Dersim’deki kıyım ve toplu ölümlerden kurtulan büyüklerimiz; şahit olduklarını bize sürekli olarak anlatırlardı. Öldürülen insanlarımızdan konu açıldığı zaman vadi aralarında, derelerde, mağara önlerinde, su kenarlarında öldürülen cesetlerin üzerinde iri gövdeli akbabalardan bahsederlerdi. Çürümüş ölü cesetlerinin üzerine üşüşen bu akbabalar oldukça çeşitli tür ve renklere sahiptiler.
Türk ordusunun öldürdüğü ve kimsenin gömmeye imkan bulamadığı bu sivillerin cesetlerini bu yiyiciler oldukça ürkütücü sesler çıkararak parçalarlarmış.
Bir yazar eski dönem yapılan savaşları “Padişahın orduları İstanbul’dan hareket ettiğinin ikinci günü leş akbaba sürülerini her yerde görmekteydik.
Gerçekten, leş yiyen akbabalar karınlarını doyurmak için padişahın gittiği yol güzergahını gökyüzünden takip etmekteydiler. Sabahın erken saatlerinden akşama kadar bu akbaba sürüleri Padişahı takip edip gittiği yöne doğru uçuyorlardı.”(*O.K.Tsahif 11) şeklinde anlatmıştı.
Yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti, Kürdü katletme konusunda ve uyguladığı zulüm ile Osmanlı’yı bin defa arattığı konusunda pek çok Kürd aydını ile hemfikir olduğumuz kanısındayım. Kürdistan’da her hak isteme talebi dün olduğu gibi bugün de en kanlı bir şekilde bastırılmaktadır. Koçgiri, Şeyh Said, Ağrı ve Dersim başta olmak üzere ağır insani suçlar işlendi. Geçen yüz yil ve içinde bulunduğumuz bu yüz TC devletini bu barbarlığına şahittir. Konuyu daha uzatmadan asıl Hoybun örgütünün oluşumuna dönmeliyim.
Xoybûn ismi, istiklal, bağımsızlık, kurtuluş anlamına geldiğini söyleyen bir çok yazarımızın olmasına rağmen, anlamda ortak bir payda bulunmamıştır.
Xoybûn adına uygun ve örgütsel amaçlarını gerçekleştirmek, hedeflerine ulaşmak doğrultusunda oldukça önemli bir tarihsel direnişte bulunmuştur. Kürtçe’nin bir çok lehçesinde Xo, Xu, Xa, Xwe, Xwa kelimelerinin “kendi” anlamına geldiği bilinmektedir. Şimdiye kadar birçok yazar ve ilgili insanlarında yorum yaparak, değerlendirmelerde bulundukları bir gerçektir. Buna ek olarak Xoybûn’dan benim anladığım veya çıkardığım anlam; Xwebûn yani Türkçe anlam olarak “kendin olma veya var olma, varlık yaratmak “kendine gelme” anlamını taşıdığını düşünmekteyim.
Şeyh Said yenilgisi sonrası dağılan Kürd aydınları Kürdistan’ın diğer parçalarındaki kardeşlerinin yanına sığınmak ve orada tekrar güç toplayıp harekete geçmek istiyorlardı. Diger sömürgeci devletlerin denetiminde olan irak, İran ve Suriye parçalarındaki Kürdistan’a geçmişlerdi. 1927’de Lübnan’da sömürgeci devletlerin istihbarat kaynaklarının ulaşamayacakları bir yer olarak gördükleri Bihamdun kasabasında bir araya gelerek aslen Van’lı Ermeni olan Vhan Papazyan’ın evinde yapılmıştı. Toplantıya, başta Bedirhan kardeşler olmak üzere, Osman Sabri, Cigerxwin, Kadri Cemil Paşa, Memduh Selim, Ramanlı Emin, Ali Rıza Efendi, M. Şükrü Sekban, Haco Ağa olmak üzere adını sayamadığım diğer bir kaç Kürd aydını daha katılmışlardı. Bir Ermeni’nin evinde yapılması, Taşnak Örgütü ile dostluğun geliştirilmesine de vesile teşkil etmişti. Böylece, Türkiye Kürdistan’ını ve halkın tam bağımsızlığını amaç edinen Xoybûnu örgütü kurulmuştur.
Temel amaçlarını belirlemek üzere kuruluş kongresinde, Kürdlerin dağınık örgütlü varlıklarını feshederek Xoybon çatısı altında birleşmelerini kabul ederler. Türk işgalcileri çıkarmak için genel bir ayaklanma, bir askeri komutanlık ,başta Pers ve Ermeni halkı olmak üzere iyi ilişkileri geliştirmek. Diğer parçadaki Kürdlere mevcut konumları ile yetinmelerini salık vermek gibi kararlar içermekteydi. Ancak Türk devletinin Ağrı Kürd ayaklanmasına karşılık, İran’a verdiği tavizler sayesinde onlarıda Kürde karşı, savaşmaya ikna edilmiş ve politikalarının sertleşmesini sağlamışlardı..
Xoybun kurulduktan hemen sonra 1927 -1930 yılları arasında Ağri hareketine öncülük eden ulusal bir örgüttür.
Sonuçta 80 uçak ve on binlerce askeri kuşatma ve İran'dan aldıkları destek ile Ağrı’da özgürlük ateşimiz tekrar söndürülmüştü. Xoybun Kürdün tarihine teslim alınmaz varlık mücadelesini Ağrı dağına kazarak ispatlamıştı. Yöneticilerinin bir kısmı öldürülmüş, bazılarında yakalanıp Adana’da bir camide geçici bir mahkeme kurulup 40 kişi idama mahkum edilmiş ve 31 Kürd idam edilmişti. Bugüne kadar hala mezar yerleri ve mahkeme tutanakları kamuoyundan saklanmaktadır.
İkinci dünya savaşı dönemi örgütün varlığı sona ermişti. Görüldüğü gibi cumhuriyetin ilk yıllarında, her birkaç beş yılda bir, Kürd halkının başkaldırıları hep olmuş ve kanla bastırılmıştı. Ankara Hükümeti, Şeyh Said harekatı sonrası Kürdistan bölgesini kapsayan bir” Genel Müfettişlik”kurarak, başına İbrahim Tali adında Mustafa Kemal'in yakın arkadaşı olan bir asker getirilmişti. Oluşabilecek olgular karşısında hazırlıksız yakalanmama ve tedbirlerini önceden almak amaçlı girişimler olduğuna hiçbir şüphe yoktur.
T.C. Devleti hem müfettişlik kurumu ile Kürdlere karşı askeri tedbirler ve asimilasyoncu politikayı teşvik ederken hem de genel af çıkararak, Kürd savaşçıları ve Xoybun’un örgütlü güçleri ile başa çıkmayı amaçlamaktaydı. Doğu illeri birinci umumi müfettişi kendisinin ve Van valisinin imzaladığı bir mektubu İhsan Nuri Paşa’ya gönderip, mücadeleyi bırakması karşılığında kendisine yüklü miktarda para ve istediği ülkede elçilik vaad edilmişti. Ancak Ağrı Başkomutanı İhsan Nuri bunun şahsi bir mesele olmayıp Kürd halkının ulusal bir meselesi olduğunu vurgulayarak, Türk devletinin itiraz ederek, varlıklarını Kürdistan’da çekilene kadar savaşmaya devam edeceğini ve bu kararın Xoybun emri dahilinde olduğunu söyleyerek tekliflerini red etmişti.
Kemalist devlet, Kürdün bu kararlı özgürlük tavırlarını bertaraf etme ve onları teslim alıp cumhuriyetin denetiminde tutmayı amaçlamaktaydı. Bunu farkına varan Xoybûn örgütü, TC Devletinin; genel af ilanının bir kandırmadan ibaret olduğunu söyleyerek kitleleri gelebilecek saldırılara karşı uyarma ve örgütlemeye başlar. Askeri sorumlu olarak İhsan Nuri ve Ağrı Valiliğine Biroyê Heskê Telli görevlendirilir. Dört yıl süren bu kanlı savaşta büyük acılar yaşanır. İşgalci Kemalist güçler başta Xoybun Örgütü savaşçıları olmak üzere, Ağrı halkına büyük bir katliam yapmaktan çekinmezler. Giderek sivil insanları katledip, daha sonra Zilan Vadisini de yaşayan suçsuz on binlerce insanımızı öldürürler. Bu katliamlarda, yeni Türk Devletine, karşılıksız maddi destek sunan, yeni kurulan Lenin’in sosyalist Sovyet’leri, sundukları destek ve Kürd katliamına göz yumdukları unutulmamalıdır. “ Türkiye’de, İran ve Kuzey Irak’ta “Kürdistan’a Özgürlük” sloganı altında çıkan bu ayaklanma eğilimini İngiltere tarafından finans edilerek kışkırtılmıştır. Amaç Sovyetler Birliğine karşı askeri bir üs, bir tampon devlet kurulmasıdır.” *(A.E.A.sahife 142)
Böyle bir alıntıyı, Sömürgeci işgalciler ve Sosyalist geçinen devletler hariç, Hitler Almanya’sı dahil hiç bir faşist yönetimi yapmış değildir. Kürdün devletleşme isteği olunca, sömürgeciler sistem tanımaz yavşaklığın daniskasını yaptılar, yapmaya devam ettiler. Sovyetler, Kürt’lerin özgürlük taleplerine karşın hep Türk hükümetini desteklediler.
Aynı şekilde 1946, 1947 yıllarında Mahabad Kürd Cumhuriyeti’ne verdikleri sözü tutmamış ve İran’ı desteklemişlerdir. Yakın tarihimizde Sovyetlerin Kürde dost olmayan politikasını en iyi gören liderin sosyalist olmayan “ Feodal” Mustafa Barzani olduğunun altı kalın çizgilerle çizilmelidir.
Bugün Rojava’da sürdürülen özgürlük mücadelesinde, Suriye Devleti ile ittifakları olan Rusların Afrin’de yaptıkları ile eski ataları Sovyetlerin 4 parça Kürdistan’da yaptıkları arasındaki benzerlikten dersler çıkarılmalı ve Ruslar’ın dost olmayan siyasetleri unutulmamalıdır.
Xoybun Örgütünün kurucu ve yönetici kadroları Rojava'da sağlam bir temel attıklarını söylemek yerinde bir tespittir. Başta Bedirhan kardeşler olmak üzere, Osman Sabri, Cigerxwin, Kadri Cemil paşa ,Dr Nuretin Zaza ve Nuri Dersimi gibi önemli şahsiyetlerin buradaki yurtsever duyguların gelişmesine katkı sundukları tartışmasızdır.
Aynı zamanda 1980 sonrası Kuzey ve Güney Kürdistan’ından gelen birçok örgütlü kadrolar buradaki yurtsever halk üzerinde iyi bir etkisinin de olduğu bir başka gerçekliktir. Rojava’da oluşan mevcut kazanımı, geçmişten gelen potansiyel değerlerden koparmak, belli güçlere ve kişilere bağlamak red ve inkar anlamı taşımaktadır. Bu sorunun çözümünü sadece, tek taraflı, PKK ve PYD güçlerinden beklemek, büyük bir eksiklik olacaktır. Kürd halkının bu denli vahşi koşullarda geçtiği bir dönemde böylesi ağır bir sorunu tek bir partinin inisiyatifine bırakmak büyük bir aymazlıktır. Tüm Kürd örgütlerinin ortak davranmaları bile yetersizlik arz ederken, sömürgeciler ile aralarına sınır koymayan güçler her zaman Afrin’de olduğu gibi, sonucu belli, bariz bir yanlışlık yapabilirler. Kazanımları birer birer kaybetmek, örgüt ve partilerin değil Kürd halkının kaybı olacağını her Kürd bilmelidir. Rojava ve Başur’daki kayıplar KDP ve PKK’nin degil Kürd Ulusunun kaybı olarak tarihe geçmiştir. Rojava'daki birlik görüşmelerinin başarılı geçmesi, Kürd statüsünün oluşacağı anlamına gelmektedir; bunu sekteye uğratmak isteyen güçler dost güçler olamazlar.
Son KDP ve PKK arasındaki gerginlik, Kürdistani güçleri kendi aralarındaki kavganın önüne geçirmiştir. Bu yeni kışkırtmayı önlemek; öngörü, söylem ve çabasıyla sorumluluk sahibi Mesut Barzani’dir.