ortak vatan anlayışı taşıyan Kurdlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok olmakla beraber, bunların çoğunluğu gerçekte savundukları anlayışa kendileri bile inanmamaktadır. Egemenlik sisteminin dayattığı fikirlerin etkisinde kaldıklarının farkında değiller. Resmi devlet kurumları tarafından organize ve geliştirilen bu fikirlerin ne amaçla kendisine empoze edilmeye çalışıldığını fark ettikleri takdirde, gerçek yurtseverlik ve vatanseverliğin gerektirdiği tutum ve davranışı göstermeye başlayacaklarından şüphe etmemek lazımdır.
Başta Osmanlı ve T.C. olmak üzere coğrafyamızda işgalci, sömürgeci devletlerin ve bu devletlerin sahipleri için kendi çıkarlarına hizmet eden ve peşinen kendilerinin sömürgeci anlayışına boyun eğenler yurtseverdir. Onların sömürgeci tutumuna karşı çıkanlar ise vatan hainidir. İşgal ettikleri halkların vatanlarını kendi vatan toprakları olduğunu, kendi halkının yanında vatanlarını işgal ederek sömürgeleştirdikleri mazlum halklara da zorla kabul ettirmekteler. Türklerin, Osmanlı’nın işgal ettikleri toprakları hala vatan toprağı olarak kabul etmeye devam etmelerine şaşmamak lazımdır. Bu anlayış sömürgeci ve işgalci anlayıştır ve hala devam etmesi onların eğilimini göstermektedir. Dostluk ve kardeşlik anlayışlarının sınırlarını da bize göstermektedir.
Sömürgecilerin vatan haini olarak tanımladıkları şahısların aslında vatanlarını savunmaya çalıştıkları ve halklarının özgürlük savaşçıları olduklarını görmemek için art niyetli veya aptal olmak gerekir. Vatan haini olduklarını söyledikleri kişiler, aslında yurtseverdir ve yurtsever olarak tanımladıkları ise gerçekte vatan hainleridir. Bu aşağılık anlayışları ile aslında vatan hainliğini yüceltmekteler. Diğer bir değişle hain seviciliği yapmaktalar. Bu düşüncelerini de kendi halkına milliyetçilik olarak sunmaktalar. Milliyetçilik kötü bir şey değildir. Yurtseverler başka halkların milliyetçileri ile ittifak yapabilirler ve ortak noktalarda buluşabilirler. Bunda bir sakınca yoktur. Ama bölgedeki sömürgeci devletlerin milliyetçilik olarak formüle ettiği anlayışın milliyetçilikle ilişkisi de yoktur. Onların milliyetçilik olarak söylediği anlayış, tartışmasız şovenist ve işgalci anlayıştır. Egemenlerin halklara sunduğu kavramları iyi anlamak, ezilen halkların yararına olduğu gibi egemen halkların da yararınadır. Şovenist sistemin halklara mutluluk ve huzur getirmediğini görmeleri gerekir.
Bu yetmiyormuş gibi hiçbir teori ve inanca sığmayacak olduğu halde, kendi yaptıkları işgale ve sömürgeci sistemlerine karşı çıkanları bölücü olarak suçlamaktalar. Kendi vatanlarını isteyenleri bölücü olarak tanımlamak, ancak coğrafyamızdaki sömürgecilere nasip olmuştur. Sömürgeci devletlerin yurtseverlik anlayışı, yaptıkları haksızlıkların üstünü örtme çalışmasının gereğidir. Mazlum halkların hainlerine yurtsever diyerek, sistemlerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Gerçek anlamda hainler, devşirmeler ve işbirlikçilerdir. Sömürgeci devletler ve bu devletlerin destekçileri tarafından yüceleştirilen bu hainlere, sömürgeci devletler nasıl davranmışlardır. Bu davranış ve tutumları, gelecekte de ne yapacaklarını bize göstermektedir. Türk Egemenlik Sistemi, özellikle ulusal başkaldırı ve direniş dönemlerinde, işbirlikçilere hiçbir zaman tam olarak güvenmemekte ve kendi idari yapısında yetkiye sahip olacak şekilde görev vermemektedir. İşleri bittikten sonra, onlardan elde ettikleri kazanımları geri alındıktan sonra, rezil edilmişler veya öldürülmüşlerdir. Kendileri veya aileleri huzur bulmamışlardır. İşbirlikçilere saygı duyuyormuş gibi davranmaları ve el üstünde tutulmaları, onlara duyulan ihtiyacın bitmesi veya artık hizmet edemeyecek duruma gelmeleri ile sonuçlanmıştır. Sömürgeciye hizmet etmenin sonucunun ne olduğunu herkesin bilmesinde yarar vardır. Mazlum halklar bunu her koşulda gündemde tutmalıdır. Halklar, sömürgecilerin halkların kardeşliğini nasıl gördüğünü kendi vatandaşlarına iyi anlatmalıdır.
Sömürgeciler belirli bir dönemde kendileri ile iş birliği içinde olup kendi halkına ihanet edenlerin güç dengeleri değiştiğinde kendilerine karşı tutum içine gireceklerini çok iyi bilmekteler. Bunun sayısız örneğini egemenler bilmekte, mazlum halklar da bilmelidir. Cumhuriyet dönemindeki başkaldırılarda devlet yanında yer alan pek çok aşiret reisi ya tutuklanıp katledilmiş ya da ailesiyle sürgüne gönderilmiştir.
İşbirlikçileri ve hainleri yurtsever olarak yüceltenler aptal mı, yoksa takiye mi yapıyorlar? Kuşkusuz aptal değiller. Egemenlik sisteminin kendilerine verdiği görevi yapıyorlar. Onların dostluk gösterilerinden her zaman şüphe etmek ve onlara karşı tedbirli olmak mazlum halkların zorunlu görevidir. Aksi takdirde ağır bedel ödeme ile karşı karşıya kalmaları kaçınılmazdır.
Çanakkale’de beraber emperyalizme karşı savaşarak vatanı savunduk diyenlere inanmaktan vazgeçelim. Çanakkale Savaşı emperyal emeller peşinde koşan iki emperyal blok arasındaki savaştır ve Osmanlı da emperyal emeller peşinde koşan ve bizlerin de vatanını işgal eden bir devlettir. Sahte söylemlere inanmayalım ve bizlerin emperyalist devletler arasında taraf olma gibi bir görevimiz yoktur.
Hain sevicilere değil bütün halkların yurtseverlerine saygı duyma dileği ile ……