10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası münasebetiyle Diyarbakır'da, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası ve Hak İnisiyatifi tarafından düzenlenen “İnsan Hakları Konulu Sempozyum”a insan hakları savunucuları, Barış Anneleri Meclisi ile sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı.
Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (DESOB) Konferans Salonu’nda düzenlenen sempozyumda konuşan HRW Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb, insan hakları ve özgürlükler noktasında özet olarak bir "keyfiliğin" hüküm sürdüğünü söylediği Türkiye'de "korku imparatorluğu yaratılmak istendiğini" söyledi.
Webb, Şırnak’ta 2 yıl önce çalışmalarda bulunduklarını, ancak bugün bu imkanlardan yoksun kaldıklarını belirterek durumun Türkiye’de insan hakları ihlallerinin özeti olduğunu söyledi.
Dünya çapında popülizmin artmasıyla insan hakları ihlallerinin de arttığını belirten Webb:“Bu dönemin özeti keyifliktir. Gözaltılar, tutuklamalar, ihraçlar, yasaklar var ama özet olarak keyfilik diyebiliriz. Tamamen korku imparatorluğu yaratılmak isteniyor.” şeklinde konuştu.
Popülist siyaset söyleminin yüzeysel bir tarz olup, gerçek çözümü getirmeyen, bununla dışlanmış kesimlere ve kadınlara saldırmanın çok daha kolay olduğunun altını çizan Webb, "Çoğulculuk ilkesi ve saygı gösterme ilkeleri çiğneniyor. ‘Milli irade’ kavramı buna bir örnektir.” şeklinde konuştu.
Türkiye'de tutuklu bulunan siyasilerin de durumunu değerlendiren Webb: “Selahattin Demirtaş’ın dosyasına bakıldığı zaman ülkedeki durumu özetleyebiliriz. Demirtaş, Kobanê protestolarının baş sorumlu olarak tutuluyor. İmkansız bir şey, siyasi bir parti çağrı yapıyor ancak ne olacağını öngöremez. Çağrı şiddet içerikli bir çağrı değil. Genel olarak siyasetçilere yönelik baskılar bölgede başladı ve Türkiye’nin tamamına sıçradı. Belediye başkanları görevden uzaklaştırılması ve kayyumların atanması, eşbaşkanların tutuklanması çok önemli bir şey. Bir bölgenin yerel temsilcileri artık yok. Bölgenin kendi seçtiği insanları görevlerinde değiller. Bölgenin yerel demokrasi hakkı yok anlamına geliyor. Çok önemli olmasına rağmen maalesef yeterince ses getirmiyor” şeklinde konuştu.
Bilici: 'Kürtler kabul edilmedikçe bir yere varılmayacaktır'
Kürdistan'da yaşanan atmosferi değerlendiren İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ise demokratik çözüm sürecinin sonlandırılmasıyla başlayan çatışmalı sürecin,1 ağır hak ihlallerinin başlangıcı olduğunu ve devamında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ortamında bunun artış gösterdiğini söyledi.
Bilici: "“Bu ülkede ret ve inkarla hiç bir yere varılamaz. Kürtler kabul edilmedikçe bir yere varılmayacaktır. Bunun bedeli ağır olmasına rağmen, her koşulda bunu söyleyeme devam edeceğiz. Arkadaşlarımızdan insan hakları mücadelesi için büyük emekler veren Tahir Elçi’yi kaybettik. Bugün ülkede kimsenin can güvenliği kalmadı” şeklinde konuştu.
Son 2 yılda yaşanan çatışmalı sürecin bölge halkında travmaya neden olduğunu belirten insan hakları savunucusu Avukat Rewşen Baturay Saman ise, konuşmasında, “Yaşanan ihlallere baktığımız zaman, iki büyük kırılma noktası var. Şehir savaşlarının başlangıcı ve OHAL ilanı en büyük kırılma noktası” ifadelerini kullandı.
OHAL ilanıyla birlikte işkence uygulamalarının sistematik bir şekilde artış gösterdiğini dile getiren Saman, “Adliyelerde karşılaştığımız birçok olay kamuoyuna yansımıyor. Bilinçli bir toplum ancak yansımıyor. Bunun nedeni adalet mekanizmasının duyarsızlığı ve etkisizliğinin yanı sıra büyük bir güvensizlik var. Tek nedeni korku değil, yargının tarafsızlığını çok tartıştık ancak adalet mekanizmasının tamamen çöktüğü bir süreçten geçiyor. Bu nedenle insan hakları ihlalleri noktasında yapılan başvurulara büyük bir etkisi oldu” dedi. Saman, son süreçte mezarlıklara yönelik saldırıların da artış gösterdiğine işaret etti.
OHAL kapsamında çıkarılan KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Esin Koman ise, yaşanan süreçte en çok kadın ve çocukların zorlandığını üzerinde durdu. Koman, “Derneğimiz kapatıldı ancak Türkiye’de çocuklara yönelik hak ihlalleri ağırlaştırılarak devam etti. Son 2 yılda yaşananlardan çocuklardan etkilenmemesi mümkün değil. Bu süreçte çocuk hak ihlalleri de arttı. Çocukların sesi çok az duyuluyor. Önlenebilir sebeplerle yaşamlarını kaybettiler. Şiddete ve istismara maruz kaldılar. Çalıştırılmaları sonucu iş cinayetlerine maruz kaldı. Eğitim konusunda sorunlar yaşıyorlar. Sağlık hakkına ulaşama sorunları ile karşı karşıyalar” diye konuştu.
Avukat Gülşen Özbek ise, ülkede ve bölgede kadınlara yönelik hak ihlalleri ile kadınların sorunlarının üzerine sunum yaptı.
Son 2 yılda 2014 yılında hükümetin hazırlandığı Çöktürme Planı’nın sonuçlarının yaşandığını ifade eden Özbek, “Tüm bunların tamamı bir plan çerçevesinde olduğu için, bunlar insanlığa karşı suçlar olarak kabul edilebilir. Yaygın hak ihlalinin belli bir plan çerçevesinde olması ön koşuludur. Yasanın kendi özelinde yaptığı tanımlamalar ele alındığında, son iki yılda yaşananlarda insanlığa karşı yaşanan suçlar olarak kabul ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
(ma)