İSKAN TOLUN KÖLN:
Son Makaleler:
Geçenlerde, anadildeki çocuk (Gavanê Kal) romanım için internette araştırma yapıyordum ve YouTube'ta gezinirken Tuncel Kurtiz’in Hasan Sabbah ile ilgili bir repliği dikkatimi çekti. Hemen, Faik Bulut’un Hasan Sabbah Gerçeği adlı eseri aklıma geldi. Kitap, çoktandır raflarda öylece duruyordu, aldım ve dikkatle okumaya başladım. Günümüzde pek zikredilmeyen birçok (Değişik kavimler, uyruk ve etnik gruplar) halkın tarihine değindiğinden dolayı olsa gerek; kitap, ilk başlarda biraz karışık gibi geldi bana. Ama okudukça, söz konusu kitap, giderek netlik kazanıyordu, devam ettim…
(Faik Bulut / Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği Berfin yayınları/4. Baskı 2014 İstanbul/352 sayfa)
Ara sıra tarih kitaplarını da okumak gerek, elbette… Evet, tarihle ilgili bir konu gündeme geldi mi, muhabirlerin görüşlerine ilk başvurduğu değerli tarihçilerden biridir Faik Bulut. Buna, ben de birkaç kez tanık oldum, TV ekranlarında. Haşhaşilerin ilginç hikâyesini anlatıyordu bir muhabire. İkna edici anlatısını dinlerken artık kitaplarını da merak etmiştim ve sık sık uğradığım kitapçı arkadaştan (Gala Müzik Kitabevi Köln) birkaç kitap edinmiştim…
Ha, bir de, o ara, Deniz'in Ütopyası adlı romanım için araştırma yaparken, gazeteci bir arkadaştan Faik Bulut’un Almanya’ya gelip gittiğini de duymuştum. İmza günü mü, kitap tanıtımı için mi gelmişti bilmiyorum ama, geç duyduğum için, kendisini göremediğim için çok üzülmüştüm, bunu biliyorum. Zira, Deniz Gezmiş hakkında değerli görüşlerini duymak isterdim. Hem 68 kuşağı, hem de çok değer verdiğim bir araştırmacı yazardır. Umarım bir gün görüşür tanışırım kendisiyle ve bu değerli eseri hakkında uzun uzun konuşuruz…
Neyse, asıl konuya dönelim:
11. Yüzyıl ortalarında, Alamut Kalesi'nde yaşamış olan Hasan Sabbah’a karşı saldırılar hiç eksik olmamıştır. Kalede kurmuş olduğu muhkem devletinde özgür ve hiç kimseye boyun eğmeden, biat etmeden yaşamak isterken, çevresi onu hiç, ama hiç rahat bırakmamıştır. Nitekim, bu meşhur kaleyi ele geçirmek, kurmuş olduğu Alamut devletini yıkmak, onu ve askerlerini tasfiye etmek için, başta Selçuklu Sultanları olmak üzere nice orduların, imparatorların saldırılarına hedef olmuştur. Bazen, bir parça ekmeğe birkaç cevizi katık yaparak geçinmeye çalışsa da, gelen bütün saldırılara karşı cesurca direnmeyi de bilmiştir.
Dolayısıyla, yaptırımlar ve yoğun saldırılar karşısında ara sıra zorluk çekse de, bu Alamut piri diye nam salmış olan Hasan Sabbah'a ve onun ismaili fedaileri diye nitelenen cesur askerlerine karşı, hiçbir ordu başarılı olmamıştır. Ama bu kez de, O’na ve askerlerine karşı mesnetsiz karalama kampanyaları başlatıyorlar…
Artık çamur atmanın, iftira etmenin yanı sıra dedikodular furyası da almış başını gidiyor:
Askerlerine uyuşturucu veriyor. Onlara sahte cennet yapmış. Afyoncu katiller. Haşhaşiler gibi suçlamalarla dedikodular yapıp yaftalama girişiminde bulunuyorlar. Fiziki saldırılara karşı cesur olduğu kadar, isnat edilen bütün suçlamalara, iftiralara, karalamalara, dedikodulara da kulak asmıyor Hasan Sabbah. Dolayısıyla, hiç kimsenin karşısında diz çöküp biat etmiyor, boyun eğmiyor…
Nitekim, tarihten günümüze dikkatle bakıldığında, yeryüzünde adı her ne olursa olsun, farklı sınıflar, gruplar ve hatta haksızlığa karşı dik duran, zalimlere boyun eğmeyen, biat etmeyen Hasan Sabbah gibi şahsiyetler olduğu müddetçe, güçlü olanın ötekini ezmeye meyilli olduğu görülmektedir. Bu, yadsınamaz bir gerçektir!.. Günümüzde bunun en basit örneği: Halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanı yerine atanan Kayyum; hasta tutsaklar, adalet bekleyen/isteyen teyzeler, cumartesi anneleri vs… Evet, asıl konuya dönersek:
Marco Polo'nun, Alamut Kalesi’ni hiç görmeden yazdığını bilimsel olarak kanıtlıyor, yazar. Sadece Marco Polo’yu değil, birçok yerli ve yabancı yazarların Hasan Sabbah ve yandaşları hakkında yazdıkları karalama ve iftiralarını da çürütecek nitelikte derin bir araştırma yapmıştır. (Bazen, elime de, akla zarar kitaplar geçmiyor değil) Değerli araştırmacı, tarih yazarı Faik Bulut'u bu derin ve titiz çalışmasından dolayı kutluyorum!..
Arka kapak:
Haşhaşiler (Afyonkeş) Alamut Kalesi'nde asla barınmadılar. Sahte cennet kesinlikle yaşanmadı. Gerçek Hasan Sabbah kimdir? Ne yapmıştır? Alamut Kalesi, tüm dünyanın nefretini nasıl topladı? Hasan Sabbah hakkında uydurulmuş efsaneleri içeren piyasa malı tüm kitaplara alternatif niteliğinde. Marco Polo, Alamut Kalesi'ni hiç görmeden yazdı. vs…
Haşhaşilerin Alamut Kalesi’nde asla barınmadıklarını, sahte cennetin kesinlikle yaşanmadığını çarpıcı ve aydınlatıcı bir şekilde vurgulayan araştırmacı yazar Faik Bulut’un bu değerli eserinden birkaç alıntı vermekte fayda vardır:
Marco Polo’nun Cennet Senaryosu başlığı altında:
Hasan Sabbah'ın yerleşip, Selçuklu Devleti'ne karşı bir direniş karargâhı haline getirdiği İran'ın kuzeyinde ve Hazar Denizi’nin dağlık bölgesindeki Alamut Kalesi hakkında en etraflı bilgiyi, 13. yüzyılın meşhur İtalyan gezgini Marco Polo verir. İşte, Polo'nun seyahatnamesindeki, adı geçen kaleye ilişkin kurgu dolu izlenimler: (42-45. Sayfa)
Hasan Sabbah, kan dökücü zalimlere karşı mazlumların yanında olmasından aldığı hakla bu taktikleri dahice kullanabildiği için böylesine ün yaptı. Yoksa, yobaz iftiracıların ileri sürdüğü gibi “gözü dönmüş imansız katiller aracılığıyla çok kan döktüğü” için değil.
…. …. adına hareket edenlerin haksız yere akıttığı kanla kıyaslandığında, ismaili fedailerinin yaptıkları deryada damla misalidir. (188. Sayfa)
… 1099’da Haçlı seferleriyle birlikte bölgede “haşhaşiler” (afyonkeşler ve katiller) diye nam saldı. Önderlerine “şeyh-ül cebel” (Dağın Efendisi) lakabı takıldı. …. gerek Haçlı çevrelerin uyduruk karalamalarının ürünü olan bu sıfatlar, haksız yere Alamut’taki Hasan Sabbah ve yandaşları için de kullanıldı. (206. Sayfa)
Hasan Sabbah’ın 1090 yılında kurduğu Alamut devleti, diğer bir deyimle eşitlikçi dervişan cumhuriyeti, iyi ve kötü serencamıyla birlikte Aralık 1256’da yıkıldı. 1257 ilkbaharda resmen tarihe karıştı. (235. Sayfa)
Dolayısıyla, öyle anlaşılıyor ki, Zora dağ bile dayanmaz deyiminin tersine, Alamut Kalesi/Devleti Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra bile, yüzlerce yıl ayakta kalmıştır.
Şunu da belirtmek isterim ki, kitap, sadece Hasan Sabbah'ı, Alamut Devleti’ni/Kalesi'ni anlatmıyor, tarihte olup biten ve günümüzde soru hâlinde duran onlarca soruya da yanıt veriyor, açıklık getiriyor. Zaten, bu tarih oldukça dikkat çekicidir: Hasan Sabbah 1090 ve Selçuklular 1071… Böylece bu kitap, bana bir Kürtçe deyimini de hatırlattı: Hat ji der de û xençer di ber de!..
Her neyse, asıl konuya dönelim tekrar:
Evet, kısaca hülasa etmek gerekirse eğer, söz konusu kitap bir ansiklopedi niteliğindedir…